Bu komik yazıyı 2007 yılında yazmışım.
Şöyle bir baktım, bir arpa boyu gelişme olmamış.
O yıllarda, Rus turistlerin Antalya’da
yaşadığı tacizleri anlatmak adına yarı şaka, yarı ciddi bir senaryo yaratmış ve
okur ile paylaşmıştım.
Azıcık sağına soluna dokundum,
değiştirdim..
Ama özü aynı kaldı… Bakın bakalım, bu
konuda ne kadar değişmişiz?
Rus kız annesinin hediye ettiği Antalya
tatilini bitirmiş, dönüşe hazırlanıyor..
Mami,
Tatil hediyen için teşekkürler.
İlk günden başlayan sürprizler beni
şaşırttı ve gidip bir defter bir de kalem aldım. Bunları yazmalıydım Mami, beraber
çok güleceğiz.
Birinci
gün
Uçak Akdeniz’in muhteşem mavisinin
üzerinden kuğu gibi süzülerek bizi Havaalanına indirdi.
Denize varana kadar bir
süre Kentin üstünden uçtuk. Aşağıya baktığımda pek anlatıldığı kadar ilginç bir
manzara yoktu. Kibrit kutularını büyütüp apartman niyetine dikmişler gökyüzüne
doğru.
Dünyanın
en pahalı kumaşından en başarısız elbiseyi dikmişler.
Pasaport işlemlerimizden sonra çıktığımız
kapıdan rehberimiz bizi aldı, otobüslerimize bindik.
Galiba biraz yorgun ve
yaptığı işten sıkılmış olmalı.
Hoş geldiniz girişinden sonra bize ilk
‘komutu’ konaklayacağımız otelin içindeki dükkanlardan alış veriş yapmayı
yasaklamak oldu. Hamam, market, halı, kilim, deri, kuyum, hepsi yasak…Tu kaka
idi..
Balkan kırması tuhaf Rusçalı rehber bizi
Gulag toplama kamplarına sürgüne gönderilmiş komünist rejim düşmanı suçlular
sandı galiba..
Kendisini
de Gulag toplama kamplarında gardiyan..
Kent hakkında anlattıklarından
Antalya’nın suç, taciz, kazıklama cenneti olduğu sonucuna vardım. Korktum.
Oteldeki bütün dükkanların ahlaksız,
kazıkçı, tacizci Türkler tarafından işletildiğini de eklemeden duramadı garip.
Abarttıkça dozunu kaçırdı işin. Hamam ve saunada aids dahil her bela varmış.
İşin tuhaf tarafı, otele yerleştikten
sonra meraktan hemen hamama indim. Her ihtimale karşı yanıma ıslak mendilimi
almayı unutmadım. Ola ki bir yere dokunurum, hemen ellerimi silmek için.
Hamamın kapısında beni karşılayan çocuk da rehberden aşağı kalmadı. Rehberin
götüreceği hamamlarda tecavüz, bakteri, virüs her melanet varmış.
Türklerde
çok enteresan bir rekabet anlayışı var Mami
Sıcak bir havada zor bir tur ve otele
vardık. Hemen odama çıkmak ve duş aldıktan sonra kendimi Akdeniz’in sularına
atmak için sabırsızlanıyorum.
Anahtarlarımızı vermek için lobide bir
köşeye bekletiyorlar bizi. Rehberimiz resepsiyondakilerle konuşuyor. Ya da biz
konuştuklarını sanacak kadar safız. Zira az sonra o mırıltılar hırıltılara
dönüştü. Hırıltılar naralarla nöbet değiştirdi. Derken kavga patladı. Dil
savaşına eller, bacaklar, tekmeler dahil oldu.
Çok şaşırmadım.
Akdeniz’lilerin her an patlamaya hazır
insanlar olduğunu okumuştum bir yerlerde.
E
acıktık ama…
Yarım saat geçti. Acıktığımı hissettim.
Sonunda bir görevli geldi. Yüzünde mahcup bir gülümseme. İtiraf edeyim Mami, oldukça
yakışıklı, uzun boylu bir Akdenizli idi.
Ben gözlerine dalmış bakarken, tuhaf bir şey söyledi.
Otelin bütün odaları dolu... Bu
beklenmeyen bir durummuş. Özür dilediler.
Grupta tek kişi olarak tatile gelenler
bir gece için birleştirilecek. Ben de yaşlı bir kadın ile kalacağım. Ama bu
dürüstçe değil. Bu ilginç haberi vermek için Oteldeki en etkileyici genç adamı
seçmeleri fazlaca kurnazlık olmuş.
Yemedim…
Tuhaf Mami, biz hayır dedikçe iş
pazarlığa dönüşür gibi oldu. Kendimi bir anda iki kişi arasında geçen bir açık
arttırmada buldum. Spa’da bir full paket hediye, alakarte restoranda bir akşam
yemeği ve bir de su sporlarında ücretsiz jetski aldım, odamı verdim.
Seneye yine tek gelip daha sıkı bir
pazarlıkla Köprülü Kanyon’da bir rafting, bir yat turu falan, biraz daha fazla
bir şeyler koparmayı düşünüyorum.
Odamıza çıktık. Yaşlı kadına öncelik
verdim elbette. Duşunu aldı. Uçak yorgunluğunu atamamış. Hemen yattı, uyudu.
Ben denize koştum.
Akşam oldu. Çok ilginç bir büfe Mami.
Mutfak ekibi çok yaratıcı. Soğuklarda inanılmaz sayıda bir çeşitlilik vardı. Semizotundan
yedi değişik meze yapmışlar. Yoğurtlu, sade, domates soslu, pul biberli, maydanoz
ile karışık, beyaz peynirli, limon ve zeytinyağlı.
Salatalık ve domatesin bu kadar çok
atraksiyonda rol alması mutfak ekibinin muhteşem yaratıcılığının kanıtı idi.
Salatalık ile soğanı evermişler… Salatalık ile domatese aşk yaşatmışlar.
Domates ile biber eşlerini aldatmış. Biber ile salatalık bir akşamlık kaçamak
yapmışlar. Büfeden memnun olmamak tam anlamı ile bir duygusuzluk olurdu.
Gece anfitiyatroda şov varmış. Rusça
konuşan adamın ne dediğini anlamadım.
Kamçatka Rusçası galiba. Ama projektörlerin eciş bücüş yansıttığı
yüzündeki mimikleri çok komikti.
Gece yarısı gibi hayat durdu. Odamıza
gittim. Uyudum.
İkinci
gün.
Sabah erken uyandım. Kısıtlı günlerimi ve
gecelerimi uykuda harcayamam, değil mi Mami?
Büfe yine harika…
Mutfak ekibi sanatı abartmış. Bir
gastronomi aleminde kendilerinden geçmişler. İşi iyice abartmışlar. Kocaman bir
büfe,ama yarısı peynir, yarısı zeytin ... Pul biber, maydanoz, kekik, nane, limon,
domates, tere, bütün otları kullanarak peynir ve zeytinlerden on beş çeşit
kahvaltılık yaratmışlar.
Büfenin bir bölümünde kahvaltıya bakan
mutfakçı peynir, zeytin ve domates ile bir resim yapmış. Bir timsah Nil
kıyısındaki kahvelerden birinde nargile tüttürüyor…
Servis elemanları nasıl doğal, nasıl
rahat…
Mami, döndüğümde bana lütfen
hatırlat, ‘ yavru, ilik gibi, fıstık ‘sözcüklerinin
anlamlarına bakmam lazım sözlükten. Taze portakal suyu istediğimde bir garson
yanındakine beni göstererek bunları söyledi. Garsonlar bana portakal suyu
getirmek için yarışa girdiler sanki.
İşin tuhafı, yan masada oturan yaşlıca
bir kadın bir bardak su istedi. Garsonlar aralarında bir şeyler konuştular
yine. ‘ Moruk, kokona, buruşuk ‘ sözcüklerinin anlamlarını da merak ediyorum
Mami.
Günün geri kalan kısmında yüzdüm. Yemek
yedim. Akşam anfitiyatroda Kamçatka Rusça’sı konuşan adamın mimiklerine güldüm.
Yaşlı kadınla odalarımızı ayırdılar. Odada ben kaldım. Duş aldım. uyudum.
Üçüncü
gün.
Kahvaltı yine zengindi. Büfedeki zeytin, peynir
bolluğuna bu kez patates eklenmişti. Birkaç çeşit patates büfeye zenginlik
katmış. Küp kesilmiş patateslerin kimisinin üzeri pul biber, kimisi halka
kesilmiş zeytin ile süslenmişti. Bazı patatesleri ise dilimlemişler, üzerine
aydede görseli yapmışlar. İnsan bütün bu süslemeleri seyrederken kahvaltı saati
bitebilir ve işgüzar bir komi gelip sizi salonun dışına sürükleyebilir...
Rehber geldi. Şehir turu varmış. İlk gün
bize oteldeki bütün dükkanları kötülemesinin nedeni şimdi ortaya çıktı
tabi..Şehir turunda semt pazarı gezisi, AVM temaşası, Kuyum mağazasında
kazıklanma terapisi, hamam, berber deneyimi varmış. İlginç gelmedi. Denize
gitmeyi tercih ettim. Yüzdüm. Öğlen ve akşam yemek yedim.
Bana portakal suyu getiren garsonun akşam
beraber diskoya gitme teklifine kibarca hayır edim. Gülümsedim. Mami lütfen
sözlüğü hazırla. ‘’ Tamam lan! Bana gülümsedi. Tavladım hatunu ‘’ ne demek, çözmem
lazım.
Kamçatka’lı yine çok eğlenceliydi…
Dördüncü
gün
Uyandım. Kahvaltı yaptım. Denizde yüzdüm.
Yemek yedim. Öğleden sonra yine denizde yüzdüm. Akşam yemeği yedim.
Evet. Tahmin ettiğin gibi. Dilimizin bu
ilginç kullanım biçimini kaçıramazdım. Kamçatka’lının şovunu kaçırmadım.
Güldüm. Anfitiyatrodan çıkarken aynı garson yolumu kesti. Bara gitme teklifini
zor bela savuşturdum. Odama çıktım.
Yattım uyudum.
Beşinci
gün.
Uyandım. Kahvaltı yaptım. Havuzda yüzdüm.
Yemek yedim. Denizden dönerken yine aynı garson. Bu gece beraber türkü bara
gitmek istediğini söyledi. Bana unutturma Mami. Türkü ne demek araştırmam
lazım. Akşam Kamçatkalı’ya birkaç dakika baktım. Odama çıktım. Yattım uyudum.
Altıncı
gün
Uyandım. Kahvaltı yaptım. Havuzda yüzdüm.
Yemek yedim. Restorandan çıkarken aynı garson ertesi gün beraber yat turuna
gitmeyi teklif etti. Mami Türkçe’de Hayır sözcüğü yok mu acaba?
Kamçatkalı artık fazla ilginç gelmiyordu.
Odama çıktım. Yattım. Uyudum.
Yedinci
gün
Uyandım. Kahvaltı yaptım. Aynı garson
yine masama geldi. Bir bardak su istedim. Mami bana unutturma ‘ Aha orada su, git
kendin al ‘ cümlesini de sözlükten araştıracağım. Hazırlandım. Otobüsümüz
geldi. Havaalanına gittik.
Uçaktayım. Hepsi bu. Bu geziyi Türkiye’ye
gitmek olarak adlandırmak mümkün mü? Emin değilim. Türkiye adına hiçbir yeri
görmedim.
Biz uçağa binerken rehberin bir sözü çok
güldürdü hepimizi. Ama, doğru mu şaka mı hala anlamadım. Haklı da olabilir
aslında.
‘’ Bayanlar baylar size minik bir sürpriz
yaptık. Türkiye yerine Yunanistan’a götürdük. Nasıl, beğendiniz mi?’’
İçime bir kurt düşmedi değil Mami.
Rehberin ilk gün verdiği bilgiler
çoğumuzu korkuttu. Onlar olmadan dışarı çıkmak çok tehlikeli olurmuş.
Otelden dışarı çıkmadık ki
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder