İzin verirseniz kendime ‘az gelişmiş kahin’ lakabını
takacağım.
Bu yazıyı, 10 Aralık 2010 tarihinde www.tourexpi.com
sitemizde paylaşmışım.
Bir bölümü The New York Times’dan çeviri. Ama azıcık da
olsa kendi yorumlarım da var. (Benim biraz da başarılı bir biçimde tercüme
ettiğimJ) öngörüler sanki gerçekleşiyor gibi…
Avrupa Birliği’nin
geleceği: ABD gibi mi? Çöküş mü?
Avrupa Birliği zamansız, kültürel, ekonomik ve politik
altyapısı tam hazır olmadan, acele ile alınmış bir proje mi? Mevcut işleyişi
ile, Birliğin rekabet gücü yüksek, çalışkan ve disiplinli emek gücüne sahip
ülkeleri, diğerlerini sömürüyor mu?
Lizbon- Eical isimli bir Portekiz tekstil firmasının satış
müdürü Sara Vale Lima Euro tarafından boğulduğunu hissediyor. Ortak para birimi
bir zamanlar ağzına kadar para dolu bankalar ve kolay krediler anlamına
geliyordu.
Bugün gerçeğin soğuk yüzü herkesi üşütüyor. Portekiz kuzey
Avrupalı komşularının yüksek ücretlerini ve fiyatlarını paylaşıyor, ama onların
rekabet gücünün yanından bile geçemiyor.
Portekiz’de bir top kumaşın fiyatı, Türkiye ya da Polonya
gibi Euro bölgesi dışında kalan ülkeler ile rekabet edemiyor, 30% daha pahalıya
mal oluyor.
Bir zamanlar Portekiz tekstilinin en büyük
ithalatçılarından olan İngiltere Pound’u önemli oranda devalüe etti ve şimdi
Portekiz bu ülkeye neredeyse hiçbir şey satamıyor. Vale Lima dertli görünüyor.
“ İşler göründüğünden daha zor” diyor.
Devalüasyon böyle durumlarda etkisi hep kanıtlanmış
reçetedir. Ancak, Portekiz İspanya, Yunanistan gibi borç batağında, etkisiz
işgücüne sahip, vergi düzeni oturmamış ülkelerden ziyade, Almanya ve Fransa
gibi ülkelerle ilişkilendirilen bir konuma zincirlenmiş durumda gibi görünüyor.
Yüksek borç stoku ve
ağır kamu harcamaları
AB ve Euro kullanan 16 ülke iki kriz ile karşı karşıya.
Birincisi, aşırı borç stoku ve yüksek kamu harcamaları. İkincisi ise daha
temelde bir bölünme; Kuzey ve Güney. Yani yüksek rekabet gücüne sahip Almanya
ve Fransa gibi ülkeler ile, rekabet gücü düşük, bütçe açıkları yüksek Güney
Avrupa ülkeleri.
İkincilerin en çok can yakan handikapı ise, Kuzey ülkeleri
kadar güçlü çalışma etiğine, yenilenme iradesine, esnek işgücü kaynaklarına ve
yüksek verimliliğe sahip olmamalarına karşın, onların sosyal güvenlik uygulamalarını
ve yüksek ücretlerini aynen içselleştirmiş olmalarıdır.
Avrupa finansal kriz ile boğuşurken, rekabetçi ve zengin
ülkeler Yunanistan, İrlanda gibi müsrif ülkeleri -pek de istekli olmaksızın-
mali belalardan kurtarıyor, ancak kurtarılan bütün ülkelere kamu harcamalarını
kısma talimatı veriyor.
Ancak, Euro’nun en sadık savunucuları bile, zayıf ülkeler
azalan gelirleri nedeniyle kemer sıkma bütçelerinin cehenneminde boğuşurken,
güçlü ülkelerin, onlara destek için sürekli olarak vergi verenlerin eline cebini
atmak durumunda kalmasının para birliğini bitirecek en korkutucu tehdit
olduğunu kabul ediyor.
Avrupa rekabet
edemiyor
Yaşlı Kıtanın, Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin gibi
yükselen rakiplerle ve euro bölgesi dışındaki düşük ücret avantajına sahip Doğu
Avrupa gibi ülkeler ile rekabeti derinleştikçe, Euro’nun güney bölgesindeki
problemler giderek ölümcül bir kısır döngüye dönüşebilir. Bu nedenle de ortak
para birimi savunmasız hale gelir.
Güney ülkelerindeki işadamları bu durumu Euro sarmalı
olarak adlandırıyor. Portekiz’de bir film şirketi olan Oscar Turner “ Euro
seyahat ederken harika, ama Portekiz ve Yunanistan ile Almanya gibi tamamen
farklı alışkanlıklara ve kültürlere sahip ülkelerin ortak para birimine sahip
olması absürd bir durum” diyor.
“ Euro bölgesinin
yüksek oranda borçlu ülkeleri borçlanmadan büyüyemezler, hatta ihracatlarını
arttırmak için devalüasyon da yapamazlar. Bu ülkelerde hiç kimse bir ürünü
Macaristan, Türkiye ya da Çin ile rekabet edecek fiyatlar ile üretemez.”
İspanya’nın geleceği?
Fransisco Gaya İspanya’nın güneyinde seramik alanında niş
ürünler üreterek ve işçi çıkartarak ayakta kalmaya çabalayan bir aile
şirketinin sahibi. Gaya, “ Güney Avrupa’daki sert emek koruma, vergi ve
karlılık yasaları nedeniyle, üretim çok zor.” diyor.
“ Sendikalar, işçi
çıkarmalara karşı önümüze çıkarılan zorluklar, sosyal ve finansal yaptırımlar
dayanabilme sınırlarımızı zorluyor. Kadrolu işçi çalıştırmaktan ziyade,
taşeronlarla çalışmak daha tercih edilebilir bir yöntem. Ama buna izin veren hükümet
seçimleri kaybeder ve o politik kadroların siyasi hayatı uzun bir süre için
kesintiye uğrar.
Görülüyor ki, Avrupa'nın Kuzeyi ile Güneyi arasında
genetik farklılıklar var. İki ayrı kampın üyesi ülkelerin dün, bugünü, yarını
çok farklı. Bu işler 'biz birleştik' demekle olmuyor.
Birçoğu demokrasiye yeni adapte olan bu güney ülkeleri bir
dönem Euro’nun ucuz ve kolayca borçlanmalarına olanak veren avantajından
yararlandılar. Bir süre için dış borçlar ve emlak sektörünün oluşturduğu sabun
köpüğü üzerinde yaşadılar.
Ücretler ve elbette borçlar çılgınca büyüdü. Bu süreçte
emek verimliliğini yükseltmek, emek havuzunu kaliteli hale getirmek, vergi
sistemlerini rasyonel düzenlemeler ile değiştirmek için hiçbir şey yapmadılar.
Şimdi düşük büyüme oranları hatta ekonomik daralma ile acı
bir fatura ödüyorlar. İşin kötüsü bugünden yarına bir çözüm de mümkün
görülmüyor.
Hükümetler kamu harcamalarını kesti. Ama Yunanistan
dışında, küresel rekabet altında yasal ve ekonomik düzenlemeler hala hayata
geçmedi. Güney ülkeleri harcamaları kontrol altına almadığı, ücretleri
düşürmediği sürece şirketleri de rekabette sınıfta kalacak, Euro’yu tehdit eden
dengesizlikler ortadan kalkmayacak. Ancak, ekonomistlerin iç pazarın sönmesi
olarak tanımladığı bu süreç aynı zamanda bir politik zehir olacaktır.
Roubini hep haklı çıkıyor
New York Üniversitesinin ekonomisti ve son finansal krizin
kahini Nouriel Roubini Euro bölgesi hakkında çok da iyimser değil. “Bölgenin
aslında iki sorunu var, yüksek kamu açıkları ve borç. Elbette rekabet nedeniyle
düşük kalan büyüme oranlarını da dikkat almak gerekir. Tedavüldeki para arzını
düşürmek mümkün değil ve ekonomik daralma da oldukça acı verici.”
“ Eğer ücretleri ve
fiyatları önümüzdeki beş yıl için 30% oranında düşürürseniz, deflasyon hemen
resesyona dönüşür ve hiçbir ülke bunun altından kalkamaz. Almanya gibi yapısal
reformlara yönelmek ise on yılları alır ve bu rekabet avantajı yaratabilmek
için yeterince hızlı bir çare değil. Diğer opsiyon Euro’yu keskin bir
devalüasyona tabi tutmaktır. Ancak, bu kadar güçlü bir Alman ekonomisi ve Amerika’nın
yüksek ticaret açığı nedeniyle bu da pek akla yatkın gelmiyor.”
“Ekonomistler,
Euro’nun en zorlu sınavının İspanya olduğu konusunda hemfikir. Bu ülke,
Yunanistan, Portekiz ve İrlanda’nın toplamının iki katı büyüklüğünde bir
ekonomiye sahip… İspanya henüz uçurumdan düşmese de, o aşamanın sadece birkaç
mil uzağında. Ama, o noktaya oldukça yüksek bir hızla koştuğu da açık bir
biçimde görülüyor.”
“ Mali ayarlamaları, yapısal reformları, büyüme
atılımlarını, işsizliği azaltma projelerini yeterince hızla hayata geçirebilir
ve rekabet avantajlarını kazanabilirler mi, doğrusu bundan pek emin değilim.”
İsviçre’deki IMD Ekonomi Okulundan Stephane Garelli
rekabet üzerine çalışmaları ile biliniyor. Garelli, “ sorun, ticaret fazlası
olan ve ticaret açığı olan ülkeler arasındadır. Yani ihracatı ithalatından
fazla olan yada tersini yapan ülkeleri kastediyorum. Almanya yada ABD borcu
yüksek olan ülkeler, ancak onların borç ödeme kapasiteleri hakkında kimsenin
bir kuşkusu yok.”
Avrupa’nın
Güneyi’nde işler sarpa sarıyor
“ Ama güney Avrupa ülkeleri için aynı güveni taşımak zor.
Bir dönemin ekonomik büyümesi bir illüzyon gibi gerçekleri örttü. Bu büyüme
adeta kum üzerine inşa edilen bir kale gibi tanımlanabilir. Sağlam bir
ekonomiyi sadece emlak, finans ve turizm sektörleri üzerine kuramazsınız.”
Dünya Ekonomik Forumu çok ince ve ayrıntılı kriterler
üzerinden son 20 yılın rekabetçilik değerlendirmelerini yayınladı. Bu
kriterler, hükümetleri, yasaları, etik değerleri, altyapıyı, teknolojiyi,
borçları, eğitimi kapsıyordu.
Forumun önde gelen ekonomisti Jennifer Blanke liste ile
ilgili bilgi verdi. Almanya, 139 ülke arasında ABD’nin hemen ardından beşinci
sırada yer bulabildi. Hollanda sekizinci, Fransa onbeşinci, Avusturya
onsekizinci, Belçika ondokuzuncu sırada yer aldılar.
Güney Avrupa ülkelerinin sıralamadaki yerleri içler acısı
idi. İrlanda yirmidokuzuncu, İspanya kırkikinci, Portekiz kırkaltıncı, İtalya
kırksekizinci ve Yunanistan ise seksenüçüncü sırada yer aldılar.
Aslında, Barcelona’nın endüstri banliyosu Badalona’ya
bakarak sorun net olarak gözlemlenebilir. Plasticos Juarez S.A. sıkıştırılmış
özgün plastik ürünlerden kanaatkar karlar elde eden bir aile işletmesi. Lake ya
da metal kaplamalı parfüm ve kozmetik şişeleri üretiyor. Badalona’da üç tane
küçük fabrikaları bulunmakta.
Avrupa’nın ekonomik krizi şirketi derinden sarstı.
Ağırlıklı olarak İspanya ve Fransa’daki müşterilerle çalışan şirketin satışları
30% oranında düştü. 2010 sonlarında artan satışlara rağmen şirket küçülmek
zorunda kaldı. Kadrolu çalışanlarının sayısını düşürdü ve şimdi üçer aylık
kontratlarla işe aldığı geçici personel ile çalışmayı tercih ediyor.
Bay Juarez daha uzun süreli kontratlar ile daha fazla
sayıda geçici personel ile çalışmayı tercih etse de, iş yasaları bunu imkansız
kılıyor. İşçi çıkardıktan sonra daha düşük ücretler ile yeni personel almak ise
iş yasaları nedeniyle adeta bir ölüm fermanı.
Fabrika yönetim katında çalışan Dolores Fortunato Diaz
(24) bir işe sahip olduğu için çok mutlu. “ Birçok arkadaşım işsiz ve benim bir
işim var. Bu açıdan kendimi şanslı hissediyorum.” İspanya, 20% ile Avrupa’daki
en yüksek işsizlik oranına sahip.
Avrupa Şirketleri
kaçıyor
Güney Avrupa için bir başka sorun ise, dev Avrupa
şirketlerinin daha avantajlı Euro bölgelerine göç etmesi. Elektronik fren
sistemleri ve lastik üreticisi Alman Continental şirketi bir süredir Güney’e
yatırım yapmayı durdurdu. Gerekçe ücretlerin aşırı yüksek olması…
Continental’in yatırımları ağırlıklı olarak daha düşük maliyetler ile üretim
yapılan Macaristan ve Slovakya gibi ülkelere kaymış durumda. Bu ülkeler yabancı
yatırımcılara muhteşem vergi ve ücret avantajları sağlıyor.
Şirketin yönetim kurulu üyesi Ralf Cramer konuya açıklık
getirirken şunları belirtiyor; “ Portekiz’de bir zamanlar üretim maliyetleri
Almanya’nın 1/5i kadardı. Şimdi neredeyse bizi yakaladılar. Artık İspanya ve
Portekiz’i düşük maliyetli bir üretim merkezi olarak görmüyoruz.”
Bir ekonominin yapısını değiştirmek, kurtarma fonları
temin etmekten ya da sert tasarruf tedbirlerini hayat geçirmekten çok daha zor
bir problemdir. İşin doğrusu Güney’in eksiksiz bir ekonomik transformasyona
ihtiyacı var. Ama bunun için gereken ekonomik büyüme durmuş bulunuyor ve
Kuzey’den de hiçbir destek yok.
Mr Roubini, “ Avrupa bölündü” diyor. Euro bölgesinin
önemli bir kısmı halen çok etkili bir ekonomik durgunluğun pençesinde… Dahası
bu henüz ikinci dip değil. Henüz ilk dibi aşabilmiş değiller.”