10 Temmuz 2015 Cuma

Başarılı emailing otelinizi doldurabilir

Bu yazıyı da www.4hoteliers.com sitesinden tercüme ettim. Amaç bu bilgileri paylaşmak. Benim katkım sadece çeviridir.

Email pazarlamasının öldüğünü düşünenler yanılıyor.

Etkili sonuçlar üretme açısından analiz edildiğinde, e-ticaret sitelerinden çıkan sonuçlar email pazarlamanın bu alandaki kanallar arasında ikinci sırada yer aldığını kanıtlıyor.

Yapılan anketlerde pazarlamacılar email kampanyalarını yüzde 74 oranında ‘mükemmel’ ve ‘başarılı’ olarak değerlendiriyor. İletilen postaların açılması, okunması, iletişime dönüşmesi ve yatırımın ger dönüşü süreçleri için yaşamsal önemde bazı kriterler var;

1.Konu başlığı

Bir Email pazarlama kampanyasının en önemli parçasıdır. Sadece başlık bile tek başına emailinizin açılıp okunacağını ya da silineceğini belirler. Bir kez okunmadan silindikten sonra da geçmiş olsun.

Güzel ve etkili bir konu başlığı nasıl olmalı?

Özel Karakterler: Gelinen noktada toplam email trafiğinde sadece yüzde 10 email başlığı özel karakterler taşımaktadır. Örneğin ‘ Çok Özel bir Tatil Fırsatının Tadını Çıkarın*’ Böyle bir başlığın spam olarak değerlendirilmesi olasılığı yüksektir. Yıldız işareti doğrudan ürün ile ilgili bir role sahip değildir. Konu başlıklarınızı sade ve anlaşılır kılmak için özel işaretler kullanmamaya çalışmalısınız.

Uzun konu başlıkları: Konu başlıkları okuyan insanları emaili açmaya ikna edecek kadar uzun olmalıdır. Ama sadece o kadar. Başlığın anlamını ve vereceği mesajı kendi açınızdan değerlendirmeyin. Önemli olan okuyacak olan insanların tepkisidir.

Kısa konu başlıkları: Kısa bir konu başlığı da anlaşılır, etkili ve değerli olabilir. Kısa bir konu başlığı ile en kısa zamanda okuyana mesajınızı iletmiş olursunuz. New Yor & Company isimli bir şirketin emailinde konu başlığı ‘100’ idi ve çok başarılı bir mesaj idi, zira emailde pazarlanan her şeyin fiyatı $100 idi.

Özelleştirme: Mailermailer isimli kuruluş 2014 için yaptığı bir çalışmada email kampanyalarının optimizasyon başarısında konu başlığının ve mesajın bütününün mükün olduğunda kişiselleştirilmesinin büyük rol oynadığı sonucuna vardı. Kişiye özel bir mail alanlar, satın almaya, promosyonel mailleri kabul etmeye ve kişisel tercihleri paylaşmaya daha eğilimli görünüyorlardı.

2. İçerik stratejileri: Bu gün pazarlamacıların yaklaşık yüzde 90’ı içerik pazarlamasını kullansa da, başarılı bir yorumlama pek sanıldığı kadar kolay olmayabilir. The Content Marketing Institute tarafından yapılan bir çalışmada zaman kaybı, yeterli içerik üretimi, dikkat çeken içerik hazırlanabilmesi ve düşük bütçeler içerik pazarlamasında karşılaşılan en can yakıcı sorunlar olarak saptanmış durumda. Bir editoryal takvim oluşturmak, anketler ve araştırmalar yaratmak, videolar, promosyonlar hazırlamak dikkat çeken ve özgün bir içerik yaratabilmek için ilk akla gelen önerilerdir.

3. Landing Page Optimizasyonu: Bütün iş açılış sayfasında bittiği ve insanlar bu sayfadan edindikleri ilk izlenime göre karar verdikleri için bir email kampanyası ancak yönlendirdiği açılış sayfası kadar etkili olabilir. Açılış sayfanızın çok net, anlaşılır bir başlığı olmasına dikkat edin. Başlık verdiği mesaj ile email kampanyanızı anlatsın. Bu da yetmez, açılış sayfasının başlığı insanları harekete geçmeye teşvik etsin.

Email kampanyalarını kişiye özel yapmak sonuçlar üzerinde müthiş bir etki yapar. Yatırımın geri dönüşünü hızlandırır. Her bir emailin yaratacağı toplam geliri yükseltir. Yapılan bazı testlerde emaili kişiselleştirme çalışmalarının geri dönüşü ölçümlenmiş. Yapılan bir testte alıcının ilk adının hem konu başlığında hem de mesajın ana metninin girişinde kullanılmasının email başına düşen geliri yüzde 160 yükselttiği hesaplanmış.

Otelciler email pazarlamasının başarılı olduğunu nasıl ölçümleyebilir?

Email pazarlama stratejileri otellerin doluluklarını yükseltmek için büyük katkı sağlar. Başarılı email kampanyaları yeni müşteriler kazandırır ve mevcut müşterilerin de bağlılığını arttırır. Oteller, doğru hazırlanmış email kampanyalarında, hem açıklamaları hem de görselleri kullanarak neden en güzel tesisin kendileri olduğunu anlatabilirler.

Email kampanyaları ile geliri yükseltebilmek için öneriler

Bir newsletter gönderin. Bu yöntem, otelinizdeki eğlenceli haberleri paylaşabilmek için mükemmel bir kanaldır. Yakın bir zamanda bir sosyal sorumluluk projesine katılmış ya da çalışanlarınıza bir parti yapmış olabilirsiniz. Çekinmeyin, newslettter ile paylaşın. Newsletter’lar konuklarınızla iletişimi sürdürebilmek için eğlenceli bir yöntemdir. Ama bir yandan da promosyonel bir içeriği olmasına da dikkat edin. Etkili email kampanyalarında newsletter yüzde 60 editoryal, yüzde 40 promosyonel olmalıdır.

İstikrarlı bir biçimde uygulayacağınız bir email pazarlaması takvimi oluşturun. Email kampanyalarınızın sıklığını çok dikkatli olarak ayarlayın. Sıkmamaya çalışın, ama iletişim sıcaklığını da koruyun. Düzenli aralıklarla uygulanan email kampanyaları yatırımın geri dönüşünü hızlandırır.

Otellerinizin özel tekliflerini paylaşın. Özellikle zaman sınırlaması olan kampanyaları tercih edin. Dönemsel kampanyalar, yıllık üyelik avantajları, erken rezervasyon, ne olursa bunu newsletter ile duyurabilirsiniz. Bu kampanyaları rastgele seçilmiş kalabalıklara değil, özelliklerini iyi analiz ettiğiniz hedef kitlelere yapmalısınız.


Eski misafirlerinizi ihmal etmeyin. Otelden çıkış yaptıktan sonra bir şekilde akıllarında kalmayı başarmalısınız. Sade, dostane ve zengin içerikli email kampanyaları eski misafirleriniz ile kalıcı iletişimin temel anahtarıdır.

7 Temmuz 2015 Salı

Yunanistan Krizi ve AB’nin geleceği

İzin verirseniz kendime ‘az gelişmiş kahin’ lakabını takacağım.

Bu yazıyı, 10 Aralık 2010 tarihinde www.tourexpi.com sitemizde paylaşmışım.

Büyük bir bölümü STEVEN ERLANGER, The New York Times’dan çeviri. Ama azıcık da olsa kendi yorumlarım da var. (Benim biraz da başarılı bir biçimde tercüme ettiğimJ) öngörüler sanki gerçekleşiyor gibi…

Bilgilerinize
Avrupa Birliği’nin geleceği: ABD gibi mi? Çöküş mü?

Avrupa Birliği zamansız, kültürel, ekonomik ve politik altyapısı tam hazır olmadan, acele ile alınmış bir proje mi? Mevcut işleyişi ile, Birliğin rekabet gücü yüksek, çalışkan ve disiplinli emek gücüne sahip ülkeleri, diğerlerini sömürüyor mu?

Lizbon- Eical isimli bir Portekiz tekstil firmasının satış müdürü Sara Vale Lima Euro tarafından boğulduğunu hissediyor. Ortak para birimi bir zamanlar ağzına kadar para dolu bankalar ve kolay krediler anlamına geliyordu.

Bugün gerçeğin soğuk yüzü herkesi üşütüyor. Portekiz kuzey Avrupalı komşularının yüksek ücretlerini ve fiyatlarını paylaşıyor, ama onların rekabet gücünün yanından bile geçemiyor.

Portekiz’de bir top kumaşın fiyatı, Türkiye ya da Polonya gibi Euro bölgesi dışında kalan ülkeler ile rekabet edemiyor, 30% daha pahalıya mal oluyor.

Bir zamanlar Portekiz tekstilinin en büyük ithalatçılarından olan İngiltere Pound’u önemli oranda devalüe etti ve şimdi Portekiz bu ülkeye neredeyse hiçbir şey satamıyor. Vale Lima dertli görünüyor. “ İşler göründüğünden daha zor” diyor.

Devalüasyon böyle durumlarda etkisi hep kanıtlanmış reçetedir. Ancak, Portekiz İspanya, Yunanistan gibi borç batağında, etkisiz işgücüne sahip, vergi düzeni oturmamış ülkelerden ziyade, Almanya ve Fransa gibi ülkelerle ilişkilendirilen bir konuma zincirlenmiş durumda gibi görünüyor.

Yüksek borç stoku ve ağır kamu harcamaları

AB ve Euro kullanan 16 ülke iki kriz ile karşı karşıya. Birincisi, aşırı borç stoku ve yüksek kamu harcamaları. İkincisi ise daha temelde bir bölünme; Kuzey ve Güney. Yani yüksek rekabet gücüne sahip Almanya ve Fransa gibi ülkeler ile, rekabet gücü düşük, bütçe açıkları yüksek Güney Avrupa ülkeleri.

İkincilerin en çok can yakan handikapı ise, Kuzey ülkeleri kadar güçlü çalışma etiğine, yenilenme iradesine, esnek işgücü kaynaklarına ve yüksek verimliliğe sahip olmamalarına karşın, onların sosyal güvenlik uygulamalarını ve yüksek ücretlerini aynen içselleştirmiş olmalarıdır.

Avrupa finansal kriz ile boğuşurken, rekabetçi ve zengin ülkeler Yunanistan, İrlanda gibi müsrif ülkeleri -pek de istekli olmaksızın- mali belalardan kurtarıyor, ancak kurtarılan bütün ülkelere kamu harcamalarını kısma talimatı veriyor.

Ancak, Euro’nun en sadık savunucuları bile, zayıf ülkeler azalan gelirleri nedeniyle kemer sıkma bütçelerinin cehenneminde boğuşurken, güçlü ülkelerin, onlara destek için sürekli olarak vergi verenlerin eline cebini atmak durumunda kalmasının para birliğini bitirecek en korkutucu tehdit olduğunu kabul ediyor.

Avrupa rekabet edemiyor

Yaşlı Kıtanın, Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin gibi yükselen rakiplerle ve euro bölgesi dışındaki düşük ücret avantajına sahip Doğu Avrupa gibi ülkeler ile rekabeti derinleştikçe, Euro’nun güney bölgesindeki problemler giderek ölümcül bir kısır döngüye dönüşebilir. Bu nedenle de ortak para birimi savunmasız hale gelir. 

Güney ülkelerindeki işadamları bu durumu Euro sarmalı olarak adlandırıyor. Portekiz’de bir film şirketi olan Oscar Turner “ Euro seyahat ederken harika, ama Portekiz ve Yunanistan ile Almanya gibi tamamen farklı alışkanlıklara ve kültürlere sahip ülkelerin ortak para birimine sahip olması absürd bir durum” diyor.

 “ Euro bölgesinin yüksek oranda borçlu ülkeleri borçlanmadan büyüyemezler, hatta ihracatlarını arttırmak için devalüasyon da yapamazlar. Bu ülkelerde hiç kimse bir ürünü Macaristan, Türkiye ya da Çin ile rekabet edecek fiyatlar ile üretemez.”

İspanya’nın geleceği?

Fransisco Gaya İspanya’nın güneyinde seramik alanında niş ürünler üreterek ve işçi çıkartarak ayakta kalmaya çabalayan bir aile şirketinin sahibi. Gaya, “ Güney Avrupa’daki sert emek koruma, vergi ve karlılık yasaları nedeniyle, üretim çok zor.” diyor.

 “ Sendikalar, işçi çıkarmalara karşı önümüze çıkarılan zorluklar, sosyal ve finansal yaptırımlar dayanabilme sınırlarımızı zorluyor. Kadrolu işçi çalıştırmaktan ziyade, taşeronlarla çalışmak daha tercih edilebilir bir yöntem. Ama buna izin veren hükümet seçimleri kaybeder ve o politik kadroların siyasi hayatı uzun bir süre için kesintiye uğrar.

Görülüyor ki, Avrupa'nın Kuzeyi ile Güneyi arasında genetik farklılıklar var. İki ayrı kampın üyesi ülkelerin dün, bugünü, yarını çok farklı. Bu işler 'biz birleştik' demekle olmuyor.

Birçoğu demokrasiye yeni adapte olan bu güney ülkeleri bir dönem Euro’nun ucuz ve kolayca borçlanmalarına olanak veren avantajından yararlandılar. Bir süre için dış borçlar ve emlak sektörünün oluşturduğu sabun köpüğü üzerinde yaşadılar.

Ücretler ve elbette borçlar çılgınca büyüdü. Bu süreçte emek verimliliğini yükseltmek, emek havuzunu kaliteli hale getirmek, vergi sistemlerini rasyonel düzenlemeler ile değiştirmek için hiçbir şey yapmadılar.

Şimdi düşük büyüme oranları hatta ekonomik daralma ile acı bir fatura ödüyorlar. İşin kötüsü bugünden yarına bir çözüm de mümkün görülmüyor.

Hükümetler kamu harcamalarını kesti. Ama Yunanistan dışında, küresel rekabet altında yasal ve ekonomik düzenlemeler hala hayata geçmedi. Güney ülkeleri harcamaları kontrol altına almadığı, ücretleri düşürmediği sürece şirketleri de rekabette sınıfta kalacak, Euro’yu tehdit eden dengesizlikler ortadan kalkmayacak. Ancak, ekonomistlerin iç pazarın sönmesi olarak tanımladığı bu süreç aynı zamanda bir politik zehir olacaktır.

Roubini hep haklı çıkıyor

New York Üniversitesinin ekonomisti ve son finansal krizin kahini Nouriel Roubini Euro bölgesi hakkında çok da iyimser değil. “Bölgenin aslında iki sorunu var, yüksek kamu açıkları ve borç. Elbette rekabet nedeniyle düşük kalan büyüme oranlarını da dikkat almak gerekir. Tedavüldeki para arzını düşürmek mümkün değil ve ekonomik daralma da oldukça acı verici.”

 “ Eğer ücretleri ve fiyatları önümüzdeki beş yıl için 30% oranında düşürürseniz, deflasyon hemen resesyona dönüşür ve hiçbir ülke bunun altından kalkamaz. Almanya gibi yapısal reformlara yönelmek ise on yılları alır ve bu rekabet avantajı yaratabilmek için yeterince hızlı bir çare değil. Diğer opsiyon Euro’yu keskin bir devalüasyona tabi tutmaktır. Ancak, bu kadar güçlü bir Alman ekonomisi ve Amerika’nın yüksek ticaret açığı nedeniyle bu da pek akla yatkın gelmiyor.”

 “Ekonomistler, Euro’nun en zorlu sınavının İspanya olduğu konusunda hemfikir. Bu ülke, Yunanistan, Portekiz ve İrlanda’nın toplamının iki katı büyüklüğünde bir ekonomiye sahip… İspanya henüz uçurumdan düşmese de, o aşamanın sadece birkaç mil uzağında. Ama, o noktaya oldukça yüksek bir hızla koştuğu da açık bir biçimde görülüyor.”

“ Mali ayarlamaları, yapısal reformları, büyüme atılımlarını, işsizliği azaltma projelerini yeterince hızla hayata geçirebilir ve rekabet avantajlarını kazanabilirler mi, doğrusu bundan pek emin değilim.”
İsviçre’deki IMD Ekonomi Okulundan Stephane Garelli rekabet üzerine çalışmaları ile biliniyor. Garelli, “ sorun, ticaret fazlası olan ve ticaret açığı olan ülkeler arasındadır. Yani ihracatı ithalatından fazla olan yada tersini yapan ülkeleri kastediyorum. Almanya yada ABD borcu yüksek olan ülkeler, ancak onların borç ödeme kapasiteleri hakkında kimsenin bir kuşkusu yok.”

Avrupa’nın Güneyi’nde işler sarpa sarıyor

“ Ama güney Avrupa ülkeleri için aynı güveni taşımak zor. Bir dönemin ekonomik büyümesi bir illüzyon gibi gerçekleri örttü. Bu büyüme adeta kum üzerine inşa edilen bir kale gibi tanımlanabilir. Sağlam bir ekonomiyi sadece emlak, finans ve turizm sektörleri üzerine kuramazsınız.”

Dünya Ekonomik Forumu çok ince ve ayrıntılı kriterler üzerinden son 20 yılın rekabetçilik değerlendirmelerini yayınladı. Bu kriterler, hükümetleri, yasaları, etik değerleri, altyapıyı, teknolojiyi, borçları, eğitimi kapsıyordu.

Forumun önde gelen ekonomisti Jennifer Blanke liste ile ilgili bilgi verdi. Almanya, 139 ülke arasında ABD’nin hemen ardından beşinci sırada yer bulabildi. Hollanda sekizinci, Fransa onbeşinci, Avusturya onsekizinci, Belçika ondokuzuncu sırada yer aldılar.

Güney Avrupa ülkelerinin sıralamadaki yerleri içler acısı idi. İrlanda yirmidokuzuncu, İspanya kırkikinci, Portekiz kırkaltıncı, İtalya kırksekizinci ve Yunanistan ise seksenüçüncü sırada yer aldılar.
Aslında, Barcelona’nın endüstri banliyosu Badalona’ya bakarak sorun net olarak gözlemlenebilir. Plasticos Juarez S.A. sıkıştırılmış özgün plastik ürünlerden kanaatkar karlar elde eden bir aile işletmesi. Lake ya da metal kaplamalı parfüm ve kozmetik şişeleri üretiyor. Badalona’da üç tane küçük fabrikaları bulunmakta.

Avrupa’nın ekonomik krizi şirketi derinden sarstı. Ağırlıklı olarak İspanya ve Fransa’daki müşterilerle çalışan şirketin satışları 30% oranında düştü. 2010 sonlarında artan satışlara rağmen şirket küçülmek zorunda kaldı. Kadrolu çalışanlarının sayısını düşürdü ve şimdi üçer aylık kontratlarla işe aldığı geçici personel ile çalışmayı tercih ediyor.

Bay Juarez daha uzun süreli kontratlar ile daha fazla sayıda geçici personel ile çalışmayı tercih etse de, iş yasaları bunu imkansız kılıyor. İşçi çıkardıktan sonra daha düşük ücretler ile yeni personel almak ise iş yasaları nedeniyle adeta bir ölüm fermanı.

Fabrika yönetim katında çalışan Dolores Fortunato Diaz (24) bir işe sahip olduğu için çok mutlu. “ Birçok arkadaşım işsiz ve benim bir işim var. Bu açıdan kendimi şanslı hissediyorum.” İspanya, 20% ile Avrupa’daki en yüksek işsizlik oranına sahip.

Avrupa Şirketleri kaçıyor

Güney Avrupa için bir başka sorun ise, dev Avrupa şirketlerinin daha avantajlı Euro bölgelerine göç etmesi. Elektronik fren sistemleri ve lastik üreticisi Alman Continental şirketi bir süredir Güney’e yatırım yapmayı durdurdu. Gerekçe ücretlerin aşırı yüksek olması… Continental’in yatırımları ağırlıklı olarak daha düşük maliyetler ile üretim yapılan Macaristan ve Slovakya gibi ülkelere kaymış durumda. Bu ülkeler yabancı yatırımcılara muhteşem vergi ve ücret avantajları sağlıyor.

Şirketin yönetim kurulu üyesi Ralf Cramer konuya açıklık getirirken şunları belirtiyor; “ Portekiz’de bir zamanlar üretim maliyetleri Almanya’nın 1/5i kadardı. Şimdi neredeyse bizi yakaladılar. Artık İspanya ve Portekiz’i düşük maliyetli bir üretim merkezi olarak görmüyoruz.”
Bir ekonominin yapısını değiştirmek, kurtarma fonları temin etmekten ya da sert tasarruf tedbirlerini hayat geçirmekten çok daha zor bir problemdir. İşin doğrusu Güney’in eksiksiz bir ekonomik transformasyona ihtiyacı var. Ama bunun için gereken ekonomik büyüme durmuş bulunuyor ve Kuzey’den de hiçbir destek yok.


Mr Roubini, “ Avrupa bölündü” diyor. Euro bölgesinin önemli bir kısmı halen çok etkili bir ekonomik durgunluğun pençesinde… Dahası bu henüz ikinci dip değil. Henüz ilk dibi aşabilmiş değiller.”