19 Ekim 2017 Perşembe

Artık ana pazarlarımız Türkiye ve Asya Ülkeleridir

“Orta vadede Avrupa’dan Türkiye’ye yılda 30 milyon turist gelecek. Ege ve Akdeniz turizmcileri ihya olacak” diyebilmeyi çok isterdim.

Ama mümkün değil.

Bütün Dünyanın önüne en inanılmaz kolaylıklarla harika tatiller sunduğu Batılı turist artık Türkiye’ye mahkum değil. Dahası İspanya, Yunanistan, Mısır, Tunus’a da mahkum değil.

Bir parantez açıp deniz, güneş ve kum turizminin işportaya düştüğünü açık yüreklilikle kabul etmek durumundayız. Küresel ısınmanın etkisi ile Kuzey Avrupa kıyıları bile deniz, güneş, kum turizmine uygun hale geldi.

Ulaşımın kolaylaşması, her türlü bilgiye ve ürüne doğrudan ulaşma şansı Dünyayı bir turizm avm’sine dönüştürdü. Dolayısı ile sahil otellerinin ve bu otellerin bulunduğu beldelerin kendilerini tanıtırken kullandığı ‘ eşsiz, benzersiz, olağanüstü’ gibi sıfatlar anlamsızlaştı.

Okuduğu broşürde ya da websitesinde bir otel ile ilgili olarak ‘ eşsiz sahiller’ ibaresini gören bir Y kuşağı tatilcisinin tepkisi “ Nasıl yani?” oluyor.

Avrupa pazarı artık bildiğimiz, alıştığımız ve benimsediğimiz profile uymayan, çok farklı beklentisi olan kuşaklardan oluşuyor.

Çabuk tüketiyorlar.

Kültürü, sanatı, bilgiyi, modayı, yeni bir ürünü, yeni bir uygulamayı çok çabuk kullanıyor ve ardından kaldırıp sanal çöplüklere atıveriyorlar.

( Artık kolay kolay eşsiz, tertemiz, benzersiz diye niteleyemeyeceğimiz ) Sahillerimiz ve bu sahillere kondurulmuş otellerimiz Batılı tatilci gözünde rakipsiz değil.

Cazibe unsuru da değil.

Otellerimiz en rafine hizmetlerin müthiş bir saygı ve sevecenlikle sunulduğu mekanlar olmaktan çıkalı çok oluyor.

Güzelim deniz, güneş ve kumumuzu bu coğrafyanın kadim güzellikleri, gelenekleri, mutfağı, kültürü, doğası ile harmanlayamadık. Yüzlerce uygarlığın yaşam macerasından süzülüp gelmiş şu muhteşem ülkeyi nadide bir elmas gibi konumlandıramadık. Zengin ve gusto sahibi Batılı turistin gözünü, kulağını, midesini, kalbini kazanamadık.

Otel mi? Dev tüketim bandı mı?

Ford’un sanayi dünyasına hediyesi olan bant üretimi otellerde de geçerli.

Özellikle açık büfeler tam bir bant sistemi gibi. Bir uçtan giren kuyruklar, ne var ne yoksa silip süpürerek sondan çıkıyor.

Türkiye’nin son 30 yılda kazanmış olduğu Batı Avrupalı turist bu işleyişi kocaman açılmış gözlerle ve biraz da hüzünle izliyor. Çevresi ile ilişkilerde nezaketi ve saygıyı temel alan ortalama Batılı turist büfelerde gördüğü manzaralardan dehşete kapılıyor.

Örnekleri sayalım mı?

Büfelerdeki yemekleri tabaklarına elleri ile alanlar.

Önündeki sırayı hiç dikkate almadan, özellikle Batılı turisti ite kaka araya girenler

Büfede dizili yemekleri eli ile tadıp gerisini tekrar büfeye koyanlar

Lobilerde, altına kaka yapmış bebeğinin altını değiştirenler

Havuzlara büyük ve küçük abdestini bırakanlar

Bayanlar, baylar, Batılı turist artık bu gördüklerini yorum sitelerine yazmaktan da vazgeçti. Gittiği oteli, beldeyi, ülkeyi ömür boyu kara listeye alıveriyor. Bir daha gitmeyi düşünmediği gibi, herhangi bir yerde reklamını gördüğünde de yüzünü buruşturuyor.

Sadece bilançolara odaklandık, sürdürülebilirliği unuttuk

Son birkaç yılda adeta bir kuyumcu hassasiyeti ile uyguladığımız tasarruf tedbirlerini de açalım biraz. Görünüşe bakılırsa günü kurtardık. Ama geleceği kaybettik.

Ayakta kalmak ( ya da karlılığı sürdürmek ) adına gözümüzü giderlere ve maliyetlere diktik. 

Tasarruf giyotinimizin altına önce personeli gönderdik. Dünya standartları bir tarafa, departmanlarda işin yürümesi için gereken sayıyı bile kırptık. Servisi, kat hizmetlerini, eğlenceyi, mutfağı, restoranları adeta işlevsizleştirdik.

Büfelerde eski çeşitlilikten eser kalmadı. Et zor bulunan elmas gibi azaldı.

Çalışanların maaşları reel anlamda düştü. Turist ile muhatap olan çalışanlarımızın yüzü gülmüyor. Herkesin suratı asık. Bnun da nedenlerini turist ile paylaşıyorlar.

Kullanılan ekipman kalitesi geriledi.

En önemli silahımızı bozduk. Batılının imrenerek baktığı fiyat kalite dengesi tarih oldu.

Yorum sitelerine bir bakın. Animasyon ekiplerinin gır gır şamata yazdırdığı manüplasyon eseri yorumları bir tarafa bırakın. Her yorum sitesi kalitesizliği şikayet ediyor.

Geçmiş olsun. İki yılda Batıda bir mutsuzlar ordusu yarattık.

Türkiye, Batılı turist gözünde hala moda mıdır?

Türkiye’ye olan ilgi son birkaç yıla kadar yükselmekteydi. Siyasi iktidarın AB üyeliği ile ilgili olarak geliştirdiği politikalar bu yükselişin nedenlerinden birisi idi.

Birkaç yıldır süreç tersine dönmeye başladı. AB üyeliği Türkiye’nin gündeminden düştü. AB de Türkiye’yi arasına almak fikrinden uzaklaşmaya başladı. Sürecin arka planı bir siyasi analiz konusudur. Bu nedenle girmeyelim.

AB üyeliğinin yakın zamanda gerçekleşecek bir gelişme gibi algılanması Avrupa’da çok olumlu etkiler yarattı. Emekliler Akdeniz ve Ege’den ev alıp yerleşmeye başladılar. ( Bu olayda da sınıfta kaldığımızı bir not olarak düşelim. BU gün Kuzey ve Batı Avrupa’da hala binlerce insan Türkiye’den mülk edinme noktasında yediği kazığı anlatır.)

Gelinen noktada Türkiye ve AB siyasi ve ekonomik anlamda birer rakip konumuna geçtiler. Türkiye ve AB kamuoyu birbirleri hakkında halisane niyetler beslemekten uzaklaştı. Önceki yazıda da belirttiğim gibi, AB vatandaşları Türkiye’yi 10 yıl önceden çok farklı görüyor.

Dini inanç, yaşam biçimi, kültürel zenginlik, kalkınmışlık seviyesi, hukuk gibi alanlar her iki tarafı birbirinden kopardı.

Bu gün görüldü ki, Türkiye ile AB siyah ile beyaz kadar farklı iki ayrı yapıdır. Ortalama Batılı da bunun farkına vardı. 

Türkiye artık moda değil…

2017’nin en gözde 10 ülkesini arz edeyim. Önemli bir online seyahat haber portalından İngilizce olarak kaydettim.
1. Iceland
2. Montenegro
3. Malta
4. Finland
5. Cyprus
6. Bulgaria
7. Portugal
8. Serbia
9. Croatia
10. Spain

Türkiye artık moda olmadığı gibi, azımsanmayacak kadar geniş bir tatilci kitlesinden tepki de görüyor. Onlar artık Türkiye’yi tatil planlarından çıkardılar. Bu geniş kitle aralarında şu mazereti de çok sık tekrarlıyorlar;

“ Türkiye’ye tatile gidip para kazandırmak istemiyorum”

Bu gelişmeyi beklememiz gerekiyordu. Bu gelişmeye karşı bir B planını bundan yıllar önce hazırlamamız gerekiyordu. Olmadı. Şimdi, kaybedilen Avrupa’ya karşı alternatif pazarlar için dört dönüp duruyoruz.

Hızla kazanılan yeni pazarlar da beraberinde sorunlar getiriyor. Bu da ayrı bir analiz konusudur. Şunu ifade ederek bu faslı da kapatalım; Türkiye turizminde çalışanlar bu güne kadar hiç tanımadıkları farklı kültürler ile karşılaşıyor. Otellerimiz çok farklı yaşam tarzları, alışkanlıkları ve iletişim yöntemleri olan ülkelerden insanlara hizmet vermeye çabalıyor. Bu da beraberinde kültür çatışmaları getiriyor.

Yeni turistlerimiz ile çalışanlarımızın birbirini tanıması, kaynaşması ve sevmesi oldukça zorlu ve uzun bir süreç olacak gibi görünüyor.

Ama onları tanımaktan, alışmaktan ve sevmekten başka da bir şansımız yok

Türkiye’nin yeni normali bu…

Gelecek 10 yılda gerek sahiller ve gerekse diğer bölgelerimizin temel pazarları Türkiye ve Orta Doğu ile birlikte Asya olacaktır.

Bu biraz da bir atasözünü anımsatıyor;

Her kuş kendi türü ile uçar.

Batılı da artık kendisi gibi düşünen ve yaşayanlara gidip tatil yapacak. Asyalı, Orta Doğulu, Rus, Balkanlı da bize ve bizim gibi olanlara tatile gelecek.

Bir sonraki yazıya da epeyce not kaldı.


Gelecek yazıda bu yeni normale nasıl uyum sağlamalıyız? Neler yapmalıyız? Sorularının cevaplarına bakalım.

17 Ekim 2017 Salı

Türkiye Turizminin Gelecek 10 Yıldaki Yönü

Gelecek planlarını, Avrupa Birliği’ni esas alarak yapanlar kaybeder. Şöyle de ifade edilebilir; gelecek planlarında Doğu’yu temel alanlar kazanır.

Türkiye turizmi pazarlar noktasında bir sürdürülebilirlik arıyor ise, yönünü Doğu’ya çevirmek zorundadır. Batı olarak isimlendirilen Avrupa ülkeleri belirsiz bir geleceğe doğru kürek çekiyor. ( Bana göre ) ölü doğmuş bir proje olan AB’nin gelecek 10 yılda ne olacağı sorusunun net ve güvenilir bir cevabı yoktur.

AB Komisyon Başkanı’nın geçtiğimiz günlerde Katalonya krizi ile ilgili olarak sarf ettiği cümle bu konudaki büyük korkunun ifadesidir. Doğrudur, AB zirvesi Katalonya’nın tetikleyeceği bir parçalanmanın birliği yüze bölmesinden korkuyor.

Gelecek 10 yılda Batı Avrupa’nın bağımsızlıkçı hareketler ile daha çok karşılaşacağı gerçeğine hazırlanmak gerekiyor.

İngiltere ile AB boşanması zor gibi görünüyor

İngiltere ile AB ayrılış ile ilgili hesabı henüz kapatamadılar. AB’nin kuruluş felsefesi ve yasaları İngiltere’ye elini kolunu sallayarak bırakıp bu kadar kolayca gitme özgürlüğünü vermiyor. Birleşik Krallığın bu nedenle başı ağrıyacak, bu kesin.

AB bu ayrılığı kolayca kabullenecek gibi değil. Brüksel’de bu ‘boşanma’ karşılığında İngiltere’den 100 milyar Euro tazminat istenmesi konuşuluyor.

Turizm sektörü bu tazminatı dikkate almalıdır. Birkaç yıl içinde bu parayı ödemesi halinde, Birleşik Krallığın hem ekonomik dengeler anlamında, hem de moral olarak bir sarsıntı geçirmesi ihtimali yüksektir.

Temel tatilci kitle olan orta sınıfların tatile çıkmak için yeterli morale ve motivasyona sahip olmayacaklarını düşünmek zorundayız. Ülkenin bir kemer sıkma havasına girmesi tatile çıkma alışkanlıklarını frenleyecektir.

Avrupa Birliğini terk etme düşüncesi tahmin edilenden daha yaygındır. Ayrılma eğilimi, Birliğin temel güçlerinden olan Fransa’da bile güçlüdür.

Şu iki bilgi bu konuda bir fikir verecektir.

Fransa’nın Beaucaire kentinde aşırı sağcı belediye başkanı Julien Sanchez bir sokağa “Brexit” adını verdi.

İngilizler'e destek vermek için bunu yaptıklarını söyleyen Sanchez “Fransa da aynı yolu izleyerek Avrupa Birliği’ne veda etmeli” dedi. Sanchez’in üye olduğu FN partisinin lideri Marine Le Pen de, “Fransa’da da ayrılmak için referandum yapılmalı” demişti.

AB parçalanma eşiğinde mi?

Avrupa birleşme sürecinin başında refahı ve yaşam kalitesini yükseltmek ve Dünya’da güçlü bir jeopolitik oyuncu olmak gibi amaçlarla yola çıktı.

Birleşik Avrupa daha çok üretim, daha çok refah, daha çok güvenlik amaçlayan halklarının beklentisini karşılamayı hedefliyordu. Bu gelişmelere bağlı olarak da Dünya’da ‘sözü geçen’ güçlü bir stratejik oyuncu olacaktı.

Olmadı!

Bu kadar farklı kültürlere, alışkanlıklara, yaşam biçimine sahip milyonların, tek Avrupa ideali çevresinde kaynaşması başarılamadı.

Avrupa ülkelerinin bütünleşmesini bir tarafa bırakın, Batı Almanlar henüz Doğu Almanlar ile tek bir çatı altında yaşamayı içlerine sindirebilmiş değiller. Batı ve Doğu Almanya bile henüz tam anlamı ile entegre olamadı.

Gelecek 10 yılda kazan kaldıracak çok halk var

AB üyesi ülkeler halen herhangi bir kategoriye tamamen oturtulabilmiş değil. Askeri, kültürel, ekonomik, siyasal ve sosyal alanlarda farklı koalisyonlar ortaya çıkabiliyor. Doğu ve Batı ve Kuzey ve Güney ayrışmalarını yönetme noktasında zafiyet var.

Bırakınız büyük ölçekli bir birliği, henüz yaşadıkları ülkeye tam olarak entegre olmamış birçok halk var. Bu halkların yeni kuşaklarında bağımsızlık düşüncesi giderek daha geniş bir zemin kazanıyor.

Brexit sonrası krize girme riskleri çok yükselen Birleşik Krallığı terk etmeye hazır bölgelerde kazan kaynıyor. Galler, İskoçya ve Kuzey İrlanda’da her an her şey olabilir.

Danimarka orta vadede Faroe Adaları ve Grönland ile bir baş ağrısı yaşayabilir.

Katalanların bağımsızlık yürüyüşündeki başarısı İspanya’nın Bask Bölgesi’nde külleri tekrar alevlendirecektir.

Korsika bağımsızlık rüzgarına kapılmaya en yakın adaylardan birisidir. Yakın bir gelecekte Fransa’nın siyasi gündeminin ilk sırasında Korsika olacaktır.

Daha sırada İtalya’nın ‘tembel’ bölgelerine bakmaktan bıkan Kuzey Ligi var. Veneto bölgesinde de ayrılıkçı söylemler yaygın.

İtalya'da Venedik kentinin bulunduğu Veneto bölgesi halkı, egemen federal bir cumhuriyet olmayı talep ediyor

İtalya'da Venedik kentinin bulunduğu Veneto bölgesinde bulunanlar, ülkeden ayrılıp, egemen federal bir cumhuriyet olmayı istedi.

En büyük bombayı yazmadım.

Bavyera.  İşte haberi;

Almanya'nın en zengin eyaletlerinden Bavyera'da faaliyet gösteren Bavyera Partisi, Katalanlardan etkilenerek Almanya'dan ayrılmak için çalışma başlattı

İspanya'da Katalonya'nın bağımsızlığı için yapılan referandum, Almanya'da da Bavyera'ya da örnek oldu.

Bavyera Partisi, Almanya'dan ayrılmak için bağımsızlık çalışmalarına başladı. Irak ve İspanya'dan sonra Almanya da önümüzdeki günlerde referandum tartışmalarının odağında olacak.

Bavyera Partisi'nin resmi Facebook hesabından yapılan açıklamada, ' 'Bavyera'nın özgürlüğü, Bavyera'nın Federal Almanya Cumhuriyeti'nden ayrılması bizim meşru hakkımızdır!'' ifadelerine yer verildi. Ayrılıkçı Bavyera Partisi, Bavyera'nın sahip olduğu zenginliğin Almanya ile paylaşılmasına karşı çıkıyor. Bavyera'nın şimdiden Katalonya'daki gelişmelerin etkisi altına girdiği belirtiliyor.

Avrupa önümüzdeki 10 yılda sarsılacak. Süreç paramparça olmaya kadar gider mi, şu aşamada bu kadar kötümser bir kehanette bulunmak zor.

Bu sarsıntılar ile boğuşan Avrupa halklarının gündeminde tatil çok önemli olur mu?

Tartışmaya değer.

Batı ile Türkiye arasındaki kopuş hızlandı

Ortada çok net olarak görülebilen bir algı değişimi var. Ortalama Batı insanı Türkiye’yi artık terör, muhafazakarlık, baskı ile birlikte görmeye başladı. Batılıların gözünde Türkiye bir Orta Doğu Ülkesidir. Araya kültürel ve sosyal kopuş girdi. ( Yoksa bu güne kadar hep bir yanılsama mı yaşadık? Batı ile hiçbir şekilde bir yakınlaşma olmadı mı? )

Geçmişte, birkaç 10 yıl boyunca Batı ile Türkiye arasında yaşanan duygusal yakınlaşma aslında tam bir aşk değil de, bir ‘One Night Stand’ mıydı?  Korkarım cevap evet. 

Her yıl milyarlarca dolar ve mark gelir nedeniyle şımarmış İspanya, Yunanistan, İtalya gibi destinasyonları hizaya çekmek için seçenekler arayan Avrupalı turistin aklına önce Türkiye geldi.  Sahillerimiz bir anda milyonlarca Avrupalı ile doldu. İlk 10-15 yıl kadar bakir koylarımız, tertemiz denizimiz, henüz betona boğulmamış sahil kentlerimiz Avrupalının gözünü de, gönlünü de cezbetti. ( Ya da sadece cüzdanını mı? )


Bir sonraki yazıda: Artık ana pazarlar Türkiye ve hinterlandındaki ülkelerdir.