28 Haziran 2020 Pazar

Pandemi sonrası Turizm aynı mı kalacak?


Pandemiden sonra eski hamam ve eski tasın devam edeceğini iddia edebilmek için, psikiyatristlerin hafızalarımıza girip yaşadığımız şu son 5 ayı tamamen silmeleri gerekir.

Ama biz bir hafıza detoksu yaptırsak bile, zamanın ruhu yaşanan krizi ve neden olduğu her şeyi önüne kattı, hayat nehrinde akıyor.

Dolayısı ile yaşananları yok saymak, bunların başta turizm olmak üzere, insanla ilgili her alanda köklü değişikliklere neden olacağını inkar etmek pek mümkün değil.

Bu değişiklerin hemen birkaç hafta içinde gerçekleşeceğini kast etmiyorum. Sosyal algıların değişmesi zamana yayılır. Gelecek yıla bakalım.

Coronavirüs sonrasında, turizmin farklı bir mecraya yöneleceği kesin.

Buna bağlı olarak, müşteriye sunulacak değerlerin de farklı olacağı açık. Bunlar, daha yavaş, daha temiz ve daha merak uyandırıcı olarak ifade edilebilir.

Biraz yavaş da olsa, sınırlar açılıyor.

Tatil günleri geldi. Seyahat etme arzuları canlanmaya başladı. Akıllardaki ilk soru şu; turizm eskisi gibi devam edecek mi? Seyahat ile olan alakamız tamamen mi değişecek?

Seyahat sayısı azalacak, kalitesi artacak


Geçtiğimiz birkaç ay boyunca evlere kapandık. Hareket etme özgürlüğümüz kısıtlandı.

Şimdi, bütün Dünya’da insanlar yeniden kendi hayatlarını yönetmeye doğru yöneliyorlar. 

Dediğimiz üzere tatil zamanı geldi. Herkes bu gri manzaranın değişmesini arzu ediyor.

Önceki alışkanlıklarımıza aynen devam mı? Yoksa artık seyahat etmeye çok daha farklı ve dikkatli mi bakmaya başlayacağız?

İşin ekonomik boyutunda sıkıntı var

Seyahatin tekrar başlaması ile ilgili ilk ve en önemli husus ekonomik şartlar.

İşlerini kaybedenler ve gelirleri azalanlar nasıl bir tatil bütçesi hazırlayacaklar? 

Gelecek endişesi yaşayanlar tatil için bir bütçe ayırmaya sıcak bakacak mı?

İkinci önemli konu ise sağlık ile ilgili. Pandeminin yarattığı korku ikliminde, insanlar evlerinden çıkıp uzak diyarlara tatile gitmek isteyecek mi?

Her iki husus kadar önem arz eden bir madde daha var.

Ekolojik kaygılar.

Bu konudaki endişeler her zamandan daha güçlü biçimde gündemimize girmiş durumda. Tek bir soru; ilk fırsatta uçağa atlayıp tatile gitmek eskisi kadar anlamlı ve etik mi?

Uçaksız seyahat etmek

Özellikle günümüzde birçok çevreci STK artık, uçak seyahatini, mücadele edilmesi gereken bir alışkanlık olarak kabul ediyor.

Hepsi de, yüksek sesle ve çok açık olarak, uçak seyahatlerinin Dünyayı kurtarma düşüncesi ile uyuşmadığını söylüyorlar.

Çevre dostları, havacılık sektörünün çevreye olan olumsuz etkilerini artık iyiden iyiye dile getirmeye başladı.

Uzun bir aradan sonra uçuş trafiği tekrar başlıyor.

Buna karşılık Avrupa’nın önde gelen çevreci kuruluşları olanb Notre Choix ve Climate Action Network, yanlarına ADEME’yi de alarak havayolu dışındaki seyahat modellerini ön plana çıkarmaya başladılar.

Turizmin neden olduğu karbon emisyonlarının yüzde 40’ının seyahat aşamasından kaynaklandığı biliniyor. Uçak seyahatleri de başta gelen nedenler arasında.

2019 Haziran ayında her gün 230 bin uçak havada idi.

Böyle dehşet bir sayıya karşılık, bizim artık tatil, seyahat gibi aktivitelere farklı bir açıdan bakmamızın zamanı çoktan geldi.

İyi bir tatil için gerçekten de çok uzaklara mı uçmalıyız?

Daha seyrek ama daha uzun süreli tatiller

Turizm profesyonellerinin açısından bakıldığında, bütün etkinliklerin durması o kadar ani oldu ki, hiçbir şeyin değişmeyeceğine inanmak çok zor.

Bir başka açıdan bakıldığında ise, orta vadede, pandemi sona erdikten sonra, turizmin yavaşlaması kaçınılmaz gibi duruyor.

Bu gelişme, mass turizmin sona ereceği anlamına mı geliyor? 

Elbette hayır!

Turizm eğlenme zamanlarına ait bir aktivitedir. Buna ihtiyaç hiç bitmeyecektir. Sadece zenginlere özel bir ayrıcalığa dönüşmeyecektir. Herkes için bir seçenek olacaktır.  Turizmin değişeceğini, ama seyahate erişimin engellenmeyeceğini kolayca ümit edebiliriz.

Yeni kuşak seyahat edenler

Gençler bu alanda bir ihtilal yapacaklar. Daha çok çevre dostu seyahatler, daha az çevre kirliliği, daha temiz yollarda seyahat.

Gençler bir yere seyahat ederken, orada boş boş yatmayı akıllarına bile getirmeyecekler.

Amaçları, bir bölgeyi keşfetmek, kültürlerle ve o bölgenin insanları ile temas kurmak. Birkaç yıl içinde seyahatin alacağı yeni biçim bu olacak.

Merak etmeyin, genç kuşaklar seyahatin tadını biliyor ve önemsiyor.

Yeni kuşaklar ile çalışmak arasındaki ilişki de değişiyor. Gelecekte gençler birkaç yıl çalışıp arada belki de birkaç aylık seyahat molaları verecekler.

Yakın çevreye gezi- Sanal gezi

Şimdi bir düşünün.

Uzun seyahatler tatil seçenekleri arasından çıkmış.  Pandeminin tetiklediği kriz ve karantina insanların aklında kalıcı izler bırakacak.

Hükümetler piyasaları teşvik ediyor.

Tüketimi destekliyor. 

Tatile çıkmaları için gerekli desteği veriyor. 

Buna rağmen insanlar Covid19 öncesi bakış açılarından biraz uzakta.

Türkiye dahil bütün ülkelerde, yerel seyahatin yükselen trend olması çok güçlü bir ihtimal.

Bu tercihi güçlendiren nedenler arasında, uzun rotalı seyahatten kaçınma arzusu var. 

Keza, yerel seyahatlerin çevre dostu olması da bir başka etmen..

Sanal seyahatler şimdilik bir fantezi gibi kabul ediliyor.

Ama hazır olun.

Yakın gelecekte sizler de oturduğunuz ofisten birkaç saatliğine Sydney’e seyahat edeceksiniz. 

Yapay zeka, insanlara, hiç hareket etmeden istedikleri yere seyahat etme olanağı sağlayacak. Odanızda yaratılacak ses, ışık gibi efektler size kendinizi seyahatte gibi hissettirecek..

Sadece bu kadar değil. 

3 boyutlu görüntülerle yeniden inşa edilmiş Roma’yı dahi gezebileceksiniz. Tarihte sanal gezilere de hazır olun.

Seyahatin çevreye olan etkisi ortada, ama her seyahate çıktığınızda ortalığı berbat ettiğinizi iddia etmek de haksızlık olur.

Ülkeler karantinaları kaldırdıkça ve seyahat ile ilgili yeni kurallar devreye girdikçe, sizin de artık en temiz ve çevre dost tatiller noktasında kafa patlatmanın zamanı geliyor.

Gelelim yakın zamanda çıkacağınız seyahatlere..

İster eğlence ister iş seyahatine çıkın. Her ülkenin uygulamakta olduğu Covid19 önlemlerini ve tavsiyelerini çok iyi takip etmelisiniz.

Değişim buradan başlıyor..

17 Haziran 2020 Çarşamba

Bu gün Neler oluyor ve Yarın neler olacak?


Ezberlerimiz bozuldu.
Bakış açılarımız değişti. Hayatımıza yeni kavramlar girdi. Birçok kavram ise kayboldu.

Hemen bir örnek vermek gerekirse, Otelcilik Dünyasının içindeki temel değer olan, İnsani Dokunuş, bilinmez bir meçhul zamana kadar kayboldu.

Bir de bizim için çok önemli olduğunu yeni anladığımız bir kavram hayatımıza girdi.

Bağlı olmak. Ya da bağlantılı olmak..
İnsanları dönüştüren seyahati biliriz.
Amacı olan seyahatler vardır. Onlar hakkında da fikir sahibiyiz.
Kimi insanlar bir anlam arayışı ile seyahat ederler. Hayatlarına bir anlam kazandırmak isterler. Bunun için yol kat ederler.
Ama şu son birkaç ay boyunca yaşadığımız pandemi şartları ve karantina önlemleri bize çok önemli bir gerçeği gösterdi.

Çok farklı bir turizm varmış, onu öğrendik.

Bağlantı turizmi
Bağlantı, hayatımızın en önemli aktivitesidir. Hatta daha da ötesi hayatımızın anahtarıdır.
Yaşadığımız çağda insanlarla bağlantıda kalmak akıl ve beden sağlığımız için vazgeçilmez bir gereksinimdir. Yeryüzündeki insani akışa bağlı kalmak çok önemlidir.
Yaşadığımız korkutucu deneyim gösterdi ki, başkalarına, doğaya ve kendimize bağlı kalmak her zamankinden daha fazla önem taşıyor.

Şimdiye kadar hep işimize bağlı durumdaydık.

Finans ile bağlantılı idik. Maddi yaşama fazlası ile bağlanmıştık. Toplum içindeki konumumuz ve nasıl göründüğümüz bizim için çok öncelikli idi.
Tek bir yol ve yön vardı. 
İşimize ya da kurumsal sorumluluklarımıza olması gerekenden çok daha fazla enerji ve zaman ayırmak… Önceliklerimizi işimize göre belirlemek.
Şimdi bu durum hızla değişiyor. Bu günlerde her yerde tek bir dilek duyuluyor.
Arkadaşlarla, aile ile daha fazla zaman geçirmek. Hayatı daha güzel deneyimlemek. Daha az çalışmak. Ün, şan, şöhret ve güzellik peşinde daha az zaman harcamak.
Hayatımıza anlam katan gerçek deneyimler yaşamak. Yüzlerimize gerçek bir gülümseme kondurmak. Yüreklerden gelerek şarkılar söylemek.

Covid19 çevre ile barışmamızı sağlayacak mı?

Eğer insanlık eski normale çok hızlı bir dönüş yapmaz ise.. Yani Covid19’un insanları zorladığı yeni normal kalıcı hale gelirse..
Yeryüzünün ve insanlığın geleceği adına güzel gelişmeler var, demektir.
Virüs yaşattığı acıların yanında, Dünya’mıza iyilik de yaptı.
Ulaşım ağları minimuma indi.
Kentler enerji tüketimini azalttı.
İnsanoğlunun çevreye dönük vahşeti bitti.

Farklı ve çevre dostu bir model güçlenmeye başladı.

Karbon salınımı düştü.
Güvenilir kaynaklar bu yılın Ocak-Nisan döneminde karbon emisyonlarında çok dikkat çekici bir düşüş olduğunu teyit ediyor. Düşüş oranı yüzde 17 ve bu çok önemli bir gelişme.
New York’ta Mart ayı bazında çok umutlandıran bir gelişme oldu.
Karbon salınımı, 2019 yılının Mart ayına göre yüzde 50 azaldı.
Çin’de kömür tüketimi yüzde 40 geriledi. Karbon salınımı ise yüzde 25 düştü. İtalya, İspanya, İngiltere’de çok olumlu gelişmeler oldu.
Avrupa ve Kuzey Amerika başta olmak üzere, Dünya’da enerji talebi yüzde 4 azaldı. Kömür talebinde azalma yüzde 10 civarında gerçekleşti.
Petrol ve benzeri fosil yakıtlara olan talebin düşmeye devam edeceği tahmin ediliyor. Bunu Nükleer enerji ve gaz da takip edebilir.
Ama bütün mesele bu olumlu gelişmelerin kalıcı olması ve bir daha eskiye dönüşün olmaması. Yoksa kazanımlar kısa zamanda uçup gider.

Artık ofislerde de Doğa ile bütünleşmek zamanı

Doğa ile bütünleşmek aslında en basit olanı. Bunu doğa ile bağlantıda kalmak olarak da tanımlayabiliriz. Buna bağlı olarak sizlere yeni bir kavram sunayım.
Biyofilik tasarım ve deneyim. Bu tasarım size doğadan uzakta olsanız bile onun tam kalbindeymişsiniz gibi bir deneyim fırsatı sunuyor.
Biyofilik tasarım, insan sağlığını geliştirmek için doğal sistemleri ve süreçleri çevre tasarımına dahil etmeyi savunan bir yaklaşımdır.
Bilim, ofislerde doğallığın yer almasının sağlık üstünde çok olumlu etkileri olduğunu söylüyor. Doğa ile benzeşen ofisler sağlıklıdır.

Evden çalışmak kalıcı olmalı

Pandemi bütün Dünya’da evden çalışmayı yaygınlaştırdı. Verimlilikte ve işleyişte hiçbir akşama olmadı. Süreçler pandemi öncesi gibi yürütüldü.
Uzmanlar, evden ( ya da uzaktan ) çalışmanın kalıcı olacağını öngörüyor.
Bu değişim gerçekleşirse, çalışanların işyerlerine gitmek için harcadıkları zaman, enerji ve yakıttan olağanüstü ölçülerde tasarruf edilecek demektir.
Sadece bu bile, kentlerin arap saçına dönmüş trafiğine belli ölçülerde çözüm sağlayacaktır.

İnternet üzerinden toplantılar sürmeli

Pandemi döneminde, insanlar ilk şoku atlattıktan sonra, işlerin devam etmesi gerçeğinden hareketle toplantılara devam ettiler.
Ortak mekanda toplantılar yerine online toplantılar başladı.
Bu toplantılar sayesinde araç kullanımı azaldı. Trafik kullanımı önlendi. Daha rahat ve stressiz toplantılar mümkün hale geldi.

Ulaşımda yeşil akım başlamalı

Eğer uçaklarla, petrol ile çalışan vasıtalarla seyahat etmeyi sürdürürsek, gelecekte tadını çıkaracağımız bir gezegen kalmayacak.
Bu kadar sık seyahat edersek de aynı son ile karşılaşacağız. Yeryüzünü dumana ve karbona boğan seyahatleri azaltmak gelece olan vicdani borcumuz.
Elektrikli araçlar ucuzlamalı ve yaygınlaşmalı. Şarj istasyonları da öyle..
Sık sık tatil ya da başka amaçlı seyahat yerine, daha az sayıda seyahat planlanmalı. Zira her uçak seyahati atmosferi biraz daha yaşanmaz hale getiriyor.

Yürekten çağrım- Herkes ağaç dikmeli

Kim bilir, belki de virüslere karşı bu kadar dayanıksız hale gelmemizin arkasında, doğadan kopmuş olmamız vardır.
Ağaçlardan, doğal gıdadan, temiz havadan, temiz sudan uzaklaştıkça bakterilere ve virüslere karşı daha zayıf hale geliyor olamaz mıyız?
O zaman bu işin anahtarı- Ağaç.
Çaremiz daha çok, çok daha fazla, milyarlarca ağaçta…
Ağaç, sera gazı etkisini azaltır.
İklim bozulmasının önüne geçer.
İşin uzmanlarının desteğini alarak, her yere ağaç dikelim. Her fırsatta ağa dikelim. Ama yanlış yere yanlış ağaçları dikme hatasına da düşmeyelim.
Çevremizi yeşillendirelim.

11 Haziran 2020 Perşembe

Kibirli Turizm Bitti- Şimdi Mütevazı Turizm Zamanı


Önemli not: Aşağıdaki yazıda yer alan eleştirilerin bazıları, o günlerdeki Adil Gürkan’ı da kapsamaktadır. Yani çuvaldızı başkasına batırmaya çalışırken, iğneyi de kendime ayırmaktan çekinmedim. Sürçü lisan olursa, affola.

Geçen otuz yıl, Türkiye’nin, turizmde imza attığı harika bir büyüme macerasının tarihidir.

Bununla beraber, geçen otuz yıl ‘ Koyunun olmadığı yerde, keçiye Abdurrahman Çelebi derler’ atasözünün ete kemiğe büründüğü bir dönemdir de..

Donanımlı ve başarılı profesyonel sayısı ile sektörün ihtiyacı arasında dengesizlik olunca..

Yani Türkçesi..

Ortada bir tesis obezitesi varken, gerçek profesyonel kıtlığı yaşanınca..

Duyan geldi..

Adeta Vahşi Batı’daki Altına Hücum gibi bir süreç başladı.

Sektör büyüdü..

Ama..

Egolar, kibir, tepeden bakma gibi defolar da büyüdü. Turizm sektörü, birkaç istisna dışında, bir böbürlenme duvarına dönüştü.

Mesela, birkaç yatırımcı ve grup hariç, çoğu turizmci telefon numaralarını veya iletişim bilgilerini ‘ avam tabakadan’ sır gibi sakladılar.

Hem de daha dün içinden geldikleri Dünya o olmasına rağmen..

Şimdi çağlar ötesinde kalmış olan o zamanlarda, geçer akçe olduğu sanılan birkaç kavram vardı. 

Bir de bu kavramları yöneticiliğin sihirli değneği sanan rol ustaları ..J

Cool..
Karizma..
Ulaşılmaz…
Erişilmez…

İnsancıllığın ve sevginin temel değerler olduğu bu sektörde, astlarına küfür kıyamet gitmeyi yöneticilik sanan müdürler vardı.

Bağırıp çağırmayı, kerameti kendilerinden menkul bir babacanlık sosu ile ‘ tatlandırıp’ astlarına zorla dayatırlardı adeta.

Bir ekibi yönetmeye soyunanlar, ilk iş olarak bu kavramlardan oluşan bir zırh edinirdi.

Örneğin, üst düzey bir yönetici olana kadar can ciğer kuzu sarması oldukları insanlarla iletişim hemen kesilir, araya mesafe konurdu.

Dar bir çerçeve oluşturulur ve bu çerçevenin içine çok az sayıda insan dahil edilirdi.

Diğerlerinden yavaş yavaş kopulurdu. Aramalarına cevap verilmezdi.

Arayanın ve erişilebilir olanın kıymetinin düşeceği, kendisini bir bilinmezlik zırhının arkasına saklayanın ise çok değerli olacağı düşüncesi yaygındı.

Sanki etten kemikten, konuşmaya ve dinlemeye ihtiyacı olan bir insan değil de, ormanda zor bela bulunabilen bir trüf mantarı idi mübarekler.

Sırası gelmişken, on yıldır parçası olmaktan gurur duyduğum grubun, bu tarifin tam dışında olduğunu burada belirtmeliyim.

Mütevazılık, bizim grubun pusulasıdır..

Türkiye'nin en ulaşılabilir ve en mütevazı yatırımcıları ile birlikte başarıya yürümenin mutluluğunu kelimelerle ifade edemem.

Dediğim gibi..

Birçok hata da yapıldı…

Başka sektörler küçümsendi…

Bazı pazarlara racon kesildi..

Yerli müşteriye zor zamanların istepnesi muamelesi çekildi.

Bir üst göreve terfi eden, astlarına parya gibi baktı.

Turizmin tepesindekilerin büyük bir kısmı kendilerini Olimpos’ta sanmaya başladılar.

Nice Otel Müdürü bilirim..

“ O oteli ben açtım” derken, kendisini İstanbul’un kapılarını açan Fatih Sultan Mehmet sandığını bile düşünebilirdiniz.

Aylar, yıllar geçti.

Sokaklarda, işyerlerinde, sosyal hayatın her noktasında yeni tipler belirdi.

Sosyal ve ekonomik hayata yeni kuşaklar girdi. Bu yeni kuşaklar kendi değer yargılarını, kriterlerini de beraberlerinde getirdiler.

Duruşlarını ifade eden en güçlü kavram; sosyalleşme idi.

Yani sürekli olarak bir araya gelme, birlikte zaman geçirme, tanışma, kaynaşma..

Bu yeni tipler bir yandan da adeta “ Ne hiyerarşisi, ne emir komutası?” der gibiydiler.

Bir, on, yüz, bin derken, 20-45 yaş arasını bu yeni tipler doldurdu.

45 yaş sonrası ( yeni bizim kuşak ) azınlıkta kaldı ve öyle olması da hayatın gereği idi.

Bizim kuşağın bir bölümü, yeni kuşakların, genelde iş hayatına, özelde turizme kattıkları yeni aromalara alışamadı ve genelde de tepkili davrandı. Engellemeye çabaladı.

Ama kimin umurunda?

Hayatın doğal akışı içinde, olması gerekenlerin olmasını binlerce yıldır hangi kuşak engelleyebilmiş ki, biz başarabilelim.

Geldiler…

Şeffaflığı..

Direkt iletişimi..

Teklifsizliği..

Mütevazılığı

Yeni zamanların ilişki kodları olarak her tarafa yaydılar.

Bu kavramlar turizm ekosisteminde yayıldıkça, güçlendikçe eski kavramlar derlendi, toparlandı, paketlendi ve belleklerin alt taraflarında bir yerlere istiflendi.

Bu gelişmeleri, evrensel boyutu ile gözlemlemekte yarar var.

Bu süreç sadece iş hayatını ya da turizm sektörünü kapsamıyor. Daha da ötesi var. Genel olarak tüketiciler de artık bu yeni değerleri talep ediyor.

Tüketici..

Yani cüzdanında markaların, işletmelerin, yatırımcıların, profesyonellerin can suyunu taşıyan hayat kurtarıcı..

Artık karşısında insanlaşmış markalar istiyor.

Kendisini anlayan, seven, saygı duyan ve saran sarmalayan markalar..

Bu markaların yanında da, görünür, ulaşılır, sempatik profesyoneller olsun, diyor.

Onu sonuna kadar dinleyen, anlayan, gözünün içine bakabilen, gülümseyen, espri yapabilen, anlayışlı muhataplar arıyor.

Etrafında böyle profesyonelleri gördüğü markalara tutuluyor.

Bizim sektöre dönersek..

Bir haftalık tatili boyunca yoluna bir kere bile çıkmamış, göz göze gelip, gerçek bir ev sahibi olarak selam vermemiş otel yöneticilerine içinden gülüyor, dalga geçiyor.

Gönlünün kara listesine yazıyor..

Bir sorunu olduğunda, gelip kendisini dinlemek yerine, sağa sola talimat yağdırıp başkalarını gönderen yöneticilere hiç tahammülü yok.

Bakın ‘ Ağır Abiler’

Bakın dostlar,

Açık konuşalım..

Asık bir surat..

Gergin bir beden..

Başta kendisi olmak üzere, her şeyle ve herkesle kavgalı bir kimlik..

Kerpetenle bile zor açılan bir ağız..

Muhatabın yüzüne bakmaktan ısrarla kaçınan gözler..

Meali, “ Sen kimsin de gelip benimle muhatap oluyorsun?” olan birkaç kesik cümle…

Yapmacık bir telaş hali..

“ Görüştüğümüze çok sevindim, en kısa zamanda tekrar ararım” yerine, güya sıcak, ama aslında buyurgan bir “ Ara beni, görüşelim” kestirmesi..

Bütün sermayeniz bu ise.

Bu çarşıda tezgah açmayın

Bu canlı, şen şakrak, cıvıl cıvıl, mütevazı, teklifsiz, rengarenk dünyada size yer yok gibi..

6 Haziran 2020 Cumartesi

Zor bir Kış için turizmcilere tavsiyeler


Zor bir kış geliyor.


Nice sıkıntıları aştığımız gibi, bu kışı da atlatırız. Kendimize güvenelim.

Ama doğru çözümler üretebilmek için sorunların adını doğru koymak ve süreçleri doğru yönetmek gerekir. Eğer sorun ağır ise,  bunu da doğru teşhis etmelisiniz.

Şimdi söyleyeceğim şey size garip gelecektir, ama açıklayacağım.

***
Zor zamanlarda gelirlerinizi arttırmalısınız.

Bunun yolu da, harcamalarınızı minimuma indirmekten geçer.
Zorluklar aslında bizi daha derin, daha detaylı düşünmeye zorlar. Yaratıcılığımızı tetikler. Çözüm üretme kapasitemizi harekete geçirir. Ama bu da büyük ölçüde morale bağlıdır.
Türkiye, 2020 turizmde beklediği gelirleri kazanamayacak. Bu belli oldu.

***
Hedeflediğimiz gelirlerin gerisinde kalacağız.

Yani, Türkiye turizminin temel oyuncuları olan, oteller, tur operatörleri ve acenteler, uçak şirketleri 2020 için bütçelere koydukları cirolara ulaşamayacaklar.
Bu gerçeklik işin makro boyutudur. Bu yazının dışındadır.
Biz, bu süreçten en fazla zarara görecek olanlara yönelelim.
Yani çalışanlara…
Yani geçimini turizm sektöründen sağlayan milyonlarca insana bakalım.
En tepede Genel Müdür’den rehberlere, kaptanlara,  belboylara, temizlik görevlilerine kadar uzanan bir skalada herkes geçimini turizmden sağlıyor.
Küçük bir yüzde dışında, geniş bir kesimin kendilerini güvende hissetmelerine yardımcı olacak ekstra bir geliri ya da büyük bir birikimi yok.

***
O zaman ne yapmalı?

Zor, ama aylık bütçelerinizi tekrar gözden geçirmeli ve sizi hayatta tutacak seviyelere kadar indirmelisiniz. Kavramı özellikle seçtim.
Hayatta kalmak.
Düşük bir gelire sahip olan aileler için çok zor bir durum. Ama bir bakalım. Belki önereceğim düşünceleri ilginç bulup geliştirenler de olabilir.
Birinci adım; Bir bütçe yapın.
Bu kolay ve heyecan veren, keyifli bir iş olmayacak. Ama şart.
Kredi kartı ve banka kredisi kullanıyorsunuzdur. Bu durumda, harcamalarınızı konsolide etmeniz daha da kolay olacaktır. Bu sayede harcama yaparken farkında olmayabileceğiniz bazı masraflarınızı daha sonra sakin bir kafa ile inceleme şansınız olur.
Kredi kartı harcamalarınızı detaylı bir şekilde incelerseniz, harcama alışkanlıklarınız hakkında somut veriler elde edersiniz. Özellikle son 5 aya odaklanın.

***
Temel ve vazgeçemeyeceğiniz harcamalara bakın.

Eviniz: Kira, elektrik, su, gaz, bakım, telefon, TV
Ulaşım ve seyahat:
Mutfak:
Sigorta, kıyafet, traş, bakım
Çocuklar: Eğitim, harçlık, oyun
Hangi alanlarda tasarruf yapmanız gerektiğini dikkatle inceleyin.
Yaşam tarzınızı değiştirin. Gereksiz lükslerden vazgeçin.
Ücretsiz veya daha hesaplı iletişimi tercih edin.
Evde enerji, gaz, su ve temizlik harcamalarına dikkat edin.

***

Evinizi daha ekonomik bir semte taşıyın

Eğer pahalı sayılabilecek bir semtte yüksek kira ile kalıyorsanız, işe bunu değiştirmekle başlayabilirsiniz. Mesele hayatta kalmak ise bunu yapın.
Yaşadığınız kentin dış mahalleleri kira seviyeleri açısından çok hesaplıdır. Kentin dış mahallelerine taşınmak birçok açıdan faydalar sağlar
Gıda, hizmet ve diğer zorunlu tüketim maddeleri daha hesaplıdır.
Kentin lüks bölgelerine göre komşuluk ilişkileri daha samimi ve sıcaktır. Aileler arasında kayıtsız ve şartsız bir dayanışma vardır.
Trafik daha azdır. Yoğun egzos gazına maruz kalmazsınız.

***
Tüketici grupları oluşturmaya ne dersiniz?

Perakende yerine toptan alış verişi tercih edin
Kriz zamanlarında geniş gruplar halinde bir araya gelmek ve perakende yerine toptan alış veriş yapmak büyük bir tasarruf sağlar.
Toptan satış yapan büyük kurumları değerlendirebilirsiniz. Hatta bizzat üreticiye gidip peşin ödeme avantajını kullanarak büyük bir tasarruf sağlayabilirsiniz.
Daha tazesini ve daha güvenilir olanını bulursunuz.
Bu birlikleri oluşturmak için o kadar çok olanak var ki..
Mesela turizm STK’ları buna liderlik yapabilir.
Otellerde, tur operatörlerinde çalışanlar bu gücü yaratabilirler.
Hatta birbirine güvenen mahalle komşuları bile bunu başarabilir.

***
Arabanızı satın- Bisiklete dönün

Olmaz mı? Neden? Hollanda’daki yüzbinlerce bisikletli yanlış mı yapıyor? Avrupa ülkelerinde milyonlarca insan evden işe bisikletle gidip dönüyor.
Bizim neyimiz eksik? Ya da neyimiz fazla?
Ailenizi toplu taşımayı kullanmaya özendirin ve alıştırın. Daha hesaplıdır. Daha insanidir. Daha sosyaldir. Daha öğreticidir. 
Böylece araç sigortası ve vergiden de kurtulmuş olursunuz.

***
Eğlenceyi erteleyin- En azından bir süreliğine

Dışarda yemek.
Sinema..
Maçlar..
Piknikler.
AVM gezileri ve alış veriş.
Benim aklıma gelenler bunlar. Sen daha detaylı düşün. Feda edebileceğin ne kadar eğlence harcaması varsa hepsini birkaç yıl sonraya ertele.
Daha az alkol..
Daha az sigara..
Daha az seyahat..
Amiyane tabirle daha az abur cubur..
Bu tasarruflar bütçenizi dengelemenize çok yardımcı olacaktır.

***
Gelelim yazın, kış için yapacağınız hazırlıklara

Yaz aylarında, sebze ve meyvenin bollaştığı zamanları bekleyin. Kentlerdeki pahalı pazarları ya da mağazaları eleyin ve üreticiye gidin.
Mesela Antalya Burdur arasındaki köylere çıkın.
Taze ve hesaplı sebzeleri, meyveleri topluca satın alın.
Bahsetmiş olduğum tüketici grupları ile birlikte bu ürünlerden;
Konserve yapın..
Turşu kurun..
Mesela domates püresi yapın.
Bu arada, yaz ya da kış fark etmez, her hafta bir grup üye herkes için ekmek yapabilir. Bunu da bir düşünün, derim. Çok büyük bir fark var.
Bunları yapabilirseniz;
Kışın yapacağınız gıda harcamalarında yaklaşık olarak 1’e 3 tasarruf edersiniz. Yani bir önceki kış piyasadan alış veriş yaparak 3 TL harcamışsanız, bu kış 1 TL yeterli olacaktır.

***
Sonbaharda da yapılacaklar var

Kahvaltının olmazsa olmazı bir gıda var.
Zeytin.
Benden söylemesi. Yaptım ve oldu.
Kasım ayında pazara ya da üreticiye gidin.
Yeşil ya da siyah, hangisini seviyorsanız…
Bir kış yetecek kadar zeytin satın alın. Ama dediğim gibi, grubunuzla birlikte.
Paylaştırın aranızda.
İster salamura, ister siyah tuzlama yapın.
Önümüzdeki Kış, emek verdiğiniz bu zeytini tüketirken müthiş bir keyif alacaksınız.

***
Toparlayalım;

Sadece bu fedakarlıklarla müthiş bir tasarruf yapabilir ve gelecek yaza yarasız, beresiz ulaşmayı başarabilirsiniz..
Otellerde, acentelerde ve diğer turizm işletmelerinde bir arada çalışan iş arkadaşları..
Bu gücü neden dayanışmaya dönüştürmüyorsunuz?
Dayanışmada ve ortaklaşa yaşamda güç var, umut var, direnç var.
Deneyin..