Akdeniz’deki çok değerli
turizmci dostlar…
Yatırımlarınızın
verimliliğini bugünlere kadar başarı ile sürdürdünüz.
Bunu yaparken de çok
önemli bir misyonu yerine getirdiniz.
Bu ülkeye sadece istihdam değil, yurtdışında muhteşem bir itibar da kazandırdınız.
En küçük bir şüphe bile duymadan açıkça ifade ediyorum, yüzlerce yıllık ‘Barbar Türkler’ algısı yerle bir oldu ise, bunda en büyük pay sizindir.
Sizin, Dünya’nın en riskli ve en kırılgan endüstrisi olan turizme yaptığınız cesur yatırımlar bu süreci başlattı.
Sizin yatırımlarınızda olağanüstü bir konukseverlik ile karşılaşan Avrupalı’nın, Rus’un, Amerikalı’nın ezberi bozuldu.
Otellerde, sokaklarda,
meydanlarda, istisnalar dışında, muhteşem bir konukseverlik ile karşılaşan
turist bu ülkede müşteri değil, insan olduğunu hissetti.
Ülkesinde itilen, kakılan,
ötekileştirilen ve hayata inancı tükenmiş Avrupalı emekli sizin tesislerinizde
insan olmanın gururunu yaşadı. İşte tam da bunun için otellerinizin müdavimi
oldu.
Bugün Avrupa’nın önde gelen
yayınları, araştırma kuruluşları, tatil siteleri, bu eşsiz ülkeyi her yıl,
tatil seçeneklerinin ilk sıralarına koyuyor ise, bunun haklı gururu size
aittir.
Bütün bunlar için size
kocaman bir teşekkür.
Daha alınacak çok yol var.
Yaşananlar, Türkiye’nin gelecekte varacağı yerin belki çeyreği bile değil. Ben
de sizler gibi Türkiye’nin geleceğine adeta biat derecesinde güveniyorum.
Teşekkürden sonra bir de
minik bir uyarı. Tehlike uyarısı demeyelim, bir işaret…
Aslında bu dev yatırımları
akıl eden, hayata geçiren, yaşatan sizlerin de çok iyi bildiği ve mutlaka
gündeme aldığı bir durumu hatırlatma…
İnsan artık daha az sadık…
Ya da daha az sadakatli,
diyelim.
Hele hele ürünlere,
markalara, kurumlara sadakat daha da hızla azalıyor. İnsanın sadakatini kazanmak
için kırk takla atmak zorundasınız.
Teknoloji ve bilgiyi
genetik hafızasına kodlayan insanoğlu artık daha yeniyi, daha ilginç olanı,
daha yararlıyı, daha estetiği, daha etkin olanı arıyor.
İnsanoğlu tüketim
alışkanlıklarında ‘ihanet’i normalleştirdi ve bundan asla bir vicdani
rahatsızlık duymuyor artık.
İnsan, tüketim dünyasının
7 Kocalı Hürmüz’ü oldu.
Bu gerçekliği görmek,
anlamak ve kabullenmek durumundayız. Ki, bu ‘ihanet’ trendine yenilmek bir
yana, biz tüketicinin aklına ve yüreğine en ‘çapkın’, en ‘çekici’ seçeneklerle
girelim ve her daim ‘gözdesi’ olalım.
Tamam.
“Edebiyatı bırak kardeşim,
anlat ne oluyor?” dediniz.
Duydum.
Hemen sadede geliyorum.
Hadi gelin he birlikte
itiraf edelim.
Turizm, katma değeri çok
yüksek bir endüstri değildir.
Doğanın ve tarihin verdiği
zenginlik turizmin en önemli bileşenidir ve bu bileşenin ortaya çıkmasında
insan aklının en küçük bir katkısı yoktur.
Yani…
Antalya’ya bu eşsiz
kıyıları insan aklı vermedi.
Antalya bu eşsiz denizi
bir ziynet gibi kuşanırken insanoğlunun ortaya çıkmasına daha milyarlarca yıl
vardı.
Antalya, denizinde
yüzülürken, bir saat mesafede kayak yapılabilen bir coğrafya, ama insan iradesi
bunun dışında.
İşin kötüsü de bu ama…
Aynı insanoğlu, artık
içinde insan aklının ve emeğinin billurlaştığı ürünleri tercih etmeye başladı.
Yaratıcılık istiyor…
Emek istiyor…
Zeka istiyor…
Fayda arıyor…
Bakınız değerli dostlar,
gelecekte, belki tahmininizden de daha önce bütün bu otelleriniz, tatil
köyleriniz vs vs demode olabilir.
Doyumsuz insanoğlu, otellerinizi
ve tatil köylerinizi hafızasındaki ‘etnografya müzesi’ne postalayabilir.
Tatil anlayışı
değişebilir.
Hayata bakış açısı
farklılaşabilir.
Teknoloji insana bir
tatilden beklediği her şeyi evinde ve dijital olarak sunabilir.
İşte tam da bunun için diyorum
ki;
‘Differentiate or die’
yani ‘ değiş ya da öl’
Bu mevzuu uzun bir süre
işleyeceğim. İş çok ciddi zira… Bir önceki yazım ile bağlantılı olarak adım
adım gideceğim. Sonuçta ortaya projeler çıkacak.
Umarım yararım olur.
Bir önerim var elbette.
Ama önerimi size sunana kadar siz lütfen şu haberi okuyun.
Alman
mimar Bolu'ya yaşlılar köyü kuracak
Kardeş iki kent Neuss ve
Bolu ortak bir projeye imza atarak Bolu’da Alman ve Türk yaşlıların bir arada
yaşacağı Yaşlılar Köyü kuracak.
Uzmanlık alanı çevreci binalar
olan Alman mimar Ingo Tintemann tarafından Yaşlılar Köyü’ne inşa edilecek 400
ev, enerji giderleri düşük çevreci özelliklere sahip olacak.
Özel yönetimi de olacak
Yaşlılar Köyü’ne ayrıca rehabilitasyon merkezleri de kurulacak.
Yaşlılar Köyü’nün kurulacağı
alanı tespit etmek için beraberinde bir heyetle kısa bir süre önce Türkiye’ye
giden mimar Ingo Tintemann, burada kendilerine gösterilen üç farklı arazi
arasından köyün kurulacağı alanı seçti.
Ingo Tintemann, “Burası
aynı zamanda coğrafi açıdan çevreci binaların yapımı için oldukça iyi bir
konumda. Yeterince güneş alıyor ve engebeli bir arazide olması nedeniyle
rüzgardan korunuyor” dedi.
Ocak ayı sonunda tekrar
Bolu’ya gideceğini söyleyen Tintemann, Yaşlılar Köyü içerisinde hobi
alanlarının geniş tutularak bu köyün huzurevi görünümünden uzaklaştırılmasının
hedeflendiğini de ifade etti.
İlk etapta 200 evin
yapımına başlanmasının planlandığını belirten Tintemann, çevreci özelliklere
sahip binaların yapılmasının Bolu Belediye Başkanı Alaaddin Yılmaz’ın fikri
olduğunu söyleyerek,
“Bolu’da neredeyse beş ay
evlerin ısıtılması gerekiyor. Yapılacak çevreci evlerle enerji tasarrufu da
sağlanacak. Bolu Belediyesi projenin gerçekleşeceği alanda arsa alımına devam
ediyor. Köyde yaşlı insanlar yaşayacağı için engebeli arazinin alt ve üst
kısımlarını bir asansörle birbirine bağlamayı da düşünüyoruz. Engebeli
arazilerde yaya ulaşımını rahatlatmak için Portekiz’in başkenti Lizbon’da,
İspanya’da ve Kuşadası’nda kayalıklar üzerine inşa edilmiş bir otelde bu tip
asansör örnekleri var. Bu örnekleri yakından inceleyeceğiz” dedi.
Önümüzdeki yıllarda
yapımına başlanacak Yaşlılar Köyü projesine Neuss ve Bolu kentleri dışında
Alman Kızılhaçı ile Kızılay da destek verecek.
Bolu Belediyesi Basın
Danışmanı Hüseyin Tuncay yer tespiti için Bolu’ya giden mimar Tintemann’ın Su
Arıtma Tesisleri’nin bulunduğu bölgeyi uygun gördüğünü söyleyerek, gerekli
resmi işlemlere başlandığını ve kısa zaman içerisinde konu ile ilgili somut
adımlar atılacağını ifade etti.