Basit ama başarılı
dolandırıcılıkları hep takdir etmişimdir.
İşin içinde zeka vardır.
Cesaret vardır. Yaratıcılık vardır. Emek vardır.
Böylesi bir dolandırıcılık
benim başıma geldiğinde gönüllü olarak kanarım.
Kızmam da…
Neden kızayım ki? Gelecekte
eşime dostuma anlatacak bir anı eklemiş olurum hafızama.
Nitekim zaman zaman geldi
de…
Bu dolandırmalarda başarının
ne kadarı dolandırıcıya ait, o tartışılır işte. Zira tipim ve beden dilim ile
adeta “ Gelin beni kekleyin “ diye bağıran birisiyim. Böylece, dolandırıcıyı
fizibilite etüdü ve pazar araştırması gibi bir külfetten kurtarıyorum.
Bakışlarım, mimiklerim ve
duruşum av arayan dolandırıcılara en net mesajı veriyor;
“ Arayıp durmayın, nöbetçi
saftirik ayağınıza geldi.”
“ Dolandırıcıların
dikkatine! Nöbetçi saftirik ayağınıza geldi. Her türlü yeminiz itina ile
yutulur. 100- 200 TL, Allah ne verdiyse elden teslim edilir”
Bakmayın bu kadar basitçe
anlattığıma…
Zor iştir dolandırıcılık.
İnsanoğlu annesinden
dolandırıcı olarak doğmaz. Bu paye
sonradan kazanılır. Zorlu ve uzun bir eğitim süreci vardır. Usta
dolandırıcılardan el almak gerekir.
Önce insaf, vicdan, acıma
gibi duyguları yürekten aforoz etmek gerekir. Dahası bu duyguları ifade eden bu
kavramlar da lügatten çıkmalı.
Değme tiyatroculara taş
çıkarttıracak ustalıkta bir rol yeteneği olmalı. Beden dili bu işe yatkın
değilse geçmiş olsun. İlk dolandırma girişiminde çuvallama kaçınılmazdır.
Eğer dolandırma için seçilen
av da dişli ve babayiğit birisi ise eyvah! Bir ton dayak yemek de
başarısızlığın bonusu olur.
Öyle bir beden dili ve mimik
olmalı ki…
Seçilen av, dolandırıcıyı
küçümsesin. Acısın. “ Ulan kim bu salak?” desin. Acıma ile karışık bir yardım
etme duygusu ile hareket etsin. Burası çok önemlidir.
Nasıl?
Bu tanımlama tanıdık geliyor
mu, ey okur? Hadi sakin ol. Utanma. Yalnız değilsin. En azından ben varım. Ben
de senin gibi keklendim.
Hem de kaç kere…
Dolandırıcının şivesi de
önemlidir. Çalışılan vakada avın diline, kültürüne ve ortama uygun bir şive
olmazsa yine geçmiş olsun. Çuvallama ve ( muhtemelen ) dayak kaçınılmazdır.
Dolandırma girişiminin
mutlaka tutarlı bir senaryosu da olmalı. Öyle ki, av o senaryoya gönüllü olarak
dahil olsun. Av rolünü can atarak üstlensin. Ki ben her seferinde bu tür
senaryolara hiç düşünmeden imza attım. O rolü gönüllü üstlendim.
Dolandırıcı iyi bir gözlemci
olmalı. Avını iyi tahlil etmeli. Elde ettiği sonuçlardan çok çabuk çıkarımlar
yapabilmeli. Avına, bu çıkarımlara göre yaklaşmalı.
Eğer bütün bu becerilere
vakıf ise, bu tür dolandırıcılara keklenmenin hazzı da bir başkadır.
Ki ben bu hazzı defalarca
yaşadım. Hatta geçenlerde, beni bundan birkaç ay önce avlayan dolandırıcıya
yine kekleniyordum, son anda uyandım.
Keşke uyanmasaydım.
Dolandırıcının korku ve
hayal kırıklığı içinde yanımdan kaçmasına acıdım doğrusu. Garip rolünü iyi
çalışmış. Ama senaryonun gerektirdiği dekorda değişiklik yapmamış. Bodoslama
daldı garibim. Bir tek sözcük ile uyandım.
Arz edeyim…
Baharın başlarıydı.
Manavgat’tan Antalya’ya dönüyorum. Gün boyu süren bir çalışmanın ardından zihin
yorgunluğumun olmasını takdir edersiniz.
Aklımda bir türlü soru…
Birden 42 plakalı bir Doğan
solumda belirdi. Şoför mahallinde bir
tip… Yüzünde bir gülümseme… Kornaya basıp duruyor.
Öyle bir enstantane ki,
sanki ‘çakal’ ile kırk yıldır tanışıyoruz… Ama son sekiz on yıldır
kopmuşuz. Daha doğrusu o aramış, bana
ulaşmaya çalışmış… Da, ben oralı olmamışım gibi.
Öyle salak- saftirik bir
gülümseme.
De ki Genel Müdürlüğünü
yaptığım bir otelde yıllarca aşçı yamağı olarak çalışmış. Bana olanca
amatörlüğü ile yemekler yapmış… O derece sıcak.
Bir yandan da parmak
sallıyor;
“ Seni vefasız seni…”
Tak önüme kırdı. 40 – 50
metre önde durdu. Hemen indi. Koşarak yanıma geldi. Daha ne olduğunu bile
anlamadan elime yapıştı. Salak – saftirik bir tavır ile öptü, başına koydu.
“ Müdürüm nasılsın?”
Tam isabet! Bingo!
Bu ‘çakal’ biraz kafayı
çalıştırdı ve bana nasıl hitap edeceğini çözdü. Doğru ya, Antalya’da müdürden
çok ne var? Her taraf otel… Her taraf müdür…
“
Teşekkür ederim… xxxxx Otellerinde devam işte…”
Tongaya basmak budur işte.
Kaçırır mı kerata?
“ Müdürüm ben de sizin
Kemer’deki otelinizdeydim..”
Daha hangisi diye sormadan
hücuma geçti imansız..
“ Müdürüm gelinin balı
topladı geçen gün… Beş on kavanoz aldım,
Annemlere götürüyorum. Gel bir iki kavanoz vereyim. Yengem şifa bulsun..”
Düşünmeme değil, nefes
almama bile aman vermiyor kafir..
“ Gel gel Müdürüm… Şifa bu
şifa..”
Üç kavanoz kucağımda… İnsan
bir anda ambale oluyor. Ne yapacağını, ne diyeceğini şaşırıyor.
Çok usta bu imansız, çok…
“ Yahu birader üç kavanoz
çok fazla bana… Nedir borcumuz?”
“ Ayıp oluyor Müdürüm… Ne
parası?”
Bak bak bak… Şu istemem yan
cebime koy numarasına bak kitapsızın. Ama yemi yuttum bir kere. Oltanın ucunda
saf saf sallanıyorum..
“ Olmaz. Ödeyeceğim…”
Olmadık laflar, bin türlü
yeminler…
“ Vallahi almam”..
Çattık belaya.
Yürüyüp gidiyor arabasına.
Bir de edalı ve mahcup, sormayın.
Çalıştırıyor arabasını…
Basıp gidecek.
Bir hamle zorla arabasının
camından içeri atıyorum 60 lirayı…
Kızıyor… Ama basıp gidiyor.
Bir ara kulağıma bir küfür
çalınıyor sanki..
“ Hıyar! Üç kavanoz bala 60
TL veriyor….”
Dedim ya…
Güzel hazırlanmış bir tezgaha
bayılırım. Olabildiğince geç uyanmayı
tercih ederim. Bunda da öyle oldu. Eve kadar üç kavanoz balı kimlere hediye
edebileceğimi düşünerek geldim.
Allahtan tatmaya kadar
uzatmadan uyandım işe…
Uyduruk bir TV kanalında 5
kavanoz bal ve yanında bir petek 100 TL reklamını görünce..
Bitti mi?
Durun, asıl komedi bundan
sonrasında…
Aradan altı, yedi ay geçti.
Birkaç gün önce…
Sahne yine Manavgat… Yine 42
plakalı bir araba. Yine direksiyonda bir şebek… Yine el kol işaretleri… Yine
kornalar… Yine 40, 50 metre ötede küt diye duruş.
Yine olanca saflığım
üstümde. Uyanamadım.
Eh bir de suratımda ' gelin
beni kekleyin' etiketi..
Fırladı geldi yanıma. El
öpme manevrası… ‘ Çıkartamadım’ demeye hazırlanıyorum..
“ Dayım ben xxxxxxxx
servisindeydim ya… Senin arabana hep ben bakardım”
Dürzü, mesleğim ile ilgili
çalışamamış, ama dert değil. Arabamdaki servis çıkartmasını okur okumaz kurgulamış
senaryoyu.
Az biraz işkillendim. Bir de
penaltı yaptı. Son zamanlarda en gıcık olduğum hitap ile seslendi bana. Puan
kaybetti. Abi, deseydi şansı artardı.
Derken…
“ Dayım benim, gelinin bal
topladı…..”
Ahhhaaa! Şimşek çaktı
beynimde. Utanmaza, sözünü bile tamamlatmadım.
“ Ulan senin balını da…
Nalını da… “
Çakal topukladı….