30 Ağustos 2021 Pazartesi

Otelinizin ömrü kaç yıl olacak?

 Bu soruya ne ben, ne de siz cevap verebilirsiniz. Bunun cevabı gelecekte saklı.

O gelecek geldiğinde otelinizin kaderi de belli olmuştur zaten.

Ama o gelecekte, otelinizin ayakta ve hatta hayatta kalma şansını yükseltmek için, bu günden yapabilecekleriniz var.

Bu konuda biraz aydınlanabilmek için gelin, şu notları dikkatle okuyun.

Felaketler galiba bir parça işe yarıyor.

İnsanları, gelecekte yaşanabilecek korkunç felaketler konusunda uyarıyor. Böylece, geleceği kurtarmak noktasındaki hassasiyet artıyor.

Gelinen nokta biraz da olsa umut veriyor.

İnsanlığın gündeminde ilk sırada sürdürülebilirlik var. Bu kavramın önemi gittikçe artıyor. Herkes çevreye saygı noktasında daha da duyarlı bir hale geldi. Bu güzel bir gelişme.

Bu noktada, insanoğlunu doğrulara yönlendirecek sağlam bir rehberlik gerekiyor. Hem bireyler hem de işletmeler sürdürülebilirlik konusunda daha fazla bilgi talep ediyor.

Çevreci sürdürülebilirlik hangi alanları kapsar?

İnsanlar ve işletmelerin öncelikli kararı Dünyamızı korumak için somut adımlar atmak olmalıdır. Durum çok vahim değil.

2019’da yapılan bir araştırmada, insanların yüzde 93’ü çevre konusunda kaygılarını ifade ettiler. Yüzde 77 ise daha sürdürülebilir bir yaşamı öğrenmeye istekli olduklarını belirtti.

Bu noktada ilginç olan bir durumdan söz etmek isterim. İnsanlar, sürdürülebilirlik kavramı hakkında çok fazla bilgiye sahip değiller.

Buna karşılık bu konuda bilgi sahibi olup buna göre yaşamak isteyenlerin sayısı da çok. Dolayısı ile iklim bozulmasına ve çevresel felaketlere karşı en etkili mücadele yolu olarak eğitim ön plana çıkıyor.

Oteller olarak bu alanda adımlar atmaya başlamadan önce endişeye kapılmayın. Bu alanda mükemmel bir pratiğiniz olmayabilir.

Geçmişte böyle bir deneyiminiz olmayabilir

Bundan önce, olağanüstü çevreci bir program hayata geçirmiş olmayabilirsiniz. Merak etmeyin. Ama şunu bilin, artık insanların yüzde 81’den fazlası sürdürülebilirliği önemseyen işletmeleri tercih ediyor.

İnsanlar, kişisel değerleri ile bağdaşan kriterleri olan işletmeler ile iş yaptıklarında, kendilerini iyi hissediyorlar.

Şu konuda kesin kararınızı verin. Bir işletme olarak gezegenin ve bu gezegende yaşayan tüm canlıların sağlığı adına neredesiniz? Sürdürülebilirlik gündeminizde var mı?

Eğer sürdürülebilirlik, anayasanızın ilk sırasına yerleşirse, bundan kazançlı çıkacağınızdan emin olabilirsiniz. Zira, bu sayede daha az enerji ve su tüketeceksiniz. Kazancınız sadece bu olmayacak. Günümüzde daha da hassaslaşan insanlara bu çalışmalarınızdan bahsedin. Maddi kazancınızın ötesinde, markanıza geniş bir sempatizan kitlesi kazanacaksınız.

Pandemi, sürdürülebilirliği ve seyahat sektörünü nasıl etkiledi?

Çok açık bir gerçek var. Pandemi insanların daha sürdürülebilir pratikler, seçimler ve satın almalar konusunda hassasiyetlerini yükseltti.

Virtuoso isimli seyahat şirketi tarafından yapılan bir araştırmaya katılanların yüzde 82’si, pandeminin, kendilerini, daha sorumlu seyahatler için eğittiğini söylüyor. Yüzde 72 ise, artık seyahatin yerel toplulukları desteklemesi gerektiğini belirtiyor.

Buradan çıkan genel fikir ise şudur; artık seyahat, destinasyonların, kültür mirasının, yerel ekonomilerin korunmasında daha etkili rol oynamalıdır. Zaten geleceği de buna bağlıdır.

Şundan da emin olabilirsiniz. Gerek basılı gerekse online mecralarda bundan böyle bu konuda çok daha fazla makale ve eleştiri yazısı okuyacaksınız. Bu hayati konuda uyarılar ve sorular artarak devam edecek. Bunu asla unutmamak gerekiyor.

Akıllarda kalması gereken bir başka husus daha var. Bu sürece dahil olan otellerin sayısı da hızla artıyor. Bu iş bir trend değil, kalıcı bir gerçeklik.

Bakın gittikçe artan bir kitle daha var. Yapılan araştırmalarda sürdürülebilir oteller için daha yüksek ücret ödeyecek insanların oranı yüzde 60’ları buldu. BU konudaki kriterlerinin başında gelenler de şunlar; daha az plastik kullanımı, yerel üreticiden tedarik edilen gıda ve hizmetler, daha verimli enerji ve su tüketimi.

Otelinizi daha da sürdürülebilir kılmak için neler yapabilirsiniz?

En başta gelen tasarruf kalemi enerjidir. Bütün aydınlatmalarda LED’e geçmek. Çatılara pencereler açarak gün ışığından yararlanmak. Enerji tasarruflu mutfak ve çamaşırhane ekipmanı kullanmak başarılı sonuçlar sağlar.

Duş başlıklarının akış hızını düşürün. Tuvalet sifonlarını ekonomik olanlarla değiştirin.

Biyobozunur/geri dönüştürülebilir ambalajlarda doğal, organik ve yerel tuvalet malzemelerine geçin. Banyolarınıza, yeniden doldurulabilir şampuan ve sabunluklar yerleştirmeyi de düşünebilirsiniz.

Odalardaki kağıt veya plastik bardakları ve kupaları tekrar kullanılabilir bardak ve kupalarla değiştirin.

Her odaya işaretler ekleyerek misafirlerinizi havlularını ve yatak takımlarını yeniden kullanmaya teşvik edin

Çevre dostu temizlik ürünlerini tercih edin.

Odalara ve ortak alanlara geri dönüşüm kutuları ekleyin

Yerel, mevsimlik, organik yiyecekler sunun - bu şekilde yerel işletmeyi de desteklemiş olun. Bu desteğiniz konuklarınız için çok önemlidir.

Tahıl, yoğurt ve reçel gibi ambalajlı ürünleri cam kaplarla değiştirin

Yiyecek atıklarınızı kompostlayın ve artık yiyecekleri yerel gıda bankalarına bağışlayın!

Konuklara uzaktan/dijital giriş/çıkış sunun - bu, kağıt kullanımını azaltır

Personelin tek kullanımlık değil, yeniden kullanılabilir maskeler takmasını sağlayın

Ofis malzemeleri söz konusu olduğunda, mümkün olduğunca biyolojik olarak parçalanabilen ürünleri tercih edin.

Bunlar sürdürülebilir bir otel olmak yolunda ilk ve en basit adımlardır. Eğer odaklanırsanız, siz de otelinize özel bazı uygulamalar bulabilirsiniz.

Bunları yaptıktan sonra, websitenize girin. Çevre ve sürdürülebilirlik konusundaki çalışmalarınızı anlatan sempatik açılış sayfası oluşturun.

Bu sayfanızda, çevreci yaklaşımınıza müşterilerinizi de dahil edebilirsiniz. Onlara, çevreci seyahatler konusunda öneriler sunun. Cesaretlendirin.

Şimdi siz söyleyin.

Oteliniz kaç yıl ayakta kalacak?

10 Ağustos 2021 Salı

2040 – Kıyamete 10 kala

Zehirlenmiş su kaynakları ve bitik tarım arazileri.

Çölleşmiş göller

Ölümcül hastalıkları tetikleyen hava kirliliği

Nefes almakta zorlanan kentliler

Tükenmiş doğal kaynaklar

Perişan edilmiş ormanlar

Dibe vurmuş üretim

Hızla azalan nüfus

Devletlerin sosyal harcamaları iptal etmesi

Size, 2050 öncesindeki son dönemeci işaret ediyorum. 

Biraz olsun korktunuz mu? Amacım da bu zaten.

Siz, bir yandan yaşanmakta olan dehşete odaklanın ve ne zaman biteceği ile ilgili tahminlerde bulunun. Bir yandan da, adeta gelecek güllük gülistanlıkmış gibi, hiçbir çözüm aramadan, vur patlasın, çal oynasına devam edin

1972 yılında yapılan bir araştırmanın sonuçları gelecek için hiç de olumlu mesajlar vermiyor. 2040’larda hem nüfus artışı çok yavaşlayacak, hem de yaşam kalitesinde dramatik düşüşler olacak.

Bu çalışma bundan 50 yıl önce yapıldı. Gelinen aşamada her şey bu çalışmanın tahminlerini doğruluyor. Yaşanmakta olan felaketler, 2040’larda olacakların habercisi gibi görünüyor.

Büyümenin sınırları raporu ( 1972 )

1970’lerde yazılan bir rapor 2040’larda küresel bir çöküş yaşanacağı tahmininde bulunuyor.

Raporu yeniden ele alan uzmanlar, Dünyanın son hızla böyle bir sürece yol almakta olduğunu vurguluyorlar. Daha doğrusu, bu rapor 1972 yılında basılmış olan Büyümenin Sınırları isimli çok satan bir kitaptan alıntılandı.

Belirtilen yıl içinde bir grup MIT uzmanı, endüstriyel uygarlığın, bunun taşıyıcısı olan şirketlerin ve buna yol veren hükümetlerin, bedeli ne olursa olsun ekonomik büyüme peşinde koşmalarının bir noktada nasıl bir felakete yol açacağını açıkladı. Bu aşırı büyüme hırsı bir aşamada patlayacak ve sonuçta çökecekti.

MIT ( Massachusets Institute of Technology ) uzmanları bu öngörüyü desteklemek üzere, on iki potansiyel gelecek tahmini senaryosu yazdılar. Bunlardan en korku verecek olanı ise, doğal kaynakların kıtlaşması, ekonomik büyümenin durması ve milyarlarca insanın kişisel refahının neredeyse sıfırlanması ihtimali idi.

Geleneksel işletmecilik senaryosu

Raporda yazılan en korkutucu senaryo, geleneksel iş yapma senaryosu idi.

Bu tahmine göre Dünya ekonomisi 2040 yılına doğru bir pik yapacak ve hemen ardından çok keskin bir düşüşe sahne olacaktı. Bu tarihte Dünya ekonomisi sert bir daralma ile tarihin en zorlu düşüşlerinden birisini yaşayacaktı.

Birisi, bu tahminden yola çıkarak, 2040’larda küresel nüfusta şok edici bir düşüş, doğal kaynaklarda kıtlık ve sağlıklı gıdaya erişmekte zorluklar yaşanacağını söyleyebilir. 

Merak etmeyin. Bu eli kulağındaki felaket, insanlığın sonunun geldiğine dair bir işaret değil.

Ama toplumsal anlamda bir dönüm noktası. Dehşet bir dönüm aşaması. Küresel yaşam standartlarının dibe vurmasına dair bir işaret. Daha da kötü olan şu ki, bu yıkım kısa zamanda sona ermeyecek. Birkaç on yıl boyunca devam edecek.

Yıkım takvimine göre bu gün ne durumdayız?

MIT araştırmacılarının gelecek ile ilgili bu tahminlerini paylaşmalarının üstünden neredeyse yarım asır geçti. İnsanlar şimdi şunu merak ediyor. 2021 yılı itibarıyla durum nedir?

KPMG isimli bir danışmanlık şirketinden Gaya Herrington isimli bir sistem analisti ve araştırmacı, bu kıyaslamayı yapmaya karar verdi. İşe başlarken ilk adımları Harward Üniversitesinden mezuniyeti sonrasında attı. Masada bir tarafa 1972 yılına ait öngörülerin olduğu MIT 1972 raporunu koydu. Bir tarafa da güncel Dünya ekonomisi datalarını koydu.

Herrington on farklı değişken üzerinden Dünyanın en güncel verilerini topladı. Bunların arasında, Hava ve toprak kirlilik düzeyleri, doğum oranları, nüfus hareketleri, endüstriyel çıktılar, gıda üretimi gibi başlıklar vardı. 1972 yılına ait rapordaki çöküş senaryolarına göre kıyaslamalar yaptı. Bu senaryolardan birisi, İşler Eskisi gibi Giderse başlıklı idi.

Yoğun ve detaylı teknoloji senaryosu

Bu senaryo kesinlikle dünya nüfusu ve kişisel refah için daha az sarsıntı yaratacak olsa da, doğal kaynakların kıtlığı ekonomik büyümede keskin bir düşüşe veya daha doğrusu sanayi toplumunda bir düşüşe yol açacaktır.

İşler eskisi gibi yapılmaya devam ederse, senaryosundan farklı olan senaryo ise, çok yoğun teknoloji kullanımını dikkate alan bir korku filmi gibi idi.

Bahsettiğimiz değişkenlerin Bu senaryoya göre incelenmesi ise bir başka dehşet sahnesini akıllara getiriyordu. Tam bir çelişki olsa da, süreç bu yönde ilerleyecekti.

Gıda üretimini arttırmak ve havayı temizlemek için tasarlanan teknolojik gelişmeler nedeniyle doğal kaynaklar tükenecek.

İlk bakışta, bu senaryonun, Dünya nüfusu ve insanların refahı için çok yüksek bir sarsıntı yaratmayacağı düşünülse de, orta ve uzun vadede, büyümede keskin bir düşüş ve sanayi toplumunda dramatik bir gerilemeye neden olacağı çok açık.

Stabilize olmuş Dünya senaryosu

Bütün bunlara rağmen, iyi niyetle bakanlar, bu özgün 12 çöküş senaryosu içinden bir gün ışığı bulabilirler. Stabilize olmuş Dünya senaryosu henüz çok geç kalınmadığını ima edecektir. Bu umudu güçlendirerek insanları farklı yollara yönlendirmek isteyecektir.

Stabilize Dünya senaryosu tıpkı diğer ikisi gibi başlar - büyümeyle birlikte kaynakların azalır. Ancak bu durumda, insanlar, doğal kaynak eksikliğinden kaynaklanan zoraki, küçülme yerine kendi ekonomik büyümelerini sınırlamayı tercih ederler.

Bu, küresel toplumsal önceliklerde yaygın bir değişim gerektirecektir. Daha küçük aile büyüklüğü, doğum kontrolünün mevcudiyeti, endüstriyel üretim kısıtlamaları ve daha kaliteli sağlık ve eğitim hizmetleri gibi konuların toplumun ön saflarına ulaşması gerekecektir.

Ev ekonomilerinin daralması nasıl bir sonuç yaratacaktır?

Toplumsal önceliklerde güçlü bir değişim başlayacaktır. Aileler iyice küçülecektir. Doğum kontrolü uygulaması çok yaygın hale gelecektir. Endüstriyel üretimde kısıtlama kararları alınacaktır. Devletlerin gelirleri azalacaktır. Buna paralel olarak sosyal harcamalarda daralma olacaktır. Kaliteli sağlık ve eğitim hizmetleri zayıflayacaktır.

Son uyarılar ve harekete geçme çağrıları

Bu güne bir bakın. Kritik değişkenler 1972’deki özgün bulgulara paralel ilerliyor. O gün öngörülen kıyamet çöküşünün adım adım hissedilmeye başlanması insanları ürkütüyor. Kısa bir araştırma, 1972’deki bulguları ve tahminleri destekleyen izleri gün ışığına çıkarıyor.

Hemen bu gün, doymak bilmez insan doğasını terbiye etmek zorundayız. Bunu gerekirse zorla yapmak gerekiyor. Zira en dehşet felaketler bile insanlara, gelecekteki kıyametin boyutlarını ifade etmekte yetersiz kalıyor.

Şunu kabul edin.

Geleceği korumak ve kurtarmak bizim adımıza birilerinin görevi değil. Biz geleceğe borçluyuz. Bu borç nedeniyle ilk harekete geçmesi gerekenler bizleriz.

Gelecek, omzunda bir kıyamet ile geliyor.

www.medium.com sitesinden yararlanarak yazılmıştır.