29 Ocak 2015 Perşembe

2015: Oteller için tehlikeli güvenlik senaryoları

Okuyacağınız yazı www.ehotelier.com sitesinden çeviridir.

2015 yılında otellerin karşılaşabileceği güvenlik risklerinden haberiniz var mı? Otelinizin bütün riskleri göğüsleyebileceğinden ve tehlikelerin üstesinden gelebileceğinden emin misiniz? Yoksa hiçbir hazırlığınız yok ve sadece başınıza bir kaza gelmemesi ve markanızın zarar görmemesi için dua etmekle mi yetiniyorsunuz?


Gelecek öngörüsü yapmak risklidir, ama geleceği doğru tahmin edemeyen oteller, hızla globalleşen, rekabetin ölümcül hale geldiği bir Dünyada rakiplerinin arkasında kalacaklardır. Sky Touch bu riskler ile ilgili olarak bir çalışma hazırladı. Otel Güvenliği Radarı küresel otel güvenliği konularını izliyor ve sektörün kiritk noktalarında, Dünya çapında yaşana değişiklikleri değerlendiriyor. Radar, otellerin karşılaşmakta oldukları en son tehditleri gösteriyor ve güvenilir kaynaklardan edindiği raporlara dayanarak bir önceki yıl sektör raporlarına girmiş olayların analizini sunuyor. Otel güvenlikleri trendleri ve suç örneklerini analiz ettikçe radar da güncelleniyor. Sky Touch tarafından hazırlanmakta olan Radar otel yönetimleri tarafından güvenlik planlarının güncellenmesinde ve personele güvenlik eğitimleri verilmesinde kullanılabilir.

Otel Güvenlik Radarı 2015 yılında otellerin karşılaşma olasılığı yüksek gerçek riskleri tanımlıyor. İşte en önemli 5 risk.                    



1.    Kredi kartı dolandırıcılığı ile sonuçlanan kimlik hırsızlığı

Bu yıl, kimlik bilgilerinizi korumak her zamankinden daha büyük bir risk altında. Bugün insanlığın karşı karşıya olduğu en büyük tehdit kredi kartı dolandırıcılığıdır. Özellikle 2015’te Dünyanın her tarafından suçlular otel networklerine girerek kredi kartı bilgileri de dahil olmak üzere, müşterilerin kimlik bilgilerini çalmak için çabalayacaklar. İşin kötüsü tek tek değil, bir anda bütün müşterilerin bilgilerini hedefliyorlar. Yıllar öncesinin yankesiciliğinin yerini şimdi kimlik ve kredi kartı bilgilerini çalmak eylemi aldı. 2015 yılında kredi kartı dolandırıcılığının artması bekleniyor.

2.    Sessiz Saldırılar- Siber suç atakları yeni jenerasyon suçluların en güçlü taktikleridir.

Bu yıl Otel Güvenlik Radarına takılan ikinci büyük risk siber suçlardır. Oteller artık pishing ve GTT (Gelişmiş Kalıcı Tehditler) gibi sosyal mühendislik atakları ile baş etmek zorundalar. Sistemin her türlü savunmasını kolayca aşabilen APT’ler bu özellikleri sayesinde en tehlikeli siber atak olarak görülüyorlar. APT saldırıları hem otel ağına hem de misafir Wİ-Fİ sistemine olabiliyor. Otel wi-fi ağlarının zayıf güvenlik sistemi dillere destandır. Bu nedenle de hackerlar için adeta bir açık kapıdır. Bu kapıdan girerek müşteri bilgilerini çalabilirler.


Bu riski analiz eden sigorta şirketleri şimdi müşterilerine siber suç sigorta paketleri sunuyorlar. Bu gün medyadaki veri hırsızlığı haberlerini okumaya kalksanız bir gününüz gider. 2013 yılının ortalarında McAfee tarafından yayınlanan bir araştırma raporunda ankete katılan küçük işletmelerin yüzde 45’inin bir siber atak ile karşılaşmış olduğu bildiriliyor. Aradan geçen bir yılda otelleriniz de artık benzer siber saldırılar için hedef haline gelmiş durumda.

3.    Uzun ve güvenliksiz denetim döngüleri

Otel endüstrisi çok hızlı büyüyor ve her gün Dünya’nın bir yerinde bir otel açılıyor. Yaklaşık olarak 1.26 milyon otel her türlü güvenlik sigorta sorunları ile boğuşuyor. Bir grup ya da zincir üyesi oteller, bağımsız otellere göre daha fazla sıkıntı yaşıyor, zira onların grup standartlarına uygun olmak gibi bir dertleri var ve bu nedenle daha çok denetime tabi oluyorlar. Bu durumda sektörün çok sayıda uzman ve bilgili denetimciye ihtiyacı var. Geçen yıllarda hızla artan otel sayısına karşılık, uzman denetimci sayısı aynı oranda artmadı. Bu nedenle yeni oteller ile güvenilir denetimcilerin sayısı arasındaki boşluk hızla büyüyor.  Bu eksiklik çok yakın bir gelecekte oteller için en büyük risklerden birisi olacak. Uzman denetimci sayısının az olması aynı zamanda otellerin denetim maliyetlerini de yükseltiyor. İki seçenek var; sektör ya uzman denetimcilere yüksek bedeller ödeyecek ya da uzman olmayan, zayıf denetimciler ile çalışmak zorunda kalacak. Oteller bu sorunu denetimler arasındaki süreyi uzatarak ya da denetim yapılacak alanları azaltarak çözmeye çalışıyorlar. Her ikisi de hem yatırımcılar hem de otel konukları açısından büyük bir risk oluşturmaktadır.

Bazı otel grupları ise çözümü denetim mekanizmasını kendi bünyelerinde oluşturmakta buldular. Oteller kendi denetim elemanlarını yetiştiriyorlar ve tedarik ettikleri denetim modüllerine göre denetimleri kendileri yapıyor. Denetimcilerin merkezi yönetime karşı bağımsız çalışabilmelerini de sağlayan otel grupları bu sayede denetim maliyetlerini de düşürme şansına sahip oluyorlar.

4.    2015 yılında fiziksel suçlar Otelleri çok rahatsız edecek

Evet, suç ülkeden ülkeye değişir… Ama küresel çapta yapılan gözlemlere göre uzmanlar suç trafiğinin Dünya çapında arttığını söylüyor. Fiziksel suçlar arasında çok zekice sosyal mühendislik teknikleri kullanılarak yapılan profesyonel soygunlar ve otel odalarında uyuşturucu partileri başta geliyor. 2015 yılında otel müşterilerinin organize suçların kurbanları olması beklenebilir. Bütün işletmeler güvenlik hassasiyetlerini gözden geçirmelidirler. Otellerin çevresi özellikle geceleri silahlı saldırılara tanık olmaktadır. Oteller bu alanda, geceleri faaliyet gösteren farklı sektörlere göre daha zayıftır. Uyuşturucu kullanımının yaygınlaşması ve ekonomik çöküntü yakın gelecekte otellerin çevresinde silahlı saldırı ve soygun sayısında patlamaya neden olabilir.
İnsan hayatını hiçe sayan ideolojik kurgusu ile her an ateşli silahları, patlayıcıları kullanabilen terörizm bu gün küresel güvenlik için çok büyük bir tehdittir. Gelinen noktada, özellikle Batı’da hiçbir yerin güvenliği garanti edilemiyor. Dünyanın her hangi bir yerinde ve her hangi bir zamanda bir saldırı ortaya çıkabiliyor. İşin kötüsü, hiç kimse bir sonraki saldırının nerede ve ne zaman olacağını da asla tahmin edemiyor. Maalesef oteller, restoranlar, temalı parklar, kurvaziyer gemileri, turist çekim merkezleri ve kamusal taşıma araçları uzmanlar tarafından yüksek risk kategorisinde ve savunmasız hedefler olarak belirleniyor. Dünyanın bir ucundaki Avustralya’nın Küresel Teörizm Endeksi’nde düşük risk grubunda olması da bir güvenlik garantisi değil.


Terörist aktiviteler tarihin gördüğü en yüksek seviyede ve daha da artmasından korkuluyor. Orta Doğu ve Güney Asya en yüksek terör riski taşıyan bölgeler olarak belirlenmiş durumda.

5.    Büyük bir güvenlik saldırısı sonrasında kaybolan rekabet avantajı

Uzun bir süre her hangi bir güvenlik saldırısı olmadığında insanlar genellikle rahatlar ve önlemler gevşetilir. Bu rahatlama güdüsü insanın doğasında vardır. Yüksek stres altında yaşamak bünyenin kolayca alışabileceği bir tehdit değildir. İşte tam bu gelişme oteller için en büyük tehlikedir. Rahatlama oteller, yatırımcılar ve konuklar için en büyük risktir. Dikkat edin, bir saldırı sonrasında medyanın soru bombardımanına maruz kalmak ve saldırının sonuçlarını her yönü ile temizlemeye çalışmanın maliyeti, güvenlik ve risk yönetimine yapılacak yatırımın kat be kat üstündedir.

Tesisin bir saldırı sonrasında soruşturma ve tadilat için geçici olarak bile kapanmasının yol açtığı iş kaybı en kötü senaryodur. Sabit giderleriniz hala sürerken rakipleriniz sizin kapalı olduğunuz dönemde sizin payınızı da kapar ve gelirinizi kaybedersiniz. Derken kısa zaman sonra yönetimin risk seviyelerini ölçme ve yönetme alanındaki becerileri sorgulanmaya başlanır. Eğer güvenlik planları ve işin sürekliliğini sağlayacak B planları sağlam ise, hasar çabuk ve en az maliyetle atlatılır.

Bir de misafirlerin her türlü satın alma için interneti kullandıklarını dikkate alırsanız, işin bir de itibar boyutu olduğunu görürsünüz. Eğer güçlü bir itibarınız var ise, bu da saldırı veya olay sonrası toparlanmanıza yardımcı olur. Unutmayın, artık misafirlerin büyük bir bölümü rezervasyonlarını yorum sitelerini okuduktan sonra yapıyor. Güçlü ve güvenilir bir kurumsal itibar için ne gerekiyorsa yapmanız gerekir.




28 Ocak 2015 Çarşamba

Oteller Instagramda ne yapabilir?

Elektronik şirketleri ve mühendislerin yıllarca çalışarak ürettiği daha güçlü ve daha küçük kameralar sonunda sadece geldi, bir akıllı telefonun uygulamasına dönüştü.

Instagram şimdilerde Dünyayı sarsıyor ve dijital olarak oynanmış fotoğraflarla İnterneti allak bullak ediyor. İşin tuhafı, fotoğraflar da 1960’lardan bu yana göremediğimiz kare formatında…

Dünya Facebook’un fotoğraf ve video paylaşım aplikasyonu olan ve app storeları ilk kez 2010 yılında dolduran İnstagramı sevdi. Büyümesine gelince, muhteşem... 2013 yılında kullanıcı sayısı 23% arttı ve 150 milyon aylık aktif kullanıcı bariyerini aştı. İnstagramı bu kadar popüler yapan özellikleri aslında sır değil, basitliği, hızlı ve eğlenceli oluşu. Aplikasyon bütün major akıllı telefon operatörleri için uygun. İndirmek ve kullanmak da ücretsiz…

İnstagramda deneyebileceğiniz 5 özellik

Bu gün itibarıyla istagramda ücretsiz reklam da yayınlanabiliyor. Analizlere göre tipik instagram kullanıcısı 13-35 yaşlar arasında ve şehirli. İstatistikler kadınların erkeklere göre biraz daha fazla olduğunu gösteriyor. Bu veriler, instagram kullanıcısının oteller ve restoranlar için ideal kitle oluğunu kanıtlamaktadır.

Instagramı otelcilik sektörü için cazip kılan başka özellikler de mevcut. Yüksek oranda görselliğe sahip… Mobil. Çabuk ve kolayca kullanılabilme özelliği var. Instagram hesapları twitter ile bağlanabilir ve bu sayede güncellemeler daha geniş bir izleyici kitlesi ile paylaşılabilir.

Eğer bir Instagram hesabınız yoksa, başlamak son derece basit. Sadece uygulamayı tabletinize ya da akıllı telefonunuza indirin ve hesabınızı yaratın. Eğer otelinizin ya da restoranınızın bir twitter hesabı varsa, Instagramda da aynı ismi kullanın. Mevcut fanlarınızı sizi bu sayede daha kolayca bulacaklardır.

Websitenize bir link verin ve kısa bir özgeçmiş hazırlayarak Instagram profilinizde yayınlayın. Güzel bir profil fotoğrafınız olsun. Artık hazır sayılırsınız.

Bir uyarı: Instagram, bir çok sosyal medya platformundan farklı olarak sadece akıllı telefonlardan ve tabletlerden yönetilebilir.

Sadece bir yönetici girişi olduğu için eğer farklı takım arkadaşları ile birlikte kullanıyorsanız, şifrenizi paylaşmak durumundasınız. Bu hesabı yönetmek ve paylaşımlarda bulunmak için bir tek kişiyi görevlendirebilirsiniz, ama bu durumda da ‘Şu an’ faktörünü ıskalama riski ortaya çıkar.

Öte yandan, Instagram günlük olarak güncellenmek zorunda olduğunuz bir platform olmadığı için farklı çözümler üretebilirsiniz. Bir kaç gün fotoğraf biriktirebilir ve sonra bir anda tamamını birden yükleyebilirsiniz.

Kendinizi tanıtmak amacı ile bazı hashtagler oluşturmak için zaman harcayın. Bunlar Instagramın tamamlayıcı bir parçasıdır ve genellikle de yanlış ya da aşırı fazla kullanılmaktadır. 

Evet, hashtagler önemlidir. Ama Instagramınızı bir iş için kullanıyorsanız, her bir fotoğraf için maksimum hashtag sayısı 3-4 olmalıdır.

Hashtagler, kullanıcılara sevdikleri İınstagram fotoğraflarını daha kolayca bulmalarında yardımcı olur. Hashtagler sayesinde belli kategorilerde, belli temalar altında toplanan fotoğrafları bulmak daha kolay hale gelir. Bu nedenle doğru fotoğraflara doğru hashtagleri bulmak çok önemlidir. 

Biraz çevrenize bakın, rakipleriniz hangi hashtagleri kullanıyor, analiz edin. Böylece siz de ideal hashtagleri bulabileceksiniz.

Instagram pazarlama akışınızı hafif ve tolere edilebilir ölçülerde tutmaya çalışın. Hesabınızı tamamen pazarlama içerikli paylaşımlarla doldurmanız yanlış olacaktır. Bu noktada önerim bilinen 80:20 kuralının yerine, siz 90:10 kuralını uygulayın.  Yani 10% pazarlama ile ilgili içerik ve 80% eğlendirici ve ilgi uyandıracak içerik.

Instagram sayfanızı Facebook sayfanıza entegre etmeyi unutmayın. Bunu ücretsiz Facebook applikasyonu olan Instatab ile kolayca yapabilirsiniz.

Eğer birkaç facebook sayfanız ve sadece bir tane instagram hesabınız varsa, hastagker vasıtası ile hesap akışınızı filtreleyebilirsiniz. Bu sayede facebook sayfanızda sadece sizin seçtiğiniz fotoğraflar yer alabilir. Unutmayın, instagram sadece fotoğraf post etmekle ilgili bir uygulama değildir. Aynı zamanda takipçilerinizin sadakatini yükseltebildiğiniz bir yerdir. Onlarla konuşun. Yorumlarına cevap verin. Otelinizde oldukları zamanlarda fotoğraf paylaşmalarını ve etiketlemelerini söyleyin.

Son olarak, instagram şovlar, eğlence programları, fuarlar için mükemmel bir fırsattır. Bütün yapmanız gereken konuları daha eğlenceli ve ilginç kılabilmek için büyük ekran bir laptop ya da tablet ve wifi temin etmektir.


Organize ettiğiniz programa bir hashtag koyun. Hemen yayınlayın. Ekranda konu ile ilgili görsellerin dönmesini sağlayın. Mesela Sheraton Otelleri bunu başarı ile yapar. Grubun meşhur Sheraton Gününü #SheratonGünü hashtagi ile yayınlar ve çok ilgi çeker.

26 Ocak 2015 Pazartesi

Bence Miami Alanya’yı Kıskanmalı

Binlerce yıldır Akdeniz’in en güzel sahillerinde arz-ı endam eden mağrur ve mutlu Alanya’nın yanında dünkü yeni yetme Miami de kim oluyor?

Binlerce yıldır, yüzlerce kavim bu mağrur ve mutlu, anaç kentin kalbine girmek için bir birlerine girmiş, uğruna kanlı savaşlar yaşanmış… Miami için kim bugüne kadar kılını kıpırdatmış ki?

Önce bir analiz yapalım. Bilim SWOT diyor. Biz de buna uygun bir analizden yola çıkalım.

SWOT:  Strenght, Weaknesses, Opportunities, Threats. SWOT, bu sözcüklerin baş harflerinden oluşan bir yöntemdir. Güçlü yanlar, Zayıf yanlar, Fırsatlar ve Tehditlerin analizini öngörür. Gelin bu hafta Alanya’nın 25 yıllık geleceğine bu yöntem ile bakalım.

Bu analiz, Alanya’nın geleceğini inşa etmekle görevli sivil insiyatife, yerel yönetimlere, merkezi otoriteye bir nebze olsun ilham verebilirse, ne mutlu bizlere. 

GÜÇLÜ YANLAR

Çok eski, çok zengin ve insancıl bir tarih 

Alanya, insanlık tarihinin baskın aktörlerinden birisidir. Beşiklik ettiği uygarlıklar, Alanya’yı tarihin parlak yıldızlarından birisi olarak zirveye taşımıştır.

Bu parlak miras Alanya’yı UNESCO Dünya Kültür Mirası Kentler listesine adaylık pozisyonuna taşımıştır. Geçmişi merak insanlığın şiddeti hiç azalmayacak özelliklerinden birisidir. Bu dün böyle idi. Bugün böyle. Yarın da böyle olacak. Merak, insanlığı bugüne taşıyan gizemli yolculukların önemli kavşaklarından birisi olan Alanya’nın önemli bir avantajıdır.

Bugün hoyratça çiğnediğimiz topraklarda Hititler, Kilikya’lılar, Pamhilialılar,  Coracesiumlular, Kolonoroslular, Araplar, Selçuklular, Osmanlılar at sürmüşlerdir. Özenli bir kazı programı sonunda Alanya binlerce yıla tanıklık edebileceğimiz bir açık hava müzesine dönüşebilir.

Kazı programının bugünden yarına başlayıp bitirilmesini beklemek çok gerçekçi olmayabilir. Zorlu bir kamulaştırma ve çok titiz bir kazı faaliyeti sonrasında en az 30-40 yıllık bir takvim beklentisi daha sağlıklı bir yaklaşım olur. Bu takvimi çok kısa vadeli hayallere kapılmadan, bir an önce başlatmak da gelecek nesillere olan vicdani borcumuzdur.

Kısa ve orta vadede, Alanya, tarihi ile özlem giderme atılımının ön adımı olarak kenti iz bırakmış hükümdarların, sanatçıların, düşünce adamlarının heykelleri ile donatabilir. İddialı bir öneri mi olur, bilemiyorum, ama Alanya’yı bin bir heykel kenti olarak akıllara kazıyacak bir kampanya, Dünyadaki imajına silinmesi zor bir cila atar. Heykeller, dünyanın her yerinde ziyaretçilerin hafızasına atılan yaldızlı bir çengel görevi görür.

Bu girişten hareketle, Alanya tarihini, SWOT analizinde güçlü yanlardan birisi olarak kaydedebiliriz.

Koşulsuz, önyargısız bir konukseverlik

Alanya konukseverliği sözlüklerdeki kuru tanımları kıskandıracak bir insani derinlik taşır.

Anadolu’nun bir çok kent ve kasabası, yabancı ziyaretçilere dinci/milliyetçi bir refleks ile "gavur" nitelemesini yakıştırdığı zamanlarda, Alanya, Avrupalı konuklara, işin ticari boyutunu hiç düşünmeden kucak açan insanların kasabası idi.

Avrupalılar, bir ucunda Tanrı misafirliği, diğer ucunda, darda kalmış ziyaretçi teşhisinin olduğu bir tahteravallide inip çıkan duygularla ağırlanırdı. Otel olmadığı için konuklar sınırlı sayıdaki pansiyonlarda, evlerde ve sahildeki obalarda ağırlanır ve gönüllü elçiler olarak uğurlanırdı.

1970’lerde, Alanya’yı, turizmin bölgesel amatör kümesinden ulusal lige terfi ettiren mancınık, bu gönüllü elçilerin Avrupa’ya taşıdığı mesajlar oldu. Bir süre sonra da, Alanya, yaşlı Avrupalıların hayal bile edemeyecekleri bir doğada son demlerini sürmek için yanıp tutuştukları bir sosyal hac destinasyonuna dönüştü.

2008’de Alanya’nın bu dillere destan konukseverliği, yerini, konukların cüzdanını bırakın, cebindeki son delikli kuruşa göz diken çarpık bir ticari anlayışa bıraktı.

Alanya’nın sosyal yaşam senaryosunda başrol, konukların nefes almasını bile paraya tahvil edebilme olanaklarını araştıran tuhaf bir kimliğe aittir artık. Eğer bütün marifetiniz bu ise, insanların cebini daha ustaca, daha acıtmadan boşaltmasını bilen yığınla rakibiniz var ve siz bu yarışı bitirebilecek özelliklere sahip değilsiniz. Binlerce yılda biçimlenen Alanyalı kimliğinizin silinmesi zor genetik şifreleri buna izin vermez. Konuşmanıza, bakışlarınıza ve ruhunuza sinmiş konukseverlik sizi bu etik olmayan yarışta yaya bırakır.

Gelin, bu göreceli olumsuzluğu Dünyada ses getirecek bir silaha dönüştürün. Doğrusu da bu . AB metropollerindeki yüksek apartmanların izole katlarında bir selamdan mahrum yaşayan yüz milyonlarca insanın buna ihtiyacı var. Bu özelliğinizin, özenle ve insanca biçimlendirilecek Alanya markasına, yürekleri titreten bir renk katacağından emin olabilirsiniz.

Yılın on iki ayında Avrupalıların ‘ Alanya Ana’ diyerek sizin kucağınıza koşması, ziyaretlerini ‘ eve dönüş ‘ gibi hissetmeleri fena mı olur?

İlerleyen haftalarda, Anadolu’nun kadim zamanlarında anaerkil uygarlıkların hüküm sürdüğünü inceleyeceğiz. Kibele bu kadim zamanların Ana Tanrıçasıdır. Alanya, o zamanlardan bugüne ulaşan geleneği sahiplenebilir, kendisini böyle anaç bir senaryoya konumlandırabilir ve çok da iyi eder.

Bana sorarsanız, Dünyaya sunulacak Alanya Ana imajı, günümüzün yalnız ve yorgun insanının yüreğinde çocukça titreşimler yaratır.

23 Ocak 2015 Cuma

Alanya Nasıl Kurtulur?

Aradan 7 yıl geçmiş. Bu sürede Alanya ne yapmış, ne yapmamış, bir bakalım.

Çok büyük bir saygı ve sevgi beslediğim Alanya için dizinin sonunda güzel bir final analizi yapacağız.

Şimdi 2008 değerlendirmelerimize devam..

Tarihi ile, coğrafi konumu ile, popülaritesi ile bugün İl olan birçok ilden daha fazla İl olan Alanya’yı hala hak ettiği bu payeye kavuşturamadınız.

Alanya, bu durumu ile sofraya çağırılması hep unutulan evin üvey oğlundan farksız. Ya da mahalledeki oyunlarda hep dışarıda bırakılan, oyunu, uzaktan, gözlerinden yaşlar aktı akacak bir halde izleyen mahzun çocuk diyelim.

Alanya-Gazipaşa bandının talihini değiştirecek olan Havaalanını hala açtıramadınız.  Açtırmak bir yana doğmamış çocuğa don biçer gibi ismi üzerinde tartışıyorsunuz.

Enerjinizi bu tali konuya harcıyorsunuz. Bana, politik dezavantajlardan, konjönktürden bahsetmeyin sakın. Alanya’yı Dünyanın vitrininde en cazip yerlere taşıyacak muhteşem bir fırsat olan bu Havaalanı uğruna, yüz binleri, yasallığı aşmadan Ankara’ya taşıyamıyorsanız, sıkıntıların kaynağını  Her şey Dahil uygulamasında bulmayacaksınız.

O Havaalanı ki, açıldığı anda, Avrupa ve BDT Ülkelerindeki satış ofislerinde Alanya broşürleri tozlu raflardan müşterinin hemen gözüne çarpacak tezgahlara inecek ise, kusura bakmayın ama kaybedilen her günün sorumlusu sizlersiniz.

Akdeniz ve Atlantik, artık, onlarca kez ziyaret ettikleri, alışılmış limanlardan ve aynı karşılama ritüellerinden bıkmış, farklı kültürler, farklı coğrafyalar, farklı lezzetler arayan, dolar, euro milyoneri zengin yolcular taşıyan gemilerle dolu ve siz hala onların önüne Alanya’nın binlerce yıllık mirası, muhteşem coğrafyası, binbir lezzetli mutfağı ile çıkıp rotayı Alanya’ya çevirmelerini sağlayamıyorsanız, Her şey Dahil’e saldırmak çok abes olur.

Nerede dev gemilerin yanaşacağı büyüklük ve kalitede limanınız? Nerede cıvıl cıvıl liman lokantalarınız, Alanya’ya özgü karşılama ritüelleriniz, müziğiniz? Nerede bu gemilerden inenleri ‘ Alanya’ya geldik ‘ diye mutlu edecek Alanya kimliği ve davetkarlığı

Zor…

Tarihi aidiyetlerinizden birisi olan Pamphlia’nın ‘ çok ırklı, çok dilli ‘ anlamına geldiğini ben yeni öğrendim ve hayran kaldım. Tam 22 dil konuşuluyormuş. Bu mirasın bile doğru işlenmesi ve parlatılması halinde en güçlü pazarlama ve tanıtım silahlarınızdan birisi olabileceğini nasıl göremezsiniz?

Siz, Alanya’da yaşayan Norveç’liler, İrlanda’lılar, Almanlar, İngilizler, hep birlikte bu tarihi mirası nasıl olur da ıskalarsınız?

Büyük İnsanlık idealinin hayata geçtiği bir yeryüzü köşesi olarak, bu muhteşem avantajı, rakiplerinize tur bindirmek için kullanmaktan sizi alıkoyan nedir?

Sayın Başkan, 

Hele mutfağınızın detaylarına hiç girmeyelim. Şimdi size, konuklarınıza evsahipliği yapacak Alanya kimliğinin olağanüstü bileşenlerinden olan yemeklerinizi sayacağım, çoğunu bilemeyeceksiniz. Ben üzüleceğim.

Bütün caddeleriniz fast food restoranları ile dolu. Bir zamanlar Çin Mutfağı bile vardı, bilmem duruyor mu? Ama nerede Alanya mutfağı?

Alanya’ya gelsem bana Yarpuzlu Akdarı Çorbası, Şepit, Döğme Aşı, Laba, Bumbar, İlibada sarması, Göleviz, Taze Ülübü Yemeği, Taze Bakla yemeği, Gocaağaç mantarı, Öksüz Helvası, Çigirdik, Kırtakı, Çağla cacığı yedirebileceğiniz bir yer var mı?
  
Gelin. Sayın Belediye Başkanı’nın öncülüğünde en az on yıllık bir master plan ile Alanya turizminin, alternatifi olmayacak ürününü, tarzını yaratın.

Bu tarzın tanıtımında Alanya yazsın. Pamphilia yazsın. Alanya’nın kadimden beri insanoğluna beşiklik yaptığının kanıtlarını mutlaka sürün piyasaya.

Kadıini Mağarasında bulunan kemiklerde yapılan incelemeler buralarda tarih öncesinde kafatası ameliyatları yapıldığını kanıtlıyor. Bu geçmişe sahip çıkın. Köklerinize tutunun.

Ama önce gidin şu Ankara bürokrasisinden Havaalanınızı söke söke alın.

Un, yağ, şeker hepsi var sizde. Öncü olun. Ateşi hep birlikte yakın.

Şimdi arkanıza yaslanın, bir nefes alın ve 2008-2015 arasında Alanya'da neler olduğunu, neler başardığınızı bir düşünün..



22 Ocak 2015 Perşembe

Alanya...Türkiye'nin Hoşgörü Başkenti...Alanya...

Sevgili Dostlar,

Bundan 5 yıl önce, Alanya’da bir oteller grubunun Genel Koordinatörü olduğunu sonradan öğreneceğim çok özel ve çok değerli bir turizmciden bir eposta aldım.

Turizm sitelerinde karaladığım yazıları düzenli olarak okuyan turizmci kardeşim bir soru soruyordu epostada;

“ Otellere eğitimler veriyor musunuz?”


Otelcilik geçmişime, insanı sıkmayan gevezeliğime, bu sorudaki içtenliğe güvenerek hiç duraklamadan “ evet” cevabını verdim değerli kardeşime…

Bir görüşme ayarladık. Soruyu soran kardeşimin ofisine, sanki 40 yıldır tanıdığımı hissedercesine gittim.

Sevgili kardeşim beni kendisi gibi değerli üç harika insan ile tanıştırdı. Bir toplantıya girdik. Hatırladığım kadarıyla yarım saat kadar süren toplantıda ben çok keyif aldığım sorularla karşılaştım, sanıyorum onlar da hep aradıkları cevapları duydular benden.

Sonrasında SunPark isimli hayalin peşinde koşan, bu yolculuğa gününü, gecesini, ruhunu, aklını, heyecanını katan kardeşlerimizle iki yıl bir şeyler paylaştık.

Ben onlara aklımı sundum… Onlar aklımı alıp onunla hayallerini ateşlediler… Hepsi çok güzel yerlere geldi. Hepsi başardı..

Sevgili Hamit Gücüoğlu, Sevgili Mithat Gücüoğlu, Sevgili Ekrem Curnal, Sevgili Filiz Kaptan.  

Sizleri büyük bir saygı ve hayranlık ile anıyorum.

Çok güzel işler başardınız. Bu başarıda minik bir payım olduğunu hissetmenin gururunu yaşıyorum...
Sağolun.

Bakın, bundan 5 yıl önce neler karalamışım bir yerlerde… Hep birlikte bakalım mı o günden bu yana neler yapabilmişiz?

Bu yazı 2008 yılında karalanmıştır..

Alanya benim Üniversite yıllarımda ilk tatilimi yaptığım yer.

Acılı 1 Mayıs 1977 sonrasındaki moral ve ruhsal yıkımdan, Alanya’nın tarihi, havası, insanı, doğallığı sayesinde kurtulmuştum.

Dünyanın hiçbir dilinde tam olarak anlatılamayacak bir Alanya Mayıs’ı, içimde paramparça olan istinat duvarlarının bütün taşlarını yerli yerine koymuş, bana direnme gücü ve yeni yıkım ataklarına karşı sığınabileceğim sağlam duygusal mevziler kazandırmıştı.

Bu Kente kendimi borçlu hissediyorum. Birkaç yazıda, sizlerle ve Alanya’nın politika üreticileri ile hayallerimi ve önerilerimi paylaşmak istiyorum.

Alanya Esnaf ve Sanatkarlar Odası Başkanı Sayın Ahmet Sert’in 21 Haziran 2008 tarihli basın açıklamasından aktarıyorum;

‘’ Alanya’da Oteller 80% oranında dolarken turizm sezonuna umutlu başlayan esnaf zor günler geçiriyor ‘’

‘’ Oteller bir an önce her şey dahil sisteminden vazgeçmelidir.’’

‘’ Bu gidişle kepenk kapatacağız ‘’


‘’ Otellerdeki doluluk oranına karşın cadde ve sokaklarda müşteri sayısı artmadı ‘’

‘’ Bu sistem Turizm ve Kültür Bakanlığı aracılığı ile acilen değiştirilmeli ‘’

Açıklamaları, son cümleye kadar içim burularak okudum. Üzüldüm.

Bütün turizmciler de aynı duygularla okumuştur eminim.  Ama, Turizm ve Kültür Bakanlığına yapılan çağrıyı okuduğumda, Sayın Başkan’ın şaka yaptığını düşünmeye başladım. Ya Türkiye’yi 1990 öncesi Sovyetler Birliği, şimdilerin Kuzey Kore’si ile karıştırıyor, ya da Turizm ve Kültür Bakanlığı’nın, sektörün yasal zeminini kurgulayan, yön veren ve altyapıyı sağlayan bir Kuruluş olduğunun farkında değil. SBKP Parti Komiserliği sanıyor olmalı. 
  
Sanıyorum o da, hayatın Türkiye Turizmini günün gereklerine göre yönlendirdiğinin farkında. Her Şey Dahil, nasıl ki birkaç turizmcinin egzantrik bir atılımı olarak sisteme girmemişse, uygulamadan kalkışı da sektör içinden ya da sektör dışından bireylerin muhalefeti ile olmayacak.

Ekonominin tüm alanlarında olduğu gibi, turizmde de hem gündemi hem de işleyişi bizatihi hayatın kendisi belirler. Ki, günümüzde hayat, ilerlemenin motoru olarak rekabeti dayatıyor.  Paranın sahibi olan tüketiciyi cezbetmek uğruna, rakiplerinizden bir adım önde olma zorunluluğu, hep daha iyiyi, daha kaliteliyi, daha hesaplı olanı aramaya itiyor işletmeleri. Bugün itibarıyla Antalya’da mevcut yatakları doldurabilmenin yolu iyi uygulanan her şey dahil sisteminden geçiyor.

Aslında, hayatın dayattığı sistemi sorgulamak bu yazının konusu değil. Ben Alanya özeline geçeyim ve bazı sorularımı seslendireyim;

Sayın Başkan,

Alanya, Türkiye’nin en eski, en bilinen, kimliği en pırıltılı ve tarihi geçmişi en ışıltılı Kentlerinden birisi. Alanya ismini ön plana çıkaran bir sosyokültürel derinlik de cabası.

Kimi talihsiz gelişmeler imajını bir parça flulaştırmış olsa da, bugün Avrupa’da herhangi bir Ülkede ‘ Alanya ‘ deseniz, bence en az beş kişiden bir tanesinin gözleri parlar ve son derece olumlu düşünceler ifade eder.

Alanya’yı,  bir bütün halinde, Dünya Turizm pazarına sunabileceğiniz tek bir ürün olarak hayal ettiniz mi hiç? Kaç üyeniz olduğunu bilmiyorum. Ama Alanya nüfusuna bakarsak en az 5000 üyeniz olması muhtemel. Bir gün bu beş bin üyenizi Alanya Stadyumuna toplayıp hem kendi gelecekleri adına, hem Alanya’yı bir marka olarak Dünya pazarlarına tanıtma adına neler yapabileceğinizi bir beyin fırtınasında tartıştınız mı?

Sanmam. Ama yanılıyor olmayı da şiddetle isterim.

Alanya’da çok güçlü ve entelektüel derinliği olan bir sosyal yaşam birikimi var. Sivil Toplum Kuruluşları da oldukça güçlü .

Bütün bunlara ek olarak bir de yabancı kültürde yetişmiş, Dünyayı takip eden ve gelip hemşeriniz olmayı seçen gönüllü müttefikleriniz de cabası. Bir dönem zirveye çıkan konut satışlarına güvenerek konut fiyatlarını akıl almaz noktalara çıkartıp, bu satışları dibe vurdurmanıza rağmen, hala hatırı sayılır ölçüde AB kökenli hemşeriniz yaşıyor Alanya’da.

Her ne kadar siz onlara bir ibadethaneyi uzun ve zorlu bir süreçten sonra bahşetmiş olsanız da. Her ne kadar, her yabancı düşmanı harekette pır pır eden yüreklerine geleneksel konukseverliğinizden damıtılmış bir serinlik veremeseniz de. Her ne kadar ‘ yabancılara mülk satışı vatan hainliğidir’ fetvasını marifet sanan Devletçi dönem artığı, Politbüro özlemcilerine karşı onlara kol kanat geremeseniz de, onlar Alanya’lı hemşerileriniz.

Siz onların enerjisini Alanya’nın gelecek mücadelesine kanalize edemiyorsunuz.

Devamı var…


21 Ocak 2015 Çarşamba

Erkek Oteller – Dişi Oteller

Bodoslamadan girelim ve mesajımızı baştan verelim…

Oteliniz, kapısından içeri adım atan birisine iki farklı kimlikle görünebilir. Ya fıkır fıkır bir dişi gibi, ya da erat koğuşundan fırlamış bir genç irisi bir erkek gibi…

İkisinin ortası yok.

Kapıdan adım atan, kendisini ya çapkın, cevval, cıvıltılı bir kadının misafir edeceğini hayal eder, ya da bitirim bir kenar mahalle delikanlısının…

Ağır mı oldu?

Peki… Otellerinize bir de şu hakirin karalamalarını okuduktan sonra bakın.

Şu, her akşam adeta sığınak misali koştuğunuz eviniz var ya… O muhteşem mekana bir de farklı bir algı ile gidin bu akşam.

Evinizin her noktasına, o evi paylaştığınız harika insana, çocuklara farklı bir gözle bakın.
Yaşadığınız evi en ince detaylarına kadar inceleyin. O evi kanıksamış belleğinizi devre dışı bırakın.

Renk uyumunu. Her şeyin yerli yerinde oluşunu… Kadın ruhunu yansıtan pırıl pırıl zemini bir kez de bir yabancı gibi görün…

Akşamları duyduğunuz  hoş geldin sözcüğünün evin bütünü adına sunulan bir  kabul olduğunu göreceksiniz.

Ev dişidir. Davetkardır.

Bir otel de ya dişi, ya da erkek olabilir.

Erkek otellerde evin erkek çocuğu olmaktan beslenen kapris baskındır

Müşterisinden sevgi değil, itaat bekler…

Bir tek ‘Yat! Kalk! Çök! Sürün! eziyeti yoktur..

Erkek Otelde müşteriye karşı adı konmamış bir savaş vardır sanki..

Ezilirsiniz. Korkarsınız.

Dişi Otel uzun bir ayrılıktan sonra kavuştuğunuz ana evi gibidir. Kapıdan girersiniz ve bir an sonra kollarını açmış sizi bekleyen annenizi görecekmişsiniz gibi gelir.

Erkek otelde koltuklar ne kadar lüks olursa olsun, rahat edemezsiniz. Batar. İğreti durursunuz üstünde. Oraya ait olmadığınızı bağırır sanki.

Dişi otelde tahta sandalyelere  de oturursanız, sandalye siz oturur oturmaz tahtalıktan çıkar, pamuk yığınına dönüşür.

Erkek otelde otorite yerdeki mermerlere kadar sinmiştir. Ayakkabınıza saklanmış bir kum taneciğinin  yerleri çizmesinden korkarak yürürsünüz.

Dişi otelde bir köşeye oturup bağdaş kuracak kadar teklifsiz olabilirsiniz. Mekan sizindir, siz de mekanın

Erkek Otelde sınırlarınızı  kurallar çizer. Odanın en görünür yerinde hayatta kalma kılavuzu gibi gözüne sokulur insanın. Okursunuz. Yola çıktığınızda, her kilometrede biraz daha özgürleşen ruhunuz otele vardığınızda  kurallar hücresine tıkılır.

Dişi Otel özgürleştirir. Kanatlandırır. Kapılar, duvarlar, pencereler bir zaman sonra yok olur, kendinizi uçsuz bucaksızlıkta duyumsarsınız.

Dişi otelde, dinlediğiniz müzik az sonra bir Arjantin dilberinin gelip sizi tangoya kaldıracağı hissini uyandırır. Ya da bir Viyana asilzadesi ile vals’e kalkacaksınızdır.

Salonlardan taşıp gelen Vivaldi’nin Dört Mevsimi lobide oturanlarda ‘ Kadifeden kesesi/Kahveden gelir sesi ‘ etkisi yapıyorsa, bir erkek otelde olduğunuzdan emin olun.

Yemeklere kadar sinmiş bir ter kokusu fark ederseniz, erkek bir otele geldiğinizi anlayın. Servis erkekçedir. Sunum erkekçedir. Masadaki takımların yerleşmesi de öyle.

Dişi otelde iştahınız artar. Acıktığınızı hissedersiniz. Sunum muhteşemdir. Sunumun altı lezzetle doldurulur.

Süs olsun diye sağa sola serpiştirilen çiçeklerin gölgelerinden sakal bıyık gibi imgeler oluşturursa bilinçaltınız, evet, maço bir oteldesinizdir.

Tatile yalnız gelmişseniz, köşeler, mekanları süsleyen objeler, tavan, ışıklandırma belli belirsiz bir yalnızlık duygusunu bedeninizin her yerinde hissettiriyorsa, O’nu özlüyorsanız, dişidir otel.

Dişi otel duyguları çarpıştırır. Özlem, yalnızlık, tek başına tatile çıkmanın suçluluğu hücrelerinizde şimşekler çaktırır
.
Dişi otel duygudur. Erkek otel imajdır.

Dişi Otele çift gelmişseniz, akşamın bir an önce olması için sabırsızlanırsınız. Odanız yaşayacağınız mutluluğu gölgeleyecek bakışlardan koruyan bir sığınaktır.

 Erkek otelde kapı deliklerinden bile kuşkulanırsınız. Perdeleri sıkı sıkıya kapatırsınız.

Dişi otel, düşünce aşamasından açılışa kadar her sürece kadın elinin egemen olduğunu anlatır. Yatırım projesinin ilk konuşulduğu andan itibaren her noktaya sinen kadın kokusunu koklarsınız. Dişi bir çekiciliğin davetkarlığı damgasını vurur bütüne.

Erkek otelin inşaatının her anına erkekler damgasını vurmuştur. Proje, sigara dumanına boğulmuş odalarda, yarım bırakılmış çay, kahve fincanları arasında, bağırış çağırışlarla hayata geçirilmiştir. İnşaat aşamasındaki  argo iletişimden baki kalan sözcükler yankılanır koridorlarda, lobbyde, bahçede.

Açılıştan sonra bu damganın silinmesi zordur. Kurumsal yapıda sürer etkisi. Konaklamanızın başından sonuna kadar ya bangır bangır erkek sesi çınlar kulaklarınızda, ya cıvıltılı bir kadın sesi.

Dişi Otelde konaklayan  kadın hemcinsinin başarısını paylaşır. Erkek kadınsı çekiciliğe tav olur. Çocuk anne kucağı ile bağlantı kurar.

Erkek Otelde konaklayanlar ilk günden hata aramaya başlar. Bulur da. Erkeğin milyon yıllık geçmişten  arta kalan saldırgan içgüdüsü hep ayaktadır konaklama sonuna kadar.

Dişi otel gidenin tekrar tekrar gelmek istediği, ayrılırken  götürdüğü anılara karşılık kalbinin bir parçasını rehin bıraktığı yerdir.

Erkek otele geçerken uğranılıp kısa bir mola verilir. Hepsi bu.

İz bırakmaz.

Sizin oteliniz erkek mi? Dişi mi?


20 Ocak 2015 Salı

Türkiye Turizminin en önemli eksiği!

Bir açıdan baktığınızda, Dünyanın bütün turistlerini birleştiren son derece basit deneyim tuvalettir. Evet, tuvaletler, banyolar, lavabolar, dinlenme odaları, seyahat edenlerin hep endişe duydukları kaynaklardır.

Temiz, hijyenik ve çalışan bir tuvalet bulmak hala seyahatçilerin en önemli sorunu. Reklamları ve dev bütçeleri unutun gitsin. Basit ama temiz bir tuvalet genellikle seyahat edenlerin mola verip yerel ekonomiye katkıda bulunması için yeterli bir nedendir.

Bütün özel ilgi gruplarında, özellikle yaşlılar ve aileler için en öncelikli mola nedeni tuvalettir. 

Bütün destinasyonlarda öncelikli ihtiyaçları temiz bir tuvalettir. Sadece tuvalete gitmekle kalmazlar; tesiste yemek yerler, benzin alırlar, yolda gerekecek bir şeyler satın alırlar. Kimi zaman da bir ya da iki gece konaklama da yaparlar. Buna ‘zincirleme reaksiyon’ da diyebilirsiniz.

Bazı destinasyonlar bu konuyu anladı ve çözdü. Örneğin Tayland, Hindistan, Endonezya ve Çin turizm için tuvalet kampanyasını devlet politikası olarak ele alıyor.

Bir destinasyon, ilgi alanı, otel, kafe ya da restoran iseniz ve başarı ile neşelenmek istiyorsanız, işe ziyaretçilerinizin kullandığı tuvaletlerin kalitesini yükselterek başlayın. Hemen ardından tuvaletleriniz ile ilgili olarak sosyal medyada inanılmaz bir yorum yağmuru ile karşılaşabilirsiniz. Örneğin Yeni Zellanda’da Mooloolaba’da ve Queensland’da böyle güzel tuvaletler vardır.

Tuvaletinizin temizliği viral bir yayılma da gösterebilir. Mesela Filipinler’dei Bohol’deki  Shell İstasyonunun tuvaletini gösteren video Youtube’da 180 bin kişi tarafından izlendi.

Temiz tuvaletlerin sağlanması özellikle tropik kuşaktaki ülkelerde sağlık sorunları ilde bire bir ilişkilidir. Bunun dışında, kadınların güvenliği de temiz tuvaletler ile yakından bağlantılıdır. 

Birleşmiş Milletler 19 Kasım 2014’ü Dünya Tuvalet Günü olarak ilan etti. Bu kampanyanın sloganı ise; Eşitlik- Onur ve Cinsiyet Temelindeki Şiddet ile Temizlik arasındaki Bağ. “ 2.5 milyar insan uygun hijyen ortamından yoksundur. Buna tuvaletler de dahildir. Bu yoksunluk küresel anlamda insanlık için dramatik sağlık, temizlik, güvenlik sorunları yaratmaktadır. Bu sorunların bir bütün olarak Dünyayı ve insanlığı olumsuz yönde etkilemesi kaçınılmazdır.”

 “ Dünya Tuvalet Günü aynı zamanda kadınların ve kızların temiz olmayan, güvensiz tuvaletlerde karşılaştığı cinsel şiddet tehlikesini de aydınlatmayı amaçlar. Bu tuvaletler kullanım ve konum itibarıyla kadınlar için bir tehlike noktasıdır.”

Temiz ve pratik tuvalet temini aynı zamanda engelliler için de hayati önemdedir. Tekerlekli sandalye ile seyahat eden turistler, gidecekleri destinasyonlarda öncelikle kendileri için uygun tuvalet olup olmadığına bakmaktadırlar.

Ödüllü tuvaletler inşa edin. Turizminizin prestijini yükseltin. Satışlarınız artsın. Birleşik Krallık’ın Belfast şehrindeki Kent Konseyi için en önemli gündem maddeleri Hayvanat Bahçesi, Kale, Liman Bölgesi ve Umumi Tuvaletlerdir. Kent Konseyi’nin web sayfasında tuvaletlere özel bir bölüm ayrılmıştır. Bu bölümde şehirdeki umumi tuvaletlerin açılış saatleri, engelliler için uygun formasyonu olan umumi banyolar, bebek altını değiştirmek için uygun olan tuvaletler yayınlanır. Web sayfasından görüleceği üzere, Belfast Kent Konseyi geçen yıl Britanya Tuvalet Birliği tarafından verilen Yılın Tuvaleti Ödülleri yarışmasında, ödülleri silip süpürmüştür.

Bazı turistler çok sık tuvalete gitme ihtiyacı duyarlar. Avustralya’da turistler kendilerine verilen Ulusal Umumi Tuvaletler Haritası sayesinde çok rahattırlar. Haritalar Ulusal Rahatlama Programı tarafından hazırlatılmıştır. Bu harita sayesinde seyahatinizi daha rahat programlayabilir, yol boyu tuvaletleri rahatça bulabilir ve sorun yaşamazsınız.

Harita, Avustralya’daki toplam 16 bin umumi tuvaletin adresleri, açılış saatleri, duş olup olmadığı, bebek altı değiştirme imkanları ve ulaşım imkanları yer alır. Bu konuda teknolojiden de yararlanılmış. Haritayı Itunes app storedan iPhone uygulaması olarak telefonlara indirilebiliyor.

Bu anlamda bütün turizm destinasyonlarına en acil önerimiz, temel servislerin rolünü ve önemini asla küçümsemeyin. Özellikle de tuvalet gibi bir temel gereksinimi mükemmel bir pazarlama aracına dönüştürün.

Bir sonraki turizm pazarlama programınızın itici gücü tuvaletler olsun. Farklı ve etkili bir bakış açısı getirin.


www.mytravelresearch.com çeviren Adil Gürkan

18 Ocak 2015 Pazar

Önemli mi olmak istersiniz, değerli mi?

Önemli mi olmak istersiniz, değerli mi?

Yani, sokakta sizden korkulmasını mı istersiniz, size sempati duyulmasını mı?

Sizinle karşılaşanlar hemen önlerini mi iliklesinler, yoksa sizi kucaklamaya mı yeltensinler?

Biraz ipucu vereyim, siz de ona göre karar verin.

Örneğin, özellikle Doğu ülkelerinde,  bir devlet adamı çok ‘önemlidir’.

Aslında o kendisini öyle sanır da, halk da  ‘yemiş’ görünmeyi tercih eder…

Seçilmiştir… Ya da atanmıştır…

İster seçim, ister atanma…

Önemlilere göre onlar insanlara ‘ilahi bir hediye’ olarak gelmiştir…

Bu duruma göre şöyle bir tanım da doğrudur.

Yani… Bizim vergilerimizin başına geçip, harcama yapma yetkisini alan insanlar ‘önemlidir’

Bir de ‘önemsiz’ olmayı tercih eden ve değerli olmak için gerekirse hayatının birçok alanını feda eden ve ölesiye çalışanlar vardır. Onlar için değerli olmanın yolu insanlığın hizmetine sunacakları değerler yaratmaktan geçer…

İsim de vereyim…

Pastör önemli değil, değerlidir…

Belki binlerce yıl unutulmadan anısını yaşatacak bir değerdir bu.

Edison değerlidir…

Steve Jobs değerlidir..

Benjamin Franklin…

Jonas Salk…

Edward Jenner…

Gutenberg…

Mozart… Beethoven… Rimsky Korsakoff… Carl Orff…  Picasso

Niceleri… Hepsi değerlidir..

Kimler önemli peki?

Makam sahipleri önemlidir.

Hani büyüklerimizin “ Bir baş ol da, istersen soğan başı ol” dedikleri gibi.

Üzerine bir üniforma geçiren önemlidir.

Kamu yapılanmasının müdürleri, amirleri, şefleri, başkanları önemlidir.

Onlar Devlettir. Bize emrederler. Ya da daha nazik bir ifade ile rica ederler.

Biz sıradan insanlar onlar tarafından yönetilmek için varız. Onlara göre bizim varlık nedenimiz budur. Yönetilmek.

Türkiye özelinden devam edelim

Birileri kendilerini hayatın en önemli varlıkları gibi algılar ve bize de bunu dayatırken…

Attıkları nutukların vahiy mahiyetinde olduğunu vehmederken..

Onlar olmadan siyaset, kültür, ekonomi, sanat, spor hiçbir şeyin doğru dürüst yürümeyeceği gibi bir şartlanma ile davranır ve buna bizi de inandırmaya çabalarken…

Dünyanın birçok yerinde, önemli olmak yerine değerli olmayı tercih edenler canla başla işlerini yapıp hayata katkı sunmayı sürdürürler.

Dünyanın başka taraflarında birileri de, vazgeçilmez olmanın, bir şeyler üretip insanlığın hizmetine sunmaktan geçtiğini düşünürler.

Bakın, sanatçılar değerlidir…

Bilim insanları değerlidir…

Hekimler, sağlık emekçileri de öyle..

Fabrikalarda, tarlalarda, tezgahlarda, sokaklarda çalışan, çabalayan, üreten, temizlik yapanlar, hem de çok değerlidir.

Şunu akıldan çıkarmamak gerekiyor..

Üniformalar çıktığında..

Otorite elden gittiğinde..

Makamlardan ayrılma sonrasında..

Ne o ceket ilikleyenler kalır, ne el pençe divan duranlar..

Sokakta kimseler tanımaz..  Tanısa da iplemez..

Bir düşünün, geçen 20 yıldan kaç tane üniformalı, makam sahibi, önemli şahsiyet var hafızanızda? Kaçını net olarak hatırlıyorsunuz?

Ama bu son 20 yıldan kaç sanatçı var aklınızda, desem, hemen onlarca sayabilirsiniz..

Bilim insanlarını da..

Şimdi kendinize sorun..

Önemli mi olmak istersiniz, değerli mi?

Ortası yok…