Christmas, Yeni Yıl falan derken, 2015’e
demir attık. Yılbaşı gecesi Dünya’nın gündeminde ilk sırada Noel Baba vardı
kuşkusuz.
Dünya gündeminde Noel Baba vardı, ama
Anadolu’nun kadim tarihinde, Batı’nın pazarladığı gibi bir şahsiyet yok
sanıyorum…
Anadolu efsanelerinde böyle bir şahsiyete
dair en küçük bir iz yok.
Anlatayım…
Egemenlerin, iktidarlarını yalan üzerine
kurduğu bütün ülkelerde, doğru tarih ile
resmi tarih, siyah ile beyaz kadar ayrıdır, farklıdır, uzaktır.
Bu, Anadolu’da da böyledir… Hatta her
yerden daha fazla böyledir.
İşin doğrusu; Tarih egemenlerin hatıra
defteridir.
Doğru tarihi, onu yaşayan halklar kulaktan
kulağa iletir. Resmi tarih görünümlü
yalanları ise, egemenler satılık kalemlerine, suç ortaklarına yazdırır.
Çocukluk zamanlarımızda Tarih adına
anlatılan her şeyi bir sosyal ayet gibi dinlerdik.
Derken büyüdük.
Dünyayı ve hayatı, resmi kayıtların önümüze
koyduğu verilerle açıklayamaz olduk. Bizim yazdıklarımız kadar, bizim
hakkımızda yazılanlara da göz attıkça doğruların farklı olduğunu görmeye
başladık.
Özellikle tarihin, okullarda ‘sınıf geçme’
isimli soyut bir huniden beynimize akıtılan yalanlardan daha derin, daha acılı
ve daha kitlesel bir ‘şey’ olduğunu anladık.
Kendi adıma, sevgili Dostum Erdoğan Çınar’ın
kitaplarından birisinde işaret ettiği bir benzerliği fark ettiğimde iyice
afalladım. Hacı Bektaş-ı Veli’nin başlığı ile Nemrut Dağı’nda, binyıllara
meydan okuyan Kommagenes Kralları’nın heykellerindeki başlıkların benzerliği
hiç dikkatinizi çekmiş miydi?
Şu linkte yazılanlara bir bakmanızı
öneririm.
Kommagenes Halkı ile Hacı Bektaş’ın
köklerinin binlerce yıl önce kesişmiş olabileceğini duyduğunuzda tepkiniz ne
olur?
Erdoğan Çınar, uzun yıllar yaptığı
araştırmaların neticesinde oldukça iddialı bir tez ileri sürüyor. Bugün,
Aleviliği İslam’ın sınırları içinde bir inanç kümesi olarak gören tezlerin
asılsız olduğunu, Alevilerin Anadolu’nun kadim halkı Luvi’lerden geldiğini
belirtiyor. Luvi’lerin o dönemdeki adının Aluviler olduğunu, sesli ifadede a
harfinin düştüğünü ve Luviler olarak kayda geçtiğini vurguluyor.
Yazdığı bütün kitapları burada
değerlendirmeye ne zamanım, ne bu sütun yeter. Ama çarpıcı bir örnekle kafanızı
karıştırayım, araştırma arzunuzu tetikleyeyim. Hafızanızın hücrelerine bir
provokasyon düzenleyeyim.
Sevgili Recep Yavuz, bir süredir sözü bal
kıvamında sunduğu yazılarla dimağlarımıza ziyafet çekiyor. Son yazısını, siyasi
bir gelişmeden hareketle Noel Baba olarak bilinen dini/tarihi kişilik üstüne
kaleme almış. Hepimizin ayet hükmünde kabullendiğimiz misyonunu anımsatmış.
Ben Anadolu’da böyle bir dini/tarihi
kişiliğin yaşadığından, kendisine atfedilen iyilikleri yaptığından, Anadolu
halklarının bu kişiliği ortak hafızalarına yerleştirdiğinden ve onu bir Anadolu
EREN’İ olarak çağlar ötesinden bugüne taşıdığından emin değilim.
Anadolu’nun en önemli noktalarından birinde
böyle bir EREN çıkacak, insanlara iyilik yapacak, mucizeler sergileyecek, buna
mukabil bu coğrafya’nın, hatta hinterlandının ne edebiyatında, ne inanç
sistemlerinde, ne destanlarında bir satırlık yer bulamayacak.
Böyle ulu bir kişilik, koskoca coğrafyanın
belleğinde kendisine bir şiirlik bile yer edinememiş ise, akıl ve bilim bu
durumu sorgulamayı emreder. Bırakın Anadolu’yu, doğduğu ve yaşadığı rivayet
edilen Demre’nin folklorik mirasında bile tek satır yok ve yöre kültürü ile
taban tabana zıt.
Anadolu halkları, ortak ataları Hititler’in
tarım yöntemlerini bile 21.yüzyıla kadar taşımış. Yılın birçok ayının ismi
Sümerlerden, Hititlerden binlerce yıllık bir yolculuk ile bugünlere taşınmış.
Türkçe’de birçok Hititçe kökenli sözcük var. Ama, ortak bellekte, o dönemde
Anadolu’yu iyilikleri ile fetheden bir EREN’E ait bir tek şiir, deyiş, efsane
yok.
Erdoğan Çınar, ALEVİLİĞİN KÖKLERİ/Abdal
Musa’nın Sırrı isimli kitabında farklı bir gerçeğin altını çiziyor.
O dönemin Anadolu Halklarına Hristiyanlığı
benimsetmekte zorlanan Bizans İmparatorluğu’nun, çözümü, bu Halkların inanç
sistemleri içindeki kutsal kişilikleri, ritüelleri ve sembolleri köklerinden
kopararak Hristiyanlık potasında eritmekte bulduğunu belirtiyor.
Hristiyanlıktaki aforoz müessesesinin,
Alevilikteki Düşkün İlan Etme müessesesi ile benzerliği dikkat çekici.
Alevilikte, Evren-Dünya-İnsan
birlikteliğinin ifadesi olan teslis’in, Hristiyan İnancında Kutsal Ruh-
Meryem-İsa biçimine bürünmesi ilginç.
Anadolu’nun binlerce yıllık Yumurta Bayramı
mı daha eskiye dayanıyor, Hristiyanlığın Paskalya Bayramı mı?
Alevi Cem’inde 12 hizmetliye karşılık,
İsa’nın oniki havarisi olması tesadüften biraz fazla bir benzerlik taşıyor.
Dünya Hristiyanlığı, Demre’li muhayyel Noel
Baba’yı allamış, pullamış, vicdanları en can alıcı noktasından vuracağı hedefi
seçmiş ve Noel Baba imajını ÇOCUKLAR ile cilalamıştır. Çocuklara hediyeler
veren bir Noel Baba figürü kadar etkili olabilecek başka bir sembol bulmak
hemen hemen olanaksızdır.
İyi de, Sivas, Tunceli, Erzincan, Bingöl,
ve Muş İllerimizin kırsal kesimlerinde, uygulanması çok azalmış olmakla
beraber, unutulmadan bugüne ulaşan bir Alevi geleneği var; Khal Kagan…
Khal Kagan, Dersim dilinde eski yılın
uğurlanması ve yeni yılın karşılanması anlamına gelen bir terim. Khal Kagan
kutlamaları Aralık ayının son haftasında KHAL KHELK adı verilen ak saçlı,
aksakallı, gün yüzlü ihtiyar bir adamın, köy çocukları ile beraber kapı kapı
dolaşarak çocuklar için hediyeler toplaması ile başlar, yeni yılın ilk gününde
kurulan bir ayin-i cem ile sona erer.
Bu şehirlerin, zamanın birinde Noel Baba’yı
kopyaladıklarını ve Khal Khelk mitini ortaya çıkardıklarını söylemek en
hafifinden bu Coğrafya’nın derin kültür mirasına saygısızlık olur. O halde tam
tersi. O zaman, Noel Baba’nın bir Khal Khelk türevi olduğunu kabullenebiliriz.
Şimdi, tarih diye yutturulan her şeyi, objektif
akıl ile sorgulama zamanı değil mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder