27 Ağustos 2011 Cumartesi

Bir Zalim Kavimden Çevreci Olur mu?



Ya da şöyle soralım;

Dünyanın gelmiş geçmiş en çevreci kavmi kimlerdir? Hangi kavim sayesinde Dünya iklimini düzeltmiş, çevreyi tekrar yeşillendirmiştir?

Hangi kavim sayesinde insanlar dışında kalan canlılar hızla çoğalma ve insanların boşalttığı doğayı doldurma şansı elde etmiştir?

Moğollar…

Evet, 13 ve 14 yüzyılda devasa bir yayılma gerçekleştiren Moğol İmparatorluğu o dönemde hızlanan küresel ısınmayı durdurdu ve Dünyayı soğuttu.

Cengiz Han 1206’da Moğol yayılmacılığını başlattı. At üzerinde çılgın gibi yay kullanabilen bu savaş makinesi kavim kısa zamanda Asya’yı, Doğu Avrupa’yı ve Orta Doğu’yu kasıp kavurdu ve insansızlaştırdı.

Carnegie Enstitüsü Küresel Ekoloji Bölümünden Julia Pongratz, Cengiz Han ve 200 yıl hüküm süren İmparatorluğunun küresel ısınmayı durdurduğunu belirtiyor.




Pongratz, bu yaklaşıma karşı ileri sürülen tezlere karşı geliştirdiği çalışmasına Dünyanın insanlı zamanlarının iklim ve bitki örtüsü üzerine yaptığı araştırmalar üzerinden cevap veriyor.

Küresel iklim üzerindeki ilk insan etkisinin endüstri devrimi sonrasında, kömür ve petrol kullanımı ile başladığını iddia etmenin yanlış bir kabul olduğunu düşünüyor.

Pongratz, esasen insanoğlunun çevreyi etkilemesinin tarihi binlerce yıl önceye, yerkürenin bitki örtüsünü değiştirmeye başladığı dönemlere kadar gittiğini iddia ediyor.




Tarım için ormanların kesilmesi bunun en büyük adımlarından bir tanesi.Moğolların küresel iklimi nasıl normal değerlere döndürmüş olabilecekleri önemli bir soru elbette, ve bunun cevabı da tek; yeniden ormanlaştırma.

Avrupa, Orta Doğu ve Asya’yı işgal eden Moğol yağmacıları geri çekilirken arkalarında yüz milyonlarca cansız beden bıraktılar. Milyonlarca kilometrekarelik dev coğrafyalar insansızlaştı.

Hiç insan olmayan devasa ekili alanlar zaman içinde hızla ormanlar tarafından işgal edildi. Büyüyen orman alanları atmosferden çok yüksek oranda karbon emilimi sağladılar.



The Holocene isimli çalışmada, Pongratz, Carnegie’den ekip arkadaşı Ken Caldeira ve Max Planc Meteoroloji Enstitüsünden uzmanlar MS 800 sonrasında Dünyanın doğal bitki ürtüsü ve iklimi ile ilgili olarak bir model geliştirdiler.


Pongratz, o tarihten bugüne kadar Küresel iklimi etkileyen ve bir nevi insansızlaştırma olarak tanımlanabilecek dört büyük oluşumu mercek altına alıyor. 14 yüzyıl sonunda Avrupa’yı sarsan kara veba, 17 yüzyılın sonunda Çin’de Ming Hanedanının düşüşü, Amerika’nın fethi ve Moğol yayılması.



“ Araştırmalarımız, Kara Veba ve Ming Hanedanının düşüşü gibi göreceli olarak kısa süren felaketlerin ormanların tekrar yayılmasını sağlayacak insansızlaştırmayı başaramadığını, ama daha uzun süren Moğol istilaları ve Amerika’nın fethinin ormanlara yayılmaz için yeterli zaman ve zemin sağladığını gösteriyor. Moğol İstilaları Dünya bitki örtüsünün değişiminde en büyük etkiyi yapan bir süreci oluşturuyor."


Moğolların insansızlaştırdığı ve uzun süre ıssız kalmış arazilerde yeniden yeşeren ormanlar atmosferden tam 700 milyon ton karbon emmiş. Bu miktar neredeyse bugün insanoğlunun bir yılda atmosfere saldığı miktara eşit duruyor.

Moğol istilası sonucu 40 milyon insanın ölümü, gözardı edilemeyecek denli geniş çapta ekili toprağın bitki örtüsüyle tekrar kaplanması anlamına geliyor.


Bu da atmosferdeki karbondioksitin geri emilimini beraberinde getiriyor. Yöntemleri insanı açıdan kabul görmese de, ekologlar bunun insan eliyle gerçekleşen ilk ‘küresel soğutma’ olduğunu söylüyorlar.


Dünya yüzölçümünün yüzde 22’sine yayılan bir imparatorlukla son bulan Moğol istilası, uzun ömrüyle dikkat çekiyor.


Bu süre boyunca binlerce yerleşkeyi tekrar tekrar ortadan kaldıran Cengiz Han, diğer hiç bir liderin yapamadığı şekilde, atmosferdeki karbonu da bilmeden silip süpürmüş.


Aslında aklıma hemen diyalektik materyalizm geliyor. Daha doğrusu hayatı ve dünyayı okumak için ideal olan bu yaklaşımın zıtların birliği ilkesini hatırlıyorum.


Ölen ‘şey’ içinde yeni bir başlangıcı barındırır ve ölümü ile onun önünü açar. Ya da, hiçbir şey tek başına olumlu ya da olumsuz değildir.


Kabul…


Cengiz ve ardılları 40 milyon insanı katlederek korkunç bir vahşete imza attılar. Bu caniliktir. Ama bir başka açıdan bakıyorum da, bu 40 milyon yaşamaya, tarım yapmaya, üremeye devam etseydi, bugün neler olurdu, tahmin edemiyorum.


Kabaca bir tahmin ile, bugün Dünya nüfusu 1 milyar daha kalabalık olurdu mesela. Dünya iklimi daha sıcak olabilir miydi, bilemiyorum. 1 milyar insan daha kalabalık Dünya’da gıda üretimi , karbon salınımı, savaşlar, sosyal hayat nasıl olurdu?


Kimbilir?


Belki de Dünyanın dününü, bugünün, yarınını senaryolaştıran irade farklı bir insansızlaştırma projesi için başka bir ‘caniyi’ görevlendirirdi.


6 Ağustos 2011 Cumartesi

Yüksek Refah Yok Olma Tehlikesidir



Refah eğer iyi kontrol edilemez ise kültürlerin yok oluşunu hazırlayan sinsi bir düşman da olabilir.

Nasıl mı?

Aşağıda Avrupa Birliğinin yaşlanan Avrupa nüfusu için yaptığı analizleri ve geliştirdiği çözümleri bir okuyun derim…

Yaşlanan Avrupa’ya çözüm

AB tarafından yakın bir zaman önce yayınlanan bir rapora göre Avrupa nüfusu yaşlanıyor, zira insanlar daha uzun yaşıyor ve artık yeterli sayıda çocuk yapmıyorlar.

Bu gerçek Avrupa Birliği için her anlamda tehlike işaretidir; istihdam, sürdürülebilir refah ve emeklilik sistemlerini tehdit etmektedir.

Avrupa Nüfus Raporu 2010 kimi başlıkları ile daha kalabalık, daha yaşlı ve daha değişik bir nüfusu işaret ediyor.

Daha değişik ve daha hareketli bir Avrupa

2010 yılı raporu hareketlilik ve göçler konusuna özellikle odaklanıyor.

Göstergeler Avrupa nüfusunun göçler sayesinde dramatik bir azalıştan kurtulduğu anlatıyor. Her yıl iki milyona yakın Avrupa’lı olmayan göçmenin AB’ye girdiği biliniyor.

Öte yandan AB içindeki hareketlilik de artıyor. Bir araştırmaya göre her beş AB vatandaşından birisi başka bir ülkede yaşamış ya da eğitim görmüş, başka bir ülkeden eşi olmuş ya da başka bir ülkede gayrimenkulü var. Her 10 kişiden birisi ise yakın bir zamanda başka bir AB üyesi ülkeye yerleşmeyi planlıyor.

Buna benzer bir rapor Avrupa Komisyonu tarafından her iki yılda bir yayınlanıyor. Rapor ile amaçlanan ise demografik değişimlere karşı geliştirilecek politikalar ve alınacak insiyatifler için veri bankası oluşturmak.

Avrupa Birliğinin tamamına bakıldığında doğum oranlarında nisbi bir yükseliş göze çarpmakla beraber, 2003’teki 1.47’den 2009’daki 1.6’ya olan bu artış, Birlik nüfusunun sürekliliğinin sağlanması için gereken 2.1’in çok altında kalıyor.

Birlik içinde sadece iki üye ülke bu sınıra yaklaşabiliyor. Doğrusunu konuşmak gerekirse, bu göç ve yaşam süresi trendleri, mevcut doğum oranları ile AB nüfusunun 2040’tan itibaren azalmaya başlayacağını söylemek mümkün.

2008 verilerine göre AB içinde ortalama yaş erkeklerde 76.4 kadınlarda ise 82.4 olarak gerçekleşti. Aynı veriler, bu sürenin her yıl 2 ile 3 ay arasında yükseldiğini gösteriyor.

Aslında Avrupa kendi başarısının kurbanı oldu, zira artan refah insanlara daha sağlıklı, daha uzun ve daha aktif yaşama şansı verdi. Bu süreç bir yönü ile harika, ama arka planda olanlar farklı; bu yaşlı nüfusu besleyecek ve emeklilerin yerini alacak genç nüfusun oluşması zorlaştı.

AB raporlarına göre 2013’ten itibaren birliğin 20-64 arasındaki çalışan nüfusu düşmeye başlıyor. Sigorta primlerinin ödenmesi ve refah sistemlerinin devamı için AB daha fazla çalışan insana gereksinim duyacak. Bu sosyal karşılıklar gelecek 20 yılda çok daha büyük bir baskı altında kalacak, zira ‘baby boomer’ nesil emeklilik pozisyonuna geçecek.

Değişime hazır olmak

AB bu demografik değişimleri kapsayan politik alanlarda sorunları işaret ediyor ve çözüm üretmeye çalışıyor.

Avrupa 2020- Ekonomik Büyüme için AB Stratejisi yaşlanmaya karşı çözüm için istihdam oranlarının mutlaka yüksek tutulmasını öngörüyor. 2020 için şart koşulan istihdam oranı 20-64 yaş arasındaki kadın ve erkekler için 75% olarak belirlenmiş durumda. Bu oran on yılın sonunda tam istihdam anlamına geliyor.

Bu hedefi yakalamak üzere Avrupa 2020 öncü bir girişim başlattı. ‘Yeni yetenekler ve meslekler için bir ajanda’. Ajandanın amacı insanlara güzel işlere sahip olmak ve daha uzun çalışmak için gereken becerilerin kazandırılması.

Girişim aynı zamanda işgücü pazarlarını daha etkili kılmayı ve istihdamı yükseltmeyi, üretkenliği geliştirmeyi de amaçlıyor.

Geçtiğimiz birkaç yıl içinde AB çalışma mevzuatında da bazı ayarlamalar yaptı. Bu ayarlamalara göre insanlar aile hayatı ile çalışma arasında bir denge kurma şansına sahip olacaklar, ki bu şans onlara bebek yapma zamanı verecek. Uzun dönemde bu ve benzeri önlemler nüfus artışına katkıda bulunacak.

Örneğin, değiştirilen uygulamalardan bir tanesi doğum sonrası izninin üç adan dört aya yükseltilmesi oldu. Avrupa Komisyonu ücretli hamilelik izninin de 14 aydan 18 aya çıkarılmasını öngören yasa teklifi de Avrupa Parlamentosu’nun gündemine alındı.

Emeklilik reformu için baskı

Avrupa Komisyonu bir başka teklif ile üye ülkelerin ve vatandaşlarının yaşlılıklarındaki hayatlarını kolayca finanse edebilmeleri için öneriler geliştirdi.

Yeşil Belge- Yeterli, sürdürülebilir ve güvenli Avrupa Emekli Sistemlerine Doğru teklifi 2010 yılında komisyonların değerlendirmesine sunuldu. Bu belgenin önerileri şunlar;

Emeklilik sistemlerini zaafa düşürmeden insanlara yaşlılıklarında yeterli gelirler sağlamak için yöntemler geliştirmek.
Bir yandan aktif bir yaşlılık sürdürürken diğer yandan iş ve emeklilik arasında doğru dengeleri sağlamak için çalışmak.
Kriz zamanlarında emekli ücretlerini sağlama almak.
Emeklilik sistemlerini olabildiğince şeffaflaştırmak ve insanlar emeklilik kararı alırken en doğru seçimleri yapmalarına katkı sağlamak.

Aktif yaşlanma

AB bir aktif yaşlanma konseptini desteklemeyi taahhüt ediyor. Bu konsept yaşlı insanların toplumda aktif bir rol oynamasını amaçlıyor. Geçtiğimiz yıl da Aktif ve Sağlıklı Yaşlanmak için bir Avrupa İnovasyon Ortaklığı meydana getirilmişti.

Bu ortaklığın Avrupa için üç türlü getirisi olacağı bekleniyor; yaşlıların sağlık durumlarını ve yaşam kalitelerini geliştirmek, sağlık ve sosyal güvenlik sistemlerinin uzun vadeli etkinliğini ve sürdürülebilirliğini desteklemek, kaliteli üretim ve yeni pazarlar ile Avrupa ekonomisinin rekabet gücünü kuvvetlendirmek.

Bunlara ek olarak Avrupa 2012’yi Aktif Yaşlanma ve Nesiller Arasında Dayanışma Yılı olarak ilan etti.

Bu pilot uygulama ve gelmekte olan 2012 Avrupa Yılı sadece bu alandaki duyarlılığı yükseltmekle ve başarılı pratikleri yaygınlaştırmakla kalmayacak. Aynı zamanda bu konunun paydaşlarını ve politika üretenlerini aktif yaşlanmayı her boyutta desteklemek için de harekete geçirecek. Hangi insiyatiflerin bu pilot ortaklığı başlatacağına ilişkin Bir Stratejik Uygulama Planı bu sonbaharda yayınlanmış olacak.

AB Komisyon raporundan tercümedir.