Turizmde, tüketiciler ile markalar arasında sadakat temelinde bir ilişki
kaldı mı?
Dünyada aşk kalmadı ki,
sadakat kalsın..
1980’leri, 1990’ları
hatırlayın.
Alman turist, Antalya’da,
alışkın olduğu otel markası ile aşk yaşardı.
Onların hayatta kalanları bu
aşkı devam ettiriyor.
Yaşlandılar, ama hala o orta
yaşlarında tutku ile bağlandıkları otellere, pansiyonlara bağlılar.
Hatta hem o
otellere, hem de yıllar önce tanıştıkları ve dost oldukları belboylara, aşçılara,
kat görevlilerine bağlılar.
O zamanlardan kalma birkaç
otele gidin, kayıtlara bakın. O otellere en az 30-40 kez tatile gelen binlerce
müşteri göreceksiniz.
Ama…
Ne derler?
Eski camlar bardak oldu.
Köprülerin altından çok
sular aktı.
Yeni nesil tatilci hem
cüzdanını, hem de kalbini evde bırakarak tatile gelmeye başladı.
Turizm markaları ile aşk,
yerini 7, 14 gecelik kaçamaklara bıraktı.
Önce
aidiyet duygusu aşınmaya başladı
Y kuşağı hayata atılır
atılmaz, aidiyet duygusunu sorgulamaya başladı. Buna paralel olarak sadakat,
vefa, minnet gibi duygular aşındı.
Z kuşağı, bindiği kariyer
balonunda, daha hızlı bir yükseliş için sepette ne kadar ‘ gereksiz’ değer
varsa, hepsini attı. Bu hafifleme de, hayattaki bütün davranışlarına yansıdı.
Bunların başında da tüketim
alışkanlıkları geliyor.
Bu
kuşaktan, markaya sadakat bekleyen hayal kırıklığına uğrar.
Marka sadakati bir yana,
genel olarak yaşamda sadakat bitiyor.
İnsanoğlunun en asil hasletlerinden birisini ifade eden bu kavram
hayatımızı terk ediyor.
Bir toplum olma duygusunun
güçlü olduğu zamanlarda daha çok hissedilen sadakat, bireyin önem kazanması ile
aşınma sürecine girdi.
Günümüz bireyi, gücüne ve
kişiliğine aşıktır. Kendisini, herkesin ve her şeyin önüne konumlandırır. Bu
da, bireyin, bir şeylere sadakat duymasını anlamsız hale getirir.
Abarttığımı
düşünebilirsiniz.
Ama aileye, doğup
büyüdükleri şehre, topluma, ülkeye sadakat hızla azalıyor. Dileyen bu alanda
yapılan bilimsel araştırmalara bir göz atabilir.
Gelelim
marka sadakatine
Markaya sadakat birkaç kez
tekrarlanan hayranlık verici deneyimle başlar.
Başka markalarda yaşanmayan
duygular tüketiciyi o markaya bağlar. İnsanlar, fiyat ya da uygun olma durumuna
bakmaksızın sürekli olarak aynı markadan satın alırlar.
Bir anlamda da müşteri satın
ama davranışları çerçevesinde kendisini markaya adar.
Böyle bir durum kaldı mı?
Aile, kent, millet, toplum
gibi temel değerlere yönelik sadakat azalırken, markaların bu sürecin dışında
kalması mümkün mü?
Bireylerin, artık ülkeye
sadakatinin bile aşınmaya başladığı bu bireysellik çağında, markalar, ‘vefasız’
tüketicinin kalbindeki yerini korumaya devam edebilir mi?
Ya da tersinden soralım..
Bir ya da iki sektör
dışında, tüketicinin her şartta bağımlı kaldığı marka kaldı mı sizce? Bir
zamanlar, markalarla tüketici arasında yaşanan o tutkulu aşk devam ediyor mu?
Geçmiş olsun.
Kalmadı elbette.
Nedeni de çok açık.
Bir sektördeki bütün
markalar, tüketici beklentilerini fazlası ile karşılamanın ve onlara hayal
kırıklığı yaşatmamanın önemini kavradılar artık.
Bir tüketicinin hayal
kırıklığı karşısında ödeyecekleri faturanın ağırlığını biliyorlar.
Tam da bu nedenle hepsi daha
iyiye, daha sağlam ve estetik olana, daha güzele ve daha tatminkar olana
yatırım yapıyor.
Başta turizm ve otelcilik
olmak üzere, her sektör için geçerli olan bir tanımlama var.
Yok aslında birbirimizden
farkımız…
Hiçbir marka bir diğerine
kalıcı üstünlük sağlayamıyor. Bu nedenle tüketicinin de bir markada ısrar
etmesini beklemek anlamsızlaştı.
Yani markalar ile
tüketiciler arasındaki ilişkinin muhtevası değişti. Duygusal boyut bitti. İş
geldi, ‘ one night stand’ çerçevesine sıkıştı.
Tüketici hemen hemen her
sektörde son ana kadar bekliyor, kendisine sunulan değeri analiz ediyor ve
seçenekler arasından en çok değer sunanı tercih ediyor.
Günlük
alışverişte de aynı durum söz konusu değil mi?
Bir AVM’ye gidiyorsunuz.
Reyonlara girerken aklınızda
muhtemelen bir ya da iki ürün var. Ama raflar arasında dolaştıkça eliniz birçok
ürüne gidiyor. Bir ya da iki ürün için girdiğiniz AVM’den bir alışveriş sepeti
dolusu ürün ile çıkıyorsunuz.
Bu da alışveriş modelinin ne
kadar değiştiğinin bir göstergesi değil mi?
Artık neredeyse tek bir
davranış modeli var.
Anlık karar..
Hatırlayın..
AVM’ye diş macunu almaya
gidiyorsunuz, aklınızda bir marka yok.
Kağıt mendil almaya
gidiyorsunuz, aklınıza bir marka yok.
Peçete almaya gidiyorsunuz,
aklınızda bir marka yok.
Pirinç, bulgur, margarin,
tuz almaya gidiyorsunuz, aklınızda bir marka yok.
Yaşam hızı tüketim hızını da
arttırdığı için..
Bundan 40-50 yıl öncesindeki
gibi, evlerin ambarlarına kışlık, yazlık gıda, ürün stoklamaya gerek kalmadığı
için..
Minik minik alış verişler
yeterli olmaya başladı. Liste bile yapmıyorsunuz.
Ama markalar için zorlu
sınav siz AVM’ye girdikten sonra başlıyor. İdeal fiyat, ideal paketlere ve
renkler, ideal raf konumu ile sizde satın alma arzusu yaratmak zorunda.
Çünkü siz oraya aklınızda ve
kalbinizde markalar ile gitmiyorsunuz. Elinizde bir liste de olmuyor
genellikle. Anlık kararlar veriyorsunuz.
Bir Cumartesi akşamı,
evinizde içeceğiniz bir şişe kırmızı şarap için, ilgili reyonda geçirdiğiniz
süreyi bir düşünün. Ne demek istediğimi anlatabildiğimi sanıyorum.
Seyahat
endüstrisinde de durum farklı değil
Tatilcilerin önünde
neredeyse sınırları belli olmayan bir tatil AVM’si var.
Bu AVM’nin bir ucu
online Dünyada, bir ucu da offline alanda. Sonsuz sayıda seçenek var. Online ve
offline alana yayılmış dev seyahat AVM’si, tatilcilere ülkeler, kentler,
otellerden oluşan uçsuz bucaksız bir seçenek deryası sunuyor.
Böylesine sonsuz seçenek
olan bir pazarın en rekabetçi alan olmaması mümkün mü? Bu nedenle markalar,
kentler, ülkeler öne çıkmak için adeta birbirini eziyor.
Özellikle markalar,
tatilcilerin gereksinimlerini ve beklentilerini çözebilmek için sürekliliği ve
derinliği olan bir iletişim içinde olmaya özen gösteriyor.
Tatilcilere farklarını
göstermek için özgün sunumlar hazırlıyor. Her ne kadar aşınmış olsa da,
duygusal değerleri vurgulayarak onları etkilemeye çalışıyor.
Çağın temel sorunu olan
aşırı bilgi ve haber yüklemesinden yorulan beyinler, markaları bile akıllarında
tutmakta zorlanıyor.
Dolayısı ile markaya
sadakati dönemsel kampanyalar, ayrıcalıklar ve doğru mesajlar ile ateşlemek
durumundasınız. Bunu ihmal ederseniz, karar verme anında, önlerinde bir seçenek
olmanız çok zordur.
Tekrarlayan
satın alma, marka sadakati midir?
Buraya kadar sunduğumuz
değerlendirmelere göre, tekrarlayan satın alma davranışını sadakat olarak
tanımlamak zordur.
Tatilci o andaki
duygusal haline göre, ürünün ya da hizmetin işlevselliğini dikkate alarak karar
verebilir. Bunu tekrar tekrar yapabilir.
Markanın
Fonksiyonel Özelliklerinin Marka Sadakatine Pozitif Etkisi Vardır
Markanın bütün
özelliklerinin ve en başta işlevselliğinin satın almaya etkisi yüksektir.
Tüketici, bütün sektörlerde geçerli olmak üzere, karar verirken bir beklenti
içindedir.
Eğer seçilen marka o
beklentileri karşılarsa, o an için maçı kazanmış, demektir.
Dikkat edin, kalıcı bir
kazanmadan bahsetmiyorum. Kazanılan sadece bir maçtır. Hem markalar, hem de
tüketici daha birçok maçta karşı karşıya geleceklerdir.
Tatilcideki
fiyat hassasiyeti marka algısını etkiler
Fiyat duyarlılığı marka
sadakatini etkileyen faktörlerden ikincisidir. Sadece fiyat değişkenine
odaklanan müşteriler, sürekli diğer markaların yapacağı indirim ve
promosyonları takip edeceğinden kuvvetli marka bağı kuramayacak ve devamlı
olarak marka değiştirecektir.
Markaya
güven duyan bir tüketici önce o markayı hatırlar
Güven önemli bir etkendir.
Yaşanan deneyimlerden geriye güven kalmış ise, markanın hatırlanma şansı
yüksektir. Bakın, dikkat edin, sadakat kavramından ısrarla kaçınıyorum. Güven,
olası riskleri silen bir duygudur, o nedenle önemlidir.
Marka
neyi sembolize ediyor?
Lüks marka kullanan onun
havasını atmak istiyordur. Lüks marka,
onu kullanana, statü, prestij, ayrıcalık kazandırıyordur. ( Ya da o öyle
sanıyordur.)
Orta seviyede bir marka
kullanan tüketici, o marka bütçesine zarar vermediği için onu kullanıyordur.
Orta seviyede bir marka kullanarak kendisini sosyal çevresi ile
bütünleştiriyordur.
Çözümün yolu, Y ve bir
sonraki kuşağın tatil ve tüketim alışkanlıklarını iyi analiz etmekten geçiyor.
Onların yaşam tarzını anlayın ve buradan çıkaracağınız sonuçlara göre ürün ve
hizmetler tasarlayın. Artık ana tüketici kitleniz onlar.
Eğer, çok küçük bir azınlık
olan, ve bundan da haz alan seçkin kategoriyi hedefliyorsanız, o zaman marka
olmak ve bu imajı korumak çok önemli.
Marka
artık orta sınıflar için çok anlamlı değil..
Seçkinler markaya sadakat
konusunda hala inatçılar. O markayı kullanmaktan çıkardıkları çok özel anlamlar
var. Onlar bu markaları kullanarak, bu markaları kullanamayanlara mesaj vermeyi
seviyorlar.
Ama bu azınlık kesim, Türkiye’deki
bu dev turizm dünyasının çok minik bir yüzdesini besleyebilir. O da, talep
edilen zorlu şartları sunabilirse.
Geriye
yüz binlerce yatak kalıyor. Onlar ne yapacak?
Başka şansınız yok. Gelecek
10 yıl, yıkılmaz denilen devlerin iskambil kağıdından şatolar gibi devrildiğine
tanık olabiliriz.
Orta ve orta alt kesime
hitap eden ‘ markaların’ , prestijli, pahalı, üstün olmak gibi bir kaygıları
olmamalı. Gerek yok.
Farklı olsunlar yeter.
Sadece farklı. Dikkat edin, pahalı ve lüks demiyorum.
Farklı.
Bu da aşırı masraflı bir
yatırım değildir. Biraz zeka, biraz değişik bir bakış açısı, biraz da
yaratıcılık yeterli olacaktır.