15 Mart 2023 Çarşamba

Şirketler Nasıl Hayatta Kalır?

 Bu soruya tek kelime ile cevap verilebilir.

VİZYON.

Dünü ve bu günü dengeli bir oranda harmanlayıp geleceğe taşıyabilen şirketler, varlıklarını sürdürürler. Vizyon, bu sürecin anahtar kavramıdır.

1958 yılında, ABD’de bir kasabada kurulan Dime & Nicklestore mağazasının Walmart’a dönüşmesinin itici gücü işte bu sihirli kavramdır.

150 yıl önce iki kafadarın kurduğu Prıocter & Gamble bu gün bir Dünya devi. Yüzlerce değişik ürününü her gün üç milyar insan kullanıyor. Bu Dünya devi, böylesine uzun bir yolculukta, nasıl bir rehberlikle yolunu kaybetmeden, yıpranmadan diri kalabildi?

1950’de küçük bir elektronik atölyesi olan SONY, sadece PS oyunundan milyarlarca dolar kazanıyor. Gerisini hayal etmeye çalışın.

Bu başarı hikayeleri tek tip değildir. Hepsinin tek bir formülü yoktur. Ama onları yıldızlara taşıyan bir kavram ve bu kavrama sıkı bir sadakat vardır.

Tekrarlayalım.

VİZYON

Bu işletmeleri kuranlar muhteşem bir idealizm ile yola çıktılar. Gözlerini ufukların ötesine, en az 50 yıllık bir geleceğe diktiler.

Başaran şirketlerin ortak noktası, strateji ve uygulamaların ötesinde, Temel Değerlere ve Temel Hedeflere sahip olmalarıdır.

Bu şirketler değişirken, Dinamik Çekirdeği korumaya önem verirler. İstikrarı korumak ile değişimi yönetebilmek en önemli güçtür.

Bu sihirli kavram iki bileşenden oluşur;

Çekirdek İdeoloji

Öngörülen Gelecek

Çekirdek ideoloji bir kuruluşun karakteridir. Şirket büyürken, merkezileşirken, kollara ayrılırken, Dünyaya açılırken herkesi bir arada tutkal işlevi görür.

Çekirdek İdeolojide iki temel bileşen vardır.

İlkeleri belirlerken yön veren temel değerler

Kuruluşun varlığını tarif eden temel hedef

Temel Değerler Şirket çalışanları açısından içgüdüseldir. Şirketin ne için var olduğunu açıklarlar. Mevcut durumdan, rekabet koşullarından veya yöneticilik tarzından bağımsız olarak ifade edilir. Her şirketin genelde birkaç tane, temel değeri vardır.

Temel değerler zamana karşı ayakta durmalıdır.

Temel Değerlere Örnekler

SONY

Japon Kültürünü geliştirmek

Öncü olmak.

Olanaksızı başarmak.

Bireysel beceriyi ve yaratıcılığı teşvik etmek

WALT DISNEY

Amerikan değerlerini beslemek ve yaymak

Yaratıcılık ve hayal gücü

Tutarlılığa ve detaylara dikkat

Disney büyüsünü korumak ve kontrol etmek

PHILIP MORRIS

Seçme özgürlüğü

İyi bir rekabette galip gelmek

Bireysel insiyatifi teşvik etmek

Beceriye dayalı fırsatlar.

İnsanları hiçbir şeye zorlamamak

Çalışkanlık ve istikrarlı gelişim.

Temel Hedef

Etkin bir amaç insanların Şirket için çalışma motivasyonunu yansıtır. Yalnızca çıktılar ya da müşteriler gibi alanlarla değil, şirketin ruhu ile ilgilidir. Para kazanmanın ötesinde, daha derin anlamları içerir. En az 100 yıl boyunca korunması gerekir.

Spesifik hedeflerle ya da stratejilerle karıştırılmamalıdır. Doğrusunu isterseniz temel hedefe hiçbir zaman ulaşamazsınız. Ama bu hali ile değişimlere esin kaynağı olmayı sürdürür.

Temel Hedef Örnekleri

OMNI HOTELS: Otelcilik sektöründe, değerli personel tarafından öncelikle tercih edilen işveren olmak.

WAL MART Orta sınıflara zengin insanların satın aldığı şeylere sahip olma fırsatını yaratmak.

SONY Ülke yararına teknolojik gelişmeler sağlamak.

MERCK İnsan yaşamını korumak ve geliştirmek.

NIKE Rekabet, zafer ve rakipleri geçme duygusunu yaşatmak. ( Yunan Zafer tanrıçası Nike’dan esinlenme )

RITZ CARLTON Otellerimize gelen hanımefendilere ve beyefendilere üst düzey hizmet sunan hanımefendiler ve beyefendiler olmak.

Çekirdek ideoloji oluşturulmaz. Keşfedilir.

Dışarıya değil içeriye bakarak keşfedersiniz. Ayrıştırmaz, birleştirir. Birçok şirket aynı çekirdek ideolojiye sahip olabilir. Ayrımı sağlayan ideolojinin içeriği değil, uygulamadaki disiplin ve tutarlılıktır. Net ve iyi formüle edilmiş bir çekirdek ideoloji buna uygun kişisel değerleri olan personeli cezbeder, değerleri aykırı olanları eler ya da uzak tutar.

Öngörülen Gelecek

Öngörülen geleceği de iki parçada inceleyeceğiz.

10-30 yıllık cesur bir hedef

Bu hedefe ulaşmanın nasıl bir şey olacağına dair canlı bir tarif.  

Bir yandan görülebilir, canlı ve gerçektir. Bir yanda da henüz gerçekleşmemiş rüyaları, arzuları ve umutları barındırır.

Öngörülen geleceğe doğru ilerlemeyi motive eden itici güç Ulvi Amaçlardır.

Ulvi amaçlar net ve çekicidir.

Bütün enerjinin tek bir noktada odaklanmasını sağlar, takım ruhunu canlandırır. Bir varış noktası vardır. Çalışanlar bu noktaya vardıklarını hissederler ve bunun için çaba harcarlar.

Ulvi amaç insanları birleştirir, kavrar.

Somut, enerji verici ve yoğundur. Fazla açıklama da gerektirmez, insanlar ona ulaşır.

Sonuç

Vizyon sahibi bir şirket oluşturduğunuzda uzaydan gelen bir ziyaretçi bile hakkınızda tek bir rapor okumadan bir fikir sahibi olabilir.

8 Mart 2023 Çarşamba

Artık Kurtarıcı değil, Akıl ve Sistem Zamanı

 Toprağa tohum dikerek 1 TL, bina dikerek 1000 TL kazanılan zamanlardayız.

Demirin, çimentonun, çivinin, tohuma ezici bir üstünlüğü var. Bir tohumu yetiştirmenin verdiği hazzın yerini, betona tapınmanın şehveti aldı.

O nedenle ülke, Doğanın tek bir hareketinde yerle bir olan iskambilden kulelerle doldu.

Coğrafyanın zehirlenmiş toprakları da, evlatlarına başka seçenek bırakmıyor. Sular toprağa zehirden başka bir şey vermiyor.

Tohum da bozuldu.

Felaketler yaşanıyor. Birkaç on yıl geçiyor. Rahatlıyoruz.

Sonra Doğa bizi en masum, en savunmasız anımızda yakalıyor. Ensemizden tuttuğu gibi hüzün ve yıkım duvarlarına çarpıyor.

Ne ümit kalıyor. Ne yaşama kıvancı. Ne aşk. Ne Özlem.

Ama iyi olan şu ki, pes etmiyoruz.

Türkiye geçmişte birçok felaketi mucizeye çevirdi.

Yine başarabilir.

Yapmamız gereken tek bir iş var. Toplumsal belleğimizin yüz yıl önceki kayıtlarını açıp, önümüze rehber olarak koymak. Kurucu felsefenin ruhunu ve aklını yakalamak. Bu adım, kaderi yargılamaktan daha gerçekçidir. Daha cesurdur. Daha isabetlidir.

Yüz yıl önceki manzara bugüne göre Cehennemin resmi idi.

Kan revan içinde kalmış topraklar.

Eğitimsiz kitleler.

Savaş yorgunu erkekler, kadınlar.

Barut kokusuna boğulmuş bir hava.

Osmanlı Coğrafyasından göçüp vatana sığınmış milyonlar.

Bilim ve akıl rehberliğinde ve vicdanın hakemliğinde yola çıkan kurucu irade, on yılda akla sığmayacak mucizelere imza attı. Cehennem temizlendi.

Ulus şu alanlarda kenetlendi.

Eğitim.

İş alanları.

Sağlık.

Ev.

Huzur.

Güven.

Hakkaniyet.

Liyakat.

Kurucu irade, gözünü ve ellerini, mazlumun, masumun, yoksulun, kimsesizin, kadının olduğu tarafa çevirdi. Onların hak ve hukukunu esas aldı.

Göçlerle gelenler dahil olmak üzere, milletin barınma gereksinimini, eğitim, kültür, sosyal gelişme boyutlarını da hesaba katarak çözdü.

Ama hiçbir adımı “ ben “ diyerek atmadı. İkna ve kazanma odaklı hareket etti. Ekip çalışmasına inandı. Müthiş kadrolar ile büyük işler başardı.

Sanayileşme gibi can yakıcı ölçekte öncelikli bir atılımı bile, dengeli, bölgesel, kitleleri kucaklayacak bir planlama ile hayata geçirdi. Her bir sanayi tesisini ve çevresini, sanat, kültür, eğitim, spor olanakları ile bir yaşam alanına çevirdi.

Şimdi yeniden sistem ve ortak akıl zamanıdır

Bu toprakların sosyal, kültürel, ekonomik değerine paha biçilemez. Verdiğimiz bu kadar zarara rağmen Anadolu/Trakya Coğrafyası hala Dünya’nın en değerli bölgesi.

Tarım arazileri

Doğal kaynaklar

İklim

Deniz

Güneş

Coğrafi Konum

Genç nüfus

Turizm

Devlet aklı, siyasetin yanına, Üniversiteyi, Sanatı, Kültürü, Yatırımcıları, Gençleri, Çocukları, Çevrecileri koyarak stratejik bir hamle yapmalı.

Sistem, bütün oyuncuların görev tanımını oluşturmalı, yetki alanlarını belirlemeli, şeffaflığa dayalı bir model ile her aktör hızla işine koyulmalı. Zamanımız az.

Böyle bir güç birliği ülkenin geleceğini planlar ise?

Kaynakların en verimli kullanılacağı sürdürülebilir gelişme dönemi başlar. Yeşil dönüşüm, bir daha kesintiye uğramayacak şekilde devreye girer.

Yeşil Türkiye, nitelikli, aydın, çevreci bir işgücüne kavuşur. 780 bin kilometrekarenin tamamı gelişmeden payını alır. Bölgeler ışıldamaya başlar.

Metropollere dönük göç baskısı kırılır. Hatta tersine göç başlar. Trakya ve Anadolu, nitelikli, aydın kadrolar ile kendi rönesansını yaratır.

Hibrit çalışmayı sisteme dahil eder ve böylece kalabalık ofislere, işyerlerine gerek kalmaz.

Bu rahatlama, hayatın her alanında olumlu gelişmelere yol açar. Trafik yükü hafifler. Yapılaşma baskısı azalır. Enerji tüketimi düşer. Kaynak israfının önüne geçilir.

Ne yapmalı?

Sistem uzmanları yetiştirmeliyiz. Sorunlar karşısında gardımızı almaktan ziyade, çözüme odaklanan yapıcı kadrolar kazanmalıyız. İnsanlarımızı yeşil bir gelecek bilincine kavuşturacak eğitimler organize etmeliyiz.

Türkiye’mizin şeffaflıkla yönetilmesini – gönülden- istemeliyiz. İlk şart budur.  Bunun için de olabildiğince geniş kitleleri oyuna katmalıyız. Tartışmadan korkmamalıyız.

Herkes oyuna girmezse, tartışma olmazsa, bütün ülke olarak kahramanlara bel bağlamaya devam ederiz. Ki bu da, bu çağda boş bir beklenti olur.

Akıl zamanı.

Sistem zamanı.

3 Mart 2023 Cuma

Yeni bir Gelecek için Yeni Bir Toplumsal Sözleşme

Aşağıdaki yazının ilhamını, eşsiz bir liderden aldım.

 “Dünyada her şey için; uygarlık için, hayat için, başarı için en hakiki mürşit ilimdir; fendir. İlim ve fennin dışında rehber aramak dikkatsizliktir, bilgisizliktir, yanlışlıktır.” ( Atatürk 25 Eylül 1924- Samsun )

Şimdi önümüzde mükemmel bir fırsat duruyor

Toplumsal yapımızın iskeletine kadar işlemiş sorunlarımızı, olanca samimiyetimiz ile masaya yatırıp, ortak akıl ve ortak bakış açısı ile çözebiliriz.

Bu fırsatı değerlendirmek, gelecek yüz yıla olan borcumuzdur. Yoksa çözemeden sağa sola bıraktığımız sorunlar gelecek kuşakların özgürlüğünü ve mutluluğunu rehin alır.

Yaşamsal öneme sahip soruları ertelemeyelim

Cesur sorular soralım.

Ama cesur cevaplar da verelim.

Yoksa bizi savuran darbelere karşı, toplum olarak bir sinerji oluşturmak yerine, biat ettiğimiz sosyal, siyasal şeyhlerden mucizeler bekleriz.

Ki çoğu zaman bu biat edilen şeyhler meselelerin kaynağıdır ve bunu da göremeyiz.

Her siyasal ve sosyal aşiret kendi liderini mutlaklaştırır. Dokunulmaz kılar. Eleştiriye kapatır ve bu zırh da o lideri tam anlamı ile bir put konumuna sürükler.

Şeyh uçmaz, mürit uçurur.

Seçilmişlerin, bize hizmete talip olmuş ve tarafımızdan görevlendirilmiş hizmetkarlar olduğunu görmek ve bunu onlara da kabul ettirmek zamanı gelmedi mi?

Bu seçilmişlere, tepemizde makamlar yaratma huyumuzu ne zaman terk edeceğiz?

Bize hizmet etme misyonu, onlara bir dokunulmazlık zırhı değil, hesap verme endişesi yüklemelidir. Bu endişe de, görevi boyunca tepelerinde Demokles’in Kılıcı gibi sallanmalıdır.

Ortak akıl ile hazırlanmış gerçekçi taleplerimiz nerede?

Çağdaş toplumlar tercihlerini, kendi taleplerine olan yaklaşımlara göre yapıyor. Önlerine uzatılan sosyal, ekonomik, siyasal havuçları yutmuyorlar.

Gönüllerinin duyguları ile değil, akıllarının matematiği ile seçim yapıyorlar.

Biz ne zaman bu noktaya geleceğiz?

Aslında gerçek gündemlerimiz çok farklı.

Bir sonraki yaz dev yangınların olmayacağının garantisi var mı? Doğadan böyle bir söz mü aldık? O halde, nerede bu yangınlara karşı çözüm taleplerimiz?

Bir gün musluktan akacak bir damla su bulamayabiliriz. Kuraklık kapıda değil, evimizden içeri girdi bile. Coğrafya olarak kurumaktayız.

O halde, bu dehşet risk gündemimizin neresinde?

Susuzluk, gıda krizinin ilk adımıdır. Bu adımı da açlık takip eder.

Yönetmeye adayların arasında bunu konuşan var mı?

Deprem bir kere daha gösterdi ki, çözüm ve geleceği kurmak sivil toplumun işidir.

Zaman geçirmeden gelecek taleplerimizi hazırlamak ve dayatmak zorundayız. Ama yeni Türkiye’nin teorisini, son kullanma tarihi geçmiş kavramlarla yazamayız.

Yepyeni bir senaryo gerekiyor.

Bunu da, miadı dolmuş oyuncular ile sahneleyemeyiz.

Önümüzde zor ama onurlu bir görev var.

Ötekilerin, mazlumların, farklı olanların, gençlerin, kadınların, engellilerin, hayvan dostlarımızın, doğa anamızın Türkiye’sini şimdiden inşa etmeye başlamalıyız.

Bu inşaatın her zerresinde olması gerekenler

Bilim.

Kültür.

Sanat.

Liyakat.

Empati.

Saygı.

Özgürlük.

Kaybedecek bir dakikamız bile yok.