30 Ağustos 2020 Pazar

2021 kötü gelsin, biz başarırız!

 Zorunlu giriş notu-

Bu yazılar okuyanı korkutmak için yazılmıyor. Tam tersine, doğru bir gelecek resmi çizmek ve sizlere gücünüzü toparlamak ve mücadele etmek azmi vermeyi amaçlıyor.

İnsanoğlu, eğer gelecek tehlikeleri önceden tahmin ederse daha fazla cesur olur.

Yeter ki, gelecek aylarda oturalım ve bu yaz döneminin bir muhasebesini yapalım. Ama birbirimize, duymak istediklerimizi değil, duymamız gerekenleri anlatalım.

2021 ve sonrasını kurtarabiliriz. Zor ama bunu başarabiliriz.

Kabul etmemiz gereken bir gerçek var.

2020 yazındaki sınavda bütünlemeye kaldık. Turizm sektörü süreci yönetemedi.

Kaldı ki stratejistler, uzun zamandır Dünyanın bir virüs tehlikesi ile karşılaşabileceğini öngörüyorlardı. Bu tehlikenin ilk vuracağı sektör de turizm olacaktı. Buna rağmen böyle bir riski hiç hesaba katmamış olmak bile başlı başına bir başarısızlıktır.

Korku henüz insanları teslim alamadı

Dünyayı sarsan virüs aslında olması beklenen etkiyi yaratamadı. Birkaç haftalık panik geçti ve yerini anlaşılması zor bir kanıksamaya bıraktı.

Hangi ülkeye baksanız manzara aynı..

Birkaç hafta süren sıkı kişisel korunmadan sonra hemen herkes ipin ucunu bıraktı. Ne maske kaldı, ne sosyal mesafe.

Bunun anlamı çok açıktır.

Dünya henüz bu işin vahametini tam kavrayamadı.

Ama bu kış bunu enine boyuna tartmak için çok zaman olacak. İşte benim bir korkum da bu. Bu kış aylarında insanlar virüs korkusunu içselleştirirse?.

Tam bu noktada Türkiye turizmine önemli bir görev düşüyor.

İletişim…

İnsanlara doğru zamanda doğru mesajları vermek..

Özellikle korkmaya başlayan insanlara cesaret ve moral aşılamak.

Başarılı bir Pazar iletişimi

Ya da daha somut bir ifade ile başarılı bir müşteri iletişimi..

Turizmciler, hemen yarından başlayarak bütün pazarlara gelecek için güven dolu mesajlar vermeli. Bu kış insanların üstüne çökmesi muhtemel korku bulutlarını dağıtmalı.

Tam da bu nedenle, dijitale her zamankinden daha fazla önem vermelisiniz. Sosyal medya ve yorum siteleri, hatta online haber siteler her an önünüzde olmalı.

Olanı, biteni, yazılanı, çizileni, her şeyi anlık takip etmelisiniz.

Sadece turizmin değil, hayatın da nabzı orada atıyor artık.

Korkular, mutluluklar, endişeler, beklentiler, her şey orada ifade ediliyır.

O ifadeleri anında yakalamalı ve cevap vermeisiniz.

Ama önce işgücünüz. Çalışanlarınız ile bağlarınızı koruyun

Böyle bir işgücü kıtlığına karşı birkaç yoldan çözüm üretebilirsiniz. Kriz geçene kadar çalışanlarınız ile bağlantıda kalın.

Onlarla duygusal bağları koruyun. Maddi konularda yanlarında olmaya çalışın.

Krizin sona erme takvimine bağlı olarak siz de çalışanlarınıza muhtemel işbaşı takvimleri sunun. Güven verin.

Eğer, otelinizi tamamen kapatmışsanız, çalışanlarınızı tamamen çıkarmak yoluna gitmişseniz, o zaman şimdiden yeni adaylarla iletişime geçmenizde yarar var.

Sektör bir anda ayağa kalktığında ve her otel işgücü pazarına koştuğunda, yetenekli ve donanımlı çalışanları bulamayabilirsiniz.

Bir başka opsiyon ise, işgücü yapılanmanızı yeniden ele almak olabilir.

Covid19’un silindir gibi dümdüz ettiği bir Dünya’da, işgücünüzü, dijital olanakları seferber ederek azaltabilirsiniz. Online check in, dijital asistanlar ve daha bir çok Nesnelerin İnterneti servisi uygulanmaya başladı.

Artık bu sayede otelin her departmanında insan yerine dijital teknolojiyi kullanabilirsiniz.

Başka çözümler de gündemde. Örneğin bazı hizmetlerinizi otel dışında taşeron şirketlere aktarabilirsiniz. Bu alanda uzmanlaşmış şirketler var.

Yeni küresel önlemlerin alınması gerekecek

Bir süre sonra ülkeler hayatın kapılarını tekrar açacak.

Yaşam normale dönecek. Buna mukabil, seyahat dünyası büyük çaplı düzenlemeler yapmak zorunda kalacak. Böylece iyileşmenin kalıcı hale gelmesi sağlanacak.

Daha da ötesi var. Covid19 sonrası atmosfer yeni değerler ve sosyal kodlar getirecek.

Otellerin hijyen ve güvenlik uygulamalarının ötesinde, konuklar da başka insanlarla temas etmekten olabildiğince kaçınacaklar.

İnsanlar ile sağlıklı ve şeffaf iletişim en önemli görev olacak.

Yaşanan bütün bu olumsuzluklardan ve korkulardan sonra, insanları temizlik ve hijyen konularında ikna etmek oldukça zorlaşacak ve doğru bilgilendirme şart olacak.

Covid19 sonrasında çalışanlarınızın eğitimi özel önem kazanacak.

Onları eğitmek zorunda kalacağımız eğitim konuları farklılaşacak. Gündemler değişecek. Çalışanlar ile konuklar arasındaki iletişimin kalitesi her dönemden daha fazla önemli olacak.

Direkt pazarlamanın ağırlığı artacak

2020 sezonu başladı. Oteller açıldı. Ama itiraf edelim ki, sektörün geneli misafir memnuniyeti noktasında çok başarılı olamadı.

Pandemi nedeniyle verilemeyen birçok hizmetin yokluğu açıklanamadı. Bu yıl Türkiye’ye gelen turistin büyük bir bölümü işletmelerden mutsuz ayrıldı.

Bir taraftan virüs korkusu, bir taraftan da bu yıl yaşanan mutsuzluk gelecek yıla olumsuz bir hava bırakacak. İnsanların tatile çıkmak arzusu azalmış olacak. Onları tekrar tatil düşüncesine kazanmak zorlaşacak.

Online ya da offline reklamlara bel bağlamak yetersiz kalacak. Oteller, mevcut müşteri veri tabanından yararlanmaya yönelecekler.

Müşteri sadakati her zamankinden daha önemli hale gelecek.

Direkt pazarlama çok önem kazanacak. ( izinli olmak kaydıyla) Emailing, sosyal medya kampanyaları en etkili yöntemler olacak.

OTA ( Online seyahat acenteleri ) ile ilgili olarak riskli durumlar ortaya çıkacak. OTA’lar kriz öncesindeki güçlerini kaybetmiş olacaklar.

Zira, pandemi koşullarının getirdiği zorluklara bağlı olarak OTA’lar geri ödemelerde sorunlar yaşadı. Bu da müşteri güven indeksini önceki yıllara göre çok düşürdü.

Bu riski dikkate alarak geleceğe dönük bir tahminde bulunursak, otellerin 2021 ve sonrasında satış için OTA’lardan çok yüksek bir trafik sağlayamayacağını söyleyebiliriz.

Bu durum, otellere satış kanallarını farklılaştırma konusunda da yeni yollar açacaktır.

Dijital, işleri tamamen değiştirecek

Krizin en önemli meydan okuması dijital alanda olacak. Giderek yükselen fiyat ve pazarlama rekabetinde, dijital alanı en iyi kullanan oteller ön plana çıkacak.

Gerçekten de, analitikten yararlanan ve müşteri yolculuğunu geliştiren oteller, Pazar paylarını rakiplerine göre çok daha yüksek oranda koruyabilecekler.

Daha somut bir ifade ile bu neredeyse tamamen dijitalleştirilmiş bir müşteri yolculuğuna doğru ilerlemek anlamına gelir.

Turizm sektörünün, Doğrudan pazarlamadan başlayarak, otellerin web siteleri, e-postalar ve benzerleri aracılığıyla yenilikçi ve verimli çevrimiçi iletişim yoluyla müşteri katılımını iyileştirmesi gerekiyor.

Konuk veri tabanınızı oluşturmaya başladığınızda, daha geniş fiyatlandırma / pazarlama stratejileri üzerinde çalışmak için bilgilerden yararlanabilirsiniz.

Genel bir ifade ile o zaman tam da bu zamandır. Rakipleriniz kapalı ya da boş durumda. Rekabet henüz alevlenmedi. Zamanınız var.

Dijital dönüşümü başlatmak için hemen harekete geçmenin tam sırasıdır.

Şimdi bu yatırımı yapın ve sektör tam anlamı ile bir geri dönüş yaşadığında ödülünüzü kat be kat fazlası ile alın.

Anahtar çıkarımlar

İşgücü stratejinizi yeniden ele alın. ( Dijital işgücü, dış kaynaklı işgücü)

Yeni sosyal normları ve küresel düzenlemeleri dikkate alın, saygı duyun

Müşteri bağlılığını güçlendirin

Analitikten yararlanın ve müşteri deneyimini kişiye özel kılın

Doğrudan pazarlama stratejisi üzerinde çalışın

Rezervasyon kanallarınızı çeşitlendirin (+ doğrudan rezervasyonlar)

Mevcut varlıkları, altyapıları ve süreçleri modernize edin / dijitalleştirin

Fiyatlandırma stratejinizi yeni normale uyarlayın.

Geçmişte, otel teknolojisinin kullanımı, çok zaman alıcı ya da çabaya değmeyecek kadar karmaşık, çok gereksiz görülüyordu.

Salgın sonrası bir dünyada, teknolojinin verimli kullanımı, bir otelin kara doğru istikrarlı yükselişi ile iflasa doğru yavaş ve kaçınılmaz düşüşü arasında duran tek şey olacaktır.

Son sözlere gelelim.

Turizm sektörünün bütün oyuncuları inanılmaz bir direnç gösteriyor.

Dünya ölçeğinde çok yüksek bir fedakarlık ruhu var. Bu da turizmi dirençli kılıyor.

Ama şu da var ki, turizm bütün tarihi boyunca ilk kez böylesine bir kriz ile karşı karşıya kaldı. Elbette bazı izler kalacak.

Bu nedenle işimizi korumanın yolu hızlı hareket etmekten ve değişime uyum sağlamaktan geçiyor. Süreçlere her daim kuşbakışı bir açıdan bakmak takibi ve hızlı karar almayı kolaylaştırır. Ani toparlanmaya da hazır olursunuz.

26 Ağustos 2020 Çarşamba

2021 – galiba – kötü gelecek ( I )

Sizlere hep doğruları yazdım.

Dürüst oldum. Bunları yaparken asla sahte bir iyimserlik ile hareket etmedim. Sürecin olumlu yöne gelişeceğini vurguladım.

Moral verdim.

Dediklerimin hepsi çıktı..

Bu yazı da doğruları anlatacak.

2021 ile ilgili olarak aşırı iyimser bir hava var. Çok parlak bir 2021 mi geliyor, doğrusu çok emin değilim. Eskilerin tabiri ile ihtiyatlı bir iyimserlik en doğru yaklaşım olur.

Emin olmamız gereken bir nokta var ki, o da 2021’de daha da belirginleşecek olan Yeni Normale uyum sağlanması gerektiği.

Ortalığı silip süpüren bir tsunami var. Korku ve belirsizlikten beslenen dev dalgalar, müşteri güven endeksi, istikrar, karlılık, verimlilik, ne varsa yıkıp geçiyor.

Bir süre sonra bu tsunami sona erecek. Turizmciler, o güne kadar işletmelerini suyun üstünde tutmak zorundalar.

Şunu da bilmek gerekiyor.

Yeniden doğuş o kadar kolay ve o kadar kısa sürede olmayacak. Ama şurası muhakkak ki, turizm, yeni felsefesi, yeni kuralları, yeni ürünleri, yeni oyuncuları ile ayağa kalkmış olacak.

İşin can alıcı noktası da burada..

Yeni Normal’e uyum sağlayamayan batacak.

Darwin’in evrim teorisi turizmde de kanıtlanmış olacak. Yeni Normal’in turizm eko sistemine uyum sağlayamayan işletmeler hayatın dışına atılacak.

Ya bu dönemde neler oldu?

Otellerde işten çıkarmalar patladı

Covid19 salgınının turizm sektörüne vurduğu en büyük darbe işten çıkarmalar oldu.

Nisan sonunda sadece ABD’de işten çıkarılan otel çalışanı sayısı 500 bin oldu. Bu sayı Dünya çapında 4 milyonu aşmıştı. Kış aylarında bu sayının patlayacağı çok açık görünüyor.

Tatilcilerde küresel korku yaygınlaştı

Krizin başladığı andan itibaren her ülke farklı tedbirler uygulamaya başladı.

Kimi ülkeler dışarıdaki hayatı neredeyse tamamen durdururken, bazı ülkeler kontrollü yasaklamalarla yetindiler ve hayatı kısmen de olsa sürdürdüler.

Buna bağlı olarak seyahat edenler gidecekleri destinasyon ile ilgili olarak büyük endişeler yaşadılar ve yaşıyorlar.

Neredeyse bütün tatilcilerin temel korkusu, gidecekleri ülkede rahatsızlanmak oldu.

İlerideki yıllarda, bu korkunun evrilerek farklı şekillerde yaşanacağını kabul etmek gerekiyor. Evden ayrılmak bile başlı başına bir korku nedeni olacak.

Seyahat pazarlama kampanyaları durdu

Küresel seyahat akışının donmasına bağlı olarak, online seyahat acenteleri ve oteller pazarlama çalışmalarını neredeyse tamamen durdurdular.

Online ya da offline, bütün pazarlama platformları işlevsizleşti. Şirketler, pazarlama bütçelerini de zorunlu tasarruf kalemleri arasına sokmak zorunda kaldılar.

Gelirler düştü, fiyatlar dip yaptı

Covid19 krizinin neden olduğu en vahim etki ise, gelirlerdeki akıl almaz düşüş ve oda fiyatlarının dip yapması oldu.

Küresel zincir Marriott yüzde 75-90 arası büğir gelir düşüşünden bahsediyor.

Gelecekte bu düşüşün devam etmesi ise kaçınılmaz gibi görünüyor.

Özellikle, belirli bir sezona bağlı olarak çalışan işletmelerin riski daha da büyük olacak. Sezon bittiğinde dev giderler bütçeleri zorlayacak.

Zincirleme iflaslara hazır olalım

Bir önceki başlık altında vurgulanan gelişmelere bağlı olarak, bütün Dünyada oteller kapılarını kapatmaya başladı. 

ABD’de kayıtlı 56 bin otelin yaklaşık olarak 7 bini kapandı. Dünyada da durum farklı değil. İsviçre’deki otellerin yüzde 23’ü ve Yunanistan’daki otellerin yüzde 65’i hizmet dışı kaldı.

Manzaraya bakılırsa, otellerin karşılaştığı felaket 9/11 ve 2008 finansal krizinin neden olduğu felaketlerin kat be kat üstünde. Bir hatırlatma yapalım, IATA 9/11’in etkilerinin ancak 3 yılda geçtiğini belirtiyor.

Her iki felaketten daha beter olan mevcut krizin toparlanması için en az 4-5 yıllık bir takvime göre hazırlanmak en doğrusu olur.

Buraya kadar yaptığımız değerlendirmeler ışığında, gelecekte neler olabilir, bakalım.

Otelcilik sektörü en yetenekli işgücünü kaybedecek

Milyonlara varan işten çıkarmalar turizm endüstrisine kolay kolay silinmeyecek izler bırakacak.  Bunun etkisini tam olarak anlayabilmek için şöyle düşünelim; otelcilik sektörüne yeni giren herkes şimdi kendisine yeni bir iş arıyor.

Doğal olarak bu aramalar otelcilik sektöründe olmayacak. En azından bir süre için bu böyle.

Ama bir gün toz duman dağıldığında, aynı işgücünün tekrar otellerdeki işlerine döneceklerini ummak aşırı iyimserlik olur.

Zira hepsi, otel sektörünün ne kadar kırılgan olduğunu acı deneyimlerle anlamış olacak.

Çünkü iş hayatlarının daha başında, ilk krizde kendilerinin feda edildiğini gördüler.

Otelcilik sektörünün yaşayacağı büyük göç, otelleri ileride büyük bir işgücü kıtlığı ile karşı karşıya bırakacak.


Devamı var...

22 Ağustos 2020 Cumartesi

Artık ÇIPLAK ŞİRKETLER zamanı

Artık şirketler, içeriye ve dışarıya karşı uyguladıkları ‘ Suskunluk Yasası’nı bozmalılar. O devirler geçti. Hayatın hiçbir alanında sır, gizlilik diye bir kavram kalmadı.

İş hayatı herkesten gizlenmesi gereken özel bir alan olmaktan çıktı.

Şimdi çıplaklık zamanı.

Bu gün iş dünyasının ahlakını oluşturan temel değerler şunlardır;

Çevreye ve bütün canlılara saygı duymak

Samimiyet.

Dürüstlük.

Güvenilir olmak.

Kurumlar bu değerlere göre hareket etmedikleri takdirde piyasalara güven veremeyecek ve dışlanacaktır. Dışlanan şirketler ise piyasaların ayrımcılığına maruz kalır.

Sadece bu kadarla kalsa iyi…

İnsanlar artık sizin iş yapma yöntemlerinizden, politikalarınızdan çok daha fazlası ile ilgileniyorlar. Adeta işletmenizin ultrasonunu çekiyorlar.

Onlar artık sadece sizi sorgulamıyor. Kimlerle iş yaptığınıza da bakıyorlar. Sadece sizin etik değerlere sahip olmanız yeterli değil. Tedarik zincirinizi de mercek altına yerleştiriyorlar.

O zincirin içinde bir yerlerde insani olmayan uygulamalar varsa, bu konuda da eleştirilere hazır olun. Gelen kuşak böyle detaycı ve sorgulayıcı..

Eğer şu ana kadar yazılanları, sizinle ilgisiz, çok uzak bir geleceğe ait tahminler olarak okuduysanız, geçmiş olsun.

Güven ve şeffaflık el ele hareket eder.

“Ne saklıyorlar?” sorusu şeffaflık ve güven arasındaki ilişkiyi gösterir. Eğer bir şey saklıyorsanız, çoğu insan güvenilir olmadığınız sonucuna varacaktır. 

Örneğin, finansçı Warren Buffet, bir şirketin finansal durumunu 2 dakika içinde anlayamazsa, onların bir şey sakladığını ve onlara güvenilmemesi gerektiğini söyler. 

Biraz kapalı olmak sona mı erdi? Her şey tamamen ortada mı olmalı? 

Hayır, elbette değil. Bazı durumlarda biraz kapalı, donuk olmak istenir ve gereklidir de.

Örneğin, ticari sırlar ve kişisel veriler gizli kalır. Bazen açıklık pahalıya patlar.

Ancak, genellikle kapalılık, daha az şeffaf olma hali sadece derin sorunları örtmek için kullanılır. Kurumsal avukat orduları açıklığa karşı iyi bir iş yapıyormuşçasına savaşırlar.

Eski kültürler, dünün şirketlerinin dar kafalı modelleri kötü bir şekilde ölür. Ama açık bir iş dünyasının teknolojik, ekonomik ve sosyopolitik yönlendiricileri her zaman galip gelir. 

Şeffaf bir şirket tüketicilerin satın alma alışkanlıklarını şekillendirmede rol oynuyor mu? 

Artık Dünyada SIR diye bir kavram kalmadı

Tüketiciler hangi ürünlerin en iyi ya da en düşük fiyatlı olduğunu rahatça öğrenebiliyorlar.

Kötü bir şeyi ne kadar süslerseniz süsleyin onu güzel gösteremezsiniz. Gerçek değer ortaya çıkar ve tüketicileri kolayca aldatamaz ya da kandıramazsınız.

Ya en iyi ya da en ucuz ürüne sahip olmak zorundasınız. Tüketiciler bu tarz bir bölünmeye uğradılar.  İkisinin ortası neredeyse kalmadı. Eğer bu iki kategoride ürün ve hizmet üretmiyorsanız, tüketiciler nezdinde işiniz zor.

Bir endüstrinin tümü şeffaflaşabilir mi yoksa şeffaflık sadece şirketler için mi yararlıdır? Bir endüstrinin kendi içinde şeffaflık hareketi doğabilir mi? 

Her ne kadar bahsettiğim güçler her endüstriyi etkilese de bazı şirketler, içinde bulundukları endüstrilerde liderdirler. Bunlar pürüzsüz olma eğilimindeki şirketlerdir ve dürüst oldukları için de rakiplerinden daha fazla güven telkin ederler. 

Bir kurumu açık yapan en önemli özellikler

Yönetişim: Çağımızda, yeni kuşakların iş hayatına katılması ile birlikte yönetim kavramının tanımı ve kapsamı değişti. Artık karşılıklı pozitif etkileşim ve yönetişim var.

Açık liderlik: Kurumun bütün liderleri, çalışanlara ve pazara karşı açıktır. Çok özel bilgiler dışında, her şey ortadadır.

Kurumsal karakter: Kurumun kendine özel yapısı, işleyişi ve davranışlarıdır. Onu emsallerinden ayıran farklılıklardır. İç iletişimde, performans yönetiminde ve eğitimlerde kendini gösterir.

Markanın saygınlığı: Marka, işletmenin bütün fiziksel varlığı yok olsa bile, onu insanların aklında ve gönlünde tutacak olan bir değerdir. Titizlikle korunmalıdır.

Dış çevre ile ilişkiler: İşletmeyi çevreleyen her şey ve herkes, kendi etki alanı ve erişim potansiyeli ile, marka için bir müttefik ya da düşman olabilir.

Açık Şirket neden daha güçlüdür?

Şeffaf şirkette işler hızlı ve doğru yürür. Süreçler tekrarlanmadığı için de genel anlamda zaman, işgücü ve para kaybı minimuma iner.

Şeffaf olmayan şirketlerde güvensizlik vardır. Bu da işleyişi yavaşlatır. İnsanlar kolay kolay insiyatif alıp hızlı karar veremezler. Çoğu zaman da yanlış kararlar alırlar.

Şeffaf şirketlerde, ne yönetim ne de çalışanlar bilgi saklamak için ekstra zaman ve enerji harcamazlar. Bunun sonucu olarak, daha kaliteli üretim, daha parlak düşünceler, daha yüksek sadakat ortaya çıkar. Bu da çalışanlara güç ve moral verir.

Şeffaf şirketler ile müşteriler arasındaki ilişkide baskın duygu güven ve sempatidir.

Müşteriler her durumda markanın gönüllü avukatı olmaya hazırdır.

En iyi şirketler açık liderlik uygulamalarına sahipler.

Açık liderlik, geçen yüzyıldan kalma liderlik modellerini adeta kum torbasına döndürüyor.

Piyasalar açık liderliği gördüğünde, o işletme ile iş yapmak için çok arzulu oluyor.

İyi yönetişim ve şeffaflık, işletmelere, verimli iş ilişkileri, yüksek kalite, maliyetlere hakimiyet ve yüksek performans olarak geri dönüyor.

Şeffaf şirketler, donanımlı işgücü ve yetenekler tarafından öncelikle tercih edilen işletmelerdir. Onlar kendi çevrelerinde hep bu şirketleri konuşuyor.

Şeffaflık, açık liderliğe sahip şirketlerin çevresine güven ve sempatiden oluşmuş bir hale oluşturur. Bu hale ise, markayı her türlü saldırıdan ve eleştiriden korur.

Artık şirketlerinize sosyal striptiz yaptırmanızda yarar var.

17 Ağustos 2020 Pazartesi

Pandemi sonrasının kazananları - kaybedenleri

Gelin bir ufuk turu yapalım. Ama kimse kırılmasın, gücenmesin

Bu ufukta, bir yanda kaybedenler, bir yanda kazananlar olacak. Herkes hazır olsun.

Neden olacağını da aşağıda okuyun lütfen.

Mart- Temmuz dönemi turizm sektörü için tam bir yol ayrımı oldu.

Kimin uzun süreli maraton koşucusu olduğu, kimin kısa mesafeyi bile çıkarmaktan aciz, nefessiz, beceriksiz olduğu ortaya çıktı.

Kimlerin fırsat kollayan felaket tellalları olduğu da..

Kimlerin sektöre umut ve cesaret veren vizyonerler olduğu da..

Bu süreç zor zamanlarda sektöre kapkara haberleri üfürüp zehirleyenleri de açığa düşürdü. Heybelerinde, sektöre kin ve nefretten başka bir şeyleri olmadığı ortaya çıktı.

Merak edenler sosyal medyalarındaki Mart, Nisan, Mayıs ayları paylaşımlarına tekrar bir bakıversinler, bir zahmet. Daha da merak edenler, bir yerlerde hazırlanan korku ve panik yaratacak paylaşımları dağıttıkları whatsapp geçmişini de bir gözden geçirsinler.

" 2020 nedir ki, 2021 bile kuşkulu. Turizm falan olmaz artık bu ülkede" diyenleri unutmadık."

Zor zamanları aşacağız

Bir zaman gelecek ve coronavirüs yenilecek. Eğer, gelecek başka krizlere gebe değilse, hayat normale dönecek.  Ama bunun adı Yeni Normal olacak.

Yeni normal, yeni iş modelleri, yeni oyuncular, yeni kurallar ile gelecek. Aniden değil, ama zamana yayılan bir dönüşüme tanık olacağız.

Pandemi sonrasında birileri kaybetmiş, birileri de kazanmış olacak.

Birileri geleceği kazanacak.

Turizm endüstrisinde geleceği kazanmak demek, pazarda çok güçlü bir konuma yükselmek anlamına gelecektir.

Geleceği kazanacak olan o birileri..

İnsanların saygısını kazanacak.

Güvenini kazanacak..

Sevgisini kazanacak..

Gönüllü avukatlığını kazanacak.

Pazar liderliğini kazanacak..

Bunları kazanacak olanlar kimler olacak ve bu nasıl olacak? Bu lider işletmeler ne yapacak ya da ne yapmış olacak da, bu mertebeye yükselecek?

Turizmin onuruna ve ruhuna sahip çıkanlar

2020’nin kış aylarında başlayan pandemi faciasında doğru bir duruş sergileyenler..

Dik duranlar. Yenilmeyenler.. Yıkılmayanlar..

Bu duruştan beslenen duygular ile çalışanlarına liderlik yapanlar. Onlarla sevecen ve cesur bir iletişimi sürdürenler. Morallerini yükseltmelerine omuz verenler..

Pandemi ilan edildiği andan itibaren risk planlarını devreye alanlar…

İnsanlar evlerine kapandığı andan, sezon açılana kadar, çalışanları ile düzenli iletişimi sürdürenler, onları bilgilendirmeyi ihmal etmeyenler..

Kurumsal hiyerarşi ile sarmalanmış bir sevgiyi ve ihtimamı onlara yansıtanlar. Bütün kademelerdeki yöneticileri ile düzenli olarak görüşenler, bilgi paylaşanlar..

Zor zamanların en önemli silahı olan aidiyet duygusunu besleyenler.

Çalışanlarını kaybetmemek için her türlü fedakarlığı yapabilenler..

Onlar kazanacaklar.

Turizm endüstrisinin en değerli varlığı olan eğitimli ve donanımlı işgücünün en iyilerini kazanacaklar. En iyiler ile en iyi hizmeti sunacaklar.

Hemen, orta vadede ve uzun vadede oyunun kesin kazananı olacaklar. Onlar turizm dünyasının bütün oyuncularının kalplerine girecekler.  Kaldı ki her alanda oyunu kazananlar tüketicilerin, çalışanların, paydaşların kalplerine girmeyi başaranlardır.

En az bu kadar önemli olan bir boyutu daha var.

Piyasalar.

Ya da daha yaygın ifade ile tüketiciler. Onlarla olan iletişim ve paylaşımlar.

Sadede gelelim.

Bu gün, sektör ile olan ilişki anlamında, kafası en karışık olan kitle onlar.

Toparlayalım.

Pandemi öncesinde..

Pandemi döneminde

Pandemi sonrasında..

Pazar ile, müşterileri ile en samimi ve en şeffaf iletişimi kuranlar kazanacak.

En doğru önlemleri alanlar ve bunu yaparken tesisini bir yasaklar adasına çevirmeyenler kazanacak. Onlar, tatilin özündeki özgürlük hissini korumayı başarmış olacaklar.

Tesise gelen konuğunu en doğru şekilde bilgilendiren ve koruyanlar, piyasaların en değerli markaları haline gelecekler.

Olabilecek şikayetleri ve yorumları en kısa sürede okuyan ve hemen çözüm üretenler bunun karşılığını gelecek yıllarda fazlası ile alacaklar.

Birileri kazanıyorsa..

Birilerinin de kaybedeceği aşikar.

Önce çalışanlardan başlayalım. 

Çalışanları eve kapandığı andan itibaren onlarla düzenli iletişim kurmayı beceremeyenler.

Onları evlerde kaderlerine terk edenler. Motive etmek bir yana, bir kere bile arayıp hal hatır etmeyenler.  Duygusal kopuş yaşayanlar.

Çalışanlarının sağlığını, en az müşterileri kadar titizlikle koruyamayanlar..

Aylarca süren belirsizlik boyunca çalışanlarına doğru mesajları veremeyenler. Yanlarında olduklarını hissettiremeyenler. 

Kaybedecek.

En değerli işgücünü..

Başarılı yetenekleri..

Emek dünyasındaki güvenilirliklerini

Çalışanların sadakatini…

Verimliliğini

Kaybedecek..

Bu kadarla kalmayacak. Daha da ötesi var.

Misafirleri ile geleceğe dönük bir iletişim kuramayanlar..

Beklentileri karşılayamayanlar.. Gerçeklerden korkanlar.

Ürününe ve markasına güvenmeyenler, ama alternatifi olmadığı için burada çalışmaya devam edenler, buna mukabil markasına yeterince sahip çıkmayanlar.

Kaybedecek.

Hep birlikte göreceğiz…

Önümüzdeki dönemde birçokları tarih olacak.

13 Ağustos 2020 Perşembe

Garson çorbanıza parmağını soktuğunda II

Sağlıklı bir yaşamın önündeki en kötü engellerden birisi olan öfke ile ilgili görüş ve önerilerimize devam edelim. Umarım bu yazıdan sonra öfkenin bir düşman olduğunu anlar ve daha farklı bir yaklaşım geliştirirsiniz.

Zira yeryüzü hem büyük ölçekte, hem de kişisel ölçekte, öfke nedeniyle, dayanılmaz bir hal aldı. Yaşanmaz bir yer oldu. Neredeyse öfkesiz alan kalmadı.

Abarttığımı düşünmeyin, ama ortalık kan gölü.

Çok uzağa gitmeye gerek yok. Yaşadığımız ülkede bile bir anlık öfke patlamasının yol açtığı felaketler sorunun boyutunu yeterince anlatıyor.

Bir anlık öfke patlaması, cinayetlere, katliamlara, kavgalara, küslüklere neden oluyor.

Birkaç dakika hakim olunamayan sinir, insanlara büyük bedeller ödetiyor.

Yazımız genel bir tahlil olmadığı için biz iş dünyası ile ilgili boyuta odaklanalım.

Şimdi hayatınızda karşılaşmış olabileceğiniz öfke gösterilerini bir düşünün.

İnsanlar size, bir otoparkta, trafikte, bir sırada sözlü olarak saldırmış olabilirler. Siz de ya alttan aldınız, ya da karşılık verdiniz.

Ama her durumda bu saldırıyı kişisel olarak algıladınız.

Şunu bilmelisiniz..

İnsanlar öfkelenirken ve saldırırken, aslında size zarar vermek gibi bir kasıtları yoktur.

Hatta sizinle konuşurken bile aslında daha önceden öfkelenmiş oldukları birisine sesleniyorlar. Bundan emin olabilirsiniz.

Sizi tanımıyorlardır. Size değil, içlerinde yaşattıkları trajediye saldırmaktadırlar.

Şunu da dikkatle okuyalım.

Hepimiz kafamızda senaryolar oluştururuz.

Bu senaryolar, alışkanlıklarımızdan, içinde yetişmiş olduğumuz kültürden, kendimiz ile ilgili düşüncelerden, Dünya hakkındaki şartlanmalarımızdan etkilenir.

Bu senaryolarda çoğu zaman bir sabit fikir vardır. Bu fikre göre; Dışımızdaki Dünya bize dost değildir. Her saldırgan hareket veya öfkeli yaklaşım aynı şekilde karşılık görmelidir.

Bu tepkicilik bizim kafamızda oluşturmuş olduğumuz senaryolarda, kendimize biçtiğimiz rolün gereğidir. Öfkeye mutlaka öfke ile karşılık vermek isteriz.

Bu yazının başlangıç sayfasına dönelim.

O otoparkta sizin yerinizi kapan araç sürücüsünü hatırlayın.

Acaba biraz daha sakin bir kafa ile baktığımızda, o araç sürücüsünün o park yerine bizi görmeden girmiş olması mümkün müdür? Burada bir kasıt aramak bizim koşullanmalarımızın bir sonucu olabilir mi?

Yoksa biz uzaktan hem düşünce okuduk, hem de beden dilini – hiç de uzman olmadığımız halde- yorumladık ve adamın bize hakaret ettiği sonucunu mu çıkardık?

Gelin şu öfke kavramına basit bir tanım getirelim.

Öfke, dışarıdan bir saldırı, ya da aşağılanma karşısında olduğumuzu düşündüğümüz bir anda, kafamızda aniden oluşan mantık dışı bir tepkidir.

Otoparktaki yer kapma olayında, ilk işimiz, yerimizi kaptığına inandığımız araç sürücüsünün niyetinin bizi aşağılamak olduğuna inanmak oldu. Niyet okuduk.

Bu yer kapma hadisesinde, bir insan ile bir inek yer değiştirdiğinde ise, bakış açımız tamamen değişti. Verdiğimiz tepki daha yumuşak oldu. Park etmeye hazırlandığımız yere bir anda dalıp oturan ve geviş getirmeye başlayan ineğe bakıp güldük.

Neden?

Oysa her iki durumda da bizim aracımızı park etmeye hazırlandığımız yere bir başkası geldi.

Ama yerimizi kapan insanın hareketini bir saldırı olarak kabul ettik. İneğinkini ise gülünecek bir durum olarak yorumladık.

Düşüncelerimizin çoğu önceki koşullanmalarımızın sonuçlarıdır.

Mesela bazı şeylerin bizi mutlu ettiğine ve onları elde edemez isek sinirlenmeye koşullandırıldık. Birisi bize ‘hıyarlık’ ederse onurumuzun kırılacağına inandırıldık.

İçinde bulunduğumuz anı yaşamak ve tatmak yerine gelecekteki hedeflerimize ulaşmanın daha öncelikli olduğuna koşullandırıldık.

Öfkenin istediklerimizi elde edebilmemiz için çok etkili bir araç olduğunu kabul ettik.

Bu saptamalarımı basit görebilirsiniz. Bir bakıma basit… Ama aklımızda ve hayata bakış açımızda radikal bir değişim geçirmemizin gerekli olduğu çok açık.

Burada duralım ve size 5 basit öneri sunayım

Öfke varlığınız için yıkıcı bir tehdittir

Öfke önce sizi yaralar

Öfke dümene geçtiğinde, mantık firar eder

Öfkenize gem vurmak sizin iradenize bağlıdır

Daha az öfke daha fazla mutluluk ve başarı, demektir

Şuna içtenlikle inanıyorum.

Bir gün bir ülkede, bir kentte birileri bir anlık öfke ile intikam eylemine girişir.

Kan akar.

Sonuç olarak yüzlerce hatta binlerce yıl sürecek devasa kan davalarının fitili ateşlenmiş olur. Milletler arasında kolayca silinmeyecek bir güvensizlik başlar.

Örnek mi istiyorsunuz?

İrlanda’da yüzlerce yıldır barışmayan Katolikler ve Protestanlar

Ortadoğu’daki Şii-Sünni kavgaları

Filistinli Araplar ile Yahudiler arasındaki bitmeyen savaşlar

Hindular ile Müslümanlar arasındaki kavga

Değerli ilişkiler bir anda kopuyor.

Sevdiklerimizi yaralıyoruz. Bir daha asla düzeltemeyeceğimiz hasarlar veriyoruz.

Trafikte karşılıklı tahriklerden kaynaklanan yaralama ve öldürmelerden bahsetmiyorum bile. Birbirini hiç tanımayan insanlar boğazlaşıyor. Ölümlere varan atışmalar oluyor.

Bunlardan daha da önemlisi; öfke, bedenimiz ve aklımız için de zararlıdır. 

Öfkeli nesillerden geleceği kuracak sağlıklı nesiller doğmaz.

Öfke baldan tatlı değildir.

10 Ağustos 2020 Pazartesi

Garson çorbanıza elini soktuğunda?

 

Aileniz ile bir akşam yemeğine çıktınız. Garson sizi tam da istediğiniz gibi bir masaya aldı. Oturduktan birkaç dakika sonra siparişinizi almaya geldiler.

Siz bir çorba istediniz.

Az sonra bir garson elinde çorbanız ile masanıza yöneldi.

O ne?

Bir baktınız garson parmağını çorbanıza sokmuş.

O dakikadan itibaren neler olabilir?

Kan beyninize sıçrar. Şaşkınlık, öfke bir olup sizi teslim alır.

Ayağa kalkar, garsona bağırırsınız.

Masayı yumruklar, “ Bu ne rezalet?” diye haykırırsınız.

Restoran müdürünü çağırırsınız

Ya de hemen orayı terk edersiniz.

Ya da başka bir senaryoya bakalım

Garson özenli bir şekilde çorbanızı getirdi ve masanıza koydu.

Az sonra, siz birkaç kaşık almışken, annesinin kucağındaki minik çocuğunuz parmağını çorbaya daldırdı ve hatta birkaç damlayı da gömleğinize sıçrattı.

Bu durumda yukarda saydığım tepkilerin hiç birisini vermeyeceksiniz.

İyi ama neden?

Her iki durumda da çorbanıza giren bir parmak var.

Birinci olayda çorbaya giren parmağa ‘saygısızlık’ anlamını yüklediniz. Hatta bunu hiç sorgulamadan, anında yaptınız.

Bu hareketi yapmaya cüret edene haddinin bildirilmesi gerektiğine hükmettiniz.

İkinci durumda, olaya yüklediğiniz anlam çok farklı. Gülünmesi gereken bir yaramazlık olarak gördünüz.. Hatta bir de eşiniz ile birlikte güldünüz.

Ama her ikisinde de çorbaya bir parmak girdi..

Neden böyle?

Öfkesiz bir hayat çok güzeldir dememize rağmen bu duygunun neredeyse esir almadığı insan yok gibidir. Bu duygu artık bir endüstriye dönüşmüş haldedir.

Trafik terörü. Taciz. Barbarlık. Kamu mallarına zarar verme. Ötekileştirme. Holiganizm. Mobbing. Gasp. Yaşlılara saygısızlık. Kısaca öfke büyüyor.

Ama neden?

Birincisi öfke insani bir duygudur. Herkes öfkelenir.

İkincisi Bu duygunun bir seçeneğinin olmaması…

Bir alternatif olabilir mi, buna bakalım.

İnsanlar, bir alternatif olduğunu gördüklerinde öfkeleri genellikle dağılıyor.

Üçüncüsü öfkeyi istediklerimizi elde etmekte kullanabileceğimiz bir araç sanırız.

Bir başka neden ise, öfkenin bağımlılık yaratması…

Ama bu öfke sarhoşluğuna bağımlılık da diğerleri gibi sağlığa zararlı…

Kalp krizi, felç, beyin kanaması en olası riskler olarak biliniyor.

Öfkeli olduğumda yaşıyormuş gibi hissediyorum demek, sigara içerken sağlıklı gibi hissediyorum demekten farksızdır.

İnsanlar üzerinde kontrol sahibi olmanızı sağladığı şartlanmasını kafanızdan silin. Dış dünyaya karşı elinizdeki tek silahın öfke olduğu inancınızı yok edin.

Otoparklarda sinir savaşları

Aylardan Temmuz..

Cehennem gibi sıcak bir Akdeniz günü..

Bir AVM’ye gireceksiniz. Ama dakikalardır park yeri arıyorsunuz. Her taraf dolu..

Bir an bir yerin boşaldığını gördünüz. O tarafa yöneldiniz. İşaret verdiniz.

Bir baktınız seri bir araç sahibi karşıdan geldi. Hızla boş park yerine girdi.

Bir de size bakıp güldü.

Aklınıza birçok tepki biçimi gelir.

Arabasına toslamak. Lastiklerini indirmek. Arabasını anahtarınızla çizmek...

Sonra?

Hepsinde de yasal riskler var. Hesap vermek zorunda kalabilirsiniz. Sürücü ile fiziksel bir kapışmaya girebilirsiniz. Zarar verebilir ya da zarar görebilirsiniz.

Daha da kötüsü var

Öfkenizi yeterince ifade edemediğinizi düşünüp, bu durumun sizi günlerce rahatsız etmesine neden olursunuz.

Ya öfkenizi boşalttığınız adam?

O adamın da o dakikadan itibaren sizin gibi öfkeleneceği açık.

Onun da etrafa vereceği bütün zararların gerçek nedeni siz olacaksınız.

Şimdi öfkenin kurbanı olduğunuzu kabul edin. Suç işlemektense bu adama bir mektup yazın. Ona neler söylemek isterdiniz? Birkaç cümle.

Ya bir inek gelip sizin yerinize oturursa?

Park yerinize sırıtan ve parmak hareketi çeken adam yerine bir anda bir inek geldi ve çöktü.

Bir korna çaldınız, oralı olmadan sadece ‘mööö’ dedi.

Sinirlenir misiniz?

Birkaç defa korna çaldınız o da her seferinde size mö ile cevap verdi.

Muhtemelen inekçe dilinde size küfür ediyordur. Ama siz anlamadığınız için bu mö’lere asla sinirlenmezsiniz. Dahası aklınıza o ineğin derisini çizmek gibi tuhaf bir tepki de gelmez.

Yeri kapanın sürücü ya da inek olması arasında hiçbir fark yok.

Sonuçta tek bir gerçeklik var. Sizin yeni bir park yeri bulmanız gerekiyor. Değişen tek şey sizin daha önceki şartlanmalara ve algılarınıza dayanarak verdiğiniz tepki.

Bazıları ineğin bunu farkında olmadan yaptığı ama adamın kasıtlı olduğunu söyleyebilir.

Adamın kasıtlı olması sizin öfkenizi haklı kılar mı, tekrar düşünün.

Siz bu saygısızlığın intikamını almak için harekete geçtiniz.

Adamın arabasına zarar verdiniz.

Kaçtınız.

Adam aracına döndü ve daha önce saydığım sonuçlardan birisi ile karşılaştı.

Örneğin arabasının lastiğinin indirilmiş olduğunu gördü.

Nasıl bir tepki verir?

İki seçenek var

‘ Tanrım. Bir günah işledim. Bir başka kuluna karşı saygısızlık yaptım. Bunu bana bildirmek için harcadığı zaman şükürler olsun. Bir daha asla başkasına ait bir park yerini çalmayacağım.’ diyebilir.

Lastiklere bakar. ‘ Seni o. ç seni. Seni hayvan oğlu hayvan seni... Nerede ulan bu şerefsiz? Bir yakalarsam göstereceğim sana gününü.’ diyerek öfkeden deliye döner.

Samimi cevap verin.

Park yeriniz çalındı diye arabasına zarar verirken sorunun çözümünü mü düşündünüz, bu adamın da öfkeden deliye dönmesini mi?

Teorik olarak ikinci seçeneğin gerçekleşme olasılığı çok yüksek, bunu hepimiz biliyoruz.

Araç sürücüsü öfkelenecek.

Bu öfke ile, aracını sakin bir şekilde sürme şansı kalmadı. Kaza yapabilir.

Ya da hiçbir sorun olmadan evine ya da işyerine vardı.

Ailesi ya da iş arkadaşları bu öfkenin yeni hedefleri olacak. Belki kavga çıkacak.

Sakince düşündüğünüzde göreceksiniz ki, öfkenizi dışa vurmakla yalnızca araç sürücüsüne değil, onunla daha sonra muhatap olacak insanlara da zarar verdiniz.

Bütün bunların sorumluluğunu taşıyabilecek misiniz?