30 Aralık 2021 Perşembe

Antalya, Sağlık Turizmi Kenti Olmaz!

Neden mi?

Dünya, Antalya’yı, Orta, Orta Üst ve kısmen de Üst gruplara hitap eden bir kitle turizmi kenti olarak biliyor da, ondan.

Bir kent bir kavram ile özdeşleşebilir. Bir özelliği ile akıllarda kalır. Bu özelliği de piyasalar seçer, o kent değil. Tüketicinin zihni tek bir özelliği benimser.

Tatile çıkan insanlar Antalya’yı hesaplı bir tatil kenti olarak tanıdı.

Bir başka açıdan ifade edelim. Türkiye’de, Avrupa’da, Asya’da ve Orta Doğu’da, hesaplı bir tatile çıkmak isteyenlerin aklına gelen ilk seçenek, Antalya’dır.

Bu, algılarla ilgili bir gerçekliktir.

Tıpkı, çok güvenli bir araba satın almak isteyenlerin aklına Volvo’nun gelmesi gibi..

Ya da, kayak tatili yapmak isteyenlerin ilk anda Uludağ seçeneğini düşünmeleri gibi..

Dahası..

Mühendislik denildiğinde, akıllara hemen Almanya’nın gelmesi gibi..

Finans kavramının ABD ile özdeşleşmiş olması..

Moda kavramı ile en yakın ülkenin İtalya olması..

Aynen böyle..

Hesaplı bir tatil beklentisinin adresi de Antalya’dır. Bu kente başka özellikler, başka kavramlar yüklemeye kalkışırsanız, pazarların aklı karışır.

Antalya, bu kavramları daha önceden sahiplenmiş olan kentlerin karşısında başarılı olamaz.

Eğer bu yönde zorlarsanız, tüketicinin aklı karışır. Antalya’yı tanımlamakta zorlanır. O zaman, bu kent, turizmdeki mevcut mevziini de kaybeder.

Dünya’da Sağlık Turizminde köşeleri tutmuş onlarca kent var.

Önemli bir sakatlık geçiren futbolcu..

Tedavi için hangi ülkeye gidiyor?

Kalp operasyonu olacak olan varlıklı bir insan soluğu hangi ülkede alıyor?

İşin sırrı odak denilen kavramdadır.

İnsanlar..

Şirketler..

Kentler..

Ülkeler..

En başarılı oldukları bir alanı sahiplenir. O alanı ifade eden kavram ile özdeşleşir. Bundan sonrası kolaydır. O kavram artık o insanlara, o şirketlere, o kentlere ve o ülkelere aittir.

Evet.

Çok donanımlı hastanelerimiz var.

Alanında çok başarılı hekimlerimiz var.

Ama bunlar, bir kenti sağlık turizmi destinasyonu yapmaya yetmez. Bu alanda yatırımlar olabilir. Hastaneler, klinikler ülke dışından hastalara hizmet verebilir.

Ama Antalya, mevcut algıyı bir anda değiştirip bir Sağlık Turizmi Kenti olmaz. Ya da, Hesaplı bir Tatil Kenti algısının yanına, bir de Sağlık Turizmi Kenti algısını koyamaz.

Tüketicinin beyni böyle çalışmaz.

Tüketici, bir kavramı tek bir marka ile özdeşleştirebilir.  Aynı kavramı sahiplenmeye çalışan diğer markaları da, merdiven misali alt alta sıralar. Yan yana değil.

Şirketler..

Kentler..

Ülkeler..

Hepsinin en büyük yanılgısı, her alanda ilk sırada olmaya çalışmaktır.

Herkesin, her şeyi olmak ancak bir hayaldir. Ama pahalı bir hayal.

Herkesin her şeyi olmak için yola çıkarsınız. Hedef kitleleri belirlersiniz. Ki artık çağımızda bu da tepki çeken bir yöntemdir, sonra ürün geliştirme, reklam, derken devasa bütçeleri harcarsınız. Bu sürecin sonunda da, tüketicinin koşa koşa gelmesini beklersiniz.

Mümkün değil.

Hayal kırıklığı yaşarsınız.

Her ürün ve hizmet pazarından minik minik paylar almak için boğuşmak yerine, en güçlü olduğu ürün ve hizmet pazarında derinleşmek en doğru adım olur.

Minik Pazar payları yerine, hesaplı kitle turizminin en büyük dilimini kapmak.

Antalya buna odaklanmalıdır.

Kaldı ki, bu Pazar hızla büyüyor. Daha Antalya’ya adım atmamış milyarlarca insan var.

Zamanımızı, bilgimizi, enerjimizi bu alana yoğunlaştıralım.

13 Aralık 2021 Pazartesi

Küresel bir marka olamazsınız

Tamamen para odaklı işletme politikalarının devri geçti artık.

Çevre..

Sürdürülebilirlik..

Hayvan hakları..

Açlık ve susuzluk ile küresel mücadele..

İnsan hakları… Çağdaş çalışma ortamları..

Bu konuları gündeminin ilk sırasına almayan işletmelerin işi giderek zorlaşacak.

Eğer tamamen kar odaklı bakışı sürdürürseniz, bundan 15 yıl sonrası için net bir fotoğraf oluşturamazsınız. Sizi nasıl bir geleceğin beklediğini tahmin edemezsiniz.

Ama emin olabileceğiniz net bir gerçek var.

Bu beklentiler ile bir Marriott, bir Hilton, bir Accor olamazsınız.

Bu beklentinin ömrü de, önündeki rota da kısadır. Bu beklentide olanları mutlu eden tek faktör, bilançoların sonundaki kar tablosunun artıda olmasıdır.

Ama bu küresel zincirleri kuranlara gelirsek..

Onlar, bambaşka bir vizyon ile yola çıktılar.

Onlar, çok farklı alanlara odaklandılar.

Onlar, öncelikle çalışanlarına dokundular.

Gerçek anlamda bir aile olarak başladılar. Her bir çalışana bir ailenin parçası oldukların hissini sonuna kadar yaşattılar.

Eğer, turizmden beklentiniz, küresel bir marka olmaksa, çok farklı işler yapmanız gerekiyor.

İlk işiniz, kaynaklarınızı doğru alanlara harcamak için bir planlama yapmak olmalıdır.

Bu doğru alanların başında ise, insan geliyor.

Mobilyaya, oyun alanlarına, ekipmana, bahçeye, havuza, binalara yapılacak yatırım çok sonraki mesele. Bu alanlar, insandan çok sonra geliyor.

İnsana yatırımı sürekli erteleyip, bu alanlara yapacağınız yatırım, Ankara’nın Çin Çin ağzı ile ifade edersek, “ desinler” yatırımı olacaktır.

Yani..

Birkaç turizm profesyoneli..

Birkaç turizm yazarı…

Komşu otellerin yatırımcıları

Otelinizin lüksünü, mobilyasını, havuzunu, kaydırağını birkaç gün konuşur.

Hepsi bu.

Daha profesyonelce ifade edelim..

Bu tarz yatırımların avantajı bir yıldan uzun olmaz.

Rakipleriniz bu yatırımları bire bir taklit eder. Yine başa dönersiniz.

Biraz daha net ifade edelim.

Piyasaları analiz etmeden..

Pazarın nabzını tutmadan..

Tatilcilerin değişmekte olan beklentilerini okumadan yapacağınız bu lüks yatırımların, hayatta bir karşılığı yoktur. Bu nedenle, kaynak israfı yapmayın.

Bunlar size kalıcı ve sürdürülebilir bir rekabet üstünlüğü sağlamaz.

İnsanların, tatil sonrasında, sohbet ettikleri dostlarına ya da kişisel sosyal medya hesaplarında takipçilerine, sizin koltuklarınızı, yataklarınızı, bahçenizi, havuzunuzu, odalarınızı anlattıklarını sanıyorsanız, inanın yanılıyorsunuz.

İşletmenizi, onların aklına ve kalbine nakşedecek etkenler bunlar değil.

Tam tersine..

Çok daha basit..

Çok daha maliyetsiz..

Çok daha uzun ömürlü etkiye sahip birkaç özellik bunun için yeterli olur.

Hepsi bu.

Temiz bir oda..

Lezzetli ve sağlıklı yemekler..

Keyifli bir eğlence..

Saygılı çalışanlar.

Hatta bir tek sihirli sözcük bile, o ekipmandan, mobilyadan, yataktan, odadan daha fazla etki yapar. Bir tek sözcük kalplere daha derin izler bırakır.

Çalışanlarınız müşteri ile iletişimde, “ Efendim” sözcüğünü kullanırsa..

Muhteşem bir etki bırakırsınız.

Başka?

İşletmeniz, sürdürülebilir turizm adına somut adımlar atarsa..

Plastiği kaldırırsa..

Sıfır atık hedefine odaklanırsa..

Karbon ayak izi sorununa işletme boyutunda çözümler ararsa..

Çok büyük bir hayran kitlesi kazanır. Her müşteri gönüllü avukatınız olur.

İyisi mi, siz gelin önceliği şu alanlara verin.

Çalışanlarınıza, mental ve fizik olarak yüklenebileceklerinin üstünde görev ve sorumluluk yüklemeyin. Aksi takdirde verimleri düşer.

Çalışanlarınızı, en az bir dili mükemmel konuşanlardan seçin.

Bunun belirli bir maliyeti olacaktır. Ama getirisinin yanında bu maliyetin hiçbir önemi yoktur. İkinci bir dil olması ballı kaymak olacaktır.

Müşterileriniz üstünde harika bir etki yapar.

Çalışanlarınıza, üzerlerinden dökülen, süklüm püklüm üniformalar değil, en iyi markalardan kıyafetler verin. Kalabalıklar arasında parıldasınlar.

Bakın, göreceksiniz. Hem siz, hem de onlar kendileri ile gurur duyacaklar. Bir ağırlama sanatçısı olmanın verdiği güven ile her yerde dimdik ve gülümseyerek yürüyecekler.

Çalışanlarınıza, müşteri büfelerinden bile daha lezzetli, sağlıklı yemekler sunun.

Onları, tertemiz lojmanlarda, azami 2 kişilik odalarda yatırın. Sağlıklı bir uyku en çok onların hakkıdır. İyi uyumuş çalışan harikalar yaratır.

Ajandanızın en üstünde şu birkaç madde olsun..

Çevre..

Hayvan hakları..

İnsana saygı..

Sürdürülebilirlik..

Rekabetçi yenilikler..

Şeffaflık..

Eğer geleceği şimdiden inşa etmek gibi bir derdiniz varsa..

25 Kasım 2021 Perşembe

Turizmin ‘ 10 Emri’

Tanrı, Musa’ya 10 Emir göndermişti..

2021 yılında ise, hayat turizmcilere 10 Emir gönderiyor.  Bu yeni emirleri görmezden gelenlerin işi çok zor olacak.

Son yılların moda kavramı olan sürdürülebilirlik için 10 emir.

1.    Çalışanlarınızı maliyet olarak görmekten vazgeçin

Onları gider kalemi olarak görmeyi bırakın.

Sadece müşterilerinizin değil, çalışanlarınızın da insan olduğunu kabul edin artık. Onların da beklentilerinin, zorunlu gereksinimlerinin, mutlu olma haklarının olduğunu anlayın.

Önceki roller tarih oldu. Önceki konumlar da. ..

Çalışanlarınız ile aranızdaki ilişkiyi, onlara bakmak şeklinde tanımlamaktan vazgeçin.

Kimse kimseye bakmıyor. Artık bu işin bir iş ortaklığı olduğu kabul edilmelidir.

Bu yaklaşım gençleri kızdırıyor.

Bunu hissettiği anda işi bırakıyor.  Sizi yanıltan yöneticiler ise, meseleyi sadece 50-100 liralık fark ile açıklıyorlar. Sizi yanlış bilgilendiriyorlar.

Özellikle gençler..

İşten ayrıldığında, daha fazla ücrete değil, mutlu olacaklarını düşündükleri, saygı ve sevgi görecekleri işyerlerine koşuyorlar.

Kaldı ki, kimin kime baktığı da tartışılır artık. Bakmak fiilinin tanımı da değişti. Onlar, sizin kurduğunuz hayalleri gerçekleştirmeniz içini size, zamanlarını, güçlerini, akılarını veriyor.

Bu durumda, kim kime bakıyor?

2.    Dehşet bir çevre krizi geliyor! Uyanın

Kötü zamanlar geliyor.

4.752.852 - Bu yıl yok olan orman alanı (hektar)

6.398.624 - Erozyonunun yok ettiği toprak (hektar)     

33.210.051.601- Bu yılki karbon dioksit CO2 emisyonu (ton)   

10.967.011-  Bu yıl çölleşen toprak (hektar)      

8.949.427 - Bu yıl salınan endüstriyel zararlı atık (ton) 

Uzay araştırmalarını, çevre ile ilgili uyarıları, üst düzey toplantıları ve erişebildiğimiz kadarıyla gizli gündemleri toplayınca ortaya kötü bir manzara çıkıyor.

Büyük fotoğrafa bakın. Felaketin çok uzakta olmadığı açık ve net olarak görülecektir.

Çok uzak olmayan bir gelecekte, sıcaklıklar, tsunamiler, seller, devasa yangınlar insanlığı acı ve çaresizlik içinde bırakacak. Buna lütfen inanın.

İçme suları kirleniyor.

Denizler plastik ve çöp deryasına döndü.

Beslenme hataları insanoğlunda genetik sakatlıklara neden olmaya başladı.

Tarım alanları zehirlendi.

Ormanlar hızla yok oluyor.

Atmosfer karbon sanılımı nedeniyle işlevini yitiriyor.

Herkesin anlayabileceği basitlikte ifade edelim. Dünyada hayat bitiyor.

Bu süreçte, turizmin de payı var.

Oteller, uçaklar, transfer araçları. Hepsinin bu bozulmada rolü var.

Hemen yarın bu konu masaya yatırılmalı. Turizm sektörü, çevreye dost, karbon ayak izi olmayan bir turizm modeli için hızla çözüm üretmeli.

Plastikler kalkmalı.

Oteller sıfır atık uygulamasına geçmeli.

Karbon ayak izi sıfırlanmalı.

Yoksa sektör insanlık vicdanında hızla değer ve saygı kaybetmeye başlayacak.

3.    Hayvan haklarını tanıyın

Bakınız, Bu önerimi sakın bir şaka gibi algılamayın. Komik bir şeyler paylaşma niyetinde değilim. İş artık çok farklı bir noktaya geldi. Dünyada, hayvan dostlarımız ile ilgili hassasiyet had safhaya yükseldi. Bu hassasiyet hem evcil hem de vahşi olanlar için geçerli.

Avcılık lanetleniyor.

Hayvanlara eziyete büyük tepkiler var.

Deneyler için hayvan kullanma uygulamalarına karşı nefret had seviyede.

Kedilere ve köpeklere düşmanca uygulamalar yapan oteller topun ağzında.

Bir zamanlar, çuvallara doldurup dağlara bıraktığınız kediler ve köpekler vardı. Böylece çözüm üretildi sanıyordunuz. Geçti o devirler.

Bir anda boykotu yersiniz. Hayvan hakları savunucuları çok güçlendi.

Otellerinizi yeniden düzenleyin. Hayvan sahiplerine yer açın. Birlikte tatil yapabilmeleri için mekanlar ve paketler hazırlayın.

Bu, size çıkıştan önceki son uyarıdır.

4.    Turizmi bir israf sektörü olmaktan çıkarın

Türkiye’nin her yerinde açlıktan ölen kediler, köpekler var. 

Hayvan barınaklarında yetersiz beslenmeden kaynaklanan hastalıklar patlamış durumda. Bu nokta hayvan dostlarımız ile ilgili olan tarafıdır. Sadece bu kadar mı? Gelelim açlıktan ölen insanlara. Ya da açlıkla mücadele eden milyonlarca insana.

856.647.662 - Dünyada aç insan sayısı   

1.719.487.505 - Dünyada aşırı kilolu insan sayısı

797.098.883 - Dünyadaki obez insan sayısı       

18.264 - Bugün açlıktan ölen insan sayısı

Dünya otelleri, çöpe attıkları gıdaları değerlendirseler, açlık sorunu kökten çözülür.

Her ülke kendi içinde bir yapılanma oluşturabilir. Sivil irade ve kamu işbirliği ile çok başarılı sonuçlar elde edilebilir. STK’lar ve yerel yönetimler sadece bir toplama/taşıma/ulaştırma sistemi kurarak bir yemek tedariki zinciri oluşturabilirler.

İddia ediyorum..

Otellerin ekmek ve yemek israfı giderilirse, ülkemizdeki 81 ilin yoksullarına her gün taze ve sağlıklı yemek ve ekmek ulaştırılabilir.

Belirttiğim üzere, oteller ile bu yapı arasında, internetin de sağladığı kolaylıklar ile hızlı bir iletişim ağı kurulabilirse, gıdalar bozulmadan toplanabilir.

Toplanan gıdalar, yerel yönetimler aracılığı ile mahallelerde evlere ulaştırılabilir.

Önce niyet..

Önce israfa karşı yüksek bir duyarlılık.

Yapabiliriz.

5.    Turizm bir toplumsal dayanışma vasıtası olmalı

Turizm sektörü çok yönlü ve çok kollu bir alan. Ekonomik etki anlamında, onlarca farklı sektör ile etkileşim halinde. İstihdam boyutu çok yüksek.

Toplumsal refaha katkısı büyük.

Son birkaç on yılda çok sayıda yatırımcıya büyük servetler kazandırdı.

Profesyoneller bu sektör sayesinde mesleklerinde yükseldiler. Kendilerine yüksek standartlara sahip bir yaşam biçimi oluşturdular.

Ama bu misyon artık yetersiz kalıyor.

Turizm, toplumlara bundan daha fazlasını verebilecek potansiyele sahiptir. İnsanlar bu sektörün hayatlarına daha fazla dokunmasını bekliyor.

Yerel topluluklar, turizmin sağladığı olanaklara daha kolay ulaşmak istiyor. Yerel ekonomilerin desteklenmesini talep ediyor. Ki bunun için her türlü olanak var.

Yerel ekonomiler desteklenirse..

Köylere kadar uzanan bir dayanışma ağı oluşturulursa..

Çalışanların gelirleri, yaşam kaliteleri yükseltilirse..

Turizm bir toplumsal sigorta olarak, çok önemli bir misyonu yerine getirir.

6.    Turizm bir eğitim platformuna dönüşmelidir.

Turizmin insanları dönüştürmek gibi bir misyonu vardır.

Bu sektör, kuralları ve gelenekleri ile insanları doğru ve iyi olmaya yönlendirir.

Yeni başlayanlar, önlerinde başarılı rol modelleri görür. Onları örnek alırlarsa, kendileri de her anlamda değişir ve gelişir.

Şimdi, önümüzde çok daha geniş bir alan var. Bu alanda doğru adımlar atarak turizm sektörü çalışanlarını birer örnek modele dönüştürebiliriz.

Turizm sektörü, çalışanlarının hayatına dokunarak onlara çok büyük katkılar sağlayabilir.

Onların iyi birer aile üyesi..

İyi birer yönetici…

İyi birer insan olmalarına destek verebilir.

Turizmciler, iyi, çalışkan, şeffaf, temiz ve dürüst birer rol modeli olarak içinde yaşamakta oldukları toplumları da olumlu etkilerler.

Onlara..

Nezaketi…

Sevecenliği…

Konukseverliği..

Dayanışmacılığı…

Kendini ifade etmeyi..

Dinlemeyi..

Öğretin..

7.    Profesyonellerden daha fazla yararlanın

Artık değişim zamanı.

İnsanların..

Profesyonellerin.

Departmanların tamamen yeni bir felsefe ile ele alınması gerekiyor.

Turizm profesyonelleri, son 30 yılda, geçen yüzyıldan kalma iş modellerine mahkum edildi.

Neredeyse hiç değişmeden kalan bir dizi görev tanımına uyarak çalıştılar.

Bu antik dönem görev tanımları, profesyonellere, adeta bir anayasa maddesi gibi dayatıldı.

Değişmedi. Değişmesi teklif dahi edilemedi.

Hayatın ritmine uymayan bir iş yapma süreci herkesin ayağına pranga gibi takılı kaldı.

İşleyiş yavaşladı.

Süreçlerin çıktıları değersiz birer veri olarak kaldı.

Ölçümlenemedi.

Süreçler ve bireysel performanslar ölçümlenemeyince, başarı muğlak bir kavrama dönüştü.

Tanımlanamayan başarı nedeniyle, bu alandaki ödüllendirme mekanizmaları ortadan kalktı.

Başarının doğru tanımı yapılamayınca, insanların başarılı olma iradeleri zayıfladı.

Çalışanlar, vasatlığın bile yeterli olduğunu düşünmeye başladılar. Ortalama bir performans genel bir modele dönüştü. Kimse elini taşın altına koymadı.

Bireysel düşüş, genele yansıdı. Heyecan kalmadı. Moraller düştü. Üretkenlik bitti.

Şimdi bir mola ve durum değerlendirmesi zamanıdır. Duralım. Seviyemizi görelim.

Sorunları tespit edelim. Bu sorunların kaynaklarının analizini yapalım.

Sonra sıçramaya hazırlanalım.

Ama önce turizm profesyonellerine iade-i itibar edelim.

Onları kazanalım. Yüceltelim. Yükseltelim. Heyecan ocaklarını harlayalım.

Heyecanlı ve yeni hedefler verilmiş profesyoneller sektörü ayağa kaldırır.

8.    Sektördeki stajyer kaosuna son verin.

Gelin bu maddeyi daha doğru ifade edelim.

Liseli stajyerleri ucuz işgücü olarak görmekten vazgeçelim. Olmuyor. Attığımız taş ürküttüğümüz kurbağaya değmiyor.

Lisede okuyan gencecik çocuklar bu işin gerektirdiği ağırlığa sahip değiller.

Kurumsal hiyerarşiyi taktıkları söylenemez.

Misafir karşısında doğru beden diline sahip değiller. Hitap etme noktasında zayıflar.

Kıdemli çalışanların, uzun yıllar sonrasında elde edebildikleri iletişim ve konuşma becerilerini, birkaç ayda ve doğru olarak edinmeleri mümkün değil.

Hayat onlara hala bir oyun gibi geliyor.

Sorumlulukları yok. İşi ciddiye almıyorlar.

Çevreleri ile ilişkileri dengeli değil.

İşletmeye sadakat ve markayı saygınlığını korumak gibi bir hassasiyetleri yok.

Çalışma ve üretim standartlarına uyum sağlamakta zorlanıyorlar.

İtiraf edelim. Bu uygulama çok büyük yararlar sağlamıyor. Hatta zararı daha büyük oluyor.

Ama onları kaybetmeyelim.

Turizm eğitimine olan ilgi azalıyor.

Bu nedenle Liseli stajyerlerimizi kazanmak için yeni olanaklar yaratalım.

Onlara otellerde ucuz işgücü olmanın ötesinde pozisyonlar tanımlayalım. Gerçek anlamda eğitim almalarını sağlayalım.

9.    Artık otel esnaflarını üveylikten çıkarın.

Otel esnafları ile otel yönetimlerinin çıkarları bir değil mi?

Otelin başarısızlığı esnafı, esnafın başarısızlığı oteli sıkıntıya düşürmüyor mu?

Onların varlığı otele değer katmıyor mu?

O mağazalarda, saygılı, güzel konuşan esnaflar otellerin prestijini yükseltmez mi?

Onlar bir anlamda otellerin elçileri değil mi? Esnafların kurduğu dostluklar otellere de kazanç sayılmaz mı? O dostlar bir dahaki seneye yine aynı otele gelmeyecekler mi?

Bunun değeri az mıdır?

Otel esnafları da o ailenin bir parçasıdır. Onlara bunu hissettirin. Bundan kazançlı çıkarsınız.

Düşünülürse, otel yönetimleri ile esnaflar arasında birçok işbirliği alanı ortaya çıkar. Bu fırsatları değerlendirin. Oteller yeni ve güçlü iletişim kanalları kazanır.

Esnafların etki gücünü, iletişim becerilerini, hizmetlerini oteller için birer fırsata dönüştürün.

Her alanda değerlendirin.

10.Turizm bir barış ve kaynaşma fırsatıdır

Dünya hala bir düşmanlıklar ve nefret gezegeni.

Bu nefret gezegenin ateşini yükseltiyor.

Gezegenimiz hasta.

Bu hastalık, gezegenimizde yaşayan bütün canlılara da bulaşıyor.

İnsanlar, hayvanlar, bitkiler de hasta.

Hastalıklarla boğuşan yaşam, insanlığa sağlıklı bir bugün ve yarın sunamıyor.

Dışardan bakıldığında, hemen hemen herkesin, her topluluğun, her milletin bir ötekisi var.

Öfkeleneceği, bileneceği bir düşman olmadan yaşayamıyorlar adeta. Her olayı ötekini aşağılamak ve ona öfke kusmak için değerlendiriyorlar.

Bunun çözümü turizmdedir.

Turizm, birbirlerini tanımayan insanları bir araya toplar. Onlara tanışma ve yakınlaşma fırsatı sunar. Güzelliklere vesile olur. Güzel ilişkiler doğar.

İnsanlar birbirini tanırsa, severse, bu dijital çağda, çok sıcak dostluk ağları örülür. Sosyal medya bu ağları büyütür. Güçlendirir.

Seyahat, bu hastalığın köklerinden çözümlenmesi için büyük bir fırsat. Seyahat eden insan başka kültürleri, başka coğrafyaları, başka toplulukları tanır.

Onları anlar.

Sever.

Saygı duyar.

Anlamak, sevmek ve saygı duymak uzlaşmanın başlangıcıdır.

Turizme bir de bu gözle bakalım.

 

Önemli bir not ve bir özür

 

Değerli Dostlarım. Bu yazıda verilen bazı sayısal veriler ile ilgili olarak, Darüşşafaka Lisesi’nden sınıf arkadaşım Zeki Apak’tan son derece nazik ve bir o kadar da keyifli bir uyarı aldım. “ Bir de kaynak zikretme alışkanlığı edinsen 😘😘😘😘😘”. Yerden göğe kadar haklı olan bu uyarıya saygı duyuyorum.  Darüssafakalı için etik herşeydir. Emeğe ve kaynağa saygılıdır. Teşekkürler Zeki Apak.

Bu veriler www.worldometer.com sitesinden alıntıdır. 

 


20 Kasım 2021 Cumartesi

Kayıp bir Otel Genel Müdürü aranıyor

Türkiye turizmi, bundan yıllar önce kaybolan bir Genel Müdürü arıyor.

Hangi Genel Müdür bu?

Bir zamanlar Türkiye’de bir Genel Müdür vardı.

Sabırlı bir kariyer yolculuğunun sonunda zirveye tırmanabilmiş, yolculuğunun her aşamasını içine sindirmiş bir Genel Müdür. 

Sürekli gelişime gönül vermiş.

Hem kendisinin, hem de çalışma arkadaşlarının gelişimini çok önemseyen bir Genel Müdür.

Kariyer yolculuğunu, keyifli bir öğrenme ve ekibini de eğitme süreci olarak değerlendirebilmiş bir Genel Müdür.

Bu yolculuk boyunca dost biriktirmiş ve çevresinde sevgi ve saygı çemberi oluşturabilmiş, bu çemberi bu gün de koruyabilen bir Genel Müdür.

Saygın.

Yetenekli.

Karar verme noktasında güçlü.

Sözü ve tavırları önemsenen bir Genel Müdür.

Özel hayat ve iş hayatını doğru harmanlayan

Hayatında iki ana yaşam alanı olan ve her ikisini de dengeli biçimde yönetebilen bir Genel Müdür vardı. Huzurlu. Sağlıklı. Kendisi ile barışık. Gülümseyen bir Genel Müdür.

İş ve özel Dünya.

Yani hayatını kazanmak için çalışması gereken profesyonel alan.

Aile. Dostlar. İlgi alanları. Hobiler. Sanat. Kültür. Spor. Etkinlikler.

24 saatini bir cerrah titizliği ile planlayan ve buna uyan bir Genel Müdür vardı.

Bütün hepsine bağlı olarak, kendisi de, çevresi de mutlu idi.

Ailesine zaman ayırırdı

İş ve aile arasında bir tercih noktasına gelmemek için çabalardı.

Ama iş, ailesine ait zaman ve enerjiyi yutmaya başladığında, tercihi elbette aile olurdu.

İşinin, aile değerlerinin önüne geçmesine asla izin vermezdi.

Kitap okurdu

Kitaplara aşk ile bakardı.

Yazarlarına büyük saygı duyardı

Bu Genel Müdür kitap okur ve okuduğu kitaptan gerekli özü alırdı.

Bu nedenle okuması keyifli ve yararlı olanlardan bir liste yapardı.

Yararsız kitaplara zaman ayırmazdı.

Doğru kaynaklardan doğru bilgilere ulaşırdı. 

Müzik dinlerdi.

Hem de güzel müzikler dinlerdi.

Kulağa hoş gelen…

Agresif mesajlar vermeyen hoş müzikler dinlerdi.

Dinlediği güzel müziklerin felsefesini bilirdi.

Hissederek dinlerdi.

Yaratılan güzel eserlerin sahiplerine saygı duyardı. Korsan olarak dinlemek yerine mutlaka kasetlerini ya da plaklarını satın alırdı ve evinin en güzel köşesinde tutardı.

Spora meraklı idi.

Genellikle üç büyüklerden birisinin sıkı taraftarı idi.

Ama ölçülü bir fanatiklik ile..

Asla bel altına vurmadan..

Asla kabalaşmadan..

Asla rakip takım taraftarını rencide etmeden..

Her kulübün tarihine, kurumsal varlığına saygı duyarak.

Otelin her noktasına ve birimine vakıftı.

Belboy

Ya da komi

Ya da meydancı

Ya da mutfak elemanı

Her nereden başlamış ise, oradan tepeye ve yana doğru yaratıcı bir merak ile bakardı.

Otelin damarlarına kadar merak ederdi.

Muhasebe.

Satış.

Kat ve meydan.

Teknik.

Bahçe.

Eğlence ve müzik

Mutfak.

Bar.

Lokanta.

Hepsine zaman ve enerji ayırırdı. Hepsine hakimdi. Her alana yetecek bilgi ve birikime sahipti. Bunu da başarılı yönetimi ile kanıtlardı.

Ekip arkadaşları da bunu bilirdi. Hepsi Genel Müdüre saygı ve sevgi ile bağlı idi.

Bu Genel Müdür zaman yönetimi ustası idi.

Titiz bir planlama ile gününü en verimli biçimde yaşardı. İşine, çalışma arkadaşlarına, dostlarına, kendisine ve ailesine zaman ayırırdı.

Otelin her birimi onun varlığını hissederdi.

Şimdi?

O Genel Müdür kayboldu.

Yerine bambaşka bir model geldi.

Bakın, mesaisi demiyorum,  ömrü neredeyse tamamen, otelin yiyecek ve içecek üniteleri, eğlence alanları ve lobisi arasında geçen bir gözlemci geldi.

Bir parça da işletme ile müşteri arasında elçilik görevi olan bir gözlemci.

Günün birinde yatırımcı birden odak değiştirdi.

Farklı bir bakış açısı gelişti.

 “ Otel her şey dahil sistem ile işletiliyor. Senin bütün dikkatin büfelere, barlara yönelmeli.  Bütün mesele cost yönetimidir. Aman maliyetleri düşür. Yoksa kaybedersin.”

Ardından, cost her şeydir gibi bir algı ortaya çıktı. Yöneticilerin başarısı neredeyse tamamen cost hakimiyetine indirgendi.

Otel Genel Müdürleri tamamen yiyecek ve içecek departmanı kökenli olmalıdır, düşüncesi bütün sektörü teslim aldı.

Sonra Türkiye turizmine özgü yeni görev tanımları türetildi.

Önce Otel Müdürü..

Sonra İşletme Müdürü..

Şimdi, Otellerde İşletme Müdürleri var.

Bakın tekrar yazıyorum.

Mesaileri değil, ömürleri, büfeler, barlar, lobiler arasında geçiyor. Biraz da eğlence alanlarına göz atıyorlar.  Geriye sadece uyumak için zaman kalıyor.

İş körlüğü böyle başlar

Hayatı, büfeler, barlar, lobiler arasında geçen bir insan, buna ne kadar dayanabilir?

Bu nafile turlamalardan daha ne kadar keyif alabilir?

Heyecanını daha ne kadar canlı tutabilir?

Sosyal yaşamı sıfırlanan yönetici daha ne kadar sağlıklı kalabilir?

Akıl ve beden sağlığı daha ne kadar sağlam olabilir?

Yaratıcılık kalır mı?

İnce noktalara odaklanma becerisi kalır mı?

Müziğe, kitaba, sanata, spora, araştırmaya olan iştahını sürdürebilir mi?

Böyle bir tekdüzeliğin sondan bir önceki durağı iş körlüğüdür.

Son durak ise, istifa ya da işten çıkarma.

Böylece Oteller birer yetenek ve değer öğütme değirmenine döner.

Müşteri memnuniyeti düşer.

Onları tekrar çekebilmek için tek çare fiyatları indirmektir.

Gelirler düşer.

Sonrası malum.

Gelin, yeni bir döneme geçelim. İlk adım, donanımlı, otoritesi sağlam, yetki ve sorumluluk alanları geniş, iş ve özel hayatı dengeli Genel Müdürü geri getirmek olsun.

Oteller kazanır…

12 Ekim 2021 Salı

Kavşaktaki Çiçekçi ve Yaratıcı Pazarlama

Antalya Havalimanının girişine gelmeden hemen önce bir kavşak vardır. 

Anadolu kasabalarının tabiri ile üç yol ağzı da denebilir. Havalimanına gidiş, geliş ve bir de Lara- Kundu tarafına gidiş geliş yolu. O kavşakta araçlar kırmızı ışıkta yaklaşık bir dakika kadar beklerler.

Trafiği de yoğundur. Gece hariç gün boyu yüksek bir araç hareketi vardır. Trafik ışıklarında bekleme süresi de bir hayli uzundur.

İşte bu kavşakta, birkaç haftadan bu yana gül satmaya çabalayan bir adam var.

Kırmızı ışıklarda duran arabaların yanından biraz da hızlı adımlarla yürüyor. Bir yandan da arabalardaki insanların zor duyacakları bir ses tonu ile elindeki çiçeği satmaya çabalıyor.

-      Gül var… Gül verelim..

Pek başarılı olduğu da söylenemez. Saatlerce araç kuyrukları boyunca yürüdükten sonra, kaç tane gül demeti satıyor, merak ediyorum.

Ama çok fazla olmadığını tahmin etmek zor değil.

Ben gül severim. Ama buna rağmen bende bile bir satın alma duygusu yaratamıyor ise, gerisini siz düşünün. Çiçek konusunda bonkör ve hassas olmayan çok sayıda insanın yaşadığı bir kentte bu işi yapanların işi biraz zor.

Bundan yıllarca önce, Antalya’da bu işin piri bir isim vardı. Geceleri dışarıda eğlenme alışkanlığı olanlar hemen hatırlayacaklardır.

Sosyete çiçekçisi Meftun.

Meftun gerçek bir pazarlama ve satış ustası idi. Elindeki gülleri satmazdı. Ya da onun yaptığına çiçek satmak demeyelim. O eşleri, sevgilileri, arkadaşları çiçek ile bir araya getirir, muhabbetlerini arttırır, ortama sempati ile soslanmış bir sevgi yumağı bırakırdı.

Çok kısa zamanda da markalaştı. Meftun’dan bir mekanda çiçek almak ve hatta ondan ilgi görmek bir ayrıcalık göstergesine dönüştü.

Kavşaktaki adama dönelim.

Dostumuzun bu işi sürdürmesi biraz zor gibi geliyor. Kış ayları başladığında bitirecektir zaten. Hem o kavşaktaki trafik azalacağı, hem de soğuk havalarda işi zorlaşacağı için.

Kaldı ki, adamımızın bu işi kalıcı bir meslek olarak benimsemediği de ortada. Beden dili çok açık bir mesaj veriyor; “ Şu akşamın nafakası çıksın. Gül verelim “

Gül satmaya çabalayan adamınızın neden çok başarılı olmadığını çözmeye çalışalım.

Benim gözlemlerim.

Pazar analizi yapmamış.

İşe başlarken farklı günlerde birkaç değişik çiçek demeti ile bir tercih eğilimi analizi yapabilirdi. Böylece en çok tercih edilen çiçekten devam ederdi.

Tüketici analizi yapmamış

Birkaç haftalık bir gözlem ile o ışıklarda duran insanların kültürel donanımı, hitabet dili, davranış, iletişim biçimi hakkında fikir sahibi olabilirdi. 

Böylece sıradan bir Gül Verelim kalıbı yerine daha etkili, yaratıcı bir seslenme cümlesi kurabilirdi. 

Daha da ötesi var. 

Araçlardaki insanların çift, arkadaş, aile olma gibi durumlara göre çok cazip ifadeler kullanabilirdi.

Kendisini doğru konumlandırmamış

Dostumuz kusura bakmasın.

Ama uzun ve özensiz bırakılmış sakallar o birkaç saniyelik temas anında insanlarda olumlu bir etki bırakmaz. Ya traş olmalı, ya da düzgün bir sakal bırakmalı.

Buradan puan kaybediyor. Kaldı ki, kırmızı ışıkta, insanların bir an önce yeşil ışığın yanmasına odaklandığı bir noktada, çok az bir süresi var.

Kıyafet etkileyici değil

Birbiri ile uyumsuz renklerden oluşan bir kıyafet seti var. Bu uyumsuz renkler de insanların dikkatini dağıtıyor. O karmaşada akla en son gelecek nesne elbette elindeki güller olacaktır. Ki benim artık hiç dikkatimi çekmemeye başladı.

Sade, gözleri yormayan, insanlarda sempati uyandıracak renklerden oluşan bir kıyafet herkesin dikkatini çekecektir. Gül satın alma isteği de uyandırabilecektir.

Yaptığı işi oyunlaştırmalı

İşin içine eğlence katmalı. 

Heyecan olmalı. 

Onu gören insanlar gülümsemeye başlamalı. 

Her gün oradan geçenler, adamımızı görmek ve selam vermek için durmalı. Gördüklerinde ise, yakın bir dostlarını görmüş gibi hissetmeli. Bu yakınlığı sağlarsa, gerisi kolaylaşır.

Oyunlaştırmanın en öncelikli aracı sözdür. Söz işi bitirir. Adamımız basit bir ‘ Gül verelim’ repliği yerine, keyif veren muhabbet cümleleri kurmalı.

Evlerine farklı yollardan giden araç sahipleri, bu muhabbeti duyduklarında, yollarını değiştirmeli. Adamımızın çiçek sattığı kavşağı tercih etmeli. Bu kavşak bir muhabbet ve keyif mola yerine dönüşmeli. İnsanlar o kırmızı ışıkta gülerek beklemeli.

Eğlence ve muhabbet her zaman kazanır ve kazandırır.

Eğer bu yazıyı okuma şansı olursa da, gelip birkaç yıl sonra bana teşekkür etmeli.