Önceki yazımda size Cemil
Başargan Ağabeyimizi anlatmaya çalışmıştım.
Çalışmıştım, diyorum, zira
onu birkaç sayfa yazıda tam olarak anlatabilmek mümkün değil.
Ne kadar yazıp çizsem eksik
kalır, gözünüzde tam bir Cemil Başargan resmi canlandıramam.
Cemil Baba,
eskilerin tabiri ile nev-i şahsına münhasır bir kişilikti.
Bütün hayatı dost
meclislerinde anlatılmaya değer anılarla dolu.
Her saniyesini kelimenin tam
anlamı ile yaşamış…
Yaşar gibi yapmamış,
yaşamış…
Yakışıklı…
Sanatkar..
Cesur..
Akıllı..
Merhametli…
Hitabeti güçlü..
Kamil insan olmak adına ne
ararsan var..
Bütün bunların yanında Cemil
Ağabeyimin bir de keyifli yönü var tabi.. Onun yanında kahkaha atmadan on
dakika duramazdınız… Nedeni ise o kahkaha kaynağı anıları idi..
Ben hatırladığım birkaç
tanesini aktarayım..
Sevgili Cemil Baba
bekarlığında çok çapkınmış. Amiyane tabirle daldan dala konarmış. E heybede
yakışıklılık var… Zeka var… Yetenek var..
1950’ler… Cemil Baba
Ankara’nın popüler simalarından..
Daha ne olsun?
Ankara Samanpazarı o
vakitler sanat ve müzik hayatının kalbi. Gazinolar. Müzikholler. Yemekli ve
müzikli restoranlar.
Cemil Baba da bu mekanlardan
birisinde çalıyor. Hem enstrüman kullanıyor, hem solist, hem de birlikte
çalıştığı Latin kökenli müzik grubunun şefi.
Grubun bir de tercümanı var.
Genç bir Brezilyalı kadın… Genç ve güzel…
Eh bir de Latin oluşunu
dikkate alın.. O derece yani.
Cemil Baba kadına hasta…
Günlerden bir gün uzunca bir
sohbet sonrası kadını tavlamış. Bir
öğleden sonrasında evine götürmüş. Ateş ile barut bir araya gelince ne olursa o
olmuş.
Cemil Baba akşamüstü traş
olmak için hazırlanmış. Bir yandan da evde uzun süredir sakladığı bir şişe
Alman şarabını yudumlamaya başlamış.
Şarabın hikayesi ilginç ama.
O yıllarda Alman Büyükelçiliği Cemil Ağabeyimi her ay en az bir kez program
yapmak için davet edermiş. Şarap da o programların birisinin sonunda Büyükelçi
tarafından hediye edilmiş kendisine.
Bir kadeh kendisi içmiş, bir
kadeh de kadına ikram etmiş. Şarap çok
koyu kıvamda imiş…
Derken birden bir uyku
bastırmış. Traşını acele ile bitirmiş.
“Birkaç dakika kestirir,
ondan sonra kalkıp gazinoya gideriz” diyerek yatağa uzanmış.
Zaten bekar evi Sıhhiye’de,
mekan da Samanpazarı’nda. Taksi ile iki
dakikada varırız, diye geçirmiş aklından.
Bir müddet sonra uyanmış.
Saate bakması ile fırlaması bir olmuş. Hemen tercüman kadını da uyandırmış. Ama
o biraz zorlanmış toparlanmakta.
“ Kalk hemen… Programa 15
dakika var… Taksiye binip yetişiriz.”
Hafif bir baş ağrısına
rağmen fırlamışlar ve bir taksi çevirmişler. Beş dakikada Samanpazarı’ndaki
gazinoya varmışlar. Programın başlamasına 5 dakika varmış ve gecikmedikleri
için de gayet rahat davranıyorlarmış.
Kulise geçerken patron
önlerine çıkmış.
“ Cemil Bey geç kalmak
sizden hiç beklemediğim bir şeydi. Neredesiniz kardeşim?”
Cemil Ağabey şaşırmış. Daha
5 dakikaları var.
“ Hayırdır patron? Bak daha
beş dakikamız var. Bize beş dakika için mi sitem ediyorsun?”
Patron daha da şaşkın…
“ Ne beş dakikası Cemil Bey?
Dün gece de yoktunuz. İki gündür neredesiniz?”
Cemil Bey çok daha fazla
şaşkın…
“ Patron bırak şakayı yahu…
Ne iki günü?”
Patron bu kez hem şaşkın,
hem de hafiften kızgın..
“ Cemil Bey, dün gece
neredeydiniz Allah Aşkına… Hem siz, hem de tercüman hanımefendi… İkiniz de
yoksunuz iki gündür..”
Cemil Baba bu kez hem
şaşkın, hem hafiften kızgın, hem de biraz korkmuş..
“Patron sizin nasıl şakacı
olduğunuzu biliyorum, ama bu biraz aşırı olmadı mı?”
Patron sürüp giden bu
atışmaya noktayı koyar…
“ Cemil Bey meraktan öldük.
Dün geceden beri neredeydiniz? Ayrıca tercüman hanım da yoktu. Sizinle birlikte
miydi yoksa?”
Cemil Baba toptan inkara
gider..
“ Yok patron. Ben evdeydim.
Bir kadeh şarap içtim. Hafiften dalmışım. Sonra uyandım, koşarak işime geldim.”
İşin aslı ortaya çıkar.
Cemil Baba gerçekten de yanındaki kadın ile birlikte tam 24 saat uyumuştur.
Hatta uyku ne kelime, adeta komaya girmişlerdir.
Nedeni de daha sonra
anlaşılır.
İçtikleri şarap koyu
kıvamdadır. Cemil Baba’nın dikkatini çeker, ama önemsemez. Birer kadeh, adeta
reçel kıvamındaki şarabı yer gibi yaparak içerler.
Meğer şarap çok sert ve
kıvamlıymış. Bırakın bir kadehi, bir tatlı kaşığı alıp kadehte sulandırarak
içilmesi gerekirmiş. Daha fazlası, hele hele o kıvamda bir kadehi insanı
bayıltır, hatta öldürebilirmiş de…
Cemil Baba ve tercüman hanım
neredeyse canları ile kumar oynamışlar. Ucunda ölüm bile olabilecek bir riske
girmişler.
Allah korumuş…