“Orta vadede Avrupa’dan
Türkiye’ye yılda 30 milyon turist gelecek. Ege ve Akdeniz turizmcileri ihya
olacak” diyebilmeyi çok isterdim.
Ama mümkün değil.
Bütün Dünyanın önüne en
inanılmaz kolaylıklarla harika tatiller sunduğu Batılı turist artık Türkiye’ye
mahkum değil. Dahası İspanya, Yunanistan, Mısır, Tunus’a da mahkum değil.
Bir parantez açıp deniz,
güneş ve kum turizminin işportaya düştüğünü açık yüreklilikle kabul etmek
durumundayız. Küresel ısınmanın etkisi ile Kuzey Avrupa kıyıları bile deniz,
güneş, kum turizmine uygun hale geldi.
Ulaşımın kolaylaşması, her
türlü bilgiye ve ürüne doğrudan ulaşma şansı Dünyayı bir turizm avm’sine
dönüştürdü. Dolayısı ile sahil otellerinin ve bu otellerin bulunduğu beldelerin
kendilerini tanıtırken kullandığı ‘ eşsiz, benzersiz, olağanüstü’ gibi sıfatlar
anlamsızlaştı.
Okuduğu broşürde ya da
websitesinde bir otel ile ilgili olarak ‘ eşsiz sahiller’ ibaresini gören bir Y
kuşağı tatilcisinin tepkisi “ Nasıl yani?” oluyor.
Avrupa pazarı artık
bildiğimiz, alıştığımız ve benimsediğimiz profile uymayan, çok farklı
beklentisi olan kuşaklardan oluşuyor.
Çabuk
tüketiyorlar.
Kültürü, sanatı, bilgiyi,
modayı, yeni bir ürünü, yeni bir uygulamayı çok çabuk kullanıyor ve ardından
kaldırıp sanal çöplüklere atıveriyorlar.
( Artık kolay kolay eşsiz,
tertemiz, benzersiz diye niteleyemeyeceğimiz ) Sahillerimiz ve bu sahillere
kondurulmuş otellerimiz Batılı tatilci gözünde rakipsiz değil.
Cazibe unsuru da değil.
Otellerimiz en rafine
hizmetlerin müthiş bir saygı ve sevecenlikle sunulduğu mekanlar olmaktan çıkalı
çok oluyor.
Güzelim deniz, güneş ve
kumumuzu bu coğrafyanın kadim güzellikleri, gelenekleri, mutfağı, kültürü, doğası
ile harmanlayamadık. Yüzlerce uygarlığın yaşam macerasından süzülüp gelmiş şu
muhteşem ülkeyi nadide bir elmas gibi konumlandıramadık. Zengin ve gusto sahibi
Batılı turistin gözünü, kulağını, midesini, kalbini kazanamadık.
Otel
mi? Dev tüketim bandı mı?
Ford’un sanayi dünyasına
hediyesi olan bant üretimi otellerde de geçerli.
Özellikle açık büfeler tam
bir bant sistemi gibi. Bir uçtan giren kuyruklar, ne var ne yoksa silip
süpürerek sondan çıkıyor.
Türkiye’nin son 30 yılda
kazanmış olduğu Batı Avrupalı turist bu işleyişi kocaman açılmış gözlerle ve
biraz da hüzünle izliyor. Çevresi ile ilişkilerde nezaketi ve saygıyı temel
alan ortalama Batılı turist büfelerde gördüğü manzaralardan dehşete kapılıyor.
Örnekleri
sayalım mı?
Büfelerdeki yemekleri
tabaklarına elleri ile alanlar.
Önündeki sırayı hiç
dikkate almadan, özellikle Batılı turisti ite kaka araya girenler
Büfede dizili yemekleri
eli ile tadıp gerisini tekrar büfeye koyanlar
Lobilerde, altına kaka
yapmış bebeğinin altını değiştirenler
Havuzlara büyük ve küçük
abdestini bırakanlar
Bayanlar, baylar, Batılı
turist artık bu gördüklerini yorum sitelerine yazmaktan da vazgeçti. Gittiği
oteli, beldeyi, ülkeyi ömür boyu kara listeye alıveriyor. Bir daha gitmeyi
düşünmediği gibi, herhangi bir yerde reklamını gördüğünde de yüzünü
buruşturuyor.
Sadece
bilançolara odaklandık, sürdürülebilirliği unuttuk
Son birkaç yılda adeta bir
kuyumcu hassasiyeti ile uyguladığımız tasarruf tedbirlerini de açalım biraz.
Görünüşe bakılırsa günü kurtardık. Ama geleceği kaybettik.
Ayakta kalmak ( ya da
karlılığı sürdürmek ) adına gözümüzü giderlere ve maliyetlere diktik.
Tasarruf giyotinimizin
altına önce personeli gönderdik. Dünya standartları bir tarafa, departmanlarda
işin yürümesi için gereken sayıyı bile kırptık. Servisi, kat hizmetlerini,
eğlenceyi, mutfağı, restoranları adeta işlevsizleştirdik.
Büfelerde eski
çeşitlilikten eser kalmadı. Et zor bulunan elmas gibi azaldı.
Çalışanların maaşları reel
anlamda düştü. Turist ile muhatap olan çalışanlarımızın yüzü gülmüyor. Herkesin suratı asık. Bnun da nedenlerini turist ile paylaşıyorlar.
Kullanılan ekipman kalitesi
geriledi.
En önemli silahımızı
bozduk. Batılının imrenerek baktığı fiyat kalite dengesi tarih oldu.
Yorum sitelerine bir
bakın. Animasyon ekiplerinin gır gır şamata yazdırdığı manüplasyon eseri
yorumları bir tarafa bırakın. Her yorum sitesi kalitesizliği şikayet ediyor.
Geçmiş olsun. İki yılda
Batıda bir mutsuzlar ordusu yarattık.
Türkiye,
Batılı turist gözünde hala moda mıdır?
Türkiye’ye olan ilgi son
birkaç yıla kadar yükselmekteydi. Siyasi iktidarın AB üyeliği ile ilgili olarak
geliştirdiği politikalar bu yükselişin nedenlerinden birisi idi.
Birkaç yıldır süreç
tersine dönmeye başladı. AB üyeliği Türkiye’nin gündeminden düştü. AB de
Türkiye’yi arasına almak fikrinden uzaklaşmaya başladı. Sürecin arka planı bir
siyasi analiz konusudur. Bu nedenle girmeyelim.
AB üyeliğinin yakın
zamanda gerçekleşecek bir gelişme gibi algılanması Avrupa’da çok olumlu etkiler
yarattı. Emekliler Akdeniz ve Ege’den ev alıp yerleşmeye başladılar. ( Bu
olayda da sınıfta kaldığımızı bir not olarak düşelim. BU gün Kuzey ve Batı
Avrupa’da hala binlerce insan Türkiye’den mülk edinme noktasında yediği kazığı
anlatır.)
Gelinen noktada Türkiye ve
AB siyasi ve ekonomik anlamda birer rakip konumuna geçtiler. Türkiye ve AB
kamuoyu birbirleri hakkında halisane niyetler beslemekten uzaklaştı. Önceki
yazıda da belirttiğim gibi, AB vatandaşları Türkiye’yi 10 yıl önceden çok
farklı görüyor.
Dini inanç, yaşam biçimi,
kültürel zenginlik, kalkınmışlık seviyesi, hukuk gibi alanlar her iki tarafı
birbirinden kopardı.
Bu gün görüldü ki, Türkiye
ile AB siyah ile beyaz kadar farklı iki ayrı yapıdır. Ortalama Batılı da bunun
farkına vardı.
Türkiye
artık moda değil…
2017’nin en gözde 10
ülkesini arz edeyim. Önemli bir online seyahat haber portalından İngilizce
olarak kaydettim.
1. Iceland
2. Montenegro
3. Malta
4. Finland
5. Cyprus
6. Bulgaria
7. Portugal
8. Serbia
9. Croatia
10. Spain
Türkiye artık moda
olmadığı gibi, azımsanmayacak kadar geniş bir tatilci kitlesinden tepki de
görüyor. Onlar artık Türkiye’yi tatil planlarından çıkardılar. Bu geniş kitle
aralarında şu mazereti de çok sık tekrarlıyorlar;
“ Türkiye’ye tatile gidip
para kazandırmak istemiyorum”
Bu gelişmeyi beklememiz
gerekiyordu. Bu gelişmeye karşı bir B planını bundan yıllar önce hazırlamamız
gerekiyordu. Olmadı. Şimdi, kaybedilen Avrupa’ya karşı alternatif pazarlar için
dört dönüp duruyoruz.
Hızla kazanılan yeni
pazarlar da beraberinde sorunlar getiriyor. Bu da ayrı bir analiz konusudur.
Şunu ifade ederek bu faslı da kapatalım; Türkiye turizminde çalışanlar bu güne
kadar hiç tanımadıkları farklı kültürler ile karşılaşıyor. Otellerimiz çok
farklı yaşam tarzları, alışkanlıkları ve iletişim yöntemleri olan ülkelerden
insanlara hizmet vermeye çabalıyor. Bu da beraberinde kültür çatışmaları
getiriyor.
Yeni turistlerimiz ile
çalışanlarımızın birbirini tanıması, kaynaşması ve sevmesi oldukça zorlu ve
uzun bir süreç olacak gibi görünüyor.
Ama onları tanımaktan,
alışmaktan ve sevmekten başka da bir şansımız yok
Türkiye’nin yeni normali
bu…
Gelecek 10 yılda gerek
sahiller ve gerekse diğer bölgelerimizin temel pazarları Türkiye ve Orta Doğu
ile birlikte Asya olacaktır.
Bu biraz da bir atasözünü
anımsatıyor;
Her
kuş kendi türü ile uçar.
Batılı da artık kendisi
gibi düşünen ve yaşayanlara gidip tatil yapacak. Asyalı, Orta Doğulu, Rus,
Balkanlı da bize ve bizim gibi olanlara tatile gelecek.
Bir sonraki yazıya da
epeyce not kaldı.
Gelecek yazıda bu yeni
normale nasıl uyum sağlamalıyız? Neler yapmalıyız? Sorularının cevaplarına
bakalım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder