14 Haziran 2019 Cuma

Müşteri: Ya Avukatınız ya da Davacınız



Markaların büyük masraflarla hazırlattığı broşürler, kataloglar, videolar yakın bir zamanda işlevini kaybedecek gibi görünüyor.

Son 40 yılda acımasız, aralıksız, abartılı, tek taraflı reklam ve tanıtım bombardımanına uğrayan tüketiciler isyan bayrağını çektiler.

Markaların gerek basılı ve gerekse sosyal medyada, televizyonlarda ve açık havadaki tabelalarda kendilerini övmesi bütün inandırıcılığını kaybetti.

Tüketicinin gözünde, bir markanın kendisini şişirmesi ile yakın bir arkadaşının bütün sohbet boyunca meziyetlerini anlatması arasında hiçbir fark kalmadı.

Artık, neredeyse, “ bırakın bu işleri” diye öneride bulunmak aşamasındayım.

Turizm kentlerinde yol boyunca sıralanan dev billboardların hiçbir hükmü yok.

Televizyonda sevdiğimiz bir program, reklam girmek için bir anda kesildiğinde, küfür etmeyen var mı aranızda?

Son birkaç yıl içinde kaç broşürü ya da kataloğu bir dakikadan fazla incelediniz?

Kendimden bir örnek vereyim;

Akşamları bisikletime binerken yanıma telefonumu ve kulaklığımı alıyorum. Youtube’a yüklediğim müzikler var. Onları dinliyorum. Birkaç parça dinler dinlemez hemen araya bir reklam giriyor. İnanın o markaya ağzıma geleni söylüyorum.

Giriş bölümünü özetleyelim;

Tüketici, sizin, kendisini, ona hiç danışmadan, hedef kitle olarak tanımlamanıza itiraz ediyor. Onu bir pr ve pazarlama programına dahil etmenize isyan ediyor.

Artık tek şansınız var. Tüketiciyi, sadık müşteri noktasından, sizi savunan müşteri noktasına taşıyabilirseniz, bu en etkili pazarlama yöntemi olacaktır.

Müşterinizi avukatınız yapın.

Bunun yolu da, onları hedef kitle ya da müşteri olarak değil, aklı, ruhu ve yüreği olan insanlar olarak kabullenmekten geçiyor.

Aklı, ruhu ve yüreği olan insanlara, onları hayran bırakacak ürün ve hizmet sunarsanız, onlar da sizin gönüllü avukatınız olur.

Yoksa?

Aksi halde işiniz zor.

Hayran bırakamadığınız insanlar, bu kez da davacınız oluyorlar.

Hala farkında olmayabilirsiniz, ama artık tüketicilerin vicdanlarından oluşan online ve küresel mahkemeler oluştu.

Yorum siteleri
Sosyal medya platformları
Forumlar

Bunların hepsi birer online mahkemedir. Kendinizi bir anda sanık olarak bulmanız için minik bir hata bile yeterli olabiliyor.

Bu online mahkemelerin savcısı da, yargıcı da tüketici..

Hukuktaki kanunlara karşılık bu platformlarda vicdan hüküm sürüyor.

Alacağınız ceza da, müşteri nezdindeki uzun vadeli pozisyonunuzu etkiliyor.

Peki ne yapalım?

Modern Pazarlamacılara Hayati bir rehber

İnternet pazarlaması çağına özel yeni bir kavram var, duydunuz mu?

KKİ - ( Kullanıcı Kaynaklı İçerik ).

İşte size basit bir tanımlama;

Kullanıcı Kaynaklı İçerik, marka ile bir bağı olmayan tüketici, fan ya da bireylerin gönüllü olarak ürettikleri ve paylaştıkları özgün içeriktir. Bu içerik bir sosyal medya paylaşımı, bir yorum ya da bir forumda paylaşılan görüş olabilir.

Tanımdan da anlaşılacağı gibi, KKİ tarafsızdır ve herhangi bir gündeme bağlı olarak ortaya çıkmamıştır.  Sonuç olarak insanlar bu tür içeriği daha güvenilir, doğru ve otantik olarak kabul ederler.

Bütün KKİ’ler üç ana kategoride paylaşılır

Metin, Fotoğraflar ya da Videolar

Kullanıcılar bu üç başlık altında yarattıkları içerikleri şu kanallarda paylaşırlar;
Sosyal Medya İçeriği
Yorumlar ve referanslar
Blog postları
Video içerik ( Canlı yayın da dahil olmak üzere)
Forumlar
Durum analizleri

Sosyal Medya içeriği

İş ürünlere gelince, görmek inanmak demektir. Eğer onlar tanıdık insanlar ise ve sizin paylaşımlarınıza güveniyorlar ise, bu çok daha güçlüdür. Bütün Dünyadan insanlar her gün sosyal platformlarda binlerce fotoğraf ve video paylaşıyorlar. Bunların büyük bir kısmı, otel, destinasyon ve tur operatörü markaları ile etkileşim halindedir. Bu tarz organik görsel içerik bu gün bütün online dünyayı sarsıyor.

Herhangi bir internet kullanıcısı sisin hakkınızda bir sosyal medya paylaşımı yaptığında, ki bir twit ya da instagram paylaşımı olabilir, bu KKİ’dir. ( Kullanıcı Kaynaklı İçerik)

Yorumlar ve Referanslar

Müşterileriniz ister sizin sitenizin bir bölümüne isterlerse bir üçüncü tarafın sitesine ( Tripadvisor, Google, Yelp vb ) yorum yazsınlar. BU tür bir geri bildirim de bir KKİ’dir.

Blog postları

Diyelim ki dudak rujları üretiyorsunuz. Bir güzellik bloggerı ( sizinle ticari ilişkisi olmayan) ürününüzü kullandı ve bir makalede ya da yorumda değerlendirme yaptı. İster bir blog içinde olsun, isterse bir video, bu bir KKİ’dir ( Kullanıcı Kaynaklı İçerik )

Blog postların B2C şirketleri için daha uygun olduğunu düşünebilirsiniz, ama bu doğru olmaz. B2B Dünyasında da pazarlamacılar blog yazmaya ve okumaya bayılırlar. Ürününüz veya markanız bir makalede örnek olarak gösterilirse, ya da bir ‘ Nasıl Yapmalı?’ bloğunda anahtar malzeme olarak işaret edildi. Bu da bir KKİ olarak değerlendirilmelidir.

Video İçeriği

GoPro videoları, Instagram hikayeleri, facebookta paylaşılan kısa videolar, Youtube videoları, hepsi KKİ olarak kabul edilir. Yeter ki birilerine bu tür içerik üretmesi için para ödemesi yapmış olmayın. İnternet kullanıcılarının kendi iradeleri ile çektikleri ve mecralarda paylaştıkları bütün videolar sizin adınıza birer KKİ’dir.

Ne Tür KKİ kullanacağımı nasıl bileceğim?

Pazarlama stratejiniz için en doğru KKİ seçimini yapmak için öncelikle hedef kitlenizi iyi tanımak zorundasınız.  Sosyal medyada aktifler mi? Yorum sitelerine güven duyuyorlar mı? Bu soruların cevaplarına göre hangi tür içeriği seçeceğinize karar verebilirsiniz.

Tatile çıkmak üzere hazırlık yapanlar için en etkili içerik görüntülerdir. Tüketicilerin yüzde 85’i görsel Kullanıcı Kaynaklı İçeriği markanın yayınladığı fotoğraf ya da videoya göre daha etkili buluyorlar. Markanız hakkında daha yüksek bir farkındalık yaratmak ve bunu sadakate dönüştürmek isterseniz, görsel içeriğe odaklanın.

KKİ’nin yararları nelerdir?

Kullanıcı tarafından üretilen içerik, markanızın mesajı için bir sosyal kanıttır. Her markanın kendine özel bir hikayesi vardır. Hedef kitlesine bir söz verir. Buna mukabil, insanlar markalardan gelen mesajları bir tutam tuz gibi alırlar ve taleplerine karşı ihtiyatlı yaklaşmayı tercih ederler. İnsanlar başka tüketicilerin mesajlarınızı paylaştığını gördüklerinde ise, bunu markanızın güvenilir olduğu şeklinde değerlendirirler.

KKİ Satın Alma Kararlarında Geleneksel Pazarlamaya göre daha etkilidir

Çünkü Kullanıcı Kaynaklı İçerik, markanın sloganlarını tekrarlamaktan hiçbir maddi çıkarı olmayan inanlar tarafından üretilmektedir. Daha otantik ve daha güvenilir olduğu kabul edilir. Bir ölçü vermek gerekirse, KKİ markanın içeriğinden en az yüzde 20 daha etkilidir.

KKİ size daha büyük bir görsel içerik havuzu sunar

Ücretli çekim yaptırdığınız ya da internetten kullandığınız stok fotoğraflara ilave olarak, KKİ sizin için yeni bir görsel kaynaktır. Pazarlama çalışmalarınızda bunlardan da yararlanabilirsiniz. Instagrama günde 100 milyon görsel yükleniyor. Henüz erişemediğiniz ve yararlanamadığınız devasa kaynağa bir bakın.

KKİ bütçenizi esnetmenize yardımcı olur

Ortalama hesaplara göre markanız için bir fotoğraf seti hazırlatmak istediğinizde, bunun tahmini bütçesi 5.000 – 10.000 dolar arasındadır. KKİ size ürettiğiniz içeriği tamamlamak için maliyetsiz, özgün görseller sunar. Kullanıcıların ürettiği görsel içerik sayesinde fotoğraf için model aramanıza, ekipman tedarik etmenize ve çekim için en ideal havayı beklemenize gerek kalmayacaktır.

Kullanıcı Kaynaklı İçerik ile Marka ve İnfluencer Kaynaklı İçerik

Kullanıcı, Marka ya da İnfluencer tarafından üretilen içerikler arasındaki farklar nelerdir?

Marka tarafından üretilen içerikler

Marka tarafından üretilen içerikler, işletmenizin ücret ödeyerek hazırlattığı içeriktir. İster işletme içinde üretilmiş olsun, ister bir ajansa, fotoğrafçıya ya da videocuya hazırlatılmış olsun. Buna, internetteki online stoklardan satın aldığınız görseller de dahildir.

Kullanıcı Kaynaklı Görseller

Bu görseller işletmenizi ziyaret edenler ya da ilişkide olanlar tarafından üretilmiş fotoğraf ya da videolardır. Genellikle sosyal medyada paylaşılırlar. Bu görselleri pazarlama çalışmalarınızda kullanmak isterseniz kesinlikle izin almalısınız.

Influencer Kaynaklı Görseller

Sosyal medyada çok sayıda takipçisi olan ve onların tercihlerini etkileyen kullanıcılar var. Tarzları, söyledikleri ve kullandıkları ile rol modeli olabiliyorlar. Influencer, ürün ya da marka hakkında görsel içerik oluştururken kendi deneyimini esas alır. Onlardan bu yöntem ile yararlanmak mümkündür.

Daha çok Kullanıcı Kaynaklı İçerik için ne yapmalı?

İşte size konuklarınızı markanız ile ilgili daha çok içerik paylaşmaları için teşvik etmenize yarayacak öneriler.

Markanızı kullananları içerik paylaşmaya teşvik edin

Biraz çabalarsanız, insanlara sosyal medya paylaşımlarından duyduğunuz heyecanı ve mutluluğu yansıtabilirsiniz. Onların yaratıcılığını takdir edin. Heyecanlarını paylaşın.

Onlara kendilerini takip ettiğinizi gösterin

İnsanlar, markaların sosyal medya paylaşımlarını dikkate almadıklarını düşünür. Onlara, bu paylaşımları merakla takip ettiğinizi söyleyin. Bunu, paylaşımlarını beğenerek, yorum yaparak ya da alıntılayarak yapabilirsiniz.

Fotoğraf paylaşanları ödüllendirin

Ödüllendirme, fotoğraf paylaşımlarını teşvik eden bir jesttir. Hele işin içine fotoğraf yarışmaları girerse, kullanıcılar daha çok görsel içerik yaratırlar. Daha az bütçeli bir jest yapmak isterseniz, onların ürettiği kaliteli görsel içeriği pazarlama çalışmalarınızda kullanabilirsiniz.  Müşterileriniz, aralarından bazılarının çektiği fotoğrafların marka tarafından değerlendirildiğini gördüklerinde onlar da daha çok paylaşmaya başlarlar.

Yararlanılan kaynak: Julia Manoukyan- Crowdriff.com

8 Haziran 2019 Cumartesi

Türkiye’de Tatil Yapanlar Hava Atıyor mudur?

Türkiye’ye tatile gelmenin bir ayrıcalığı var mıdır?


Yani, bu ülkenin sahillerindeki otellerde tatil yapanlar, bu ayrıcalık üzerinden çevrelerine hava atıyor mudur?

Türkiye’de tatil yapsalar belki atabilirler.

Ya da şöyle diyelim, Türkiye’de tatil yaptıklarını hissetseler, bu muhteşem ülkeye gelmiş olmanın gururunu yaşayacaklar.

Türkiye’nin eşsiz güzelliklerini görseler.. Kültürü ile tanışsalar. Ayakları plajdaki kumlardan çıkıp muhteşem ormanların toprağına değse..

Doğanın ve tarihin dört bir yana miras bıraktığı değerlere dokunsa…

Otelden biraz çıkıp sahildeki Akdeniz fokunu görse..

Torosların eşsiz Sedir ağaçlarının verdiği aurayı içine çekse..

Ama onlar Türkiye’ye tatile gelmiyor ki..

Dev yatakhanelere, sanayi tesislerinin bantları gibi işleyen dev büfelere dalıyorlar..

İspanya Mayorka’yı, Tenerif’i, Barcelona’yı, İbiza’yı parlatıyor ve satıyor.

Yunanistan Mikanos’u, Rodos’u, Girit’i…

Fransa’nın mücevheri Paris’tir.

Mısır bile destinasyon parlatmada bizden ileriye geçti.

Sharm el Sheikh’i dev bir markaya dönüştürdüler.

Uzun yıllar önce zihinlere kazıdığımız markalarımızı kaybettik.

Alanya, Side, Kemer, Belek birbirleri ile hangi değerler üzerinden rekabet ediyor?

Doğal güzellikler?

Tarih?

Sanat?

Spor?

Çevre?

Yoksa fiyat mı?

Siz, kendiniz, bu bölgeleri kategorize ederken fiyat kriterini kullanmıyor musunuz?

Her bir destinasyonu belli fiyatlar aralığına yerleştirmiyor musunuz?

Türkiye’nin, Side’yi, Alanya’yı, Kemer’i parlatıp sattığını söyleyebilir misiniz?

Şimdi gelelim gurur duymak ile satın almak arasındaki ilişkiye..

Destinasyon pazarlaması ile bir tatilden gurur duyma arasındaki bağı anlatacağım.

Biraz sabır lütfen..

Baştan alalım..

İnsanlar, ilkel çağlardan bu yana bazı dürtülerle alış veriş yaparlar. Bu dürtüler binlerce yıldan beri insanların satın alma alışkanlıklarını yönetir.

Nedir bu dürtüler?

Farklı olma duygusu..

Ayrıcalıklı görünmek arzusu..

Satın alınan üründen gurur duymak arzusu..

Başkasının alamadığı prestij vesilesi markalara sahip olmanın hazzı..

Örneğin, bir BMW sahibi olmak bu duyguları yaşatır…

Mercedes de..

Keza Harley satın alanlar, bunu yapabilmenin havasını atarlar..

Harrods’dan alış veriş insana gurur verir.

Bir zamanlar Türkiye tatili bir prestij vesilesi idi

Bundan yirmi yıl önceye kadar Türkiye’de tatil yapmak bir gurur vesilesi idi. Ayağı Side’nin kumlarına değenin başı göğe eriyordu adeta.

Almanlar başta olmak üzere, Avrupalılar, Alanya’yı Kemer’i, Kaş’ı, Belek’i görmenin ve bu bölgelerde tatil yapmanın yaşattığı hazzı anlatacak kelime bulamıyorlardı.

Side, Alanya, Kemer, Belek, tatil ve seyahat sektörünün Mercedes’i, BMW’si, Harrods’u idi.

Konakladıkları oteller ise, sadece konaklama içindi, bu günkü gibi bir Konaklama Sektörü AVM’si değillerdi. O günlerde Avrupalılar otelleri sadece otel olarak değerlendiriyordu.

Seyahatten maksatları gezmek, görmek ve tanımaktı.

Kahvaltı sonrası soluğu otel dışında alırlar, ancak akşam yemeğine dönerlerdi.

Bir haftalık bir tatil sonrasında, otel içinden ve çevredeki halktan onlarca dost edinmiş olarak evlerine dönerler, uzun bir süre yaşanan güzel günlerin etkisinde kalırlardı.

Avrupa turizm medyası Türkiye’yi manşetlere taşırdı

Sadece turizm medyası değil, Almanya’nın, İngiltere’nin, Hollanda’nın, Avusturya’nın saygın gazeteleri, televizyon kanalları bahar aylarında Türkiye’yi gündemine alır, sahil kentlerimizi parlatırlardı. Yaz aylarının gözde ülkesi Türkiye idi.

Alman Bild gazetesinin, 2005 yılında Türkiye’de yaşayanları ve tatil yapanları Dünyanın en şanslı insanları olarak tanımladığı manşeti hatırlarım.

Avrupa ile Türkiye arasında, turizmin ürettiği sosyal romantizmden beslenen bir aşk yaşanıyordu.

Başta Antalya olmak üzere, büyük şehirler, Konya, Kapadokya, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Avrupalı tatilcinin ve gezginlerin kutup yıldızları idi.

Avrupa’da Medya adeta Türkiye’mizin pazarlama gücü olarak çalışıyordu.

Derken Türkiye’nin ürünü farklılaştı

Oteller kendi çaplarında birer AVM’ye dönüştü. Buna konaklama AVM’si de demek mümkün. 

Kentteki AVM’nin neredeyse bire bir benzeri yapılar otellerde ortaya çıktı.

Hatta bazı özellikleri ile onların da önüne geçti.

Kentlerdeki AVM’lerin, havuzu, plajı, hamamı, saunaları, masajı yok…

Ama şimdilik.

Kim bilir, sektörlerin bu kadar entegre olduğu bir Dünya’da, kentlerdeki AVM’ler Otelleri rakip olarak tanımlayıp birçok aktivite ekleyebilirler.

Evet! Oteller birer AVM’ye dönüştü. Buna Yaşam Merkezleri demek de mümkün.

Turist ile Kent arasındaki bağlar koptu. İnsanlar Otellerden dışarı çıkmaz oldular.

Turist, uçağa bindiği andan itibaren, eve dönene kadar, otel ile tur operatörünün oluşturduğu bir koridorun dışına çıkamaz oldu.

Yeni turizm ürününde olmayanlar nelerdi?

Türkiye Dünya’ya, bileşiminde, tarih, kültür, doğa ve insan olmayan bir turizm ürünü sunmaya başladı. Bu ürün, turizmin kimyasına uygun bir yöntemle doğmadı.

Maliyet/kar/zarar/bilançolar yeni ürünü dayattı.

Bir yanlış anlama olmasın.

Her Şey Dahil uygulaması, alıcısı olduğu için ortaya çıktı.

2000’lerden itibaren yaygınlaşan ve turizm trafiğinin odağına yerleşen bir tüketici tipinden bahsediyorum.

“Otelden dışarı çıkmam..”

“Tatil süresince evdeki çamaşır, bulaşık derdinden kurtulmuş olurum.”

“Yerim, içerim, yüzerim, güneşlenirim…”

“Akşamları animasyona gülerim…”

“Biraz da disko…”

Bunları telaffuz ederek tatilini satın alan bir kitle var. Planlama aşamasında en ideal tatil coğrafyasını seçmek için haritaya değil, kredi kartı limitine, bütçesine bakıyor önce..

Tatilin toplam bedelini hesaplarken, evde kullanmadığı enerjinin, doğal gazın, suyun bedelini düşüyor. Tüketmediği yemeklerin maliyetini bile hesaplıyor.

Gezeceği yerlerin değerlerini değil, büfelerini, barlarındaki içkileri hayal etmeye başlıyor.

Bu kesimin Türkiye’de tatil yaptığını söyleyebilir miyiz?

Geçti o devir..

Türkiye’de tatil yapanlar, Kuşadası’ndan girer, Kapadokya’dan, Van’dan çıkarlardı.

Bu hat üzerinde görmedik tarihi ve doğal güzellik kalmazdı.

Alanya’ya tatile gelen, kahvaltısını otelde yapardı. Akşam ve öğlen yemeklerinde mutlaka Alanya sokaklarının özgün lezzetlerini arardı.

Kemer’e, Side’ye tatile gelenler her gün ve her gece dışarıdaki hayata karışırlardı.

Şimdi geçti.

Tur operatörleri artık yemek, yatak, koltuktan oluşan bir paket satıyor..

Ha Side’de olmuş, ha Kemer’de. Hiç fark etmez.

Üretim bantları misali büfelere, tek tip odalara, tek tip eğlenceye gelen tatilci, bunun nesi ile gurur duysun ki?

Eşine, dostuna ne ile hava atsın?

Kendisini nasıl özel hissetsin?

Bu sistemin sürdürülebilirliği var mı?

Bilmiyorum.

Tanrı, bu alana yatırım yapan bütün yatırımcılara güç, sabır, bol gelir versin.

Onlara da çok ihtiyaç var.

Ama inanıyorum ki, çok uzak olmayan bir gelecekte, insanlar Türkiye’mizin mutfağına, havasına, suyuna, dağına, kuşlarına, tarihine gelmeye başlayacaklar.

Anadolu kentlerinin sokakları lezzet düşkünleri ile dolacak.

Bir dağın tepesindeki gölde gördükleri çok ender bir kuş onlara gurur verecek.  Dostlarına bu kuşu görmenin havasını atacaklar.

Aspendos’ta bir konsere gitmenin paha biçilmez havasını atacaklar. Hatay’da, Gaziantep’te mozaikleri görmenin bahtiyarlığını anlata anlata bitiremeyecekler.

Uzak olmayan bir gelecekte bütün Dünya Göbeklitepe’nin girişinde kuyruk olacak.

Bu kadim coğrafyanın tamamını gezmeye, görmeye, tanımaya ömürler yetmeyecek.

İşte o zaman..

Türkiye’ye seyahat etmek tekrar bir gurur vesilesi olacak.

Ama bu zirveye varmak için önümüzdeki birçok tümsekten atlamamız gerekecek.

Türkiye tezgahını tek tip üründen kurtarmak ilk adım olmalı. Bu tezgahı onlarca, yüzlerce ürünle doldurmak için gereken her şey var elimizde.

Bu tezgah siyah beyaz değil, gökkuşağı gibi olmalı.

Kafalar değişmeli.

Turizme tamamen bilanço odaklı bakış açısı biraz farklılaşmalı. Bu işin, özü itibarıyla insanları mutlu etme sanatı olduğu kabul edilmeli.

Üst düzey turist, sanatsal ürüne, seri üretim ürününden daha yüksek bütçe ayırır. Bu nedenle sanat yaparsanız açıkta kalmazsınız, buna inanın.

Tep tip turist yerine,  din, dil, ırk, cins, tercih, kültür farkı gözetmeksizin çok geniş bir yelpazeden insanlara kucak açılmalı.

Turizmciler Türkiye’yi tanımalı, anlamalı ve sevmeli…

Savunmalı..