Bundan tam 13 yıl önce şunu
yazmıştım;
“ İnsanlığın, uzak olmayan
bir gelecekte, aşırı silahlı, kabadayı, ama küresel sistemin dışında bir üçüncü
dünya ülkesi ile karşı karşıya kalma olasılığı çok güçlüdür. Rusya pazarında
uzun vadeli beklentisi olanların, gelecek senaryolarını çok dikkatlice
okumaları gerekiyor. On yıl sonrası için beslediğiniz umutların üzerine bu
jeopolitik gölge düşmesin.”
Yani demek istedim ki,
Avrasya’da henüz kalıcı bir
denge oluşmadı. SSCB’nin mirasçısı Rusya, kendisini küresel sistemde bir yere
konumlandıramadı. Küresel sistemde onurlu bir yer arayışı devam ediyor.
Eğer kısa zamanda bu yeri
bulamazsa, hırçınlaşabilir. Bu hırçınlık ise, dışlanmış, güven vermeyen bir
Rusya doğurabilir.
Şimdi
gelelim bugüne. 2 Mart 2022
13 yıl önce yazmış olduğum
yukarıdaki öngörünün ışığında bir analiz yapalım. Ne oluyor ve ne olacak
sorularına cevap arayalım.
Bu satırlardan sonrası bugün
ve sonrasına dair tahmin ve beklentileri ifade edecektir.
Bu
hırçınlığın sosyo kültürel bir teşhisi vardır; Emperyal Refleks
Yani, imparatorluk sonrası
sendromu.
Bu refleks,
İmparatorlukların dağılmasının ardından birkaç kuşağı teslim alır. Yani birkaç
kuşak, bu dağılmanın yarattığı korku ve öfke ile, gelişmekte olan sürece tepki
verir. Eski gücün ve etki alanının özlemi ile davranır. Geçmişe dönüş için
hayal kurar.
Bu refleks Osmanlı
sonrasında görüldü.
Birinci Dünya Savaşında
dağılan Alman İmparatorluğu sonrasında da görüldü.
Bir zamanlar Dünyanın
neredeyse yarısına hükmeden SSCB – Sovyetler Birliği sonrasında da devam etmesi
kaçınılmaz bir sonuçtu.
Toplumu yönlendiren siyasi
ve entelektüel elitler bu refleksi yaşar ve yaşatır.
SSCB’nin dağılmasının
üstünden çok uzun bir zaman geçmedi. Bu refleksin en az 20-30 yıl kadar devam
edeceğini öngörmek yanlış sayılmaz. Zira hükmetme duygusu, toplumların dna’sına
kadar işleyen bir haz alışkanlığı yaratır.
1990 öncesi sistem, Rusların
sosyal genetiğine bu hazzı kodladı. Bu hazzın temizlenmesi birkaç kuşak
sürebilir. Bu da asgari bundan 20-30 yıl sonrasına tekabül eder.
Rusya’da
eksik olan nedir?
Orta sınıfların gelişmediği
ülkelerde birçok risk vardır. Demokrasi, serbest rekabet, şeffaflık, ifade
özgürlüğü gibi kavramlar vücut bulamaz.
Bu kavramların sahibi orta sınıflardır. Bu sınıfların yokluğunda, siyaset, ekonomi,
sosyal yaşam iki zıt kutup arasında kalır. Bu iki kutup tarafından
biçimlendirilir.
Ortaya çıkan sosyo-ekonomik
tablo ile çağdaş demokrasinin bir benzerliği yoktur.
Sınıfsal ayrışma iki
kutupludur; en zenginler-en fakirler.
Orta sınıfların yokluğunda,
siyasi alan ile birlikte toplumsal hayat, en yoksullar ve güce tapanlar tarafından
ilahlaştırılan bir otoriteye kalır.
Ülke ve ulus, kaderini bu tartışmasız
otoriteye zimmetler.
Özgür hukukun ve sivil
toplumun denetimine tabi olmayan her karar büyük risklere gebedir. Ülkelerin
uzun vadeli geleceği ile oynanabilir.
Uluslara tecrit, kısıtlama,
ötekileşme olarak geri dönebilir. Şimdi böyle bir senaryonun gerçekleşmekte
olduğu söylenebilir.
Kontrolsüz
güç, aslında güç değil, zaaftır
Haklı ya da haksız gibi
tanımlamalara girmeksizin bir gözlem yapalım.
Rusya siyasi eliti ve
liderliği, Gürcistan, Kırım, Suriye gibi coğrafyalarda kazandığını düşündüğü
göreceli üstünlüğü ‘ egzajere etti’.
Olması gerekenin çok üstünde
bir önem atfetti.
Anadolu köylerinin
geleneksel ifadesi ile Dünyanın artık kendisi için bir köpeksiz köy olduğuna ve
değneksiz gezebileceğine hükmetti.
Bu hükümden aldığı cesaret
ile yeni maceralara girişebileceği vehmine kapıldı.
Geldik
bu güne.
Ukrayna’ya saldırdı.
Beklentisi, siyasi
liderliğin hemen dağılması ve Ukrayna’nın da kısa sürede gardını indirmesi idi.
Olmadı. Siyasi liderlik direnişi seçti.
Ukraynalılar da sivil ve
asker olmak üzere, bu direnişe tereddütsüz katıldı. Bu noktadan itibaren Rusya
liderliğinin işi çok zor.
Ukrayna en az bin yıllık
tarihi olan bir ülke ve üstünde yaşayan insanlar da bir Ulus. Son saldırı
Ukraynalıları bir ulus olma iradesinde daha çok kenetledi.
Batı
bu sürecin neresinde?
Uluslararası hamleler
tesadüflerle yapılmaz. Yani, Dünyaya
bilim ve aklın açısından bakanlar, uluslararası hamlelerin aniden gelişen
spontane hareketler olmadığını bilirler.
Özellikle Batı bu alanda çok
ustadır. Küresel satrancı çok iyi oynar.
Bu gözleme bağlı olarak,
Batı tarafından, Gürcistan harekatından bu güne ilmek ilmek örülen bir
stratejiyi tahmin etmek zor değil.
Bu kez satranç tahtası
olarak Ukrayna belirlenmişti.
Rusya liderliği, bilge
savaşçı Sun Tzu’nun o muhteşem önerisini unuttu.
Usta der ki;
“ Rakibinin seçtiği savaş
alanını ve silahları değil, kendi alanını seç”.
Çağın şartları, iki akraba
ulusun aralarındaki sorunları masada çözebilmesi için son derece uygun idi. Birçok
başka coğrafyada örneği olduğu üzere, Rusya ve Ukrayna bir araya gelebilir,
tarihten gelen bağların barışçıl şemsiyesi altında müzakerelere başlayabilirdi.
Masa her zaman barışçıl
sonuçlar doğurur.
Rusya liderliği bunu
yapmadı. Özellikle bir yılı aşkın bir süredir örülmekte olan kapana kendi
ayakları ile girdi. Tuzağa düştü. Beklemediği bir direnişle karşılaştı.
Şimdi bu tuzaktan yarasız
beresiz çıkmak için yol arıyor. Yaşanan bütün trajediye rağmen barışa bir şans
vermek için, her iki liderliğin elinde de yeterince güç var.
Verilmeli de.
Avrasya’nın sorunları
Avrasyalılar tarafından çözümlenir.
Putin,
dağılmakta olan Batı’yı hayata döndürdü
Fransa lideri Macron bir
süre önce “ NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” demişti. Almanya, Fransa, ABD,
İngiltere arasında hızlı bir kopuş süreci yaşanmakta idi.
NATO’nun işlevi ve
gerekliliği tartışma konusu olmaya başlamıştı.
Batı, artık küresel bir
tehdit kalmadığı gibi bir ön kabulden hareketle, NATO’ya ömür biçiyordu. Şimdi
Dünya Ukrayna ortak paydasında birleşti.
Bu gelişmelerden sonra,
Rusya’nın Ukrayna hamlesinin kime yaradığını sorgulamak gerekmez mi? Şimdi
temel soru şu: Kim zararlı çıktı?
Hibrit
savaş sahnede
Şimdi Batı ve Ukrayna,
cephedeki savaşı da kapsayan hibrit bir savaşı başlattı. Ki, askeri alan bu genel
savaşın belki de küçük bir parçası.
Bakın neler oluyor?
Rusya, Dünya genelinde bir
izolasyona maruz kaldı. Başta Batı olmak üzere, İnsanlık Rusya’yı vicdanen
mahkum etti. Bunu sadece duygusal bir tepki boyutunda düşünmemek gerekir. Bu
duygusal tepki daha büyük tepkileri tetikleyecek.
İnsanlar, duygusal olarak
koptukları kültürden her anlamda uzaklaşır.
O ülkenin sanatına..
Kültürüne..
Sporuna..
Ürünlerine..
Siyasetine..
Boykot uygularlar.
O ülkeye turist hareketi
durur..
O ülkeden turist trafiğine
soğuk bakarlar..
Sistemi oluşturan büyük
ekonomik ve sosyal aktörler, o ülkeyi sistem dışına iterler.
Nitekim
şu an itibarıyla bu süreç başladı ve hızlanıyor.
Kısa vadede patlayan bu
izolasyon ve boykotun yıkıcı etkileri zamana yayılacak. Bu dev ülkenin yakın
gelecekte ekonomik açıdan zora düşeceğini göreceğiz.
Orta vadede, içe dönük bir
Rusya ortaya çıkacak. Görünen o ki, Rusya hızlı bir izolasyon ile yüz yüze
kalacak ve ötekileşecek.
Rusya içinde bir muhalefet
hareketi var ve giderek güçlenecek.
Bu
yaptırımlardan sadece Rusya mı zarar görür?
Rusya’nın dışlandığı bir
Dünyada her şeyin güllük gülistanlık olacağını düşünmek ham hayal olur.
Tahteravallinin bir tarafının boşalması halinde, karşı tarafın hızla yere
çakılması gibi bir dengesizlik patlar. Herkes ve her şey zarar görür.
Dünya ekonomisi büzüşür.
Ticaret zayıflar. Gıda ve tarım ürünleri tedariki azalır. Gıda fiyatları patlar.
Daha kötüsü gıdaya erişim imkansızlaşır.
Petrol ve gaz tedariki
kesilir. Bu ürünlerin fiyatı patlar. Ulaşım ve genel anlamda nakliye dünyası
biter. Ülkelerin içinde ve ülkeler arası zincir kopar.
Dünyanın turizm ülkeleri
felakete sürüklenir. Ki burada en az 1 milyar insanın yaşadığı bir turizm
coğrafyasından bahsediyoruz. On
milyonlarca turizm çalışanı işsiz kalır. Ekonomisi turizme dayalı onlarca ülke
iflas eder. Açlık başlar.
Sosyal patlamalar başlar ve
hızlanır.
Süreç bir kıyamete evrilir.
Dünya
bir sosyal ve ekonomik buzul çağına girer.
Çözüm sürecinin Mart ayı
bitmeden hızlanacağını öngörebiliriz. Buna İngilizlerin bilinen ifadesi ile ‘
wishfull thinking’ de diyebilirsiniz. Ama umudu korumak gerekir.
Kısa ve orta vadede
gerilimin düşmesi en kuvvetli olasılık gibi görünüyor.
Daha keskin bir kopuşu ve
cepheleşmeyi hiçbir siyasi liderlik göze alamaz. Daha fazla gerginlik daha
fazla sefalet, daha fazla korku demektir.
Bu tür gerilimler toplumları
tehdit eden fay hatlarını tetikler. Ulusal, bölgesel ve küresel depremler bir
bütün olarak insanlığın geleceğini karartır.
Bunu göze alabilecek bir
siyasi çılgınlık yoktur. Olmaması gerekir.
Ukrayna ve Rusya halkları
toplumsal gururu çok önemserler. Yaşanmakta olan savaşın, bir tarafın yenilgisi
ya da teslim olması ile sonlanması olasılığı sıfırdır. İki halk da bu olasılığa
karşılık, savaşı ya da ölümü tercih ederler.
Ukrayna’dan başlayarak
Doğuya uzanan coğrafyada toplumsal DNA böyledir.
O halde çözüm uzlaşmadır.
Kimsenin yenilmediği..
Kimsenin diz çökmediği…
Barış ve anlayış temelinde
bir uzlaşma..
Böyle bir uzlaşma Avrasya’da
bir ilk olur. Bu coğrafyaya bambaşka bir yaşamın kapısını açar. Bundan sonraki
gerginlikler için bir model olur.