20 Ocak 2017 Cuma

Krizde en büyük silahınız: Entelektüel Sermayeniz

Finansal açıdan güçlü olabilirsiniz. 

İşletmenizin teknik altyapısı çok güçlü olabilir. Operasyonlarınız çok verimli olabilir. Ürünleriniz rakiplerinizin bir adım önünde olabilir.

Hiç önemli değil. Bu üstünlüklerinizin ömrü birkaç hafta ile birkaç ay arasındadır.

Rakiplerinize karşı daha uzun ömürlü bir üstünlük istemez misiniz? 
Kim istemez ki?

O zaman Entelektüel Sermayenizi güçlendirin!

Bir de bu mu çıktı? Evet! Daha doğrusu entelektüel sermaye her zaman vardı, siz farkında değildiniz. Nakit akışı, arsa, bina, teknik altyapı vb hepsi çok daha öncelikli idi. Bu alanlara yapacağınız yatırımların sizi ömür boyu koruyacağını düşünüyordunuz.

Aynı sektörde, aynı işi yapan rakiplerinizden daha az finansal sermaye ile daha çok finansal girdi yaratabiliyorsanız, doğru yoldasınız demektir. Çünkü rakiplerinize göre daha az sermaye ile operasyonel yönetimi, teknoloji yönetimini ve en önemlisi insan kaynağı yönetiminizi daha iyi yaptığınızın bir kanıtıdır tüm bunlar.

Nedir bu entelektüel sermaye?

İşletmeye piyasada rekabet avantajı sağlayan, çalışanların bildiği her şeyin toplamıdır.

Entelektüel sermaye, işletmenin zenginlik yaratmak üzere kullanıma soktuğu bilgi, enformasyon, entelektüel mülkiyet, çalışanların sahip olduğu beceri ve deneyim gibi entelektüel malzemelerin tümüdür. Entelektüel sermaye bir şirketteki insanlar tarafından bilinen ve işletmeye rekabet üstünlüğü kazandıran bütün varlıkların toplamıdır.

Entelektüel Sermaye tüm işletmeler için finansal sermayeden daha önemli bir konumdadır. İşletmeler entelektüel varlıklarını keşfedip, onları yönetmeye başladıkları zaman aynı işi yapan rakiplerinden ayrıştıklarını ve rekabet güçlerinin arttığını fark edeceklerdir.

Hizmet sektöründe entelektüel sermayenin anlamı?

Diğer sektörlerden farklı olarak, otelcilikte aslolan insandır.  Masanın iki tarafında da insan vardır. Her ikisinin de beklentisi birbirine yakındır. Bir taraf yaptığı iş ile mutlu olmak ister, bir taraf da aldığı hizmet ve servis ile… Böyle bir mutluluk paylaşımı için ortak kültür, ortak değerler, ortak bakış açısı ve ortak bilgi seviyesi gerekir. Hayatını 100 kelime etrafında döndüren, ilkokul mezunu, Dünyası iş ve evinden ibaret olan vasat bir çalışanın eğitimli, yüksek donanımlı, Dünyayı gezen, bilen, okuyan bir entelektüeli anlaması zordur. Anlamayacağı için mutlu etmesi de zordur. Her şeyden önce ortalama bir çalışanın işindeki önceliği daima kendi maaşı, iş garantisi, sigortası ve işinden sağladığı diğer faydalardır. Misafirini neden mutlu etmesi gerektiği sorusu aklına bile gelmez.

Entelektüel takımlar

Çözüm çok yönlü, aydın, çok okuyan, kendisini geliştiren ve müşterisi ile ortak zevklere sahip çalışanlara sahip olmaktır. Çünkü onlar benzer dili kullanır. Hayatların 100 değil birkaç bir kelime etrafında döner. Kendilerini rahatlıkla ifade ederler ve muhataplarını rahatlıkla anlayabilirler.  Üründen ve hizmetten mutlu olmanın ilk adımı da beklentisini rahatça ifade etmek ve bu beklentiyi doğru anlamaktır.

Günümüzün üst segment müşterisi;

Kültürel açıdan donanımlıdır-  Dünyayı gezer, iyi gözlem yapar ve kültürleri tanır- Rafine bir müzik anlayışına sahiptir. Caz, rock, pop, blues dinler- Satranç, briç, dama gibi oyunlara meraklıdır. Gezdiği ülkelerin insanına saygı duyar, tanımaya ve iletişim kurmaya önem verir- Tarihe ve arkeolojiye ilgilidir. Farklı coğrafyaların tarihlerini ve arkeolojisini araştırmayı ve öğrenmeyi sever- Spora meraklıdır ve farklı spor alanlarını takip eder- Gezdiği ülkelerin geleneklerini öğrenmek ister- Doğasını gezer- Mutfaklarına özel ilgi duyar. Bilmediği yemekleri tatmak ve içeriğini öğrenmek ister. Eğer bulabilir ise, seyahat ettiği kentin o günlerdeki sanat, spor, sinema vb etkinlik takvimini edinmek ister- Alışverişe zaman ayırır ve semt pazarları ve otantik mekanları gezmekten hoşlanır. Ziyaret ettiği ülkelerde müzeleri gezer. Resim ve heykel sergilerini merak eder.

Bunlardan nasıl haberdar olabilir?

Entelektüel takımlarınız var ise bunu başarabilirsiniz. Donanımlı, iyi eğitimli, neşeli, yaptığı işi seven ve neden yaptığını bilen ekip arkadaşlarını bu görevi başarı ile yerine getirebilir. Mümkün ise Üniversite eğitimi almış, kendisini sürekli geliştiren, yeni beceriler kazanmak için kendisine yatırım yapan, gülümsemeyi bilen çalışanlarınız var ise, gelecek sizindir. Özellikle otelcilik sektöründe artık devir, yaptığı iş her ne olursa olsun, o işin adını gurur duyarak taşıyabilenlerin devridir. Yaptığı işten gurur duymayanlar sektörden yavaş yavaş temizlenecek, bunu herkes bilsin.

Böyle ekipler var mı?

Önlerini açarsanız, motive ederseniz var! Yardımcı olursanız, eğitimlerini aldırırsanız, cesaret verirseniz ve ödüllendirirseniz, elbette var! Kendisine yatırım yaptığında ve sektördeki emsallerinden daha bilgili, daha empatik, daha yardımsever olduğunda bunun ödülü olacağını bilirlerse, var! Kendisinin ve işletmesindeki görevinin özel ve önemli olduğunu hissederse var!
Böyle ekipleri yaratmak ve işletmenizin kalıcı değerine dönüştürmek hemen mümkün olmaz.  Zamana ihtiyacınız var.  Bu ekipler için özel eğitim programları olmalı. Hatta yılın 12 ayı bu eğitimler devam etmeli. Hayat kendisini devamlı yeniliyor ise, eğitimlerin içeriği ve yöntemleri de yenilenmeli. Geçen yüzyılın eğitimleri ile yeni nesil çalışanlarınızı kazanamazsınız.

Bu ekipler için özel programlar olmalı

Bu ekiplerin konaklaması işletmenin kalitesi ile orantılı olmalıdır. Aksi halde çalışanlarınız sosyal ve kültürel tatminsizlik yaşar. Çalıştıkları ortam 21 yüzyılda, konakladıkları mekanlar geçen yüzyılda olur ise mutlak tatminsizlik kaçınılmaz olur. Tatminsizlik işe yansır. Konuklar karşısında gülümseyen değil, mutsuz bir yüz ifadesi ile çalışırlar. Bu durumun konukların dikkatinden kaçmayacağından emin olabilirsiniz.

Bu ekiplerin beslenmesi de işletmede konuklara sunduğunuz yiyecek ve içecekler ile yakın kalitede olmalıdır. Bunu hem yoğun fiziksel mesaide harcadıkları enerjiyi alabilmeleri için yapmalısınız, hem de misafir büfelerini gördüklerinde içlerinde bir hüzün olmaması için… Akılları o büfelerde kalmamalı. Kafeteryalarda yedikleri ve içtikleri onları mutlu etmeli.

Bu ekiplerin giyim ve kuşamı da emsallerinden farklı olmalı. Onlara sektörün genelinin tercih ettiği ucuz, iki ayda yıpranan ve bedenlerine oturmayan üniformalar giydirmemelisiniz. Giydiklerini gurur duyarak taşımalılar ve bunu da konuklarınıza hissettirmeliler.  Konuklarınız çalışanlarınızın işletmelerinden gurur duymalarından etkilenir. Buna üniformalar da dahildir. Onlara rakiplerinizden daha güzel gömlek, pantolon ve ayakkabı giydirin. Güzel kokmalarını sağlayın. El ayak bakımları tam olsun. Kadın çalışanlarınızın güzel ve etkili makyaj yapmalarına yardımcı olun. Gerekirse bu konuda eğitim almalarını sağlayın. Merak etmeyin, her yatırımınız size misli ile geri dönecektir.

Bu ekipleri iş ve lojman/ev arasına mahkum olmaktan koruyun. Sanata, spora, kültüre, okumaya, araştırmaya, gezmeye zaman ayırmalarına yardımcı olun. Tek tek ya da arkadaş grupları ile sinemaya, tiyatroya, maçlara gitmelerini sağlayın. Kitaplar alın. Okuyanları ve okuduklarını hayatına katanları ödüllendirin. Dünyayı, ülkelerini ve yaşadıkları kenti tanımalarına yardımcı olun. Özellikle ülkelerini ve kentlerini iyi tanısınlar ve konuklara doğru anlatsınlar. Bu alana yatırım yapın. Kenti ve ülkelerini gezmeleri için fırsat yaratın.

Bu ekiplerin konuklarınız ile entelektüel sohbetlere girmesini teşvik edin. Her konuda sohbet edebilecek bir serbestlik sağlayın. Bu ekipler konuklarınıza kentti tanımalarına yardımcı olacak öneriler sunabilsinler. En iyi Türk mutfağı nerede? Kentte iyi bir suşici var mı? En iyi Türk şaraplarının markaları ve nerede bulabilecekleri? Yakın bölgelerde gezilebilecek nereler var? O hafta kentte oynanan maçlar ( futbol, basketbol, hentbol vb ) Kentteki sanat ve sosyal hayatı anlatabilsinler. Hatta izin verin, çalışanlarınız bu etkinlikler için konuklarınıza gönüllü rehberlik yapsınlar.

Entelektüel ekipleriniz var ise;

Pazardaki saygınlığınız artar. Rakiplerinizin arasından sıyrılırsınız.

İşgücü pazarının en değerli unsurları sizi tercih eder

Misafirler nezdinde çok olumlu bir temsil potansiyeli yakalarsınız

‘Repeat’ misafir oranınız her yıl artarak devam eder. Pazarlama maliyetleriniz düşer.

Offline ve online saygınlığınız patlama yapar. Yorum siteleri sizin maliyetsiz reklam platformlarınıza dönüşür

Fiyatlarınızı her yıl yükseltme ‘hakkınız’ doğar. Kimse de itiraz etmez.

Çalışanlarınızın gelirleri artar.  Üstün işgücü her yıl daha çok sizi tercih eder


Bize el uzatın, entelektüel ekipler için güçbirliği yapalım

7 Ocak 2017 Cumartesi

Terör ve Turizm: Bize umutsuzluk yasaktır!

Bütün Türkiye acı çekiyor. Ama Türkiye turizmcileri acı çekmenin ötesinde, kan kusuyorlar, kızılcık şerbeti içtiklerini söylüyorlar…


Kan ter ve çile dolu yıllar boyunca dikilmiş tesisler, bu tesislerden evine ekmek götüren milyonlar, tedarikçiler, bu tesislere turist getiren acenteler, taşımacılar… Herkesin gözü akan kanda, yanaklardan süzülen gözyaşında ve karanlık ufuklarda…

Önceki on yıllarda birkaç ayda bir yaşadığımız şokları bu yıl neredeyse her gün yaşar hale geldik. Türkiye için hiç de iyi düşüncelere ve duygulara sahip olmayan birileri, vampirlere özgü karanlık yerlerde değerlendirme yapıyor, tartışıyor ve kararlar alıyor.

Bu coğrafyada olup bitenlere anlık değerlendirmelerin ışığında yaklaşırsanız… Bu dev kapışmaya iç siyasetin argümanları ile açıklama getirmeye çalışırsanız… Bu güne kadar savunageldiğiniz siyasi ve sosyal aidiyetlerinizin taraflı gözlüklerinden bakarsanız…

Siz şöyle geri durun… Yanlış taraftasınız!

Bir yerlerde birileri Ortadoğu ve bağlantılı olarak Kafkaslar, Orta Asya, Kuzey Afrika’da senaryolar kuruyor… Dost ve düşman tasniflerini yapıyor… Ortada kanlı bir tahtırevalli var. Denge noktasına Türkiye’mizi yerleştirmeye çalışıyorlar. Türkiye’nin çıkışlarına ve pozisyon değişikliklerine ayarlı bu senaryolar sürekli olarak güncelleniyor.

Ülkemiz adeta bir laboratuvara sokulmuş, en hassas noktalarına ısrarlı acılar yaşatılıyor. Anlaşılan o ki güzel ülkemize bir Pavlov Testi uygulanıyor. Israrlı ve inatçı terör atakları ile diz çöktürmek istiyorlar.

Biraz açalım;

Türkiye’yi bu güne kadar uyguladıkları düşük yoğunluklu savaştan farklı olarak, şok bombalı eylemlerle, intihar saldırıları ile dize getirmek istiyorlar. Önce bunun adını koyalım.,

Bu eylemler, Türkiye’ye, açıktan ilan edilmese de, mesaj olarak verilen bir savaşın aşamalarıdır. Muhtemelen daha berbat ve iğrenç eylemlerle karşılaşacağız da…

Durumun stratejik tahliline girmeden ve zihinleri fazla yormadan bazı öngörülerimi paylaşayım. Özellikle de geleceğe dair minik de olsa umut kırıntılarımı ve gerekçelerini arz edeyim. Bu noktayı özellikle vurgulamak isterim; geleceğe dair umutlar… Umutlarımız da ölürse geriye tutunacak ne kalır ki?

Ortada bir kavga var. Adına ne derseniz, deyin, bir kapışma var.

Batı ile Doğu.. Emperyalizm ile Avrasya’nın mazlum milletleri… Asya ve Afrika’nın yüzlerce yıl kanını emen Derin Akıl ile bu ezilen kıtaların özgür ve bağımsız iradeleri… En doğrusu, haklı ile haksız arasında…

Eğer bu vahşi, bu alçak ve bu hain savaşı böyle görmezseniz…

Bir tarafta bir bütün olarak Türkiye, karşısında PKK, FETÖ, PYD, IŞİD, ABD Derin Devleti, Derin Avrupa aklının olduğu gerçeğini ısrarla görmezden gelir, konuyu günlük siyasi kapışmalar boyutuna indirgerseniz…

Yanlış yaparsınız

Bu kapışmanın arka planında ne var?

Neden bütün Dünya, Kıbrıs – Suriye- Irak- Mısır- Kuzey Doğu Afrika- İran- Kafkaslar tarafından çevrelenen bu coğrafyaya üşüştü? Bu vahşi kapışma, birkaç liderin patlayan kaprislerinden kaynaklanan bir kavga mıdır?

Değil elbette!

Bütün mesele enerji… Bütün mesele yukarıdaki ülkelerin çerçevelediği alan içinde kalan petrol ve doğal gazın nasıl talan edileceği ile ilgilidir.

Bu kaynakların ait olduğu coğrafyadaki milletlerin olduğu gerçeğinden hareketle safını belirleyen Türkiye bu talanı sürdürmek isteyenlerin hedefine girmiştir. Bu kadar net!

Türkiye safını Avrasya’dan, binlerce yıllık mazlumlardan yana belirlemiştir.

Kopan kıyametin nedeni budur!

Gelecek ne gösteriyor?

Türkiye’ye güvenmek zorundayız. Türkiye’nin geleceğine inanmak zorundayız. Burası her önüne gelenin ağzına vurup lokmasını alacağı bir muz cumhuriyeti değildir.  Türkiye jeostratejik avantajları, dinamik nüfusu, tarihten gelen mücadele geleneği, doğası, tarımı ve kaynakları ile 80 milyonluk aktif bir devdir.

Denilebilir ki, Türkiye Cumhuriyeti kurucusu Büyük Atatürk’ün zamanından bu yana sürekli bir savaş hali yaşamaktadır. Son 40 yılda yaşatılan ekonomik, sosyal, politik krizler ve güvenlik ile ilgili operasyonların tamamını bertaraf eden Türkiye artık çelikleşmiş bir mücadele iradesine sahiptir. 
Her kavga ve her kriz bu güzelim ülkeyi güçlendirmiştir.

Buna inanın.

Dar bir özgüven perspektifinden sallanan temelsiz iddiaları değil, somut gerçekliği seslendiriyoruz. Lütfen ellerinizi vicdanınıza koyun. Bu günden geçmişe bir bakın. Son 40 yılda üzerimize çullanan terörü, iç savaş provokasyonlarını, ekonomik haçlı seferlerini bir düşünün. Hepsini atlattı güzel Ülkemiz.

Türkiye’nin 40 yıllık baş belası 2018’de bitebilir

Gelecek yıl, PKK’nın ya bir büyük operasyon sonrası dağıtıldığına ya da silah bırakmasına tanık olabiliriz. Türkiye, bu işin sonuna geldi. Bu iddialı sözleri buraya yazarken bana deli, uçuk gözü ile bakabilirsiniz.

Kabul.

Türkiye bu kez işi sıkı tutuyor. İçindeki hainlerden temizlenmiş güvenlik güçleri tavizsiz ve hatasız operasyonlar ile terör örgütünü dizlerinin üzerine çökertiyor. 1990’lı yılların acemiliklerinden ders alan güvenlik güçleri provokasyonlara ve sivil halkın zarar görmesine yol açmadan sert darbeler ile terör örgütünün yapılanmasını kökünden sarsıyor. Dikkat edin, 1990’larda her provokasyondan sonra Türkiye’mizin Güneydoğu’su kitlesel gösteriler ile sarsılırdı. Halkı da hedefleyen şiddet tepki doğuruyor, haklı mücadele Kürtler gözünde haksız konuma düşüyordu. Bu gün bu hatalar yapılmıyor. Siviller ile eli silahlı eşkıyaların ayrılması konusunda uzmanlaşan asker, polis ve istihbarat nokta atışları ile başarı sağlıyor.

Dört Ülkeyi parçalama planı paramparça ediliyor

Kürtlerin yaşadığı dört ülkeyi parçalayarak Kürtlere bir Ülke ve Devlet vaat eden emperyalist plan bölge milletleri tarafından yırtılıp atıldı. Kendisine biat edecek bir kukla devlet peşindeki emperyalizmin bu hain niyeti en başta onurlu Kürt halkı tarafından görüldü ve reddedildi. Kürtler Batı’nın bölgedeki maşası olma siyasetine hayır, diyor.

Irak ve Suriye’de Kürt sorunu çözülecek. Bu mazlum ve çilekeş halk artık maceraperestlerin, Batı uşaklarının önünde bir sosyal ve siyasal kalkan olmayacak. Üç ülkede onurunu, statüsünü, refahını, huzurunu kazanmış Kürtler Türkiye’de de bu ihanete karşı ayağa kalkacaklar. Buna tarih tanık olacak.

PKK’nın siyasi uzantısı halkın gözünde bitti

Kendisine açılan onlarca yıllık hoşgörü ve sabır kredisini basit hesaplarla harcayan PKK uzantısı sivil yapılanma bitiyor. Bu yapı, hem siyasi hem de sosyal ve ekonomik rezaletleri ile kendisini tarihin akışının dışına attı. Elindeki yerel yönetimleri sosyomiliter mevziler olarak kullanan bu sivil uzantının yöneticileri yargı önünde hesap veriyor. Hiçbir başarısı olmayan yapı halkın gözünde de bitiyor.

Kürtler 40 yıllık sahte hayallerin ardından koşmayı bırakıyor. Bunu panik içinde gören PKK, kitlesel eylemler yerine giderek daha fazla teröre, intihar saldırılarına yöneliyor. Bir anlamda sahibinin sesi olarak havlıyor. Suriye ve Irak’ta pozisyon ve mevzi kaybeden derin ABD aklı adına Türkiye’ye bombalı eylemlerle saldırıyor. Açık ve net olarak emin olun, her bir bombalı eylem Güneydoğu Anadolu’daki kitle tabanını biraz daha azaltıyor…

Türkiye bu konuda çok usta bir politika izliyor. Bir yandan PKK’ya hak ettiği tonda cevap verilirken, bir yandan da el konulan belediyeler vasıtası ile halka hizmet yağdırılıyor. Bölgeden gelen haberler umut verici. El konulan belediyeler ilk kez halkın emrinde faaliyet gösteriyor. Kentlerin kasabaların yolları yapılıyor. İçme suları, atık su yatırımları hızla bitiriliyor. Kentlerin peyzajı insanları sarıp sarmalayan renklerle donatılıyor. En sorunlu kentlerin altyapı gereksinimleri tamamlanmak üzere…

Tarihinde ilk kez bu kadar yoğun bir hizmet bombardımanına tutulan bölge halkı PKK’dan hızla kopuyor. Gözünü ve gönlünü çağın sunduğu nimetlere açıyor. Bölgede açılan havalimanları, fabrikalar, GAP ve tarım yatırımları 20-30 yıl önce hayal edilemeyecek bir Güneydoğu resmini oluşturuyor. İnsanlar iş ve ekmek sahibi oluyor.  Terör bittiğinde inanmakta zorlanacağımız bir tersine göç yaşanacağı kesin…

Bütün bu yatırımları dar bir siyasi kadroya bağlamak yanlış olur. Son birkaç 10 yılda oluşturulan bu strateji binlerce yıldan süzülüp gelmiş bir Devlet Aklının başarısıdır.

Turizm bölgeyi uçurmak için hazır…

Turizm, Güneydoğu’nun tarihini ve talihini kökünden değiştirmek ve bölge insanına çağ atlatmak için tek bir stratejik gelişmeyi bekliyor; PKK’nın bitmesi. Terörün bir daha hortlamamak üzere tarihe gömülmesi…

Bu muhteşem coğrafyada turizm için her şey var.

Termal…
Doğa…
Kadim bir tarih…

Konuğunu baş tacı etmeyi her zaman bir yaşam biçimi olarak benimsemiş bir halk…

Kültür…

Muhteşem bir mutfak…

Turizm adına hangi tür var ise, hepsinin yatırım alanı bulacağı bir coğrafya burası..

2018’de PKK silah bıraksın… Otel yatırımları patlar…

10 yıl sonra bölge yılda 10-12 milyon turist çeker…

Bu hayali sadece potansiyel turizm yatırımcıları ve profesyoneller değil, bölgenin işsiz gençliği de kuruyor ve bekliyor. Üstelik bu hayal silah ve kan ile değil, iş ekmek ve barış ile kuruluyor. Bu hayalin tadını hisseden Kürt gençliği yönünü barışa, yaşamaya, demokrasiye, kardeşliğe dönüyor.  Bölgeden insancıl haberler geliyor.

2017’de direneceğiz, sabredeceğiz, kazanacağız

2018’de terörü yenmiş bir Güneydoğu’dan yayılacak enerji sadece o coğrafyayı değil, Türkiye’yi ve hinterlandını da ısıtır.

Korkmayacağız…

Neden korkmayacağız ve neye güvenmeliyiz?


Neler olur, gelecek yazıda anlatalım…