8 Haziran 2019 Cumartesi

Türkiye’de Tatil Yapanlar Hava Atıyor mudur?

Türkiye’ye tatile gelmenin bir ayrıcalığı var mıdır?


Yani, bu ülkenin sahillerindeki otellerde tatil yapanlar, bu ayrıcalık üzerinden çevrelerine hava atıyor mudur?

Türkiye’de tatil yapsalar belki atabilirler.

Ya da şöyle diyelim, Türkiye’de tatil yaptıklarını hissetseler, bu muhteşem ülkeye gelmiş olmanın gururunu yaşayacaklar.

Türkiye’nin eşsiz güzelliklerini görseler.. Kültürü ile tanışsalar. Ayakları plajdaki kumlardan çıkıp muhteşem ormanların toprağına değse..

Doğanın ve tarihin dört bir yana miras bıraktığı değerlere dokunsa…

Otelden biraz çıkıp sahildeki Akdeniz fokunu görse..

Torosların eşsiz Sedir ağaçlarının verdiği aurayı içine çekse..

Ama onlar Türkiye’ye tatile gelmiyor ki..

Dev yatakhanelere, sanayi tesislerinin bantları gibi işleyen dev büfelere dalıyorlar..

İspanya Mayorka’yı, Tenerif’i, Barcelona’yı, İbiza’yı parlatıyor ve satıyor.

Yunanistan Mikanos’u, Rodos’u, Girit’i…

Fransa’nın mücevheri Paris’tir.

Mısır bile destinasyon parlatmada bizden ileriye geçti.

Sharm el Sheikh’i dev bir markaya dönüştürdüler.

Uzun yıllar önce zihinlere kazıdığımız markalarımızı kaybettik.

Alanya, Side, Kemer, Belek birbirleri ile hangi değerler üzerinden rekabet ediyor?

Doğal güzellikler?

Tarih?

Sanat?

Spor?

Çevre?

Yoksa fiyat mı?

Siz, kendiniz, bu bölgeleri kategorize ederken fiyat kriterini kullanmıyor musunuz?

Her bir destinasyonu belli fiyatlar aralığına yerleştirmiyor musunuz?

Türkiye’nin, Side’yi, Alanya’yı, Kemer’i parlatıp sattığını söyleyebilir misiniz?

Şimdi gelelim gurur duymak ile satın almak arasındaki ilişkiye..

Destinasyon pazarlaması ile bir tatilden gurur duyma arasındaki bağı anlatacağım.

Biraz sabır lütfen..

Baştan alalım..

İnsanlar, ilkel çağlardan bu yana bazı dürtülerle alış veriş yaparlar. Bu dürtüler binlerce yıldan beri insanların satın alma alışkanlıklarını yönetir.

Nedir bu dürtüler?

Farklı olma duygusu..

Ayrıcalıklı görünmek arzusu..

Satın alınan üründen gurur duymak arzusu..

Başkasının alamadığı prestij vesilesi markalara sahip olmanın hazzı..

Örneğin, bir BMW sahibi olmak bu duyguları yaşatır…

Mercedes de..

Keza Harley satın alanlar, bunu yapabilmenin havasını atarlar..

Harrods’dan alış veriş insana gurur verir.

Bir zamanlar Türkiye tatili bir prestij vesilesi idi

Bundan yirmi yıl önceye kadar Türkiye’de tatil yapmak bir gurur vesilesi idi. Ayağı Side’nin kumlarına değenin başı göğe eriyordu adeta.

Almanlar başta olmak üzere, Avrupalılar, Alanya’yı Kemer’i, Kaş’ı, Belek’i görmenin ve bu bölgelerde tatil yapmanın yaşattığı hazzı anlatacak kelime bulamıyorlardı.

Side, Alanya, Kemer, Belek, tatil ve seyahat sektörünün Mercedes’i, BMW’si, Harrods’u idi.

Konakladıkları oteller ise, sadece konaklama içindi, bu günkü gibi bir Konaklama Sektörü AVM’si değillerdi. O günlerde Avrupalılar otelleri sadece otel olarak değerlendiriyordu.

Seyahatten maksatları gezmek, görmek ve tanımaktı.

Kahvaltı sonrası soluğu otel dışında alırlar, ancak akşam yemeğine dönerlerdi.

Bir haftalık bir tatil sonrasında, otel içinden ve çevredeki halktan onlarca dost edinmiş olarak evlerine dönerler, uzun bir süre yaşanan güzel günlerin etkisinde kalırlardı.

Avrupa turizm medyası Türkiye’yi manşetlere taşırdı

Sadece turizm medyası değil, Almanya’nın, İngiltere’nin, Hollanda’nın, Avusturya’nın saygın gazeteleri, televizyon kanalları bahar aylarında Türkiye’yi gündemine alır, sahil kentlerimizi parlatırlardı. Yaz aylarının gözde ülkesi Türkiye idi.

Alman Bild gazetesinin, 2005 yılında Türkiye’de yaşayanları ve tatil yapanları Dünyanın en şanslı insanları olarak tanımladığı manşeti hatırlarım.

Avrupa ile Türkiye arasında, turizmin ürettiği sosyal romantizmden beslenen bir aşk yaşanıyordu.

Başta Antalya olmak üzere, büyük şehirler, Konya, Kapadokya, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Avrupalı tatilcinin ve gezginlerin kutup yıldızları idi.

Avrupa’da Medya adeta Türkiye’mizin pazarlama gücü olarak çalışıyordu.

Derken Türkiye’nin ürünü farklılaştı

Oteller kendi çaplarında birer AVM’ye dönüştü. Buna konaklama AVM’si de demek mümkün. 

Kentteki AVM’nin neredeyse bire bir benzeri yapılar otellerde ortaya çıktı.

Hatta bazı özellikleri ile onların da önüne geçti.

Kentlerdeki AVM’lerin, havuzu, plajı, hamamı, saunaları, masajı yok…

Ama şimdilik.

Kim bilir, sektörlerin bu kadar entegre olduğu bir Dünya’da, kentlerdeki AVM’ler Otelleri rakip olarak tanımlayıp birçok aktivite ekleyebilirler.

Evet! Oteller birer AVM’ye dönüştü. Buna Yaşam Merkezleri demek de mümkün.

Turist ile Kent arasındaki bağlar koptu. İnsanlar Otellerden dışarı çıkmaz oldular.

Turist, uçağa bindiği andan itibaren, eve dönene kadar, otel ile tur operatörünün oluşturduğu bir koridorun dışına çıkamaz oldu.

Yeni turizm ürününde olmayanlar nelerdi?

Türkiye Dünya’ya, bileşiminde, tarih, kültür, doğa ve insan olmayan bir turizm ürünü sunmaya başladı. Bu ürün, turizmin kimyasına uygun bir yöntemle doğmadı.

Maliyet/kar/zarar/bilançolar yeni ürünü dayattı.

Bir yanlış anlama olmasın.

Her Şey Dahil uygulaması, alıcısı olduğu için ortaya çıktı.

2000’lerden itibaren yaygınlaşan ve turizm trafiğinin odağına yerleşen bir tüketici tipinden bahsediyorum.

“Otelden dışarı çıkmam..”

“Tatil süresince evdeki çamaşır, bulaşık derdinden kurtulmuş olurum.”

“Yerim, içerim, yüzerim, güneşlenirim…”

“Akşamları animasyona gülerim…”

“Biraz da disko…”

Bunları telaffuz ederek tatilini satın alan bir kitle var. Planlama aşamasında en ideal tatil coğrafyasını seçmek için haritaya değil, kredi kartı limitine, bütçesine bakıyor önce..

Tatilin toplam bedelini hesaplarken, evde kullanmadığı enerjinin, doğal gazın, suyun bedelini düşüyor. Tüketmediği yemeklerin maliyetini bile hesaplıyor.

Gezeceği yerlerin değerlerini değil, büfelerini, barlarındaki içkileri hayal etmeye başlıyor.

Bu kesimin Türkiye’de tatil yaptığını söyleyebilir miyiz?

Geçti o devir..

Türkiye’de tatil yapanlar, Kuşadası’ndan girer, Kapadokya’dan, Van’dan çıkarlardı.

Bu hat üzerinde görmedik tarihi ve doğal güzellik kalmazdı.

Alanya’ya tatile gelen, kahvaltısını otelde yapardı. Akşam ve öğlen yemeklerinde mutlaka Alanya sokaklarının özgün lezzetlerini arardı.

Kemer’e, Side’ye tatile gelenler her gün ve her gece dışarıdaki hayata karışırlardı.

Şimdi geçti.

Tur operatörleri artık yemek, yatak, koltuktan oluşan bir paket satıyor..

Ha Side’de olmuş, ha Kemer’de. Hiç fark etmez.

Üretim bantları misali büfelere, tek tip odalara, tek tip eğlenceye gelen tatilci, bunun nesi ile gurur duysun ki?

Eşine, dostuna ne ile hava atsın?

Kendisini nasıl özel hissetsin?

Bu sistemin sürdürülebilirliği var mı?

Bilmiyorum.

Tanrı, bu alana yatırım yapan bütün yatırımcılara güç, sabır, bol gelir versin.

Onlara da çok ihtiyaç var.

Ama inanıyorum ki, çok uzak olmayan bir gelecekte, insanlar Türkiye’mizin mutfağına, havasına, suyuna, dağına, kuşlarına, tarihine gelmeye başlayacaklar.

Anadolu kentlerinin sokakları lezzet düşkünleri ile dolacak.

Bir dağın tepesindeki gölde gördükleri çok ender bir kuş onlara gurur verecek.  Dostlarına bu kuşu görmenin havasını atacaklar.

Aspendos’ta bir konsere gitmenin paha biçilmez havasını atacaklar. Hatay’da, Gaziantep’te mozaikleri görmenin bahtiyarlığını anlata anlata bitiremeyecekler.

Uzak olmayan bir gelecekte bütün Dünya Göbeklitepe’nin girişinde kuyruk olacak.

Bu kadim coğrafyanın tamamını gezmeye, görmeye, tanımaya ömürler yetmeyecek.

İşte o zaman..

Türkiye’ye seyahat etmek tekrar bir gurur vesilesi olacak.

Ama bu zirveye varmak için önümüzdeki birçok tümsekten atlamamız gerekecek.

Türkiye tezgahını tek tip üründen kurtarmak ilk adım olmalı. Bu tezgahı onlarca, yüzlerce ürünle doldurmak için gereken her şey var elimizde.

Bu tezgah siyah beyaz değil, gökkuşağı gibi olmalı.

Kafalar değişmeli.

Turizme tamamen bilanço odaklı bakış açısı biraz farklılaşmalı. Bu işin, özü itibarıyla insanları mutlu etme sanatı olduğu kabul edilmeli.

Üst düzey turist, sanatsal ürüne, seri üretim ürününden daha yüksek bütçe ayırır. Bu nedenle sanat yaparsanız açıkta kalmazsınız, buna inanın.

Tep tip turist yerine,  din, dil, ırk, cins, tercih, kültür farkı gözetmeksizin çok geniş bir yelpazeden insanlara kucak açılmalı.

Turizmciler Türkiye’yi tanımalı, anlamalı ve sevmeli…

Savunmalı..

Hiç yorum yok: