Siz eğer rahmetli Cemil
Başargan Ağabeyimizi tanımadıysanız…
Hakkında bir şey
bilmiyorsanız, çok şey kaçırmışsınız, demektir.
Bu kadar da iddialı
konuşuyorum…
Sanıyorum rahmet istedi.
Sevgili Cemil Başargan
Ağabeyimiz geldi aklıma.
1991 ile 1994 yılları
arasında Bolu Abant Palace Otelinde birlikte çalışma şerefine nail olmuştum.
Sağ olsun, ondan insanlık, müzik, sanat ve kültür adına çok ders aldım.
Cemil Ağabey Otelin
müzisyeni idi. Akşam yemeklerinde piyanosu ile konuklara müzik dinletisi
sunardı. Ne de güzel çalardı rahmetli…
Türkiye’de gerçek İstanbul
Beyefendilerinin en son örneği idi ve ben son demlerinde onu tanıma
bahtiyarlığına eriştim.
Muhteşem bir müzik
yeteneği… Muhteşem bir ses…
Gözlerden, kulaklardan
adeta fışkıran bir zeka.
Her zaman tam zamanında
gediğine konulan taşlar… O bambaşka idi. Buram buram zeka ürünü esprileri ile
kırar geçirirdi hepimizi.
Kalmadı öyleleri artık.
Hangi anımı anlatsam ki..
Bir akşam o harika otelin
restoranında kalabalık bir müşteri grubuna piyano ile klasik müzik çalmakta ve
inceden de sözlerini mırıldanmaktadır…
Şans işte… O hafta sonu
otelin müşterileri farklıdır. İstanbul ve Ankara’dan gelen, rafine tatil
zevklerine sahip seçkin misafirler yoktur.
O hafta sonu bir yedek parça şirketi oteli tamamen kapatmıştır ve bütün
Anadolu’dan gelen bayilerini ağırlamaktadır…
Yedek parçacıları tenzih
ederim.
Ama, içlerinde, Abant gibi
nezih bir coğrafyada ve gerçekten de saray gibi bir beş yıldızlı otelde tatil
yapmayı bilmeyen birçok görgüsüz de vardır.
Bir tanesi muhteşem bir
Mozart klasiğinin tam orta yerinde bağırır;
“ Hele Babam bırak şu
tıngır mıngır şeyleri… Hele bi çiftetelli döktür de oynayak şurada”
Cemil Ağabey yıllardır
müzik yaptığı Abant’ta ilk kez duymaktadır böyle bir narayı.. Şok olur.
Neredeyse yarım asırdır Türkiye’de sanat yapmaktadır. Hiçbir yerde böyle bir
kabalık ile karşılaşmamıştır.
Kulakları uğuldamaya
başlar…
Gözlerinde birkaç damla
yaş patlamaya hazır bombalar gibi toplanır…
Söylemekte olduğu şarkının
sözleri aklından uçup gider.
Sonra..
Yaşından beklenmeyen bir
çeviklikle sahneden hışımla iner. Doğruca bu kaba müşterinin yanına gider.
Masada koca bir kase cacık vardır.
“ Seni saygısız adam”
diyerek bir kase cacığı adamın kafasına boca eder.
“ Senin gibi bir hıyara
böyle cacık iyi gider”…
Otel yönetimi araya girer.
Grubun liderleri adamı restorandan çıkarır. Birkaç bağırış, çağırış sonrasında
ortalık sakinleşir.
Cemil Ağabey müziğe devam
eder. Yaklaşık 1 saatlik programını
bitirir.
Odasına çıkar.
Tedirgindir.
Müşteriye yaptığı hareket
nedeniyle ceza alacağını tahmin etmektedir. Sabaha kadar gözüne uyku girmez.
Bir taraftan da tepkisinin biraz fazla mı kaçtığını düşünür.
Sabahı zor eder…
Kalkar, temizliğini yapar
ve kahvaltıya iner…
Kahvaltı salonundan girer
girmez müthiş bir sürpriz ile karşılaşır.
Orta yaşlarda, çok şık ve
duruşundan kalitesini yansıtan bir adam kapının hemen az ilerisinde, elinde bir
buket çiçek ile beklemektedir.
Son derece saygılı bir
tavır ile Cemil Ağabeye yaklaşır.
“ Dün akşamki kabalık için
sizden hem arkadaşımız, hem de şirketimizin buradaki bütün misafirleri adına
özür dilerim.”
Cemil Ağabey şoktadır.
Susar kalır.
Adam şirketin yönetim
kurulu başkanıdır. Bayiler toplantısına bir gün gecikmeli olarak, o sabah
katılmıştır.
Gelir gelmez akşam yaşanan
tatsızlık raporlanır. Başta kafasına cacık kasesini yiyen görgüsüz olmak üzere,
hemen herkes Yönetim Kurulu Başkanının kıyametleri kopartacağını ve Cemil
Ağabeyden bu hareketinin hesabının sorulmasını isteyeceğini beklemektedir.
Gerçekten de olay
anlatılır anlatılmaz öfkelenir.
Ama Cemil Ağabey’e bu
saygısızlığı yapan bayisine… Zaten adam da bu olayı kendisine şikayet edenler
arasındadır.
Yardımcısına döner;
“ Beyefendinin bayilik
sözleşmesini iptal edelim. Sanata ve
sanatçıya saygısızlık yapan benim şirketimin toplum nezdindeki itibarını
zedeler. Benim için sanat ve sanatçı şirketimin menfaatlerinden daha önce
gelir.”
Ortalığı derin bir
sessizlik kaplar.
Görgüsüz müşterinin
gözleri fal taşı gibi açılmıştır. Ağzını açıp tek kelime söyleyemez.
Şirketin sahibi
yardımcısına hemen bir buket çiçek hazırlatması talimatını verir.
Konu kapanmıştır.
Kapıya yakın bir masaya
oturur, Cemil Ağabeyi beklemeye başlar.
İçeri girer girmez de
hemen yanına gider ve özürleri ile birlikte çiçeği verir.
“ Cemil Bey, rahmetli
Babam Ankaralıdır. Sizin müziğinizin hastası idi. Bizi de, başta siz olmak
üzere, ülkemizin gururu sanatçılarımızın müzikleri ile büyüttü. Sizler
Türkiye’mizin aydınlık yüzlerisiniz. Saygılarımı ve özürlerimi kabul edin.”
Cemil Ağabey susmuş.
Sadece birkaç damla gözyaşı ile cevap vermiş.
1 yorum:
Cemil basargan muziğin oldugu kadar..adamlığında manifestosu idi..hata yaptığı zaman en ince ayrıntisina kadar özür dilemesini bilir..kirdığı kalpleri tamir etmwsini iyi bilirdi..ruhu şaad olsun
Yorum Gönder