12 Aralık 2017 Salı

Turizmin Asilzadesinden Muhteşem Anılar

Önceki yazımda size Cemil Başargan Ağabeyimizi anlatmaya çalışmıştım.

Çalışmıştım, diyorum, zira onu birkaç sayfa yazıda tam olarak anlatabilmek mümkün değil.

Ne kadar yazıp çizsem eksik kalır, gözünüzde tam bir Cemil Başargan resmi canlandıramam. 

Cemil Baba, eskilerin tabiri ile nev-i şahsına münhasır bir kişilikti.

Bütün hayatı dost meclislerinde anlatılmaya değer anılarla dolu.

Her saniyesini kelimenin tam anlamı ile yaşamış…

Yaşar gibi yapmamış, yaşamış…

Yakışıklı…

Sanatkar..

Cesur..

Akıllı..

Merhametli…

Hitabeti güçlü..

Kamil insan olmak adına ne ararsan var..

Bütün bunların yanında Cemil Ağabeyimin bir de keyifli yönü var tabi.. Onun yanında kahkaha atmadan on dakika duramazdınız… Nedeni ise o kahkaha kaynağı anıları idi..

Ben hatırladığım birkaç tanesini aktarayım..

Sevgili Cemil Baba bekarlığında çok çapkınmış. Amiyane tabirle daldan dala konarmış. E heybede yakışıklılık var… Zeka var… Yetenek var..

1950’ler… Cemil Baba Ankara’nın popüler simalarından..

Daha ne olsun?

Ankara Samanpazarı o vakitler sanat ve müzik hayatının kalbi. Gazinolar. Müzikholler. Yemekli ve müzikli restoranlar.

Cemil Baba da bu mekanlardan birisinde çalıyor. Hem enstrüman kullanıyor, hem solist, hem de birlikte çalıştığı Latin kökenli müzik grubunun şefi.

Grubun bir de tercümanı var. Genç bir Brezilyalı kadın… Genç ve güzel…

Eh bir de Latin oluşunu dikkate alın.. O derece yani.

Cemil Baba kadına hasta…

Günlerden bir gün uzunca bir sohbet sonrası kadını tavlamış.  Bir öğleden sonrasında evine götürmüş. Ateş ile barut bir araya gelince ne olursa o olmuş.

Cemil Baba akşamüstü traş olmak için hazırlanmış. Bir yandan da evde uzun süredir sakladığı bir şişe Alman şarabını yudumlamaya başlamış.

Şarabın hikayesi ilginç ama. O yıllarda Alman Büyükelçiliği Cemil Ağabeyimi her ay en az bir kez program yapmak için davet edermiş. Şarap da o programların birisinin sonunda Büyükelçi tarafından hediye edilmiş kendisine.

Bir kadeh kendisi içmiş, bir kadeh de kadına ikram etmiş.  Şarap çok koyu kıvamda imiş…

Derken birden bir uyku bastırmış. Traşını acele ile bitirmiş.

“Birkaç dakika kestirir, ondan sonra kalkıp gazinoya gideriz” diyerek yatağa uzanmış.

Zaten bekar evi Sıhhiye’de, mekan da Samanpazarı’nda.  Taksi ile iki dakikada varırız, diye geçirmiş aklından.

Bir müddet sonra uyanmış. Saate bakması ile fırlaması bir olmuş. Hemen tercüman kadını da uyandırmış. Ama o biraz zorlanmış toparlanmakta.

“ Kalk hemen… Programa 15 dakika var… Taksiye binip yetişiriz.”

Hafif bir baş ağrısına rağmen fırlamışlar ve bir taksi çevirmişler. Beş dakikada Samanpazarı’ndaki gazinoya varmışlar. Programın başlamasına 5 dakika varmış ve gecikmedikleri için de gayet rahat davranıyorlarmış.

Kulise geçerken patron önlerine çıkmış.

“ Cemil Bey geç kalmak sizden hiç beklemediğim bir şeydi. Neredesiniz kardeşim?”

Cemil Ağabey şaşırmış. Daha 5 dakikaları var.

“ Hayırdır patron? Bak daha beş dakikamız var. Bize beş dakika için mi sitem ediyorsun?”

Patron daha da şaşkın…

“ Ne beş dakikası Cemil Bey? Dün gece de yoktunuz. İki gündür neredesiniz?”

Cemil Bey çok daha fazla şaşkın…

“ Patron bırak şakayı yahu… Ne iki günü?”

Patron bu kez hem şaşkın, hem de hafiften kızgın..

“ Cemil Bey, dün gece neredeydiniz Allah Aşkına… Hem siz, hem de tercüman hanımefendi… İkiniz de yoksunuz iki gündür..”

Cemil Baba bu kez hem şaşkın, hem hafiften kızgın, hem de biraz korkmuş..

“Patron sizin nasıl şakacı olduğunuzu biliyorum, ama bu biraz aşırı olmadı mı?”

Patron sürüp giden bu atışmaya noktayı koyar…

“ Cemil Bey meraktan öldük. Dün geceden beri neredeydiniz? Ayrıca tercüman hanım da yoktu. Sizinle birlikte miydi yoksa?”

Cemil Baba toptan inkara gider..

“ Yok patron. Ben evdeydim. Bir kadeh şarap içtim. Hafiften dalmışım. Sonra uyandım, koşarak işime geldim.”

İşin aslı ortaya çıkar. Cemil Baba gerçekten de yanındaki kadın ile birlikte tam 24 saat uyumuştur. Hatta uyku ne kelime, adeta komaya girmişlerdir.

Nedeni de daha sonra anlaşılır.

İçtikleri şarap koyu kıvamdadır. Cemil Baba’nın dikkatini çeker, ama önemsemez. Birer kadeh, adeta reçel kıvamındaki şarabı yer gibi yaparak içerler.

Meğer şarap çok sert ve kıvamlıymış. Bırakın bir kadehi, bir tatlı kaşığı alıp kadehte sulandırarak içilmesi gerekirmiş. Daha fazlası, hele hele o kıvamda bir kadehi insanı bayıltır, hatta öldürebilirmiş de…

Cemil Baba ve tercüman hanım neredeyse canları ile kumar oynamışlar. Ucunda ölüm bile olabilecek bir riske girmişler.


Allah korumuş…

Hiç yorum yok: