8 Mart 2023 Çarşamba

Artık Kurtarıcı değil, Akıl ve Sistem Zamanı

 Toprağa tohum dikerek 1 TL, bina dikerek 1000 TL kazanılan zamanlardayız.

Demirin, çimentonun, çivinin, tohuma ezici bir üstünlüğü var. Bir tohumu yetiştirmenin verdiği hazzın yerini, betona tapınmanın şehveti aldı.

O nedenle ülke, Doğanın tek bir hareketinde yerle bir olan iskambilden kulelerle doldu.

Coğrafyanın zehirlenmiş toprakları da, evlatlarına başka seçenek bırakmıyor. Sular toprağa zehirden başka bir şey vermiyor.

Tohum da bozuldu.

Felaketler yaşanıyor. Birkaç on yıl geçiyor. Rahatlıyoruz.

Sonra Doğa bizi en masum, en savunmasız anımızda yakalıyor. Ensemizden tuttuğu gibi hüzün ve yıkım duvarlarına çarpıyor.

Ne ümit kalıyor. Ne yaşama kıvancı. Ne aşk. Ne Özlem.

Ama iyi olan şu ki, pes etmiyoruz.

Türkiye geçmişte birçok felaketi mucizeye çevirdi.

Yine başarabilir.

Yapmamız gereken tek bir iş var. Toplumsal belleğimizin yüz yıl önceki kayıtlarını açıp, önümüze rehber olarak koymak. Kurucu felsefenin ruhunu ve aklını yakalamak. Bu adım, kaderi yargılamaktan daha gerçekçidir. Daha cesurdur. Daha isabetlidir.

Yüz yıl önceki manzara bugüne göre Cehennemin resmi idi.

Kan revan içinde kalmış topraklar.

Eğitimsiz kitleler.

Savaş yorgunu erkekler, kadınlar.

Barut kokusuna boğulmuş bir hava.

Osmanlı Coğrafyasından göçüp vatana sığınmış milyonlar.

Bilim ve akıl rehberliğinde ve vicdanın hakemliğinde yola çıkan kurucu irade, on yılda akla sığmayacak mucizelere imza attı. Cehennem temizlendi.

Ulus şu alanlarda kenetlendi.

Eğitim.

İş alanları.

Sağlık.

Ev.

Huzur.

Güven.

Hakkaniyet.

Liyakat.

Kurucu irade, gözünü ve ellerini, mazlumun, masumun, yoksulun, kimsesizin, kadının olduğu tarafa çevirdi. Onların hak ve hukukunu esas aldı.

Göçlerle gelenler dahil olmak üzere, milletin barınma gereksinimini, eğitim, kültür, sosyal gelişme boyutlarını da hesaba katarak çözdü.

Ama hiçbir adımı “ ben “ diyerek atmadı. İkna ve kazanma odaklı hareket etti. Ekip çalışmasına inandı. Müthiş kadrolar ile büyük işler başardı.

Sanayileşme gibi can yakıcı ölçekte öncelikli bir atılımı bile, dengeli, bölgesel, kitleleri kucaklayacak bir planlama ile hayata geçirdi. Her bir sanayi tesisini ve çevresini, sanat, kültür, eğitim, spor olanakları ile bir yaşam alanına çevirdi.

Şimdi yeniden sistem ve ortak akıl zamanıdır

Bu toprakların sosyal, kültürel, ekonomik değerine paha biçilemez. Verdiğimiz bu kadar zarara rağmen Anadolu/Trakya Coğrafyası hala Dünya’nın en değerli bölgesi.

Tarım arazileri

Doğal kaynaklar

İklim

Deniz

Güneş

Coğrafi Konum

Genç nüfus

Turizm

Devlet aklı, siyasetin yanına, Üniversiteyi, Sanatı, Kültürü, Yatırımcıları, Gençleri, Çocukları, Çevrecileri koyarak stratejik bir hamle yapmalı.

Sistem, bütün oyuncuların görev tanımını oluşturmalı, yetki alanlarını belirlemeli, şeffaflığa dayalı bir model ile her aktör hızla işine koyulmalı. Zamanımız az.

Böyle bir güç birliği ülkenin geleceğini planlar ise?

Kaynakların en verimli kullanılacağı sürdürülebilir gelişme dönemi başlar. Yeşil dönüşüm, bir daha kesintiye uğramayacak şekilde devreye girer.

Yeşil Türkiye, nitelikli, aydın, çevreci bir işgücüne kavuşur. 780 bin kilometrekarenin tamamı gelişmeden payını alır. Bölgeler ışıldamaya başlar.

Metropollere dönük göç baskısı kırılır. Hatta tersine göç başlar. Trakya ve Anadolu, nitelikli, aydın kadrolar ile kendi rönesansını yaratır.

Hibrit çalışmayı sisteme dahil eder ve böylece kalabalık ofislere, işyerlerine gerek kalmaz.

Bu rahatlama, hayatın her alanında olumlu gelişmelere yol açar. Trafik yükü hafifler. Yapılaşma baskısı azalır. Enerji tüketimi düşer. Kaynak israfının önüne geçilir.

Ne yapmalı?

Sistem uzmanları yetiştirmeliyiz. Sorunlar karşısında gardımızı almaktan ziyade, çözüme odaklanan yapıcı kadrolar kazanmalıyız. İnsanlarımızı yeşil bir gelecek bilincine kavuşturacak eğitimler organize etmeliyiz.

Türkiye’mizin şeffaflıkla yönetilmesini – gönülden- istemeliyiz. İlk şart budur.  Bunun için de olabildiğince geniş kitleleri oyuna katmalıyız. Tartışmadan korkmamalıyız.

Herkes oyuna girmezse, tartışma olmazsa, bütün ülke olarak kahramanlara bel bağlamaya devam ederiz. Ki bu da, bu çağda boş bir beklenti olur.

Akıl zamanı.

Sistem zamanı.

2 yorum:

Hasan dedi ki...

Sevgili Adil, son paragraf "ne yapmalı?", yeni bir soruyu peşinden sürüklüyor; o yapılması gerekeni nasıl yapmalı?

Muharrem Soyek dedi ki...

Aklına, düşünme emeğine sağlık! Özgürlükçü laik ve mutlaka kurumsal yetki ve sorumluluk özerkliğinde bir hukuk devleti erkine teslim demokrasi ile anca kurtuluruz. Ve bu ancalı koşulun da ön koşulu bilgiyle düşündürücü, bilgiyi sorgulayıcı zorunlu eğitimdir. Çünkü demokrasi ancak kendi geleceğini insanlığın geleceğine yol yapmayı düşünen seçmen bilinçleriyle ilerleyebiliyor. Seçmen, düşüne taşına kendini bilip kendinden sorumlu bilince yükseldiğinde kurtarıcı da beklenmez olur; çünkü millet kendisini kurtarma görevini üstlenmiştir bile.