Aşağıdaki yazının ilhamını, eşsiz bir liderden aldım.
“Dünyada her şey için; uygarlık için, hayat
için, başarı için en hakiki mürşit ilimdir; fendir. İlim ve fennin dışında
rehber aramak dikkatsizliktir, bilgisizliktir, yanlışlıktır.” ( Atatürk 25
Eylül 1924- Samsun )
Şimdi
önümüzde mükemmel bir fırsat duruyor
Toplumsal yapımızın
iskeletine kadar işlemiş sorunlarımızı, olanca samimiyetimiz ile masaya
yatırıp, ortak akıl ve ortak bakış açısı ile çözebiliriz.
Bu fırsatı değerlendirmek,
gelecek yüz yıla olan borcumuzdur. Yoksa çözemeden sağa sola bıraktığımız
sorunlar gelecek kuşakların özgürlüğünü ve mutluluğunu rehin alır.
Yaşamsal
öneme sahip soruları ertelemeyelim
Cesur sorular soralım.
Ama cesur cevaplar da
verelim.
Yoksa bizi savuran darbelere
karşı, toplum olarak bir sinerji oluşturmak yerine, biat ettiğimiz sosyal,
siyasal şeyhlerden mucizeler bekleriz.
Ki çoğu zaman bu biat edilen
şeyhler meselelerin kaynağıdır ve bunu da göremeyiz.
Her siyasal ve sosyal aşiret
kendi liderini mutlaklaştırır. Dokunulmaz kılar. Eleştiriye kapatır ve bu zırh
da o lideri tam anlamı ile bir put konumuna sürükler.
Şeyh
uçmaz, mürit uçurur.
Seçilmişlerin, bize hizmete
talip olmuş ve tarafımızdan görevlendirilmiş hizmetkarlar olduğunu görmek ve
bunu onlara da kabul ettirmek zamanı gelmedi mi?
Bu seçilmişlere, tepemizde
makamlar yaratma huyumuzu ne zaman terk edeceğiz?
Bize hizmet etme misyonu,
onlara bir dokunulmazlık zırhı değil, hesap verme endişesi yüklemelidir. Bu
endişe de, görevi boyunca tepelerinde Demokles’in Kılıcı gibi sallanmalıdır.
Ortak
akıl ile hazırlanmış gerçekçi taleplerimiz nerede?
Çağdaş toplumlar
tercihlerini, kendi taleplerine olan yaklaşımlara göre yapıyor. Önlerine
uzatılan sosyal, ekonomik, siyasal havuçları yutmuyorlar.
Gönüllerinin duyguları ile
değil, akıllarının matematiği ile seçim yapıyorlar.
Biz ne zaman bu noktaya
geleceğiz?
Aslında
gerçek gündemlerimiz çok farklı.
Bir sonraki yaz dev
yangınların olmayacağının garantisi var mı? Doğadan böyle bir söz mü aldık? O
halde, nerede bu yangınlara karşı çözüm taleplerimiz?
Bir gün musluktan akacak bir
damla su bulamayabiliriz. Kuraklık kapıda değil, evimizden içeri girdi bile.
Coğrafya olarak kurumaktayız.
O halde, bu dehşet risk
gündemimizin neresinde?
Susuzluk, gıda krizinin ilk
adımıdır. Bu adımı da açlık takip eder.
Yönetmeye
adayların arasında bunu konuşan var mı?
Deprem bir kere daha
gösterdi ki, çözüm ve geleceği kurmak sivil toplumun işidir.
Zaman geçirmeden gelecek
taleplerimizi hazırlamak ve dayatmak zorundayız. Ama yeni Türkiye’nin
teorisini, son kullanma tarihi geçmiş kavramlarla yazamayız.
Yepyeni bir senaryo
gerekiyor.
Bunu da, miadı dolmuş
oyuncular ile sahneleyemeyiz.
Önümüzde zor ama onurlu bir
görev var.
Ötekilerin, mazlumların,
farklı olanların, gençlerin, kadınların, engellilerin, hayvan dostlarımızın,
doğa anamızın Türkiye’sini şimdiden inşa etmeye başlamalıyız.
Bu
inşaatın her zerresinde olması gerekenler
Bilim.
Kültür.
Sanat.
Liyakat.
Empati.
Saygı.
Özgürlük.
Kaybedecek bir dakikamız
bile yok.
2 yorum:
Okuyabilen,okuduğunu anlayabilen,gelecek için endişelenen, çalışabilen, üretme arzusu olan, bilinçli toplum üyelerine ulaşabilmen dileği ile....eline sağlık
Muhteşem doğru yerinde saptamalar teşekkürler
Yorum Gönder