8 Ocak 2015 Perşembe

300 Spartalı değil… 300 Termessoslu



300 Spartalı değil, 300 Termessoslu

El oğlu yapıyor, Türkiye elindeki fırsatları cömertçe harcıyor.

2006 yılında Frank Miller’ın Termopil Savaşını anlatan bir romanından uyarlanan film, müthiş bir başarı sağladı. Gişe rekorları kırdı.

Yunanistan için çok etkili bir pazarlama fırsatına dönüştü.

Senaryo Pers ordusu ile 300 İspartalı arasındaki savaşı anlatıyordu.

Ege’yi aşıp Yunan kent devletlerine saldıran Kral Erxhes İsparta’yı da kolayca fethedeceğine inanıyordu. 300 savaşçı, destansı bir direniş ile Persleri uzun süre durdurdu.

Gelgelelim, filmde bazı abartılı bilgiler olduğu iddiaları yaygın olarak dile getirildi.

Oysa Anadolu daha coşkulu savaşçılara sahiptir.

Anadolu’da, Ispartalılardan daha cesur, daha savaşçı bir halk yaşamış. Müthiş zaferler kazanmış. Dağın tepesinde eşsiz bir kent kurmuş.

Meraklılarından başka kimsenin haberi yok. Daha da kötüsü ilgileneni de yok

Orada… Antalya – Korkuteli yolunun 22 kilometresinde, hemen solda bir antik kent var.

Akdeniz’in antik zaman kabadayıları

Bu kentin içindeki Nekropolde de, Dünya tarihinin gördüğü en cesur halkın yiğit savaşçıları, Termessoslular, başlangıcı ve sonu belirsiz bir uykunun şefkatli kucağındalar.

Önce, Termessoslulara saygı adına, kısa bir bilgi. İsmindeki iki s harfi bu uygarlığın öz be öz Anadolu’lu olduğunun kanıtıdır.

Adının kökünde yer alan `Terme` kelimesi Luwi/Etrüsk dilinde `Dağ Beli/Geçit`, `Assa` ise, `Yüksek Hisar` anlamına gelir. `Dağbeli üzerindeki Hisar kent` anlamında Termeassa olarak adlandırılmıştır.

Yöre aynı zamanda `Termila` yani `Terme Geçidi` olarak isimlendirilmiş olup, bu kelime bugünkü Türkçe`de değişik bir fonetik söyleyişle `Dirmil` şekline dönüşmüştür.

Kimdir bu Termessoslular?

Yörenin prehistorik dönemlerden beri insanlar için yerleşim yeri olduğu ve M.Ö. 3000li yıllarda Etrüsk/Luwi yerleşim birimi içerisinde yer aldığı bilinmektedir.

M.Ö.3000`lerden, M.Ö.700`lü yıllara kadar devam eden Nordik kavimlerin, yani Turkuas/İsokatların göçü nedeniyle, Anadolu`daki küçük Luwi yerleşim birimleri kentleşmeye başlamış ve tarih sahnesine çıkmışlardır.

Termil boyunun Pisidia-Likya-Pamfilya sınırında kurduğu en önemli kentlerden biri Termeassa`dır. M.Ö.6. yy`dan sonra kentleşip gelişmeye başlayan Termessos, Solym Dağı`nın güneyinde yer alan diğer bir Likya kıyı kenti, Phaselis ile bağlantı kurarak denize açılmıştır. Yöredeki araştırmalarda, Solym dağı eteklerinden güneye doğru, Phaselis kenti istikametinde kayalara oyulma kanallar ortaya çıkartılmıştır.

Bu kanallarla yörede elde edilen şarap ve zeytinyağı kıyıdaki Phaselis`e akıtılıp, testilere doldurularak, gemilerle başka ülkelere gönderilmiştir.

Ama beni en çok sarsan özelliği; Termessos’un, yeryüzü tarihinin asla yenilmeyen, fethedilemeyen tek Kenti olmasıdır.

MÖ 5. yüzyılda Anadolu’yu boydan boya fetheden Pers İmparatorlarının da, MÖ 300’lerde Küçük Asya’yı kasıp kavuran Büyük İskender’in de boyun eğdiremediği tek Halk Termessoslulardır.

Termessos’un konumlandığı sarp coğrafya ve onurlu Termessos halkı her iki kuşatmayı da, zamanın ve sabrın katık edildiği bir direniş ile alt etmiştir.

Haraççı halk – Termessoslular

Antalya’ya, Korkuteli tarafından gelenler bilir.  Kente varmadan 22 km önce sağa baktığınızda, yüksek, erişilmesi zor dağlar görürsünüz.

Ana yoldan sağa dar bir yol sapar. Sizi Termessos antik kentine götürür. Kentin sınırlarına girmeden önce, kayalıklar arasında daracık, üç kişinin zor geçeceği bir geçit vardır. İşte Termessoslular muhteşem bir jeostrateji ile kenti bu geçidin ilerisine inşa etmişlerdir.

İşin enteresan tarafı, kente giriş için bu geçit dışında hiçbir yol yoktur. Zirveye vardığınızda, üç tarafın dik uçurum olduğunu görürsünüz.

Savaşçı Termessos halkı işte bu ana yoldaki kervan ticaretinden geçinirdi.

Termessoslular, kilometrelerce uzaktan başlayan, aynadan güneş ışığı yansıtmaya dayalı haberleşme sistemleri sayesinde uzaktaki kervanları haber alır ve yolu keserlerdi. Hatta kervan oraya gelene kadar zenginliği anlaşılır ve haraç miktarı da çoktan belirlenmiş olurdu.

İskender’den bile haraç istediler

Anlatalım..

İskender, Asya seferine, Ege ve Akdeniz bölgelerini fethederek çıkmıştır. Bütün Ege ve Akdeniz Kent devletlerini yenerek Antalya’ya kadar gelmiştir. Rotası, Denizli üstünden Korkuteli tarafından Antalya’ya doğrudur.

Hayatları haraç üzerine kurulu olan Termessos’un ileri uç gözcüleri, İskender’in ordusunu kilometrelerce uzaktan görür.  Ordu da olsa, onlar için bu kalabalık bir haraç alma eyleminin öznesidir.  Nitekim haber kent merkezine iletilir.

Her kervana yaptıkları gibi, İskender’in ordusunun önüne de yirmi savaşçı çıkar. Barikat falan da kurmamışlardır. En önde atı ile ilerleyen İskender’e yaklaşırlar.

Konuşmalarının çok kesin kayıtları olmasa da, şöyle bir diyalog geçmiş olması muhtemeldir.

-      Durun…

-      Siz kimsiniz?

-      Bir Termessosluyuz

-      Ne istiyorsunuz?

-      Biz bu yolların koruyucusuyuz. Bu yolun güvenliğini sağlamak karşılığında geçen her kervandan bir miktar bedel alıyoruz.

Uzatmayalım..

Muhtemelen İskender çıldırmıştır.  Ortalık karışır.

O hengamede Termessoslular otuz kadar asker ve subayı öldürürler. Kendilerine müdahale edilmesine fırsat vermeden de kente kaçarlar.

İskender fetih planlarını değiştirir. Öfke içinde kente saldırır. Kuşatma sekiz ay sürer.

Sonuç fiyasko. Kenti yenemez. Kuzey’e, Sagalassos’a yönelir. Termessos kazanmıştır.

Türkiye’de, ne zaman bir çılgın film yapımcısı ve senarist ortaya çıkacak?

Termessos’un onurlu anısını, evrensel bir vizyon ile dünya sinema sanatına hediye edecek? Ortaya, tıpkı Truva gibi, tıpkı 300 Sparta’lı gibi seyir zevkinin ötesinde, Termessos direnişlerini Dünya’nın gözleri önüne serecek?

Deli bir yapımcı, hele, bir de yakın coğrafyamızda bir ortaklık platformu kurmayı  akıl eder ve başarırsa, Yunanistan ve İran’da tanınmış sinemacılar, tarihçiler ve sanatçılardan bir sanat ordusu kurmayı becerebilirse…

Termessos filmi, Milattan önceki 5 asrın önemli aktörleri olan Persleri, Büyük İskender’i, Termesosluları kapsayan bir derinlik ile Dünya’ya sunulursa…

Termesosluların binlerce yıldır unutulmayan direniş ruhu bugüne anlatılırsa…

Neler olur acaba?

İtiraf edelim…

Bu taraflarda, Truva’nın, 300 Sparta’lının teknik altyapısını sağlayacak olanaklar yok. O ufka sahip teknik ekip de…

Yine itiraf edelim…

Bu taraflarda bir Spielberg yok…

Bir Wolfgang Petersen de… Zack Synder de…

O zaman onlara gidilmeli..

Film Termessos’da çekilmeli…

İskender’in sefer yollarına atfen Ege kıyıları da yer almalı.

Bir ortak yapım, Termessos ortak paydasında buluşmuş iki Ülkeyi, kıtaları etkilemiş tarihleri sayesinde Dünya sahnelerine taşıyacaktır.

Deli bir yapımcının yanına, bir o kadar çılgın bir senarist de ister elbette. Bu coğrafyanın binlerce yılına vakıf, hayal gücü sınırsız bir senarist…

İşte proje.

Avrupa’nın turizm acentalarının raflarında, birkaç ay içinde tozlanmaya başlayan kataloglardan da, televizyon reklamlarından da daha etkili bir tanıtım fırsatı size.

 

 

Hiç yorum yok: