11 Haziran 2020 Perşembe

Kibirli Turizm Bitti- Şimdi Mütevazı Turizm Zamanı


Önemli not: Aşağıdaki yazıda yer alan eleştirilerin bazıları, o günlerdeki Adil Gürkan’ı da kapsamaktadır. Yani çuvaldızı başkasına batırmaya çalışırken, iğneyi de kendime ayırmaktan çekinmedim. Sürçü lisan olursa, affola.

Geçen otuz yıl, Türkiye’nin, turizmde imza attığı harika bir büyüme macerasının tarihidir.

Bununla beraber, geçen otuz yıl ‘ Koyunun olmadığı yerde, keçiye Abdurrahman Çelebi derler’ atasözünün ete kemiğe büründüğü bir dönemdir de..

Donanımlı ve başarılı profesyonel sayısı ile sektörün ihtiyacı arasında dengesizlik olunca..

Yani Türkçesi..

Ortada bir tesis obezitesi varken, gerçek profesyonel kıtlığı yaşanınca..

Duyan geldi..

Adeta Vahşi Batı’daki Altına Hücum gibi bir süreç başladı.

Sektör büyüdü..

Ama..

Egolar, kibir, tepeden bakma gibi defolar da büyüdü. Turizm sektörü, birkaç istisna dışında, bir böbürlenme duvarına dönüştü.

Mesela, birkaç yatırımcı ve grup hariç, çoğu turizmci telefon numaralarını veya iletişim bilgilerini ‘ avam tabakadan’ sır gibi sakladılar.

Hem de daha dün içinden geldikleri Dünya o olmasına rağmen..

Şimdi çağlar ötesinde kalmış olan o zamanlarda, geçer akçe olduğu sanılan birkaç kavram vardı. 

Bir de bu kavramları yöneticiliğin sihirli değneği sanan rol ustaları ..J

Cool..
Karizma..
Ulaşılmaz…
Erişilmez…

İnsancıllığın ve sevginin temel değerler olduğu bu sektörde, astlarına küfür kıyamet gitmeyi yöneticilik sanan müdürler vardı.

Bağırıp çağırmayı, kerameti kendilerinden menkul bir babacanlık sosu ile ‘ tatlandırıp’ astlarına zorla dayatırlardı adeta.

Bir ekibi yönetmeye soyunanlar, ilk iş olarak bu kavramlardan oluşan bir zırh edinirdi.

Örneğin, üst düzey bir yönetici olana kadar can ciğer kuzu sarması oldukları insanlarla iletişim hemen kesilir, araya mesafe konurdu.

Dar bir çerçeve oluşturulur ve bu çerçevenin içine çok az sayıda insan dahil edilirdi.

Diğerlerinden yavaş yavaş kopulurdu. Aramalarına cevap verilmezdi.

Arayanın ve erişilebilir olanın kıymetinin düşeceği, kendisini bir bilinmezlik zırhının arkasına saklayanın ise çok değerli olacağı düşüncesi yaygındı.

Sanki etten kemikten, konuşmaya ve dinlemeye ihtiyacı olan bir insan değil de, ormanda zor bela bulunabilen bir trüf mantarı idi mübarekler.

Sırası gelmişken, on yıldır parçası olmaktan gurur duyduğum grubun, bu tarifin tam dışında olduğunu burada belirtmeliyim.

Mütevazılık, bizim grubun pusulasıdır..

Türkiye'nin en ulaşılabilir ve en mütevazı yatırımcıları ile birlikte başarıya yürümenin mutluluğunu kelimelerle ifade edemem.

Dediğim gibi..

Birçok hata da yapıldı…

Başka sektörler küçümsendi…

Bazı pazarlara racon kesildi..

Yerli müşteriye zor zamanların istepnesi muamelesi çekildi.

Bir üst göreve terfi eden, astlarına parya gibi baktı.

Turizmin tepesindekilerin büyük bir kısmı kendilerini Olimpos’ta sanmaya başladılar.

Nice Otel Müdürü bilirim..

“ O oteli ben açtım” derken, kendisini İstanbul’un kapılarını açan Fatih Sultan Mehmet sandığını bile düşünebilirdiniz.

Aylar, yıllar geçti.

Sokaklarda, işyerlerinde, sosyal hayatın her noktasında yeni tipler belirdi.

Sosyal ve ekonomik hayata yeni kuşaklar girdi. Bu yeni kuşaklar kendi değer yargılarını, kriterlerini de beraberlerinde getirdiler.

Duruşlarını ifade eden en güçlü kavram; sosyalleşme idi.

Yani sürekli olarak bir araya gelme, birlikte zaman geçirme, tanışma, kaynaşma..

Bu yeni tipler bir yandan da adeta “ Ne hiyerarşisi, ne emir komutası?” der gibiydiler.

Bir, on, yüz, bin derken, 20-45 yaş arasını bu yeni tipler doldurdu.

45 yaş sonrası ( yeni bizim kuşak ) azınlıkta kaldı ve öyle olması da hayatın gereği idi.

Bizim kuşağın bir bölümü, yeni kuşakların, genelde iş hayatına, özelde turizme kattıkları yeni aromalara alışamadı ve genelde de tepkili davrandı. Engellemeye çabaladı.

Ama kimin umurunda?

Hayatın doğal akışı içinde, olması gerekenlerin olmasını binlerce yıldır hangi kuşak engelleyebilmiş ki, biz başarabilelim.

Geldiler…

Şeffaflığı..

Direkt iletişimi..

Teklifsizliği..

Mütevazılığı

Yeni zamanların ilişki kodları olarak her tarafa yaydılar.

Bu kavramlar turizm ekosisteminde yayıldıkça, güçlendikçe eski kavramlar derlendi, toparlandı, paketlendi ve belleklerin alt taraflarında bir yerlere istiflendi.

Bu gelişmeleri, evrensel boyutu ile gözlemlemekte yarar var.

Bu süreç sadece iş hayatını ya da turizm sektörünü kapsamıyor. Daha da ötesi var. Genel olarak tüketiciler de artık bu yeni değerleri talep ediyor.

Tüketici..

Yani cüzdanında markaların, işletmelerin, yatırımcıların, profesyonellerin can suyunu taşıyan hayat kurtarıcı..

Artık karşısında insanlaşmış markalar istiyor.

Kendisini anlayan, seven, saygı duyan ve saran sarmalayan markalar..

Bu markaların yanında da, görünür, ulaşılır, sempatik profesyoneller olsun, diyor.

Onu sonuna kadar dinleyen, anlayan, gözünün içine bakabilen, gülümseyen, espri yapabilen, anlayışlı muhataplar arıyor.

Etrafında böyle profesyonelleri gördüğü markalara tutuluyor.

Bizim sektöre dönersek..

Bir haftalık tatili boyunca yoluna bir kere bile çıkmamış, göz göze gelip, gerçek bir ev sahibi olarak selam vermemiş otel yöneticilerine içinden gülüyor, dalga geçiyor.

Gönlünün kara listesine yazıyor..

Bir sorunu olduğunda, gelip kendisini dinlemek yerine, sağa sola talimat yağdırıp başkalarını gönderen yöneticilere hiç tahammülü yok.

Bakın ‘ Ağır Abiler’

Bakın dostlar,

Açık konuşalım..

Asık bir surat..

Gergin bir beden..

Başta kendisi olmak üzere, her şeyle ve herkesle kavgalı bir kimlik..

Kerpetenle bile zor açılan bir ağız..

Muhatabın yüzüne bakmaktan ısrarla kaçınan gözler..

Meali, “ Sen kimsin de gelip benimle muhatap oluyorsun?” olan birkaç kesik cümle…

Yapmacık bir telaş hali..

“ Görüştüğümüze çok sevindim, en kısa zamanda tekrar ararım” yerine, güya sıcak, ama aslında buyurgan bir “ Ara beni, görüşelim” kestirmesi..

Bütün sermayeniz bu ise.

Bu çarşıda tezgah açmayın

Bu canlı, şen şakrak, cıvıl cıvıl, mütevazı, teklifsiz, rengarenk dünyada size yer yok gibi..

3 yorum:

Halil OCAKLI dedi ki...

Kutlarım Adil Bey.
Yazınızı okuduktan sonra, astlarını küçük görmenin alçaklık, empati yapmanın ise alçak gönüllülük olduğunu anladım

Adsız dedi ki...

Sevgili Adil gerçekçi bir yazı olmuş ancak bu ortamın oluşmasında yatırımcı / sermayedar paylarını da unutmamak gerekir.Yatırımcı ve yönetici iş kültürü sektörle birlikte gelişmedi sorunların önemli bir parcasıda budur.

feti kuyucu dedi ki...

Sevgili Adil gerçekçi bir yazı olmuş ancak bu ortamın oluşmasında yatırımcı / sermayedar paylarını da unutmamak gerekir.Yatırımcı ve yönetici iş kültürü sektörle birlikte gelişmedi sorunların önemli bir parcasıda budur.