Önemli not: Aşağıdaki
yazıda yer alan eleştirilerin bazıları, o günlerdeki Adil Gürkan’ı da kapsamaktadır.
Yani çuvaldızı başkasına batırmaya çalışırken, iğneyi de kendime ayırmaktan
çekinmedim. Sürçü lisan olursa, affola.
Geçen otuz yıl,
Türkiye’nin, turizmde imza attığı harika bir büyüme macerasının tarihidir.
Bununla beraber, geçen
otuz yıl ‘ Koyunun olmadığı yerde, keçiye Abdurrahman Çelebi derler’ atasözünün
ete kemiğe büründüğü bir dönemdir de..
Donanımlı ve başarılı
profesyonel sayısı ile sektörün ihtiyacı arasında dengesizlik olunca..
Yani Türkçesi..
Ortada bir tesis obezitesi
varken, gerçek profesyonel kıtlığı yaşanınca..
Duyan geldi..
Adeta Vahşi Batı’daki
Altına Hücum gibi bir süreç başladı.
Sektör büyüdü..
Ama..
Egolar, kibir, tepeden
bakma gibi defolar da büyüdü. Turizm sektörü, birkaç istisna dışında, bir
böbürlenme duvarına dönüştü.
Mesela, birkaç yatırımcı
ve grup hariç, çoğu turizmci telefon numaralarını veya iletişim bilgilerini ‘
avam tabakadan’ sır gibi sakladılar.
Hem de daha dün içinden
geldikleri Dünya o olmasına rağmen..
Şimdi çağlar ötesinde
kalmış olan o zamanlarda, geçer akçe olduğu sanılan birkaç kavram vardı.
Bir de
bu kavramları yöneticiliğin sihirli değneği sanan rol ustaları ..J
Cool..
Karizma..
Ulaşılmaz…
Erişilmez…
İnsancıllığın ve sevginin
temel değerler olduğu bu sektörde, astlarına küfür kıyamet gitmeyi yöneticilik
sanan müdürler vardı.
Bağırıp çağırmayı,
kerameti kendilerinden menkul bir babacanlık sosu ile ‘ tatlandırıp’ astlarına
zorla dayatırlardı adeta.
Bir ekibi yönetmeye
soyunanlar, ilk iş olarak bu kavramlardan oluşan bir zırh edinirdi.
Örneğin, üst düzey bir
yönetici olana kadar can ciğer kuzu sarması oldukları insanlarla iletişim hemen
kesilir, araya mesafe konurdu.
Dar bir çerçeve
oluşturulur ve bu çerçevenin içine çok az sayıda insan dahil edilirdi.
Diğerlerinden yavaş yavaş
kopulurdu. Aramalarına cevap verilmezdi.
Arayanın ve erişilebilir
olanın kıymetinin düşeceği, kendisini bir bilinmezlik zırhının arkasına saklayanın
ise çok değerli olacağı düşüncesi yaygındı.
Sanki etten kemikten,
konuşmaya ve dinlemeye ihtiyacı olan bir insan değil de, ormanda zor bela
bulunabilen bir trüf mantarı idi mübarekler.
Sırası gelmişken, on
yıldır parçası olmaktan gurur duyduğum grubun, bu tarifin tam dışında olduğunu
burada belirtmeliyim.
Mütevazılık, bizim grubun
pusulasıdır..
Türkiye'nin en
ulaşılabilir ve en mütevazı yatırımcıları ile birlikte başarıya yürümenin
mutluluğunu kelimelerle ifade edemem.
Dediğim gibi..
Birçok hata da yapıldı…
Başka sektörler
küçümsendi…
Bazı pazarlara racon
kesildi..
Yerli müşteriye zor
zamanların istepnesi muamelesi çekildi.
Bir üst göreve terfi eden,
astlarına parya gibi baktı.
Turizmin tepesindekilerin
büyük bir kısmı kendilerini Olimpos’ta sanmaya başladılar.
Nice Otel Müdürü bilirim..
“ O oteli ben açtım”
derken, kendisini İstanbul’un kapılarını açan Fatih Sultan Mehmet sandığını
bile düşünebilirdiniz.
Aylar, yıllar geçti.
Sokaklarda, işyerlerinde,
sosyal hayatın her noktasında yeni tipler belirdi.
Sosyal ve ekonomik hayata
yeni kuşaklar girdi. Bu yeni kuşaklar kendi değer yargılarını, kriterlerini de
beraberlerinde getirdiler.
Duruşlarını ifade eden en
güçlü kavram; sosyalleşme idi.
Yani sürekli olarak bir
araya gelme, birlikte zaman geçirme, tanışma, kaynaşma..
Bu yeni tipler bir yandan
da adeta “ Ne hiyerarşisi, ne emir komutası?” der gibiydiler.
Bir, on, yüz, bin derken,
20-45 yaş arasını bu yeni tipler doldurdu.
45 yaş sonrası ( yeni
bizim kuşak ) azınlıkta kaldı ve öyle olması da hayatın gereği idi.
Bizim kuşağın bir bölümü, yeni
kuşakların, genelde iş hayatına, özelde turizme kattıkları yeni aromalara
alışamadı ve genelde de tepkili davrandı. Engellemeye çabaladı.
Ama kimin umurunda?
Hayatın doğal akışı
içinde, olması gerekenlerin olmasını binlerce yıldır hangi kuşak
engelleyebilmiş ki, biz başarabilelim.
Geldiler…
Şeffaflığı..
Direkt iletişimi..
Teklifsizliği..
Mütevazılığı
Yeni zamanların ilişki
kodları olarak her tarafa yaydılar.
Bu kavramlar turizm
ekosisteminde yayıldıkça, güçlendikçe eski kavramlar derlendi, toparlandı,
paketlendi ve belleklerin alt taraflarında bir yerlere istiflendi.
Bu gelişmeleri, evrensel
boyutu ile gözlemlemekte yarar var.
Bu süreç sadece iş
hayatını ya da turizm sektörünü kapsamıyor. Daha da ötesi var. Genel olarak
tüketiciler de artık bu yeni değerleri talep ediyor.
Tüketici..
Yani cüzdanında
markaların, işletmelerin, yatırımcıların, profesyonellerin can suyunu taşıyan
hayat kurtarıcı..
Artık karşısında
insanlaşmış markalar istiyor.
Kendisini anlayan, seven,
saygı duyan ve saran sarmalayan markalar..
Bu markaların yanında da,
görünür, ulaşılır, sempatik profesyoneller olsun, diyor.
Onu sonuna kadar dinleyen,
anlayan, gözünün içine bakabilen, gülümseyen, espri yapabilen, anlayışlı
muhataplar arıyor.
Etrafında böyle
profesyonelleri gördüğü markalara tutuluyor.
Bizim sektöre dönersek..
Bir haftalık tatili
boyunca yoluna bir kere bile çıkmamış, göz göze gelip, gerçek bir ev sahibi
olarak selam vermemiş otel yöneticilerine içinden gülüyor, dalga geçiyor.
Gönlünün kara listesine
yazıyor..
Bir sorunu olduğunda,
gelip kendisini dinlemek yerine, sağa sola talimat yağdırıp başkalarını
gönderen yöneticilere hiç tahammülü yok.
Bakın ‘ Ağır Abiler’
Bakın dostlar,
Açık konuşalım..
Asık bir surat..
Gergin bir beden..
Başta kendisi olmak üzere,
her şeyle ve herkesle kavgalı bir kimlik..
Kerpetenle bile zor açılan
bir ağız..
Muhatabın yüzüne bakmaktan
ısrarla kaçınan gözler..
Meali, “ Sen kimsin de
gelip benimle muhatap oluyorsun?” olan birkaç kesik cümle…
Yapmacık bir telaş hali..
“ Görüştüğümüze çok sevindim,
en kısa zamanda tekrar ararım” yerine, güya sıcak, ama aslında buyurgan bir “
Ara beni, görüşelim” kestirmesi..
Bütün sermayeniz bu ise.
Bu çarşıda tezgah açmayın
Bu canlı, şen şakrak,
cıvıl cıvıl, mütevazı, teklifsiz, rengarenk dünyada size yer yok gibi..
3 yorum:
Kutlarım Adil Bey.
Yazınızı okuduktan sonra, astlarını küçük görmenin alçaklık, empati yapmanın ise alçak gönüllülük olduğunu anladım
Sevgili Adil gerçekçi bir yazı olmuş ancak bu ortamın oluşmasında yatırımcı / sermayedar paylarını da unutmamak gerekir.Yatırımcı ve yönetici iş kültürü sektörle birlikte gelişmedi sorunların önemli bir parcasıda budur.
Sevgili Adil gerçekçi bir yazı olmuş ancak bu ortamın oluşmasında yatırımcı / sermayedar paylarını da unutmamak gerekir.Yatırımcı ve yönetici iş kültürü sektörle birlikte gelişmedi sorunların önemli bir parcasıda budur.
Yorum Gönder