İzin verirseniz kendime
‘az gelişmiş kahin’ lakabını takacağım.
Büyük bir bölümü STEVEN
ERLANGER, The New York Times’dan çeviri. Ama azıcık da olsa kendi yorumlarım da
var. (Benim biraz da başarılı bir biçimde tercüme ettiğimJ)
öngörüler sanki gerçekleşiyor gibi…
Bilgilerinize
Avrupa
Birliği’nin geleceği: ABD gibi mi? Çöküş mü?
Avrupa Birliği zamansız,
kültürel, ekonomik ve politik altyapısı tam hazır olmadan, acele ile alınmış
bir proje mi? Mevcut işleyişi ile, Birliğin rekabet gücü yüksek, çalışkan ve
disiplinli emek gücüne sahip ülkeleri, diğerlerini sömürüyor mu?
Lizbon- Eical isimli bir
Portekiz tekstil firmasının satış müdürü Sara Vale Lima Euro tarafından
boğulduğunu hissediyor. Ortak para birimi bir zamanlar ağzına kadar para dolu
bankalar ve kolay krediler anlamına geliyordu.
Bugün gerçeğin soğuk yüzü
herkesi üşütüyor. Portekiz kuzey Avrupalı komşularının yüksek ücretlerini ve
fiyatlarını paylaşıyor, ama onların rekabet gücünün yanından bile geçemiyor.
Portekiz’de bir top
kumaşın fiyatı, Türkiye ya da Polonya gibi Euro bölgesi dışında kalan ülkeler
ile rekabet edemiyor, 30% daha pahalıya mal oluyor.
Bir zamanlar Portekiz
tekstilinin en büyük ithalatçılarından olan İngiltere Pound’u önemli oranda
devalüe etti ve şimdi Portekiz bu ülkeye neredeyse hiçbir şey satamıyor. Vale
Lima dertli görünüyor. “ İşler göründüğünden daha zor” diyor.
Devalüasyon böyle
durumlarda etkisi hep kanıtlanmış reçetedir. Ancak, Portekiz İspanya,
Yunanistan gibi borç batağında, etkisiz işgücüne sahip, vergi düzeni oturmamış
ülkelerden ziyade, Almanya ve Fransa gibi ülkelerle ilişkilendirilen bir konuma
zincirlenmiş durumda gibi görünüyor.
Yüksek
borç stoku ve ağır kamu harcamaları
AB ve Euro kullanan 16
ülke iki kriz ile karşı karşıya. Birincisi, aşırı borç stoku ve yüksek kamu
harcamaları. İkincisi ise daha temelde bir bölünme; Kuzey ve Güney. Yani yüksek
rekabet gücüne sahip Almanya ve Fransa gibi ülkeler ile, rekabet gücü düşük,
bütçe açıkları yüksek Güney Avrupa ülkeleri.
İkincilerin en çok can
yakan handikapı ise, Kuzey ülkeleri kadar güçlü çalışma etiğine, yenilenme
iradesine, esnek işgücü kaynaklarına ve yüksek verimliliğe sahip olmamalarına
karşın, onların sosyal güvenlik uygulamalarını ve yüksek ücretlerini aynen
içselleştirmiş olmalarıdır.
Avrupa finansal kriz ile
boğuşurken, rekabetçi ve zengin ülkeler Yunanistan, İrlanda gibi müsrif
ülkeleri -pek de istekli olmaksızın- mali belalardan kurtarıyor, ancak
kurtarılan bütün ülkelere kamu harcamalarını kısma talimatı veriyor.
Ancak, Euro’nun en sadık
savunucuları bile, zayıf ülkeler azalan gelirleri nedeniyle kemer sıkma
bütçelerinin cehenneminde boğuşurken, güçlü ülkelerin, onlara destek için
sürekli olarak vergi verenlerin eline cebini atmak durumunda kalmasının para
birliğini bitirecek en korkutucu tehdit olduğunu kabul ediyor.
Avrupa
rekabet edemiyor
Yaşlı Kıtanın, Brezilya,
Rusya, Hindistan ve Çin gibi yükselen rakiplerle ve euro bölgesi dışındaki
düşük ücret avantajına sahip Doğu Avrupa gibi ülkeler ile rekabeti
derinleştikçe, Euro’nun güney bölgesindeki problemler giderek ölümcül bir kısır
döngüye dönüşebilir. Bu nedenle de ortak para birimi savunmasız hale
gelir.
Güney ülkelerindeki
işadamları bu durumu Euro sarmalı olarak adlandırıyor. Portekiz’de bir film
şirketi olan Oscar Turner “ Euro seyahat ederken harika, ama Portekiz ve
Yunanistan ile Almanya gibi tamamen farklı alışkanlıklara ve kültürlere sahip
ülkelerin ortak para birimine sahip olması absürd bir durum” diyor.
“ Euro bölgesinin yüksek oranda borçlu
ülkeleri borçlanmadan büyüyemezler, hatta ihracatlarını arttırmak için
devalüasyon da yapamazlar. Bu ülkelerde hiç kimse bir ürünü Macaristan, Türkiye
ya da Çin ile rekabet edecek fiyatlar ile üretemez.”
İspanya’nın
geleceği?
Fransisco Gaya İspanya’nın
güneyinde seramik alanında niş ürünler üreterek ve işçi çıkartarak ayakta
kalmaya çabalayan bir aile şirketinin sahibi. Gaya, “ Güney Avrupa’daki sert
emek koruma, vergi ve karlılık yasaları nedeniyle, üretim çok zor.” diyor.
“ Sendikalar, işçi çıkarmalara karşı önümüze
çıkarılan zorluklar, sosyal ve finansal yaptırımlar dayanabilme sınırlarımızı
zorluyor. Kadrolu işçi çalıştırmaktan ziyade, taşeronlarla çalışmak daha tercih
edilebilir bir yöntem. Ama buna izin veren hükümet seçimleri kaybeder ve o
politik kadroların siyasi hayatı uzun bir süre için kesintiye uğrar.
Görülüyor ki, Avrupa'nın
Kuzeyi ile Güneyi arasında genetik farklılıklar var. İki ayrı kampın üyesi ülkelerin
dün, bugünü, yarını çok farklı. Bu işler 'biz birleştik' demekle olmuyor.
Birçoğu demokrasiye yeni
adapte olan bu güney ülkeleri bir dönem Euro’nun ucuz ve kolayca
borçlanmalarına olanak veren avantajından yararlandılar. Bir süre için dış
borçlar ve emlak sektörünün oluşturduğu sabun köpüğü üzerinde yaşadılar.
Ücretler ve elbette
borçlar çılgınca büyüdü. Bu süreçte emek verimliliğini yükseltmek, emek
havuzunu kaliteli hale getirmek, vergi sistemlerini rasyonel düzenlemeler ile
değiştirmek için hiçbir şey yapmadılar.
Şimdi düşük büyüme
oranları hatta ekonomik daralma ile acı bir fatura ödüyorlar. İşin kötüsü
bugünden yarına bir çözüm de mümkün görülmüyor.
Hükümetler kamu
harcamalarını kesti. Ama Yunanistan dışında, küresel rekabet altında yasal ve ekonomik
düzenlemeler hala hayata geçmedi. Güney ülkeleri harcamaları kontrol altına
almadığı, ücretleri düşürmediği sürece şirketleri de rekabette sınıfta kalacak,
Euro’yu tehdit eden dengesizlikler ortadan kalkmayacak. Ancak, ekonomistlerin
iç pazarın sönmesi olarak tanımladığı bu süreç aynı zamanda bir politik zehir
olacaktır.
Roubini
hep haklı çıkıyor
New York Üniversitesinin
ekonomisti ve son finansal krizin kahini Nouriel Roubini Euro bölgesi hakkında
çok da iyimser değil. “Bölgenin aslında iki sorunu var, yüksek kamu açıkları ve
borç. Elbette rekabet nedeniyle düşük kalan büyüme oranlarını da dikkat almak
gerekir. Tedavüldeki para arzını düşürmek mümkün değil ve ekonomik daralma da
oldukça acı verici.”
“ Eğer ücretleri ve fiyatları önümüzdeki beş
yıl için 30% oranında düşürürseniz, deflasyon hemen resesyona dönüşür ve hiçbir
ülke bunun altından kalkamaz. Almanya gibi yapısal reformlara yönelmek ise on
yılları alır ve bu rekabet avantajı yaratabilmek için yeterince hızlı bir çare
değil. Diğer opsiyon Euro’yu keskin bir devalüasyona tabi tutmaktır. Ancak, bu
kadar güçlü bir Alman ekonomisi ve Amerika’nın yüksek ticaret açığı nedeniyle
bu da pek akla yatkın gelmiyor.”
“Ekonomistler, Euro’nun en zorlu sınavının
İspanya olduğu konusunda hemfikir. Bu ülke, Yunanistan, Portekiz ve İrlanda’nın
toplamının iki katı büyüklüğünde bir ekonomiye sahip… İspanya henüz uçurumdan
düşmese de, o aşamanın sadece birkaç mil uzağında. Ama, o noktaya oldukça
yüksek bir hızla koştuğu da açık bir biçimde görülüyor.”
“ Mali ayarlamaları,
yapısal reformları, büyüme atılımlarını, işsizliği azaltma projelerini
yeterince hızla hayata geçirebilir ve rekabet avantajlarını kazanabilirler mi,
doğrusu bundan pek emin değilim.”
İsviçre’deki IMD Ekonomi
Okulundan Stephane Garelli rekabet üzerine çalışmaları ile biliniyor. Garelli,
“ sorun, ticaret fazlası olan ve ticaret açığı olan ülkeler arasındadır. Yani
ihracatı ithalatından fazla olan yada tersini yapan ülkeleri kastediyorum.
Almanya yada ABD borcu yüksek olan ülkeler, ancak onların borç ödeme
kapasiteleri hakkında kimsenin bir kuşkusu yok.”
Avrupa’nın
Güneyi’nde işler sarpa sarıyor
“ Ama güney Avrupa
ülkeleri için aynı güveni taşımak zor. Bir dönemin ekonomik büyümesi bir
illüzyon gibi gerçekleri örttü. Bu büyüme adeta kum üzerine inşa edilen bir
kale gibi tanımlanabilir. Sağlam bir ekonomiyi sadece emlak, finans ve turizm
sektörleri üzerine kuramazsınız.”
Dünya Ekonomik Forumu çok
ince ve ayrıntılı kriterler üzerinden son 20 yılın rekabetçilik
değerlendirmelerini yayınladı. Bu kriterler, hükümetleri, yasaları, etik
değerleri, altyapıyı, teknolojiyi, borçları, eğitimi kapsıyordu.
Forumun önde gelen
ekonomisti Jennifer Blanke liste ile ilgili bilgi verdi. Almanya, 139 ülke
arasında ABD’nin hemen ardından beşinci sırada yer bulabildi. Hollanda
sekizinci, Fransa onbeşinci, Avusturya onsekizinci, Belçika ondokuzuncu sırada
yer aldılar.
Güney Avrupa ülkelerinin
sıralamadaki yerleri içler acısı idi. İrlanda yirmidokuzuncu, İspanya
kırkikinci, Portekiz kırkaltıncı, İtalya kırksekizinci ve Yunanistan ise
seksenüçüncü sırada yer aldılar.
Aslında, Barcelona’nın
endüstri banliyosu Badalona’ya bakarak sorun net olarak gözlemlenebilir.
Plasticos Juarez S.A. sıkıştırılmış özgün plastik ürünlerden kanaatkar karlar
elde eden bir aile işletmesi. Lake ya da metal kaplamalı parfüm ve kozmetik
şişeleri üretiyor. Badalona’da üç tane küçük fabrikaları bulunmakta.
Avrupa’nın ekonomik krizi
şirketi derinden sarstı. Ağırlıklı olarak İspanya ve Fransa’daki müşterilerle
çalışan şirketin satışları 30% oranında düştü. 2010 sonlarında artan satışlara
rağmen şirket küçülmek zorunda kaldı. Kadrolu çalışanlarının sayısını düşürdü
ve şimdi üçer aylık kontratlarla işe aldığı geçici personel ile çalışmayı
tercih ediyor.
Bay Juarez daha uzun
süreli kontratlar ile daha fazla sayıda geçici personel ile çalışmayı tercih
etse de, iş yasaları bunu imkansız kılıyor. İşçi çıkardıktan sonra daha düşük
ücretler ile yeni personel almak ise iş yasaları nedeniyle adeta bir ölüm
fermanı.
Fabrika yönetim katında
çalışan Dolores Fortunato Diaz (24) bir işe sahip olduğu için çok mutlu. “
Birçok arkadaşım işsiz ve benim bir işim var. Bu açıdan kendimi şanslı
hissediyorum.” İspanya, 20% ile Avrupa’daki en yüksek işsizlik oranına sahip.
Avrupa
Şirketleri kaçıyor
Güney Avrupa için bir
başka sorun ise, dev Avrupa şirketlerinin daha avantajlı Euro bölgelerine göç
etmesi. Elektronik fren sistemleri ve lastik üreticisi Alman Continental
şirketi bir süredir Güney’e yatırım yapmayı durdurdu. Gerekçe ücretlerin aşırı
yüksek olması… Continental’in yatırımları ağırlıklı olarak daha düşük
maliyetler ile üretim yapılan Macaristan ve Slovakya gibi ülkelere kaymış
durumda. Bu ülkeler yabancı yatırımcılara muhteşem vergi ve ücret avantajları
sağlıyor.
Şirketin yönetim kurulu
üyesi Ralf Cramer konuya açıklık getirirken şunları belirtiyor; “ Portekiz’de
bir zamanlar üretim maliyetleri Almanya’nın 1/5i kadardı. Şimdi neredeyse bizi
yakaladılar. Artık İspanya ve Portekiz’i düşük maliyetli bir üretim merkezi
olarak görmüyoruz.”
Bir ekonominin yapısını
değiştirmek, kurtarma fonları temin etmekten ya da sert tasarruf tedbirlerini
hayat geçirmekten çok daha zor bir problemdir. İşin doğrusu Güney’in eksiksiz
bir ekonomik transformasyona ihtiyacı var. Ama bunun için gereken ekonomik
büyüme durmuş bulunuyor ve Kuzey’den de hiçbir destek yok.
Mr Roubini, “ Avrupa
bölündü” diyor. Euro bölgesinin önemli bir kısmı halen çok etkili bir ekonomik
durgunluğun pençesinde… Dahası bu henüz ikinci dip değil. Henüz ilk dibi
aşabilmiş değiller.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder