Birkaç
yıl önce Kosta Rika Devlet Başkanı
Oscar Aries Sanchez Türkiye’yi ziyaret etti ve bir konuşma yaptı. Konuşmasında
barış vurgusu yaparken bizim tarihimizden bir efsaneye atıfta bulundu.
Konuşmasının
her sözcüğüne imzamı atabilirim. Uzun yıllardır aklımda ve ruhumda büyüttüğüm
bir ütopyayı ete kemiğe büründürmüş.
Açıklayayım.
***
Sonsuz
evrende, sınırsız sayıda galaksi… Bu galaksilerden bir tanesindeki 200 milyar
yıldızdan bir taneciği olan güneş sistemi…
Güneş
sisteminin içinde nokta kadar bir Dünya…
Bu
minicik Dünya’da, hepsini bir araya toplayıp bir top yapsan koskoca küremizin
yanında portakal kadar yer kaplamayacak olan 6 milyar insancık…
Bu
6 milyar insancığın ortak söylemi olması gereken “Bizim Dünya’mız” yerine,
“bizim toprağımız”.
“Biz,
minik insanlık ailesi” yerine “ben”.
***
Bu
‘minicik insanlık ailesinin’ 890 milyonu yetersiz besleniyor.
2008
verilerine göre her gün açlıktan ölen insan sayısı 18 bin.
Kilolarından
şikayetçi olan insan sayısı 1.123.000.000. Yazı ile bir milyar
yüzyirmiüçmilyon.
Obezite
hastalığına yakalananların sayısı 335 milyon.
Hanımlar,
Beyler, gdo karşıtları, ulusalcılar, her boydan, her soydan solcular, sağcılar,
Cumhuriyetçiler, Muhafazakarlar, Üniterciler, Federasyoncular, Türbanlılar,
Türbana karşı olanlar, Türkler, Kürtler…
Açlıktan
ölmek nedir, bilir misiniz?
Açlıktan
ölmek ölümlerin en acısıdır, insafsızcasıdır. Önce mide büzüşür. İşlevini
yitirir. Sindirim sistemi iflas eder. Ağızdan anüse kadar olan bütün her şey
kurur. Hücreler ölür. Gıda alamayan kaslar gevşer, sakız gibi olur. İnsanın içi
kavrulur. Sanki bedenin içinde bir volkan patlar.
Sonunda
beyin ölür.
Ne
olduğunu anlamadan…
Neden
öldüğünü bilmeden…
İşte
tam burada, açlıktan ölümü tarif ettikten sonra, insanlığın on bin yılında beni
çok sarsan, çok etkileyen, kendisine hayran bırakan bir Ülkenin Devlet
Başkanı’na bırakıyorum sayfaların gerisini. Bu konuşmayı okumalısınız
dostlarım.
Savaşlarınız,
anlaşmalarınız, ittifaklarınız, dayatmalarınız, topraklarınız, sınırlarınız,
fetihleriniz, uyduruk efsaneleriniz, seçimleriniz, parlamentolarınız, abartılı
ve yalan tarihleriniz, komplolarınız, beni Bay Başkan’ın bu konuşması yanında
zerre kadar ilgilendirmiyor, bilesiniz.
Sayın Oscar Aries Sanchez
Aşağıda
alıntılar yaptığım konuşmanız bütün ömrümde beni en çok sarsan, en çok
etkileyen, en çok cesaretlendiren ve en çok umutlandıran cümleleri
seslendirmiş, size teşekkür ederim.
Şimdi
siz ve ben, birlikte iki kişiyiz.
Oscar
Aries Sanchez’in 24 Kasım 2009 tarihinde Bahçeşehir Üniversitesi’nde yaptığı
konuşmadan;
Kosta Rika, tarihte ordusunu fesheden ilk
ülke oldu. Kaynaklarımız sağlık ve eğitime
aktarıldı. Sonuç:
Latin Amerika’nın okuma oranı en yüksek
ve sağlık sistemi en iyi ülkesi haline geldik.
Ölümcül silahlanma yarışı
Her yıl 1,5 trilyon dolarlık bir silah
yarışına
yol açan, çok daha güçlü ve öldürücü silahlar üretildi.
Ölüm
tacirleri, mesleklerinde yükselmeye
devam ediyor. Savaşın
oyuncakları,
hâlâ
hükümdarların hayallerini süslüyor.
Birçok ulus,
barış
yerine savaşı
tercih etti. Birçok
ulus, en gelişkin akıl gücünü,
halklarını beslemek, barındırmak,
ya da eğitmek üzere çözümler üretmek
için değil,
insan yaşamına kasteden dahice yollar tasarlamak için kullandı.
Birçok
ulus, halklarının alnına
kara yazı yazarak, sınırlı kaynaklarını, yaratmak yerine imha etmeye harcadı..
Ordusunu lağveden ülke
Benim küçük ülkem, Kosta Rika, ulusal ve
uluslararası anlamda, inandığı
şey uğruna
sesini çıkarmanın yolunu buldu. Bugün sizinle bunu paylaşmak istiyorum. Tüm ulusların birlikte
söyleyebileceği,
Kosta Rika’nın Yurtta Sulh şarkısı, bizim Cihanda Sulh şarkımız ve Gelecek için Barış şarkısı.
Kosta Rika, az çok Türkiye gibi, kıtaların
birleştiği yerde. Kuzey ile Güney Amerika’nın ortasında.
Küçük bir ülke… Türkiye, hem yüzölçümü hem de nüfusuyla,
bizden 15 kat daha büyük. Fakat hayallerini gerçeğe dönüştüren
bir hayalperestler ülkesi.
Bizimkisi Latin Amerika’nın en eski demokrasisi ve bölgede evrensel ve zorunlu eğitimi tesis eden ilk ülke. Ancak gerçek Yurtta Sulh şarkımızın
ilk notaları
1948 yılında ses vermeye başladı.
O yıl
Kosta Rika, tarihte ordusunu kendi rızasıyla fesheden ilk ülke oldu. Bir zamanlar orduya ayrılan kaynaklar, doktorlara, hemşirelere, öğretmenlere
ve sınıflara aktarıldı. Kosta Rika’da çocuklar
tank ya da asker görmedi. Omuzlarında tüfekler yerine, ellerinin altında
kitaplarla yürüdü. Sonuç: Latin Amerika’nın okuma yazma oranı en yüksek ve sağlık sistemi en iyi ülkesi.
Atatürk “Ulus inancını, tüm kanunların,
ulusal yaşamın
temel gerçeği olarak,
pratik nedenlerden esinlenmesi gerekliliği üzerine
kurmuştur” demişti.
Bu kulağa basit geliyor ama bazı hükümetler için,
Köroğlu’nun
zamanındaki
zalim hükümdarlar için
olduğu
kadar zor oldu. Halklarının aç
kalmasını, önüne geçilebilir
hastalıklar
yüzünden ölmesini, cehalet ve yoksulluğa mahkûm
olmasını tercih ettiler. Hepsi, silahlar ve savaş için. Kimseye bir faydası olmayan silah yarışı
uğruna
acımasızca gerçek
ihtiyaçları gözardı ettiler. Geçen yıl
ordularına
günde dört milyar dolar harcayan dünya ülkelerinin en büyük düşmanı ne? Birçoğu için, yok etmeyi hedefledikleri insan düşmanlarından gelen tehditler, az gelişmişlik
tehdidinin yanında
solda sıfır kalır.
Güvenliklerini arttırmak için harcama
yapıyor ancak şiddete yol açan sorunları
ele almada başarısızlar; semptomlara yatırım
yapıyorlar,
hastalığa değil. Bu korkunç uyuşmazlık
üzerinde düşünmezsek, Cihanda Sulh şarkısı
asla duyulamayacak. Bu yüzden
Kosta Rika, uluslararası
arenada iki konunun desteklenmesi için
sesini yükseltiyor.
Yüzde 74’ü sivillerin elinde bulunan
dünyadaki 640 milyon hafif silahın tahrip gücü, ortak güvenliğimiz için öncelikli
tehditlerden biri. Yaşamları
şiddet
yüzünden
zarar gören
ya da sona eren milyonlar için
hiçbir seçenek yok. Geriye kalanımızın ise bahanesi yok. Bu anlaşmanın başladığı yolculuğu sonlandırmasını
temin etmeliyiz. Silah akışını
düzenlemek mücadelemizin
sadece bir parçasıdır.
Daha büyük bir sorunu da ele almalıyız:
Bütün
dünyada, kaynakların kıt
olduğu
bölgelerde bile, orduya yapılan aşırı
harcama. Bunun için benim hükümetim, Kosta Rika Sözleşmesi’ni sundu. Bu girişim,
borçların affını sağlamak için
mekanizmalar üretecek
ve silahlar ve askerlerden çok
eğitim,
sağlık, barınma
ve çevresel
önlemler üzerine
yatırım yapan gelişmekte
olan ülkelere
ilave yardım sağlayacak.
Gelişmiş uluslar, çocuklarını eğitmek yerine askerlerini teçhizatlandırmak isteyenlerin kararlarına
artık destek veremez. Halkının gerçek ihtiyaçlarını göz ardı eden liderlerin
yanında duramayız.
Umuyorum, Türkiye halkı, bu teklifleri
gerçekleştirme sürecinde
bizim yanımızda olur. Umuyorum, ülkelerimiz, barışın
üçüncü ve son şarkısında bir arada olur. Eğer doğru
yaparsak, bu barışın söylenmesi
gereken son şarkısı olacak, çünkü bu Gelecek İçin
Barış şarkısı. Geçmişin
hatalarını düzeltmek
önemli ama gençlerimizi, onlar için yarattığımız zorlu uluslararası şartlara da hazırlamalıyız.
Şüphesiz,
bugünün öğrencileri uluslararasında işbirliğinin bir seçenek
olmaktan çıktığını bilecek. İnsan ırkının
bekası için bu çok
önemli olacak. Bu yıl yaşadığımız ekonomik kriz, sınırların daha da
önemsiz olduğunu ve geleceğin
liderlerinin bunların
ötesine geçebilmesi
gerektiğini gösterdi.
Bizi bekleyen çevre krizi, daha önce
görülmemiş bir uluslararası dayanışmayı
gerektiriyor, çünkü herhangi bir yerdeki kirlilik ya da
yıkım, her yerde yaşamı
tehdit ediyor. Bu sorunların
ağırlığı
omuzlarımıza çöküyor ama çözüm çocuklarımıza
kalmış. Büyüklerinin yapamadığını onlar başaracak. Bu, şu
anlama geliyor, onları
kendi eğitilme biçimimizle
eğitemeyiz.
Albert Einstein’ın
delilik tanımının kurbanı olamayız: “Delilik, aynı şeyi
tekrar tekrar yapıp,
farklı sonuçlar beklemektir.” Eğer bunu sürdüremeyecek yeni mezunlar yaratıyorsak, dünya
barışı için
bir politika oluşturamayız.
Eğer
ilkokul, lise ve üniversitede
açıkça
ele almıyorsak,
savaşın
zihniyetini değiştiremeyiz. Gençlerimizi barışa hazırlamanın
yolunu bulmalıyız. Dilin, kültürün
ve dinin dayattıklarının
ötesine geçmek
bilhassa önemli.
Her zaman söylediğim
gibi, köprüler inşa etmek duvarlar örmekten daha değerlidir.
Bugün sizlerle, askeri harcamalar ve
silahsızlanma gibi önemli konuları tartıştım.
Bunlar insan gelişimiyle ilgili şeyler.
Ancak bu kelimeler, meclis koridorlarına
ya da bazı
konuşmalarla
sınırlı kalıyorsa,
çok az etkisi olur. Bunları sınıflarımızda konuşulan konular haline getirmeliyiz. Öğrencilerimizi,
bu gerçeklikleri
sorgulamaları
için yüreklendirmeliyiz.
Öğrencilerimize,
savaşta
değil,
diyalogla kazanılan
zaferleri kutlamasını, tarihteki önemli savaşların
günlerini değil, imzalanan barış anlaşmalarının
günlerini öğretmeliyiz.
Hasidik geleneğe göre, bilgeliği, yapmış olduğu iyilikleri aşan bir
insan, kökleri
az ama dalları
çok olan bir ağaca
benzer, devrilmesi kolaydır.
Ancak öğrendiklerini eyleme dönüştürebilen
kişi,
dalları az
ama kökleri çok olan bir ağaca
benzer. En güçlü rüzgârlar bile onu sökemez.
Sadece barışı ve özgürlüğü anlayan değil, ama aynı
zamanda o değerleri hayata geçirebilen öğrenciler hazırlamak, her öğretmenin
ve sınıfın
hedefi olmalı.
Ancak okul ve üniversitelerimizde
bu büyük değişimleri yapabilirsek, insanlık tarihinde
ardında savaş yerine kalıcı bir barış mirası
bırakan ilk nesil olabiliriz. Böylelikle çocuklarımız
ve torunlarımız, büyüklerinin nihayet görebildiklerini söyleyebilecek.
Çeviren:
Zeynep Nuhoğlu
Teşekkür
ederim Bay Başkan. Dünya liderlerinin açgözlülerden, savaş tacirlerinden, gözü
dönmüşlerden ibaret olmadığını gösterdiniz…
Sizi
alkışlıyorum. Teşekkür ederim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder