Otellerde çalışanların büyük bir bölümü dışarıda ‘sivil’
hayatlarındaki kişiliklerinden çok farklı davranırlar mesai boyunca.
Kendisini, Askere Alma Dairesi gibi konumlandıran Yüksek
İnsan Kaynakları makamının kaleme aldığı Görev Tanımları bu insanların üzerinde
bir kaç beden bol elbise gibi durur.
İnanmazsanız çok iyi Türkçe bilen bir Avrupalı’nın Antalya
otellerinden birisinde yaşadığı tatil deneyimini okuyun, ne demek istediğimi
anlarsınız.
Sahi, Türkçe bilen
bir Avrupalı’nın Antalya’da tatil deneyimi nasıl olurdu?
O anlatsın, siz okuyun lütfen…
Benim için en güzel tatil zamanı Eylül ayıdır. Otellerin
yaz sıcağında yaşadığı harala gürele bitmiştir. Çalışanlar da yazın
misafirlerin şarj ettiği stres depolarını Eylül’de boşaltmaya başlarlar. Eylül
müşterisi sakin, klas ve cömerttir.
Her yıl yaptığım gibi, Eylül ayı için sekreterime Antalya’dan iyi bir beş yıldızlı otelde rezervasyon yaptırmasını istedim. Tercihim
Her şey dahil. Çok sağlıklı bir tatil konsepti olmasa da insanı cüzdanda para
arama derdinden kurtarıyor.
Güzel bir uçak
yolculuğu ve Antalya’dayım.
Antalya’daki tatil otellerinin girişinde hiyerarşik bir
sıralama var. İlk sırayı devasa acente otobüsleri ile gelenler kapmış. Onlar
güvenlik kapısından sorgusuz sualsiz geçiyor. Taksi ile gelmeyi tercih edenler
bir numaralı şüpheli muamelesi görüyor. İşlerin nereye varacağını, beni otelin kapısına silkeleyip kaçan taksicinin arkamdan " Hadi Allah kurtarsın" dediğini duyduğumda biraz anlar gibi oldum, ama önemsemedim.
Kapıdaki üniformalı görevli o an kendisini CIA kamplarında
Talibancı sorgulayan ajan sanıyor olmalı. Şanslı iseniz üniformalı birkaç
yabancı dilden ezberlenmiş sözcüklerle sizi 10-15 dakika sorguya çeker ve
giyim, duruş, tarz ve konuşmanızdan sizin bu Ulu tesiste tatil yapmaya layık
birisi olduğunuza ikna olursa geçmenize izin verir.
Akdeniz otellerinin
girişinde, insan kendisini AB kapısında bekletilip duran Türkiye gibi hisseder.

İkinci yarım saatim de resepsiyoniste rezervasyonum
olduğunu, formda yazan kişinin ben olduğumu kanıtlamaya çalışmakla geçti.
Aslında bu iki bekleme süresi işin alıştırma aşamasıymış. ‘Kısa bir süre’
lobide beklememi ‘emreden’ resepsiyon görevlisi birkaç dakika içinde beni unuttu
bile. Seri üretim yapan bir fabrika tezgahındaki montaj görevlisi misali, uzun
kuyrukta bekleyen diğer ürünlere, pardon, müşterilere yöneldi.
Yaklaşık olarak 1.5 saatim de, bana verdikleri odanın
müşterisinin odayı boşaltması ve temizliğin tamamlanmasını beklemekle geçti.
Tekrar resepsiyona ‘emredildim’
Önüme bir
registration kartı uzatıldı. İstenilen bilgiler aşağıdaki gibiydi;
Adım Soyadım-Ev adresim-Şirketimin adı, adresi, telefon
numaraları,fax numarası,email adresi- tarih- doğum yerim ve tarihim,medeni
durumum-ödeme şekli
Resepsiyonist kartımı okudu. Bir belboy çağırdı.
Anahtarım, valizim ve ben belboyun rotasını izlemeye başladık. Asansörler, koridorlar
ve benzer duvarlardan bir ara dev bir plazaya geldiğim hissine kapıldım. Hangi
katta olduğumuzu bile fark edememiştim. Sürümden kazanma taktiği ile çalışan ve
bu nedenle her müşteriyi odasına koşturan belboyun hızına yetişmek için zorlandım
birazcık.
Koştururken, bir
yandan da resepsiyondaki registration kart sınavını düşünüyordum.
Otel sizin her türlü
kişisel bilginizin deşifre edildiği yerdir.
Bütün bu bilgileri neden onlarla paylaşmak zorundayım
acaba?
Bir dahaki tatilime çıkmadan önce bir kart hazırlayıp
resepsiyona vardığımda resepsiyonistten bunları cevaplamasını isteyeceğim.
Yerleşim, kat ve oda numarası- Pencere
sayısı-manzara-yatağımın ölçüleri-duvarların rengi-mobilyaların
modeli-Dolaplardaki çekmece sayısı-Balkonun alanı-perdelerin rengi, armatürlerin
modeli ve markası- resepsiyonistin adı adresi ve telefon numarası (lütfen
okunaklı )
Bavulları koymak için kullanılan raf Dünyanın her yerinde
olduğu gibi burada da kapının hemen yanında. Mimarlar müşterilerin
dizkapaklarının sağlamlığını denemek istiyor olmalılar. Her zaman olduğu gibi
burada da dizimi çarptım. Bu rafa valizlerinizi koyduğunuzda yatağın olduğu
bölüme geçmek olanaksızlaşır.
Tuvalet kapısı kapalı idi. Düşündüm.
Otel, odanızda daima
bir ya da birkaç kapalı kapı ile karşılaşabileceğiniz ve arkasını merak
edeceğiniz esrarlı bir yerdir.
Dizinizi vurduğunuz raf köşesi sizi hem bu esrarı merak
etmeye hem de otel bütününde yaşayabileceğiniz olumsuzluklara karşı
koşullanmaya iter. Bu refleks saniyeliktir. Sizi tatilin geri kalan kısmında ya
hoş sürprizler ya da aksilikler karşılayacaktır.
Oteller gerçekte
özerk alanlardır.
Kapıdan içeri girdiğinizde farklı bir dil,farklı bir
kültür,farklı kurallar ve farklı roller ile karşılaşırsınız. Havlu dağıtım noktasındaki görevli evde
muhtemelen eşinden ödü kopan bir kılıbıktır.
Otel müşterileri havlu almak için kulübe önünde dizildiklerinde
bakışlarından ve hareketlerinden kendisini acemi birliğinde manga komutanı gibi
görmekte olduğunu fark edebilirsiniz. Sırayı kontrol eder,herkese hükümran
bakışlar fırlatır. Az sonra başlayacaktır;
Yat ! Kalk ! Çök ! Sürün !
Sağdan sayyy !
Velev ki o sırada Otel Müdürü kulübenin önünden geçiyor
olsun;
Komutan sağda…Dikkayttt !
Türkçe biliyorsanız. Tipik bir Avrupa’lı fiziğine
sahipseniz. Otel görevlileri sizin Türkçe bildiğinizi bilmiyorsa bilardo
masasında bir şaşkınlık bandına bir öfke bandına çarpan bilardo topuna
dönüşmemeniz olanaksızdır.
- I want one towel please
- Towel ne la? Ne diyo bu?
- Towel please…One towel..
- Haaa..Havlu diyomuş lan…No..No..Towel no..
- Why? I am a hotel guest..One towel for the beach.
- La olum get akşamın bu vaktında havlu mu galır leyn..
- Türkçe güzel bir dildir. Çok çabalıyor musunuz bu kötü
aksan için?
- Vayyyy..Yandık!!!
Bütün yemeklerde kullanılan baharat ve tuz yüzünden
susamışsınızdır. Etrafta size bir bardak ya da bir şişe su getirecek bir servis
elemanı ararsınız. Hemen iki adım ötede
iki garson dikilmekte,müşteri masalarını kontrol etmesi gereken gözleri sıcak
büfesindeki mini etekli Rus kadının bacaklarına kilitlidir. Savaş uçaklarına
kilitlenen yerden havaya füzeler misali.
- Abi bu ne ya.? Bunlar bacak mı, sütun mu?
- Abi Tanrı neden Kuzey yarımküreye bu kadar iltimas
geçiyor ya..
- Karadeniz’den in aşağıya rezalet..
- Genç Baylar ! Bütün yorumlarınıza ben de katılıyorum.
Onlara Dünya hayran. Bu harika hanım
görüş mesafenizin dışına çıktığında biriniz bana bir şişe su getirebilir mi
lütfen?
- Nasıl yani?.. Türkçe biliyormuş lan..Tühh.
Otel genç insanların
göz banyosu yapmayı kendilerinde doğal hak gördüğü bir yerdir.
Otele gelen güzel kadınlar otel çalışanlarına mutlaka pas
vermelidir. Yüksek işe alım prosedürlerini aşıp bu cennete gelen her çalışan
Rus güzelleri karşısında kendisini Richard Gere – Brad Pitt arası bir fiziğe
sahip görür.
Güzel bir Türk atasözü vardır,cuk oturur bu determinist
beklentiye; Misafir umduğunu değil,bulduğunu yer.
Evinizde kapı çalındığında kapıyı açıp açmamak sizin o
andaki havanıza bağlıdır. İster açarsınız, ister açmazsınız ve bunun için kimse
sizi suçlayamaz. Kapınız çalındığında
kim olduğunu sormak ve bir katil, manyak, dilenci, gereksiz bir misafir
olmadığına kanaat getirdikten sonra kapıyı açmak en doğal hakkınızdır. Bu hak
yasalarla koruma altındadır.
Otelde kapı size ait
değildir.
Sizin sözünüz geçmez. Bir kat görevlisi kapıyı
çaldığında
içeriden gelen ‘ who is that?’ sorusu kadar manasız bir
cümle yoktur onun için. Otellerin kat görevlilerinde hayli gelişmiş bir baskın
yeteneği vardır. Tak tak sonrasındaki ilk saniyede kendinizi en olmadık bir
durumda kat görevlisi tarafından gözleniyor bulabilirsiniz. Otelde kapı
vurulması ile evinizdeki kapı vurulması arasında böylesine trajik farklılıklar
vardır. Tedbirli olmanızda yarar var. Kat görevlisi tarafından klozette tünemiş
halde yakalanmanız, tatilin sonuna kadar Otelin her yerinde arkanızdan size
gülüyorlarmış gibi bir his yaşatır.
- Tak ! Tak ! Tak !
- Who is that?..
- Aneyy…Gız herif odadaymış ya..
- Sorry.I am shaving…
- Gız bu resepsonun gözü körolmasın…Herif odadaymış.
- Mesai arkadaşlarınız için kötü konuşmak hoş değil. Bir
eksik bilgilenme olmalı.
- Aneyyy..Gız bu herif Türkçe gonuşuyo..
- Ayrıca herif sözcüğü bir hanımefendinin ağzında hiç
estetik durmuyor.
Otelde Türkçe konuşan
yabancı bir tatilcinin olması kat görevlisi için Yecüc Mecüc kadar
korkutucudur.
Otelde ya Türkçe bilmeyen yabancılar ya da Türkler
konaklar.
Biraz kızma hakkınızı kullanırsınız. Tatilin geri kalan
kısmında tuvalette yakalanma riskini en aza indirme adına.
- Kapıyı vurdunuz ama benim ‘gir’ dememi beklemediniz.
- Ben kapıyı çaldım,öyle girdim. Siz bana içerde ‘ kim o?’
dediniz.
- Tamam..Şimdi gördünüz ben içerdeyim. Sonra gelin .
- Gelmişken yatağınızı düzelteyim bari..
- Hayır.Daha sonra lütfen.
- Ama saat dörtte şift bitiyor. Odanız kirli kalır.
- O da Otel Yönetiminin sorunu. Bana her gece temiz bir
oda vermek zorundalar.
- Siz bilirsiniz. Ben kaçtım!!!
Dedim ya;
Otel özerk bir yerdir. Kendi kuralları vardır. İçeri
girince o kurallara tabi olmayı kabullenmiş sayılırsınız. Otel çalışanları ile
tartışmaya girmeyin. Çözümün bir parçası olmak gibi bir gelenek yoktur. Her
tartıştığınız kişi kendi haklılığını kanıtlayacak savunmalar geliştirir ve
ısrarcı olur.
Haklı olmak Otele nasıl bir katkı sağlayacaksa?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder