2 Mayıs 2020 Cumartesi

Aslında Coronavirüs Dünyayı Dezenfekte Ediyor


Minicik bir virüs yüzünden insan dezenfektan ‘manyağı’ oldu.


Herkes her yeri dezenfekte ediyor.

Korku büyük. 

Sokağa çıkanlar, evlerine döndüklerinde, sanki bir bakteri ve virüs çukuruna düşmüş ve öyle gelmiş gibi muamele görüyorlar kapıdan içeri girmeden önce.

Giysiler, ayakkabılar, eller, eldeki torbalar.. Her şeye bir saatli bomba gibi bakıyorlar.

Elde sabun, kolonya, dezenfektan… Her yer dezenfekte ediliyor.

Buradan bakıldığında manzara bu..

Ya daha evrensel bir açıdan bakarsak?

Ya, birkaç yüz kilometre yükselip de, Dünyaya derin bir göz atarsak?

***
Neler görebiliriz, bir bakalım mı?

Öncelikle, Dünyanın büyük bir mutlulukla gülümsediğini görürüz. 

Nasıl gülümsemesin ki? İnsandan çektiği zulüm bitmiş. Milyonlarca yıldır yaşadığı koşullara tekrar kavuşmuş.

Atmosfer kendisini inanılmaz bir hızla tedavi ediyor. Ozon delikleri kapanıyor. Küresel ısınma ve olası bir iklim krizi, en azından öteleniyor.

Kentlerin havası berrak.. Her sabah tertemiz bir gökyüzüne uyanıyoruz. Penceremden baktığımda Akdeniz’in sevecen mavisini yalayan pırıl pırıl bir hava görüyorum.

Dışarda yaşam sadeleşti. Basitleşti. Hayvanlar insanın çektirdiği acılardan kurtuldular. Ormanlar vahşi hayat için güvenli hale geldi. Av denilen zulüm bitti.

Fabrikalar zehirli atıklarını nehirlerimize boşaltamıyor. Bir süre sonra o nehirlerde yaşamın geri döndüğüne tanık olacağız. Dağlarımız maden ve taş ocakları için delik deşik edilmiyor.

Kendimize, ailemize, çevremize ve bir bütün olarak hayata bakış açımız değişti. Komşuluklar bile daha anlamlı hale geldi. Dayanışma ruhu yükseliyor.

Coronavirüs bizi de dezenfekte ediyor. 

Kalplerimizin böyle bir temizliğe ihtiyacı vardı. İyi oldu.

***
Ama bir de henüz meçhul bir gelecek var

Klasik sözdür. Gelecek de bir gün gelecek.

Hem de, geldiğinde, ne kadar çabuk geldiğine aklımız ermeyecek bir hızla gelecek.

Bakacağız ve geleceğin getirdiklerine hiç hazır olmadığımızı göreceğiz.

İçten içe kaynamakta olan suyun birden bire taşacak noktaya geldiğini göreceğiz,  bu noktaya gelişi hiç fark edemediğimiz için kendimize kızacağız.

Son 30 yıla damgasını vuran rantiyeciliğin, yuttur kaktırın, derme çatmacılığın sağladığı hormonlu zenginlikler nedeniyle uyuşmuş olan zihinlerimiz şoka girecek.

O gelecek geldiğinde, ringde kontra yeniş boksörden beter olacağız. Nakavt olmasak da ringde bir süre sersem sepelek gezineceğiz.

Doğru ve etik bildiğimiz her kuralın değiştiğine tanık olacağız.

Bakın buraya kadar bir değişimden bahsettim. Herkesin dilinde de bu kavram var. Bütün Dünya değişimden bahsediyor.

Değişim için kullanılan sihirli bir cümle var;

“ Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak”.

Benim böyle radikal bir öngörüm yok. Benim moda ifadelerle bir işim yok. Benim, sosyal bilimlere ters, zadece niyet beyanı olan böyle cümlelerle alakam yok.

Toplumların yüzlerce, binlerce yılda biçimlenmiş davranış kodlarının birkaç günde ters yüz olacağını düşünebilen hayalperestler ile de hiçbir ortak noktam yok.

Her şey değişecek…

Ama zamanla… Sindire sindire… Bir alt üst oluşa neden olmadan…

Bir gün bir bakacağız, birçok alışkanlığımız, davranışımız, düşüncemiz ve ilkemiz yok olmuş. Tıpkı bugünden geriye baktığımızda, hatırlamakta bile zorlandığımız bir çok düşünce kalıbı, davranış ve alışkanlık gibi..

***

Bizim kafa olarak değişmemiz zamana yayılacak.

Ama birkaç konu var ki, bu noktada doğa ve toplumsal hayat o kadar yavaş kalmayacak.

İşte bu konularda hızlı bir yok oluş göreceğiz. Çok hızlı değişimlere tanık olacağız. Hayat, insandan kaynaklanan birçok falsoyu düzeltecek.

Şifacılar. Mucize ilaççılar. Zayıflama formülcüleri. Bitkisel karışımcılar. Enerji aktaranlar. Kişisel gelişim şarlatanları. Köşe dönmeciler.

Voliciler. Üretmeden, emek vermeden servet yapılabileceğini hayal edenler. Yaptığı işe ve sunduğu ürüne hiçbir değer katmadan, makyajlayarak kakalayanlar. Kişisel değeri ve bilgisi yetersiz olsa da, ustaca kullandığı pr gücü, ‘ yalakalık’, düzenbazlık ile bir yere gelenler.

***

Hepsinin sonu geliyor.

Mış gibi yapmak bitiyor. Üretirmiş gibi yapmak bitiyor.

Doğalmış gibi kaktırmak bitiyor.

Gerçeğin keskin kılıcı, bütün mış gibileri kesip atmak için havalanıyor. İçi dolu üretim geliyor. İşine emek katan üreticilerin saygı göreceği günler geliyor.

Başkalarında olmayan lüks ürünler ve hizmetler üzerinden kazanılan temelsiz öz saygının da hükmünün kalmayacağı günlere geliyoruz.

Sokaktaki sıradan araçlara bakıp “ Ben sizin gücünüzün yetmediği araca biniyorum” diye hava atabilmek için satın alma alışkanlıkları da silinmek üzere. 

Aşırı ve gereksiz lüks eleniyor. Doğal ve gerçek ihtiyaçların, emek vererek ve makul bedellerle giderilmesinden mutlu olacağımız zamanlara yürüyoruz.

***
Gelelim turizm sektörüne

Sosyal tatil alışkanlıkları zayıflayacak. Yerine asosyal tatil kavramı gelecek.

Yani, başkaları ile kaynaşılmayan, yeni insanlar ile tanışmayı istemeyen, mekanları paylaşmaya sıcak bakmayan bir tatil türü filizlenecek ve giderek yaygınlaşacak.

Mega, ultra, plus.. Bu kavramlar ile tanımlanan turizme, otele, etkinliğe veda edeceğiz.

İnsan, beden ve ruh sağlığı için risk oluşturan her şey ile arasına mesafe koyacak.

Butik boyuttakilerin yanı sıra, kontrol edilebilir büyüklükte otellerin öne çıkacağı bir döneme giriyoruz. İçinde özen ve sevgi olan ürünler ve hizmetler tercih edilecek.

İnsanların, kendi havluları, yatak takımları, sabunları, şampuanları ve hatta kendi çatal bıçak takımları ile tatile gelmesi bile kimseyi şaşırtmamalı.

İnsanlar bu dönemde paranın değerini anladı. Kazanmak uğruna zamanlarını, emeklerini, sağlıklarını feda ettikleri parayı yuttur kaktır işlere kaybetmemeyi öğrendiler.

Büfelerin ana teması sadelik ve lezzet olacak. Aşçıların kafasına göre takıldıkları, birkaç meyve ve sebzeye yüz takla attırıp ortaya çıkan ruhsuz büfeler silinecek.

***

Tatil satın alma nedenleri değişecek.

Tatil alışkanlıklarının değişeceğini şimdiden anlamak zorundayız.

İnsanlar sırf “ Ben de “ diyebilmek için bir ürün ya da hizmet satın almaya sıcak bakmayacaklar. Ego tatmini, satın alma nedenleri arasından çıkacak.

Ofis arkadaşı ya da komşusunun gittiği tatili kıskanıp evde kavga konusu yapmak bitecek. Tatil bütçeleri rasyonel bir çerçeveye sığacak.

İnsanlar,  tatilini gereksinimlerine ve gelirlerine göre planlamaya başlayacak. Birkaç günlük tatil için kredi çekip sonra aylarca bunun taksitlerini ödeme alışkanlığı sona erecek.

Yani insanlar, doğru zamanda, doğru yerde ve doğru bütçe ile tatil yapmayı öğrenecekler.

Hemen değilse de, zamanla, tatilcilere kendilerini askeri garnizonda gibi hissettiren, sıkı kurallara ve zorlamalara tabi, her yemek ve eğlence için sabit saatlerin ve kuralların olduğu militer kamplar sona erecek.  Gerçek tatil mekanları ön plana çıkacak.

İşyerlerinde saatlere, kurallara ve hiyerarşiye isyan eden tatilci bunları bir de otellerde yaşamayı reddedecek. Tatil gibi tatillere yönelecek.

***
Tatil bölgeleri bütün safraları atacak

Sahil kentlerinin kırsal bölgelerinde bir şark kurnazlığı var.  Köy kahvaltısı. Ama sadece adı köy kahvaltısı.. İlk ofsayt daha başta patlıyor. Sofra yerine masa. Sanki köylerde her yemek masada yenirmiş gibi.. Bu garabet de sona erecek.

Meraklısı için, ninelerimizin, dedelerimizin gerçek doğal ve köy kahvaltısı gelecek.

Sanki iki kuşak önceki ninelerimiz köylü değilmiş, bizler yedi göbek öteden metropollerde yaşamışız gibi, mazimizi unutmuştuk.

O geçmiş ile köy kahvaltısı üstünden bağımızı tazelemek ister gibiydik. O doğal ve lezzet küpü sofralar burnumuzda tütüyordu.

Bu zaafımızı keşfeden köylü kurnazları, mini paketlerde, bin bir katkı maddeli peynir, tereyağı, reçel, bal, suni yumurta, fabrika işi sucuk, salam, sosis ile bizlere – güya – köy kahvaltısı kaktırmaya başladılar. Yanında da süs kabilinde birkaç dal roka, maydanoz.

Ama kabahat onlarda değil. Her topal atın bir kör alıcısı vardır. Bu garabeti kimseler bize zorla yedirmedi ki.

Bu sözde köy kahvaltısına adam başı 50 TL’yi biz bayıldık yıllarca. Faturayı da kaybolan sağlığımızla ödedik. Belimizin çevresi Satürn halkaları gibi kat kat kıvrımlarla doldu. Bedenlerimizin direnci düştü.

Ama bunun da sonu geliyor. Yaşanan bu kriz sonrası kendisini sorgulayan insan artık görünüşte meşru olan bu tip soyguncuların da farkına vardı.  Bunların kurbanı olmak sorunda olmadığını anladı.

***
Neyse ki, Coronavirüs Dünyayı, aklımızı, ruhumuzu da dezenfekte ediyor.

Düşünme, karar verme, uygulama gibi özelliklerimiz olgunlaşacak.

Her alanda, soyulacak kurban kalmayacağına göre, soyguncu da bitecek.

Geride, işini doğru yapanlar kalacak.

Turizm kentleri, bütün oyuncuları ile birlikte, birkaç yıl içinde arınacak.

Tatil ile insan arasındaki ilişkinin temel dayanakları birkaç sözcük olacak.

Sağlıklı. Doğal. Samimi. Az. Öz. Saygılı. Sevecen. Lezzetli. Temiz.

2 yorum:

Unknown dedi ki...

Aklına, kalemine sağlık hocam. Güzel yazmışsınız. İnşallah insanlık bu kez ders alır da daha güzel bir dünya yaratır..

Serap Uçan dedi ki...

Hocam, ağzınıza yüreğinize sağlık yine çok güzel yazmışsınız.