Yanlış anlamayın.
Uzun sürelerle çok
çalışmak mı, normal süreler ile verimli çalışmak mı, demek istedim…
Bir yöneticinin ekibini
doğru zamanda, doğru işlere yöneltmesi ve belirlenen hedeflerin istenilen zaman
içinde yakalanmasını doğru kabul ederdik bir zamanlar.
Zamanını iyi kullanan ve
bir gününü en hakkaniyetli biçimde üçe bölen, kendisine, işine ve ailesine,
dostlarına eşit zaman ayırmayı bilenin usta bir yönetici olduğunu düşünürdük.
Çağ değişti.
Daha doğrusu çağ geçmişe
evrildi.
Şimdi bize taş devri gibi
uzak gelen sanayi devrimi ve sonrasındaki vahşi üretim anlayışı tekrar egemen
oldu sektörlerde.
Özellikle de otelcilikte…
Açalım…
Yüzyılın başlarında Max
Weber’in bir saptaması idi; ‘Sıkı çalışma etiği Protestan toplumsal sorumluluk
anlayışının bir parçasıdır.’
Bu gün, Genel Müdür diğer
Genel Müdür’den, Yatırımcı diğer Yatırımcıdan daha uzun sürelerle işinin
başında olmak zorunda hissediyor kendisini.
İyi de hayattan çalınan bu
uzun mesai sürelerinin, işletmenin başarısına katkısı nedir?
Otelde, normal zamanın
üzerinde geçirilen saatlerin bilançoya sağladığı katkılar ne orandadır ve değer
mi?
• Giderlerin azaltılması?
• Verimliliğin
arttırılması?
• Karlılığın
yükseltilmesi?
• Rakiplere karşı rekabet
avantajı sağlanması?
• Pazar hakimiyeti ya da
daha fazla pay?
• Çalışanların işlerinde
mutlu olması?
• Müşteri memnuniyeti
oranının yükseltilmesi?
• Ekipmanın korunması?
• Geleceğe dönük projeler
üretilmesi, hayata geçirilmesi?
• Kamuoyunda olumlu bir
imaj elde edilmesi?
• Markalaşma?
İnsani ve makul süreleri aşarak
Otelde zaman geçirmenin, yukarıda sıralanan Şirket beklentilerine katkısı ne
olmuştur?
Kısmen kendi tercihi,
kısmen de Otel Yatırımcılarının ve Şirket Yönetim Kurullarının gizli/açık
baskısı ile Genel Müdürler hayatlarını Otellerde tüketiyorlar.
Yaşıyorlar diyemiyorum,
tüketiyorlar…
Genel Müdürlerin, rakip Otellerdeki meslektaşlarına göre daha çok çalışmaları
yönünde en azından manevi bir baskı görmekte oldukları söylenebilir.
Bana sorarsanız, gerçek ölçüt 31 Aralık tarihli bilançonun saf ve makyajsız verileridir.
110 Metre engelli
yarışlarında tribünler yarışmacıların engeller üzerinden atlama stillerine
alkış tutabilir. Ama, hakemler madalyayı 110 metreyi en kısa sürede koşanlara
veriyor.
Artık Üst yönetimlerin
performansını, yıl sonunda İşletmenin ulaştığı noktaya göre değerlendirme zamanı
gelmedi mi dersiniz?
Yıl boyunca periyodik
performans değerlendirmelerinin önemini yadsımıyorum.
Günlük veya kısa vadeli
değerlendirmeler dikkate alınırsa, insanın bedensel ve zihinsel sınırlarını
zorlayan bir hataya düşülür.
Bu yaklaşıma göre,
ofisinde kendinden geçercesine çalışırken kalp krizi geçirmek bir övgü nedeni
olabilir, yığılıp kalana ise madalya verilmesi gerekebilir.
Tuhaftır, zamanını iyi
kullanan Genel Müdüre başta meslektaşları olmak üzere Yatırımcılar da kuşku ile
bakıyor.
Evine gidiyorsa, eve iş
götürmüyorsa, ailesine zaman ayırabiliyor ise, hatta bir öğle vakti gidip
çocuğunu yuvadan/okuldan alıyorsa, garipseniyor ve potansiyel tembel suçlaması
ile karşılaşma ihtimali doğuyor.
En tepeden en alttaki
çalışana kadar, verimliliği esas alan görev tanımları oluşturabilen Genel
Müdürlere negatif duygularla yaklaşıyor sektör.
İşleri ve bu işlerin
gerektirdiği programları etkili bir tarzda delege edebilen Genel Müdürler
teşekkür yerine eleştiri ile karşılanabiliyor.
Bir meslektaşımdan
duymuştum yıllar önce. İstanbul’un büyük ve önde gelen beş yıldızlı
Otellerinden birisinde, yabancı bir Genel Müdür, atanmasının ardından hiçbir
şey yapmadan, bir hafta boyunca sadece çalışanları gözlemlemiş.
Bir hafta sonunda,
kaydetmiş olduğu notlarına bakarak normal çalışma sürelerinden sonra da
ofislerinde kalmaya devam eden şef ve müdürleri uyarmış.
Gelecek haftadan itibaren
sebebi ne olursa olsun mesai süresinin bitiminde Oteli terk etmeyen
çalışanların işten uzaklaştırılacağını belirtmiş.
Otelin, gerekçesi ne
olursa olsun, çalışanların mesai dışında kalan zamanından bir dakikayı bile
istemek hakkı olmadığını vurgulayarak hem de.
Haklı.
Doğuştan belli
sınırlamalar ile gelen bir bedeni ve zihni aşırı zorlamak bir süre sonra geri
dönülmez sorunlara neden olabiliyor insanda.
Zorla ya da gönüllülük
temelinde insanın dinlenme ya da sosyal aktiviteler için değerlendirmesi
gereken zamandan çalmak, Otele farklı faturalarla dönüyor sonuçta. Çalışanlar
görevlerine odaklanmakta zorlanıyor.
Sabahları işyerlerine bir
asık suratlılar ordusu sökün ediyor. Zaman yönetimi olanaksız hale geliyor.
Stres, saman kağıdında
hızla yayılan bir mürekkep gibi sarıyor çalışanları. Ardından anlam verilemeyen
bir personel kayıp hızı işletmeyi paralize ediyor.
İşin kötüsü bu hızlı
personel kaybına sağlıklı bir teşhis konulamıyor.
Tüm ayrılma ve istifaların
kökeninde ücret yetersizliği olduğu teşhisi konuluyor.
Ne derece doğru bilinmez.
Ama istifa eden çalışanların başka tesise öncekinden çok yüksek ücretlerle
başlamadığı da açık değil mi?
Sezon ortasında, yetişmiş
ve tesisi tanıyan personelin/yöneticinin ayrılmasının yarattığı zaaf hizmet
kalitesini düşürüyor. Müşteri hoşnutsuzluğu baş gösteriyor.
Tam bir kısır döngü…
Bu zaafı gidermek için, o
ana kadar iş bulamamış personel işe başlatılıyor. Zaman kaybediliyor. Aslında,
işyeri kalitesi büyük ölçüde, birbirini tanıyan, Otele bağlı personelin zevk
alarak çalışmalarına bağlıdır.
Hatta olmazsa
olmazlarındandır.
Bu dengeyi sağlamanın
yolu, işin gerektirdiği süreleri hakkaniyetle saptamaktan geçiyor.
Kapılarınızdaki
yıldızların içini, yöneticilerin bitkinlik ve tükenmişlik içinde
tamamlayabildikleri uzun mesai süreleri değil, yapılan işlerin kalitesi
doldurur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder