Önceki yazılarımdan birinde "Gelecek tahminciniz var
mı?" diye sormuştum. Geleceği okuyacak, orta ve uzun vadede
olasılıklara karşı önerilerde bulunacak hayalperestler ve ekonomi
politika falcıları...
Yakın bir gelecekte dünyamızı ve insanlığı tehdit eden bir
gelişmeye tanık olacağız, kimselerin haberi yok. Olanların da umurunda değil
galiba.
Hızla azalan ekilebilir alanlar, dev adımlarla sıçrayan ve
Dünya kaynaklarını ejderha gibi yutan Çin, açlıkla karşı karşıya bırakabilecek
milyarlarca insanı!
Turizmi nasıl etkiler?
Düşünelim...
Bizim çevrecilerimiz ezbercidir.
Yıllardır kafayı golf sahalarına ve yeraltındaki altın
madenlerimizin ekonomiye kazandırılmasını engellemeye takmışlardır.
Böyle marjinal sosyal tatmin araçları ile oyalanırken,
küresel ölçekte asıl tehditlerle ilgili okumazlar, araştırmazlar ve bu iki
marjinal oyuncak ile oynar dururlar. Bakalım aşağıdaki dehşet verici tehlikeden
haberleri var mı?
Bu hafta sizlere www.countercurrents.com sitesinden
John James’in bir yazısını tercüme edip sunuyorum. Sitenin adı, "karşıt
gündem" anlamına geliyor. Makale 4 Ağustos 2007'de kaleme
alınmış. Dünya gıda üretiminin tehlikeli yolculuğuna farklı bir bakış
açısı içeriyor.
Aşağıdaki makaleye başlamadan önce, tehlikenin boyutları
hakkında bir fikir sahibi olabilmeniz için tek bir istatistik vermek isterim.
1980’lerin başında yılda 20 kilo et tüketen bir Çinli, bugün 50 kilo et
tüketiyor. Çünkü Çin zenginleşiyor, satın alma gücü artıyor, daha da artacak.
Çin’in nüfus artış hızını burada tekrarlamama gerek yok.
***
John James,
makalesinde şöyle diyor:
"Görünen o ki, ucuz gıda dönemi bitti gibi. Mısır
fiyatları bir yıl içinde ikiye katlandı ve buğday piyasaları yüzyılın zirvesinde.
Hindistan’da gıda fiyatları endeksi yüzde 11 arttı ve Ocak ayında Meksika’da
mısırunu fiyatlarının dört kat yükselmesi sert gösterilere neden
oldu. İngiltere ve Hindistan’da seller ürünleri mahvetti. Neredeyse
bütün ülkelerde gıda fiyatları yükseliyor ve muhtemelen herhangi bir düşüş de
olmayacak.
İkinci Dünya Savaşı öncesinde bir çok aile, gelirlerinin
üçte birini, tıpkı bugün gelişmekte olan ülkelerdeki yoksul çoğunluğun yaptığı
gibi, gıdaya harcamakta idiler. Ama, savaştan sonra mekanikleşmeden yeşil
ihtilale kadar bir dizi radikal değişiklik tarımsal üretkenliği arttırmış, gıda
harcamalarında bir çok insanın gelirinin onda biri seviyesine gerileten uzun ve
keskin bir düşüşe yol açmıştı.
Yakın gelecekte, gıda harcamaları, dört etmene bağlı olarak
bir ailenin gelirinin dörtte birine, hatta daha da yüksek bir miktara
yükselecek gibi görünüyor.
1) Dünya nüfusu artmaya devam ettikçe talep artıyor, daha
fazla insan daha fazla et tüketmek istiyor. Bu ayın başlarında yayınlanan
yıllık kayıtlarda Birleşmiş Milletler on yıldan daha kısa bir zamanda
gelişmekte olan ülkelerde insanların bugüne göre % 30 daha çok büyükbaş hayvan
eti, % 50 daha çok domuz eti ve % 25 daha çok kümes hayvanları eti tüketmekte
olacağını öngörüyor. Bu gelişmelere paralel olarak, tahıl üretiminin büyük bir
bölümünün insan yerine hayvan beslenmesine ayrılması da kaçınılmaz.
2) Global ısınma tahıl üretim alanlarını yok
ediyor. Christopher Field ve David Lobell, Çevresel Araştırma
Mektupları'ndaki raporlarına göre, her 0.5 derecelik artış, ekilebilir
alanlarda % 3 ile % 5 arasında bir daralmaya neden olmakta. Demek ki,
sadece 2 derecelik bir artış, Dünya nüfusu 7 milyar sınırını zorlarken, küresel
gıda üretiminde % 12 ile % 20 arasında bir düşüşe neden olacaktır.
3) Biodizel yakıt için yükselen talep de gıda üretimini
daraltan ve fiyatları yükselten bir tehdit. Bu artış, beraberinde kitlesel
rahatsızlıkları tetikliyor. Meksika ekmeği tortillanın mısır
fiyatlarındaki artışa paralel olarak birkaç kat birden yükselmesi,
Meksikalıları sokaklara döktü. İsyanlar yaşandı. Dev petrol şirketlerinin
raporları ise, üretimin sekiz yıl içinde tepe noktasına ulaşacağı tehlikesini
haber veriyor. Mevcut kaynaklar ile ilgili forecastlar, üretimin aynı
dönemde yıllık olarak % 3 azalacağını, talebin ise yıllık olarak % 2 artacağını
haber vermekte. Araç sahiplerinin gerçeklerle yüzyüze gelişini ertelemek
adına, politikacılar kolay yolu seçiyor ve daha geniş tahıl alanlarını biodizel
üretimine kaydırıyorlar.
4) Afrika Sahra’sı ve Orta Asya’daki çölleşme
insanlık için gıda üretiminin 1/3 oranında düşmesi riskini
yükseltiyor. Ağaçlandırma bir çözüm üretmiyor, zira kısıtlı yeraltı su
potansiyeli üzerinde daha büyük bir yük oluşturuyor. Bu durum, çölleşen ülkeler
için gereken tahıl üretimi ekilebilir alanlarını hızla biodizel üretimine
kaydıran ülkeler üzerinde bir baskı unsuru teşkil edecektir. BM Gıda
Raportörü Zafaar Adeel, 'Bu zincirleme reaksiyonun bir sosyal patlamaya
yol açması kaçınılmaz olacaktır' diyor.
Biodizel üretimi çok geniş ölçekli tahıl alanlarını yok
ediyor. ABD’de sadece bu yıl ekili alanların altıda biri ethanol için
endüstriyel mısır üretim alanına dönüşecek. Şimdi ABD mısır üretiminin üçte
biri biodizel üretimine gidiyor. Geçen yıl Amerikan çiftliklerinin % 48’i
biodizel üretimine kaydırıldı. Ne yazık ki, bu dönemde endüstriyel mısır
üretimine kaydırılan tarım arazilerinin yerine de yeni tahıl ekim alanları
üretilemedi.
Farklı enerji kaynakları yaratmak adına yalnızca Çin,
Endonezya ve Brezilya somut adımlar attılar ve ilkel, çevre uyumlu olmayan
ormanları temizlediler. Halen petrol dışında karbondioksit (C02) üreten en
büyük kaynak odun kullanımıdır.
Su kavgaları da biodizel üreticilerinin işine yarayacak
gibi görünüyor, zira üretimleri soya ya da mısırdan daha fazla para ediyor.
Ethanol, petrolün % 70'i oranında enerji potansiyeline sahip olsa da, üretim
maliyeti % 40 daha yüksek.
Avustralya’da bütün buğday ve şeker
rekoltesinin ethanole yönlendirildiğini kabul edelim; yakıt gereksiniminin
sadece % 30’unu karşılayabiliyor. Bu tahıl alanları halen 80 milyon insanı
beslediğine göre, insanların ethanole ayrılan tahıl yerine ne yiyecekleri
sorusu havada kalmaktadır.
Avustralya’nın devasa arazisini devreye sokarak biofuel
kapasitesini arttırabileceği argümanı öne sürülse de, Avustralya Tarım
Enstitüsü Direktörü Mick Keogh, "Küresel biofuel deneyimleri yakından
incelenirse, görülecektir ki, bu faaliyetler çok yüksek sübvansiyonlar
gerektirmekte, ama en iyimser tahminle de, gelecekteki enerji ihtiyacımızın
küçük bir bölümünü karşılama potansiyeli taşımaktadır.
Biodizelin, politikacıları cezbeden avantajı açıktır.
Küresel ısınmaya karşı , sanayicilerden veya seçmenlerden herhangi bir bedel
talep etmeden bir takım başarılı önlemler geliştirmekte olduklarını
söyleyebiliyorlar. Seçmenler için cazip olan, akibetleri hakkında en ufak bir
endişe duymadan araçlarını kullanmaya devam etmeleridir. Sanayicilerin kazancı
ise kat kat artmaktadır. Hem biodizel üretimi ve ticareti ile korkunç kazançlar
elde ediyorlar, hem de bunun için kendilerine ekstra para ödeniyor.
Besin üretiminden biodizele keskin bir dönüş yaşanıyor.
Petrol fiyatları yükseliyor. Petrol devleri birkaç yıl içinde üretimde pik
noktaya varılacağını söylüyorlar. Bu tehdit, biodizel fiyatlarını da arttırmak
için değerlendiriliyor. Böylece biodizel üretimi çiftçiler için de cazip hale
geliyor.
Yerküre Politika Enstitüsü’nden Lester Brown: 'Şimdi
sahne, otomobil kullanıcısı 800 milyon ile, tek amacı hayatta kalmak olan en
yoksul 2 milyar arasında doğrudan bir tohum savaşı için hazırlanıyor' bilgisini
vermekte.
Gerçek çözüm; daha az tüketmek, daha kısa sürelerle araba
kullanmak, yüksek teknolojili hybrid ve elektrikli otomobilleri fonlamaktır. Bu
sayede, azalan petrol rezervlerine alternatif olarak yükselen ethanol
üretimi bir tehdit olmaktan çıkacaktır. Unutmayalım ki, ethanol yenilenebilir
bir ürün değildir."
***
Ekosistem, üzerinden binlerce erkeğin geçtiği bir tecavüz
mağduru artık
Kirlenmiş bir ekosistemde turizmi hangi kader bekliyor
acaba?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder