Dolandırıcılık bir
sanattır. Olağanüstü beceriler ister. Cesaret, zamanlama ustalığı, akıl, insan
tanıma, pervasızlık, acımasızlık, hepsi olmalı bir dolandırıcıda.
Bir tanesi
eksik olsa çarşafa dolaşır… Korkarım… Kızarım… Ama
çaktırmadan da hayranlık duyarım…
Yaptıkları her üçkağıt
olağanüstü bir kurguya dayanır. Müthiş bir beceri ve cesaret ister..
Kurbanlarını seçerken mutlaka çok ayrıntılı bir fizibilite etüdü yaparlar.
Dolandırıcılar için,
fizibilite etüdü, kurbanın tufaya gelme olasılığının, yani sazanlık katsayısının, neredeyse kesine yakın bir doğrulukla tahmin edilmesidir.
Çok başarılılar. Her
seferinde oltaya gelen bir kurban olarak kendimden biliyorum.
Bir Kentte yaşayan
milyonlarca insan arasından en safını seçebilmek için çok hassas bir koku alma
yeteneği olmalı bir dolandırıcının.
Gündemi takip ederler.
Toplumun dönemsel ya da genel anlamda bütün hassasiyetlerini bir sosyolog
mahareti ile gözlemlerler.
Vergi denetimlerinin
yoğunlaştığı dönemlerde Tüm Maliye Mensupları ve Emeklileri Derneği Başkanı
olarak zuhur ederler. Her dem geçerli senaryolardan bazıları Şehit ailelerinin
istismarı, Silahlı Kuvvetler ile dayanışma ve Emekli Polis Derneklerine
yardım mevzuudur.
Toplumun büyük bir
kesiminin vergi ile arası pek hoş değilse, hayatında bir kez polis ile başı
derde girmişse, yetmezmiş gibi bir de ihtilal dönemine tanıklık etmiş, hatta
yakalanıp sıkıyönetimde yargılanmışsa, bu senaryoların hepsinin karşısında ayağa
kalkar, önünü ilikler biçareler..
Bir 12 Eylülzede olarak
benim hassasiyetim askeri mizansenlere karşı çok yüksektir. Çevremden
birilerinin bu konuda dolandırıcılarla işbirliği içinde olduğundan da
kuşkulanmıyor değilim. Özellikle bu alanda uzmanlaşmış dolandırıcıların hangi
otelde işe başlasam birkaç hafta sonra beni elleriyle koymuş gibi şıp diye bulmalarını
nasıl açıklayabiliriz ki?
Meslek yaşantım boyunca
her otelde bu senaryoya kurban olarak dahil edildim, açık yüreklilikle itiraf
edeyim.
Bir tanesinden, uyanık,
İstanbul bitirimi muhasebe müdürü tarafından son dakikada kurtarıldım, ki eğer
o zokayı yutsaydım patron beni mutlaka işten atardı.
Kaptırılan para nedeniyle
değil, “ Yahu ben milyonlarca dolarlık tesisi bu safa mı emanet ettim?” diyerek
Alın size bir örnek.
Dahili hattan sekreter
hanım;- ........ Bey, emekli Albay …….. …….. arıyor efendim.
- Hemen bağla.
Ayağa kalkılır. Ceket
düğmeleri iliklenir. Ne olur, ne olmaz, belki uzaklarda bir yerlerden dürbünle
beni izliyordur, saygısızlık yapmaya gelmez.
-Alo... ………. …………. ile mi
görüşüyorum?
- Buyurun Komutanım,
benim. Emredin !
- Hayır .... Bey, ben
komutanımın korumasıyım. Sizi Sayın Komutanıma takdim ediyorum.
- Teslimiyet ile ve huşu
içinde bekliyorum…
- ……………………..
Korumanın sesi böyle
Zaloğlu Rüstem misali ise kendisi nasıl gürleyecektir, kim bilir? Kulak damlamı
damlatsa mıydım acaba? Ya dediklerini tam anlayamazsam? İyi de Silahlı Kuvvetler
emekli subaylarına koruma tahsis ediyor muydu yahu? Aman aman. Bırak. Belki
Albay hala etkin bir görevdedir... Allah'tan kısa künye vermeyi unutmamışım.
Uzun bir bekleme süresi.
Fonda Çanakkale Marşı…
- ……. Bey … Evladım?
- ……. ………… İstanbul.
Emredin komutanım.
- İşte vatan yiğitleri
bunlar. Aslanım benim.
- Sağol !!!
- …………. evladım, bizler
malum Şehitlerimiz ve emekli askerlerimiz için çalışıyoruz.
- Sağol!!!-
Bu kadar sağol fazla mı
oldu ki ? Komutan ya istihbaratçı ise.? Ya kuşkulanırsa?
- …………. evladım, bu ulvi
vazife için paraya ihtiyacımız var. Bu işler para olmadan yürümüyor. Senin gibi
halis vatan evlatlarının katkısı olmasa mahcup olacağız şehitlerimizin
ailelerine, emekli askerlerimize.
- Sağollll !!!
- Para diyorum...
- Komutanım, emredin. Ne
yapabiliriz?
- Sizin bölgede
evlatlarımız var, derneğimizin milleti bilinçlendirmek ve son Türk Devletinin
ayakta kalmasına katkıda bulunmak için çıkardığı dergilerimizi, gazetelerimizi
bağış mukabili dağıtıyorlar.
- Komutanım, kardeşlerimiz
sağa sola koşturarak yorulmasınlar. Emredin hepsini getirsinler. Üstümüze düşen
ne ise yapmaya hazırız. Bizim de vatan savunmasına bir katkımız olsun.
Bu sözleri telefonda
haykırarak söylediğimi fark ettim bir ara. Oda çın çın ötüyordu. Kapıda
sekreter hanımı fark ettim.
- Hayır mı efendim?
Seferberlik mi çıktı? Savaşa mı giriyoruz?
- Su uyur düşman uyumaz,
bilmiyor musunuz? Hazır ol cenge ister isen sulhu salahı...
- Anlıyorum efendim.
Haklısınız. Tansiyon ilacınızı vermemi ister misiniz?
- Az sonra Muhasebe
Müdürünü çağır bana lütfen.
- Peki efendim.
Komutanı hatta bekletmek
ne kadar büyük bir kabalık oldu. Eyvahlar olsun.
- Komutanım, lütfen emir
buyurun kardeşlerimiz hemen gelsinler. İhtiyaçlarını sağlayalım. Yemek ikram
edelim. Bir kahvemizi içsinler. Bu arada da biz şanımıza yaraşır miktarda
katkımızı yapalım hareketinize.
- Sağol evladım. Sağol
……….. Bey. Bundan hiç kuşkum yok zaten.
- Bekliyorum komutanım.
Ellerinizden öperim.
- Gözlerinden öperim
evladım.
Muhasebe Müdürü kapıda...
Şaşkınlığını belli etmemeye çalışıyor. Meraktan da ölüyor.
- Efendim, hayırdır. Seferberlik
emri mi geldi? Askere mi gidiyorsunuz yeniden?
- Hayır…… Bey…. Bu da
vatan görevinin bir başka biçimidir. Askere gitmesek de bu Ülkeye yapılabilecek
bir hizmet daima vardır.
- Ne gibi komutanım? Şey
afedersiniz, ses tonunuzdan bir an talimde olduğumu sandım. Ne gibi Müdür Bey?
- …… Bey, az sonra Şehit
Aileleri ve Emekli Subaylarla ilgili bir Dernekten gelecekler. Dergi ve
gazeteleri varmış. Bağış karşılığı veriyorlar. Şöyle okkalı bir miktarda bağış
yapalım. Çocukları da yedirelim, içirelim. Memnun ve mutlu yollayalım lütfen.
- Peki Müdür Bey...
Vatana hizmet budur işte.
Madem silah altına alınamıyoruz, vatan savunmasında katkısı olanlara destek
verelim hiç olmazsa.
Bir saat sonra...
Sekreter Hanım yine
kapıda. Yüzünde gizlemeye çalıştığı bir gülümseme. Erkek olsa bıyık altından
gülüyor diyeceğim ama...
- Efendim Muhasebe Müdürü
geldi tekrar. Hemen alayım mı içeri.
- Elbette. Hayırdır?
- Muhasebe Müdürümüz
anlatsın efendim... Bana az bir bilgi verdi, ama bir şey anlamadım.
- Buyrun …… Bey. Anlatın
bakalım.
- Efendim, kızmayın ama..
- Söyle yahu. Yaramazlık
yapmış evladını azarlayan baba havasına sokma bizi.
- Müdür Bey, siz bu dergi,
gazete dağıtanları gördünüz mü hiç?
- Hayır, görmedim. Ama
Albayım yolladığına göre herhalde doğru düzgün insanlardır.
- Efendim üç tane at
hırsızı kılıklı tip bunlar yahu... Hepsi berduş. Üçkağıtçı.
- İyi de …….. Bey, koskoca
Albayın ne işi olur berduşla, it kopukla?
- Efendim, bu herifler
İstanbul'u epey bir harmanladılar, afişe oldular. Soyacak, tufaya getirecek pek
kimse kalmadı.
- Hadi ya! Al getir
şunları bakalım. Bir de ben göreyim.
- Yalnız biraz kafaları
iyi oldu. Sarhoşlar.
- Hayda! Sarhoş sarhoş mu
geziyorlar gazete, dergi satmak için?
- Yok Efendim. Burada
oldu. Yemeğe aldık. Büfeye piranhalar gibi saldırdılar. Anladık ki ilk kez
böyle büfeleri görüyorlar. İşkillendim. Bunlara alkol de ikram ettim. Hepsi
zurna gibi oldu. Hepsinin dili bülbül gibi çözüldü.
- Eeee..
- Efendim, size olan
saygım gereği her söylediklerini aktarmayayım ben. Ama çözdük herifleri. Bunlar
şebeke.
- Söyle …… Bey, merak
ettim bak şimdi.
- Efendim, sizi Albay diye
arayan bunların beyni. Sabahtan beri en az yedi, sekiz oteli aramış.
Ama hep
İstanbul kökenli Genel Müdürlere denk gelmiş. Hepsi küfür kıyamet defetmişler.
İlk cevap veren ve hem de bütün dergi ve gazeteleri satın alma sözü veren, çok
özür dilerim, kefal sizmişsiniz.
- Cem, güvenlik müdürünü
çağır hemen, bir temiz pataklasın şunları. Hatta getirsin, kafa, göz ben de
dalayım.
Muhasebe Müdürü hemen
güvenlik müdürünü aradı. Suratı asıldı.
- Efendim, sahilden
kaçmışlar...
- Tüh be... Ulan şimdi
şunları elime alıp, Allah yarattı demeden... Bana ha! Benim gibi külyutmaza
ha... Benim gibi bir uyanığa ha!
Muhasebe Müdürünün yanında enayiliğimi itiraf edecek halim yoktu yani. Ama golü yediğimiz de aşikardı.
(Aslında bir an bütün hepsinin bir kurgu olduğunu, başından beri her şeyi takip ettiğimi söylesem mi, diye geçti içimden bir an… Muhasebe Müdürümüzün uyanıklığını ölçmek için böyle bir tezgah kurduğumuzu söylesem üstüme yapışan bu kefal etiketi kalkar mı, diye düşündüm… Ama bu İstanbul uyanığı yemezdi..)
Gıyabında sana yapılan
yakıştırmalara mı kızarsın?
Odana her gelişinde
masanı, koltuğunu, duvarları, yerdeki halıyı alıcı gözü ile izleyen Muhasebe
Müdüründen yediğin gole mi yanarsın?
İçimde biriken öfkeyi de
bir şekilde boşaltmam lazım. Beni arayan sahte Albay emeklisinin telefonunu
almayı akıl etmiş aslan Sekreterim. Nasıl becerdi ise, bravo.
Herifin telefonunu istedim
hemen. Aradım;
- Alo.
- Buyurun efendim.
- Sayın Albayımla görüşmek
istiyorum. Ben Antalya'dan ………….
- Tabi ……. Bey. Sizi
komutanıma takdim ediyorum.
İnşallah otelden kaçan
sopalık berduşlar arayıp olan biteni anlatmamıştır.
- Aloooo. ……… Evladım?
Şuna bak yahu. Bu oniki
eylülün yarattığı korku sadece yüreğimde kaldı sanıyordum, hücrelerime işlemiş
be. Yine ayağa kalkıp esas duruş gösterecektim az daha...
- Komutanım, saygılar. Bu
arkadaşlar henüz gelmediler. Gelsinler gerekeni yapacağız. Sahi aklıma takıldı.
Benim Amcam da emekli Albay. Belki aynı devre olabilirsiniz. Siz karacı
mısınız?
- Evet …….. Evladım.
- Hangi sınıf Albayım?
Hangi birlikten emekli oldunuz?
- Komando …….. Bey
evladım… Mersin'de avcı er eğitim tabur komutanlığından emekli oldum.
Aha yakaladım ulan seni.
Hiç kuşkum kalmadı artık. Avcı Er eğitim taburu Tokat'ta. Mersin'de sadece
deniz erleri acemi birliği var. Hem Albayın tabur komutanlığında ne işi var?
Allah'tan askerliğimi kısa dönem avcı taburunda yapmışım.
- Ulan pabucumun albay taklidi.
Telefonundan adresini tespit ettiriyorum şimdi. Seni şerefsiz üçkağıtçı.
Bulacağız ulan seni...
- Çattt..
Telefon kapandı.
Bu, tufaya gelmeye ramak
kala kurtarılmış olduğum tezgah.. Daha bana sazan rolü verilen epey senaryo var. Her salatalık
sahibine elimde tuzluk ile koşturmak gibi bir şey bu... Alışkanlık yaptı galiba..
Şehit Polis Aileleri
Derneği, Tüm Emekli Maliye Mensupları Derneği, Gurbette Türk Örf ve Adetlerini
Yaşatma Derneği, Kıbrıs Muharipleri ile Dayanışma Derneği sahtekarlığı başta
olmak üzere, beni kaba tabirle kekleyen epey bir üçkağıtçı daha var. Hepsini
anlatmaya kalkarsam, bu safı normal hayata kim saldı, diye gelip beni koruma
altına almaya kalkabilirler. Caretta muamelesi görebilirim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder