Otel ve çalışanları ile tanışmam el yordamı
ile oldu.
Yaptığım ilk toplantıda her duygu vardı. Endişe, korku, kayıtsızlık, tembellik,
teslimiyet, merak, destek, kıskançlık ve hatta düşmanlık… Bazı bakışlar adeta
davetsiz misafire kilitlenmişçesine donuk ve dışlayıcı idi.
Anlaşılan, bireysel enerjilerimizi, kısa, orta ve uzun vadeli hedeflere yöneltmekten
ziyade aramızda savunma duvarları kurmak için harcayacaktık.
İlk işimiz, bireysel becerilerimizle oluşturup, ruhumuzun gizli kasalarına sakladığımız
hayatta kalma kılavuzlarını çıkarmak ve uygulamak olacaktı.
Çalışma arkadaşlarıma yaklaşmaya çabalarken
ilk bir ayda tosladığım savunma bariyerlerinden bazıları şöyle idi;
Sistem için yaşamsal önemdeki kimi
bilgileri kendine saklamak. Kimse ile paylaşmamak. Yokluğunda sistemi
yürütebilecek bir yardımcıyı yetiştirmemek. Vazgeçilemez rolüne bürünmek.
Kendisinin başında olmadığı bir bilgi işlem sisteminin çökeceği varsayımını Demoklesin
kılıcı gibi sallandırmak.
Tedarikçiler ile kurulan grift ilişkilerin
sadece bir boyutunu yansıtmak. Başarısı ve verimliliği kanıtlanmış birkaç
aşamalı ve denetime açık satın alma prosedürlerini benimsememek.
İşverenin bu departmana özel bir önem
verdiğini hissettirmek. Merkez ile yapılan görüşmelerin çoğunu Genel Müdürden
gizlemek. Otelde, Genel Müdürden daha
ağırlıklı bir rolü olduğu varsayımını dayatmak. Ödemeler ve tahsilatta Genel
Müdürü pasifleştirmek. Acil bilgileri geciktirmek.
Otelin altyapısı, su, elektrik şebekelerinin haritası, teknik
bakımlar konusunda ısrarla Genel Müdürün anlayamayacağı varsayılan bir jargon
geliştirmek. Elini gizlemek. Sık sık blöf yapmak. Yokluğunun otel için felaket
olacağı vehmini yaymak. Ekibi ile feodal bir yapı içinde ahbap çavuş ilişkisi
geliştirmek ve bunu otoriteye karşı bir koza dönüştürmek.
Bu bariyerler önem sırasına göre bütün
departmanlarda az ya da çok yükselir.
Satış ve pazarlama departmanı,
Otelin en önemli faaliyetinin odaların dolması olduğunu ön veri olarak
kabullenir. Boş odalar bütün personel için bir tehdittir. Bu realiteyi zaman
zaman bir silaha dönüştürürler.
Misafir ile doğrudan temasta olanlar… Peki
onlar bu değerlendirmenin dışında mıdır? Hayır. Onlar da yaptıkları ürün ve
hizmet üretimini Otelin en önemli faaliyeti olarak sınıflandırmaktan, eli çok güçlü bir poker oyuncusu hazzı
alırlar. Kötü niyet varsa işletmeye büyük zararlar verebilirler. Kadro yapısı
giderek zayıflayan departmanlardır. Servis ve yemek hazırlamanın sanatsal
boyutu giderek aşınmaktadır.
Sistemin ellerine verdiği yetki ve
gücü, uyumlu ve barışçı bir
işbirliğinin tutkalı olarak değerlendirmek yerine, ekip içindeki çatışmalarda bir silaha
dönüştürmek daha heyecan vericidir.
Ya eğlence bölümü? Onlara göre ellerinde
Genel Müdüre ve tüm departmanlara karşı kullanabileceklerini varsaydıkları bir
silah vardır. Ya da onlar öyle sanır.
Müşteri ile doğrudan ilişki ve onların,
müşteri anket formlarını doldururken tercihlerini manüple edebilecekleri
kanaati.
Evrenin bütünü için varsayılan kelebek
etkisinin, minyatür bir evren olan
otelde de geçerli olabileceğini,
bireysel stres ve hüznün,
sistemin bütününü hasta edeceğini öğretmek çok uzun bir zaman alır. Buna
da, ne benden önceki Genel
Müdürlerin, ne de benim kısa vadede
çözüm bulmamız zordur. Uzun vadeli bir bakış açısı gerekir.
Sezon başladı. Ben de hızla kendimi kabul
ettirme ve sevdirme çabalarına giriştim. Eskiler tatlı sert derler. O ölçüyü
biraz aşsa da uygulamak zorunda kaldığım bazı gövde gösterileri oldu.
Otelin geleceği ve tüm çalışanlar adına bir
ayı kaybetmiştik. Otellerde yeni Genel
Müdürün ilk birkaç ay siperler kazmak,
karşı cepheyi çözmek, savaşı kazanmak
için güç harcaması ne kadar ironik bir durum…
İlginçtir. Otoritemi hissettirme çabalarım
beklentilerimin ötesinde bir etki yapmıştı. Departman Müdürlerinin hepsi bir
süre sonra benim birer kopyam haline geldi.
Toplantılarda konuşurken, elemanlarına görev verirken, birbirleri ile sohbet ederken izlediğimde
kendimi görür gibi oluyordum. Onları kendilerine özgü hale getirememiştim.
Benim beklentim farklılıkları uzlaşma
temelinde bir arada getirmek ve bunun yaratacağı itme gücü ile Oteli güçlü bir
kalkış için hazırlamaktı.
Ama olmadı. Bir çok sektörde olduğu
gibi, Akdeniz Turizminde de biat kültüründen
beslenen ara yöneticiler çoğunlukta olduğundan,
notaları doğru çalmaları için yol gösteren orkestra şefi yerine, kerameti kendinden menkul bir şeyh rolüne
itildim.
Ağzımdan çıkan her cümle de keramet gibi
yorumlanmaya başladı. ‘ Evet efendim ‘ sözlerinden
nefret eder oldum.
Bu yöntemin, kurgulanmış bir savunma mekanizmasının
parçası olduğunu daha sonra fark ettim. Yani herhangi bir başarısızlıkta fatura
çıkarılacak adreslerden birisi olmamak için sorumluluktan kaçmak.
Bu tür durumlarda her departman müdürünün
dağarcığında, topu Genel Müdür’ün kucağına bırakacak sihirli cümle rezerve
edilmiştir. ‘ Ama ben Genel Müdürümüze söyledim. ‘ Bu cümle bir çok
otelde, işler ters gittiğinde takılacak
can yeleğidir.
‘ Ben söylemiştim’ sözcüğü yaşanılan
tersliklerdeki kişisel payı temizleyen deterjan gibidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder