21 Eylül 2020 Pazartesi

‘Antalya Otelciliği İstanbul’dan Farklıdır’ palavrası

Bir gün birileri yukarıdaki vecizeyi ortaya attı. Olanlar oldu.

Bu cümle, konaklama endüstrisine faydalı olmadı. Kavram karmaşasını tetikledi.

Akdeniz turizminde kariyer yapmak isteyenleri kuşkulandırdı.

Yaratıcı işgücü akışının önüne bir set gibi dikildi. Turizm okullarından mezun olan gençler bu cümle ile sektöre yabancılaştılar. Kafaları karıştı. Turizm sektörünü tercih oranları düştü.

Sektör taze kandan mahrum kalınca da, eskilerin son kullanım tarihi uzadı.

Turizm sektörünün gerektirdiği hızlı değişim temposu düştü. Bazı kalıplar dondu kaldı ve sanki başka hiçbir seçenek yokmuş gibi bir hava doğdu.

İstanbul’da ya da başka metropollerde yetişmiş yetenekli ve eğitimli, genç otelcilerin önünü kesti, Antalya’da çalışma iştahını kapattı.

Bu basit cümle, şehir otellerinden yetişenlere “ Siz Antalya’ya gelmeyin” mesajına dönüştü.

Ne demek Antalya otelciliği? Ne demek İstanbul Otelciliği?

Oysa bu cümle yanlıştır.

Bu cümle, mana itibarıyla, otelcilik denilen sanat ile ters düşer.

İşin doğrusunu isterseniz, bu cümle, Akdeniz’e daha önceden gelenlerin, bilerek ya da bilmeden, yeni geleceklerin önüne koyduğu bir bariyerden başka bir şey değildir.

Sanki otelcilik, Dünyanın her yerinde, temiz bir oda, lezzetli bir yemek, hoşça vakit geçirmek anlamına gelmiyormuş gibi… Dünyanın her yerinde, yıllardır, insanları ağırlama ve mutlu etme sanatı değilmiş gibi.

Ne fark varmış Antalya ile İstanbul otelciliği arasında?

Bu soruya, bu lafı edenlerin hiç birisi açık ve net bir cevap veremedi, veremiyor.

Onların niyetleri ne olursa olsun, bu cümlenin etkisi çok farklı oldu.

İstanbul’dan ve hatta Yurtdışından gelen yetenekli insanlar bu sisteme ‘alternatif’ olabilirlerdi. Farklı bakış açıları ve önerileri ile ortalığı ‘ karıştırabilirlerdi’.

Onlar, deneyimlerini ve bilgilerini Antalya’ya zerk ederek, daha öncekileri açığa düşürebilirlerdi. Yatırımcılar, bu işlerin küresel standartlarda olabileceğini fark edebilirlerdi.

Bir cümle kurgulandı, yaygınlaştı ve sektöre girişlerin önünü kesti. Bu gün Akdeniz turizmindeki yetenek ve donanım yetersizliğinin nedenlerinin birisi de bu cümledir.

Yeteneklilerin, deneyimlilerin, eğitimlilerin olmadığı bir ekosistemde de, eskiler ve geçen çağda kalmış olanlar varlıklarını sürdürmeyi başardılar.

“Akdeniz’deki otelcilik şehir otelciliğine benzemez.”

Objektif gözleme dayanmayan ve bilimsel bir karşılığı olmayan bu cümle, aslında bir zorlanmanın itirafı olarak kabul edilmelidir. Giderek aşınan ve şekilsizleşen görev tanımlarına karşı bir bahane olarak kabul edilmelidir

Bu cümle, her alanda hızlanan düşüşe karşı bir savunmadır.

Lümpenleşen otel kadrolarının gerisindeki temel sebeptir.

Bu cümle;

 

Otel çalışanı olmanın gerektirdiği kültürel ve mesleki derinliğe sahip olmayanların önünü açtı. İş sadece masalardan boş kaldırmaya, odaları silip süpürmeye indirgendi.

Çok basit menülere, sınırı belli olmayan çalışma sürelerine, aşırı yorulan çalışanlara, sektörden kaçmak isteyenlere bir açıklama yapabilmek adına ortaya bu cümleyi attılar..

Her yıl biraz daha kısarak, çekerek, daraltarak, bu güzel sanatın DNA’sı ile oynadılar.

Geçmiş 20 yılın sonunda, ortaya çıkan manzara hiçbir şeye benzemiyor şimdi. Bundan 20 yıl kadar önce başlayan kısır döngü, sonuçlarını bu gün göstermeye başladı.

Başlıktaki iddia sonunda gerçekleşti. İstanbul’da ve diğer kentlerde otelcilik yapılmaya devam ediyor. Ama Antalya’da, bilinen ve genel kabul gören otelcilik kalmadı.

Bakıyorsunuz, orada otele benzeyen bir bina var.

Odalar…

Lokantalar..

Barlar…

Eğlence…

Hepsi var..

Ama yine de otel değil..

Eksik olan da hemen gösteriyor eksikliğini..

Ruh yok.. Ruh!

Bu işi sanat gibi benimseyen insanlar yok.

İnsana hizmet etmenin kültürünü anlayan, benimseyen kadrolar sektörü terk etti.

Hem de çoktan.

Dahası, kalanların da çoğu pandemi ile birlikte kayboldu.

Şu an otellerde çalışmakta olanlar mı?

İşini sevenleri… Hizmet kültürüne gönül verenleri… Müşteri mutluluğunu en önemli ilke olarak benimseyenleri hariç tutalım..

Ama..

Birçoğunun nefes alıp vermelerini ve biraz da mimiklerini görmesek, mevcut çalışanların robotlar olduğuna inanacağız neredeyse…

O derece mekanik.. O derece ruhsuz.. O derece şablon gibi..

Robot misali olmayanların da çoğu sokaktan toplanmış bitirimler gibi. O derece pervasız. O derece müdanasız. O derece saygısız ve empati beceriksizi.

Buyurun, içinde tuzu eksik yemek misali tatsız, tuzsuz bir hale getirdiğiniz Antalya Otelciliğiniz ile gurur duyun şimdi.

Başlıkta belirttiğim vecizeniz gerçek oldu. Ama tersine..

Antalya otelciliği unuttu. Bu iş sanayi oldu.. Bantın bir ucundan – misafir değil- müşteri kitleleri giriyor, diğer ucundan, çöp, atık, kirli malzeme, döviz akıyor.

Ama geriye, yapılan işten mutlu olmak kalmıyor.. Sevgi kalmıyor… Sadakat kalmıyor..

Ezcümle;

Otelcilik sanata tutkunluk idi.. Otelcilik kitaplara düşkünlük idi.. Otelcilik mesleği ile ilgili olarak bitmeyen bir araştırma ve kendini geliştirme arzusu idi.

Otelcilik tiyatro, opera, konser, spor karşılaşmalarına abone olmak idi..

Otelcilik hizmet etmeye duyulan saygı idi.. Müşteri, bu toprakların kadim kültürünün bakış açısı ile velinimet idi.

Ne dersiniz?

Var mı şimdi böyle bir manzara?

Hiç yorum yok: