Bir gün birileri yukarıdaki vecizeyi ortaya attı. Olanlar oldu.
Bu cümle, konaklama
endüstrisine faydalı olmadı. Kavram karmaşasını tetikledi.
Akdeniz turizminde kariyer
yapmak isteyenleri kuşkulandırdı.
Yaratıcı işgücü akışının
önüne bir set gibi dikildi. Turizm okullarından mezun olan gençler bu cümle ile
sektöre yabancılaştılar. Kafaları karıştı. Turizm sektörünü tercih oranları
düştü.
Sektör taze kandan mahrum
kalınca da, eskilerin son kullanım tarihi uzadı.
Turizm sektörünün
gerektirdiği hızlı değişim temposu düştü. Bazı kalıplar dondu kaldı ve sanki
başka hiçbir seçenek yokmuş gibi bir hava doğdu.
İstanbul’da ya da başka
metropollerde yetişmiş yetenekli ve eğitimli, genç otelcilerin önünü kesti,
Antalya’da çalışma iştahını kapattı.
Bu basit cümle, şehir
otellerinden yetişenlere “ Siz Antalya’ya gelmeyin” mesajına dönüştü.
Ne demek Antalya
otelciliği? Ne demek İstanbul Otelciliği?
Oysa bu cümle yanlıştır.
Bu cümle, mana itibarıyla,
otelcilik denilen sanat ile ters düşer.
İşin doğrusunu isterseniz,
bu cümle, Akdeniz’e daha önceden gelenlerin, bilerek ya da bilmeden, yeni
geleceklerin önüne koyduğu bir bariyerden başka bir şey değildir.
Sanki otelcilik, Dünyanın
her yerinde, temiz bir oda, lezzetli bir yemek, hoşça vakit geçirmek anlamına
gelmiyormuş gibi… Dünyanın her yerinde, yıllardır, insanları ağırlama ve mutlu
etme sanatı değilmiş gibi.
Ne fark varmış Antalya ile
İstanbul otelciliği arasında?
Bu soruya, bu lafı
edenlerin hiç birisi açık ve net bir cevap veremedi, veremiyor.
Onların niyetleri ne
olursa olsun, bu cümlenin etkisi çok farklı oldu.
İstanbul’dan ve hatta
Yurtdışından gelen yetenekli insanlar bu sisteme ‘alternatif’ olabilirlerdi.
Farklı bakış açıları ve önerileri ile ortalığı ‘ karıştırabilirlerdi’.
Onlar, deneyimlerini ve
bilgilerini Antalya’ya zerk ederek, daha öncekileri açığa düşürebilirlerdi.
Yatırımcılar, bu işlerin küresel standartlarda olabileceğini fark
edebilirlerdi.
Bir cümle kurgulandı,
yaygınlaştı ve sektöre girişlerin önünü kesti. Bu gün Akdeniz turizmindeki
yetenek ve donanım yetersizliğinin nedenlerinin birisi de bu cümledir.
Yeteneklilerin,
deneyimlilerin, eğitimlilerin olmadığı bir ekosistemde de, eskiler ve geçen
çağda kalmış olanlar varlıklarını sürdürmeyi başardılar.
“Akdeniz’deki otelcilik
şehir otelciliğine benzemez.”
Objektif gözleme
dayanmayan ve bilimsel bir karşılığı olmayan bu cümle, aslında bir zorlanmanın
itirafı olarak kabul edilmelidir. Giderek aşınan ve şekilsizleşen görev
tanımlarına karşı bir bahane olarak kabul edilmelidir
Bu cümle, her alanda
hızlanan düşüşe karşı bir savunmadır.
Lümpenleşen otel
kadrolarının gerisindeki temel sebeptir.
Bu cümle;
Otel çalışanı olmanın
gerektirdiği kültürel ve mesleki derinliğe sahip olmayanların önünü açtı. İş
sadece masalardan boş kaldırmaya, odaları silip süpürmeye indirgendi.
Çok basit menülere, sınırı
belli olmayan çalışma sürelerine, aşırı yorulan çalışanlara, sektörden kaçmak
isteyenlere bir açıklama yapabilmek adına ortaya bu cümleyi attılar..
Her yıl biraz daha
kısarak, çekerek, daraltarak, bu güzel sanatın DNA’sı ile oynadılar.
Geçmiş 20 yılın sonunda,
ortaya çıkan manzara hiçbir şeye benzemiyor şimdi. Bundan 20 yıl kadar önce
başlayan kısır döngü, sonuçlarını bu gün göstermeye başladı.
Başlıktaki iddia sonunda
gerçekleşti. İstanbul’da ve diğer kentlerde otelcilik yapılmaya devam ediyor.
Ama Antalya’da, bilinen ve genel kabul gören otelcilik kalmadı.
Bakıyorsunuz, orada otele
benzeyen bir bina var.
Odalar…
Lokantalar..
Barlar…
Eğlence…
Hepsi var..
Ama yine de otel değil..
Eksik olan da hemen
gösteriyor eksikliğini..
Ruh yok.. Ruh!
Bu işi sanat gibi
benimseyen insanlar yok.
İnsana hizmet etmenin
kültürünü anlayan, benimseyen kadrolar sektörü terk etti.
Hem de çoktan.
Dahası, kalanların da çoğu
pandemi ile birlikte kayboldu.
Şu an otellerde çalışmakta
olanlar mı?
İşini sevenleri… Hizmet
kültürüne gönül verenleri… Müşteri mutluluğunu en önemli ilke olarak
benimseyenleri hariç tutalım..
Ama..
Birçoğunun nefes alıp
vermelerini ve biraz da mimiklerini görmesek, mevcut çalışanların robotlar
olduğuna inanacağız neredeyse…
O derece mekanik.. O
derece ruhsuz.. O derece şablon gibi..
Robot misali olmayanların
da çoğu sokaktan toplanmış bitirimler gibi. O derece pervasız. O derece
müdanasız. O derece saygısız ve empati beceriksizi.
Buyurun, içinde tuzu eksik
yemek misali tatsız, tuzsuz bir hale getirdiğiniz Antalya Otelciliğiniz ile
gurur duyun şimdi.
Başlıkta belirttiğim
vecizeniz gerçek oldu. Ama tersine..
Antalya otelciliği unuttu.
Bu iş sanayi oldu.. Bantın bir ucundan – misafir değil- müşteri kitleleri
giriyor, diğer ucundan, çöp, atık, kirli malzeme, döviz akıyor.
Ama geriye, yapılan işten
mutlu olmak kalmıyor.. Sevgi kalmıyor… Sadakat kalmıyor..
Ezcümle;
Otelcilik sanata tutkunluk
idi.. Otelcilik kitaplara düşkünlük idi.. Otelcilik mesleği ile ilgili olarak
bitmeyen bir araştırma ve kendini geliştirme arzusu idi.
Otelcilik tiyatro, opera,
konser, spor karşılaşmalarına abone olmak idi..
Otelcilik hizmet etmeye
duyulan saygı idi.. Müşteri, bu toprakların kadim kültürünün bakış açısı ile
velinimet idi.
Ne dersiniz?
Var mı şimdi böyle bir
manzara?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder