30 Ağustos 2024 Cuma

Festival Artık Büyüsün

40 yıllık ergenlik çağı bitsin. Olgunluk dönemi başlasın.

Öyle festivaller düzenleyelim ki, heyecanı aylar öncesinden tavan yapsın.

Türkiye’de ve Dünyada yaşayan Mengenlilerin aidiyet duygusu güçlensin.

Ziyaretçiler coşkuları ile birlikte hoş gelsinler.

Gelemeyenler yaşadıkları yerlerde bu heyecanı çevrelerindeki insanlarla paylaşsın.

Elçilerimiz olsunlar.

Kıymetli Kardeşim Varol Vural önerilerimi haber sitesine taşıdı.

Teşekkürler.

Olumlu yorumlar ve sert eleştiriler geldi. Hepsi çok önemli. Hepsine saygı duyuyorum.

O yazıda da dediğim gibi, artık konuşmalıyız.

Farklı düşünceleri tartışmalıyız.

Dünya hızla değişiyor. Bu değişimi yakalamak için biz de değişmeliyiz.

Yerinde saymak gerilemektir.

Bir gerçeği kabul edelim.

Mengen eriyor.

Küçülüyor.

Nüfus, ekonomi, siyasi etkinlik ve gündem belirleme alanlarında zayıflıyor.

Bunun önüne geçmek için yapılması gerekenler bellidir.

Düşünmek.

Sonuç odaklı sorular sormak.

En doğru cevapları bulmak.

Bu cevaplardan yola çıkarak en doğru stratejiyi belirlemek.

Festival, bu stratejinin en önemli bileşeni olmalıdır.

İlk soruyu soralım;

Topluluklar neden festival düzenler?

Sosyalleşmek ve insanlar arasındaki bağları güçlendirmek için.

Eğlenmek için.

Coğrafyasını tanıtmak ve sevdirmek için.

En önemlisi, ekonomik fayda sağlamak için.

İkinci soru ile devam edelim;

37 festivalden kaç tanesi bu katkıları sağlayabilmiştir?

Ülke dışında yaşayan Mengenlilere ulaşmış mıdır? Onlara heyecan vermiş midir?

Türkiye’nin farklı illerinde yaşayan Mengenlilerin ne kadarı Festivallere katılmış, ortak duygularda buluşmuş ve bu duyguları yaşadığı yerlere taşımıştır?

Gurbette ya da Mengen’de yaşayan kaç dostumuz, bu etkinliği sosyal medyaya taşımış, görsel ve haber paylaşıp tanıtım katkısı sağlamıştır?

Bu seneki de dahil olmak üzere, festivallerde insanlarımız eğlenmiş midir?

Türkiye’de ve Dünyada tanınan ve ilgi çeken bir festival haline gelmiş midir?

37 Festivalden sonra sormamız gereken en önemli soru;

Mengen’e ekonomik olarak ne katmıştır?

Mengen büyümüş müdür?

Bu samimi soruların tamamına cevabınız olumlu ise, o zaman size teşekkür edip bu faslı kapatmam gerekir. Demek ki güzel Mengen’imizin bu halinden memnunsunuz.

Ama cevaplarınız olumsuz ise, o zaman umut var.

Yapacak çok güzel işler de var.

Dünyayı örnek alalım.

Kim, nerede ve hangi güzel işleri yapıyor ise ondan esinlenelim ve Mengen’imizin değerlerine ve kimliğine uyarlayalım. Bize özgü hale getirelim.

Size bir örnek;

ABD’nin New Mexico eyaletinde Albuquerque isimli bir kent vardır. Evet bize göre tuhaf bir isim. 

Telaffuzu zor. Ama meramım o değil.

580 bin nüfuslu bu kent 1972 yılında bir Festival başlattı.

Sıcak Hava Balonu Festivali. 

O gün sadece 13 tane büyük balonla başlayan bu organizasyon, bu gün ABD’nin en çok bilinenleri arasında başta geliyor.

2023 yılında bu festivale 600 dev balon katıldı.

800 bin insan ziyaret etti.

Yerel işletmeler bu festivalden 203 milyon dolar gelir elde ettiler. Bu miktarın 119 milyon doları bir haftalık festivalde harcandı.

Onların bizden ne üstünlüğü var? Bizden daha mı zekiler? Asla!

Tek üstünlükleri planlama becerileri.

O halde ne yapalım?

Konuşalım. Tartışalım..

Zamanlamasını.. Program içeriğini.. Planlama yöntemlerini.. Yöneticilerini..

Kapsayacağı coğrafyayı…

Süresini..

Sürece dahil olması gereken oyuncuları. Türkiye’nin dört bir yanındaki ve ülke dışındaki Mengenlilerin festivalde üstlenecekleri rolleri.

Mutfak gibi çok önemli bir festivale, bütün Dünyadan destek alabilmenin yöntemlerini..

Konuşmak ve tartışmak, doğru kararlara giden sürecin yön tabelalarıdır.

26 Ağustos 2024 Pazartesi

Mengen – Festival Küçük Olsun Benim Olsun mu?


Geçmişten bu güne bir bakalım..

37 yıllık mazisi olan bir etkinlik, ilçeye çok şeyler katmış olmalıydı.

Gurbete göç durmalıydı ve tersine göçe dönüşmeliydi.

Mengen ekonomisi büyümeliydi. Başka illerden ve hatta Dünya’dan nitelikli göç almalıydı. 

Bu muhteşem ilçe, Turizm, mutfak, sanat, kültür, spor alanlarında bir çekim merkezi haline gelmiş olmalıydı. Yılın 12 ayında yoğun bir ziyaret trafiği sağlanmalıydı.

Mengen merkezinden yayılacak ve köyleri kapsayacak bir hareket, bütün bölgeyi ayağa kaldırmış, bağlar bahçeler, tarlalar değerlendirilmiş olmalıydı.

Türkiye’den ve Dünyadan mutfak ve gastronomi markaları, Festivalin kapsama alanına girmek için kuyruğa girmeliydi. Türkiye’den ve Dünyadan Otel markaları mutfak şeflerini Festivale göndermek için heyecan duymalıydı.

İlçede birkaç tane Michelin Yıldızlı lokanta açılmış olmalıydı.

Yazımın burasında suratı ekşiyen, bıyık altından gülenler, bundan sonrasını okumasalar da olur. Onlar yerinde saymayı tercih edenlerdir.

Yerinde saymanın en önemli nedeni hayal kuramamaktır. Michelin Yıldızı hayaline bıyık altından gülenler, ilerlemenin önündeki engellerdir.

Şimdi hepimiz ellerimizi kalbimizin üstüne koyalım. Bu konulara samimi bir cevap verelim.

Haklı mıyım? Bu beklentilerin hangisi gerçekleşti?

Mengen’in geleceğini belirleyecek kadar önemli olan Mengen Aşçılar Festivalimiz bu misyonu yerine getirebildi mi?

Daha iyisini yapabilirdik..

Mengen için daha iyisini yapabilirdik. Bu kadar derin bir mutfak mirası ve böylesine güçlü bir aşçılar ağı ile Mengen’imiz, Dünya gastronomisinin ilgi odağında olurdu.

Ne yapabiliriz? 

İki yol var.

Ya, Aşçılar Festivalini 883 kilometrekareye ( Mengen sınırları ) sıkıştırmaya devam ederiz.

Ya da, büyük düşünmeye başlarız. Gözlerimizi Gökdağ’dan çok daha yükseklere dikeriz.

Birkaç yıl içinde Mengen Aşçılar Festivali, yeni bir kimlik, yeni hedefler, yeni programlarla Dünya çapında bilinen bir marka olur.

Mengen, Dünyaya ne sunabilir?

Elbette Bütün Dünyadan en muhteşem yemeklerin tadıldığı bir gastronomi.

Ama önce mutlaka cevap bekleyen birkaç soru var.

Mengen Aşçılar Festivalini neden düzenliyoruz? Neyi amaçlıyoruz? Neler bekliyoruz?

Bu yorgun etkinliğe, yeni ve dinamik oyuncular eklesek, nasıl olur?

Özünü bozmadan, hem Bolu kentini, hem de 8 ilçe ve 4 beldeyi de, bütün dinamikleri ile bu etkinliğe dahil etsek Her bir ilçenin ve beldenin kültürünü, sanatını, geleneklerini bu etkinlik içinde sunsak? Acaba bize zarar mı verir, yararlı mı olur?

Bundan sonrası, verilecek cevapların üzerine planlanır.

Vilayet ölçeğinde düşünürsek, ortaya şöyle bir ordu çıkar;

Mutfak Şefleri

Sanatçılar

Bilim insanları

Eğitimciler ve öğrenciler

İş insanları

Bürokratlar

Sporcular

Emekliler

İnternet Fenomenleri

Gelelim en önemli öneriye

Mengen, bütün bu adımları atarken bir gerçeği kabullenerek yola çıkmalı.

O gerçek de, Mengen’in Bolu ile bağıdır. Mengen, Bolu’nun bir ilçesidir. İdari ve Coğrafi olarak Bolu sınırları içindedir.

Büyümesi.. Gelişmesi.. Turizm ve diğer alanlarda yatırımlar alması..

Markalaşması..

Bolu ile birlikte düşünülmelidir. Bolu, Mengen’in dayanacağı kaledir. Güçtür. Atadır.

Dolayısı ile Mengen’in kaderi Bolu’nun ve kardeş ilçelerin kaderine bağlıdır.

Mengen, herhangi bir kentin ilçesi değildir. Bu şekilde yorumlanabilecek her türlü algı değiştirilmelidir. Mengen, Bolu ile bir bütündür.

Bolu ve kardeş ilçelerin gücü ve kaynakları bir araya gelebilirse, ortaya müthiş bir potansiyel çıkar. Bu da, Bolu ve ilçelerini uçurur.

Mengen için önerim..

Kabul görürse,

Doğru yorumlanırsa,

Akıl, sabır ve heyecan ile hareket edilirse,

Küresel bir bakış açısı ile yola çıkılırsa,

Doğru ekiplerle, doğru bir planlama yapılırsa,

Aşçılar Festivali, birkaç yıl içinde küresel bir etkinliğe dönüşür.

Başlıkta belirttiğim anlayışın terk edilmesi şart.. Bunun yerine çok büyük olsun, bütün paydaşlar için çok büyük kazanç olanakları doğsun, demeliyiz.



 

31 Temmuz 2024 Çarşamba

Mülk edinme düşüncesinin ruhuna Fatiha

 Modern Kapitalizmin hikayesi sahip olmak fiili üstüne yazılmıştır.

Bu model tarafından dayatılan temel düstur mal biriktirmekti.

Bir ev sahibi olmak. Araba satın almak. Bu sistem, insanların hayatları boyunca mal mülk biriktirme fikri üzerine inşa edilmiştir. Son birkaç yüzyılın sosyal statü göstergesi mülkiyet olarak kabul edildi. Başarının ölçütü mülk sayısı idi.

Şimdi insanlık bu sürecin son cümlesini bitirdi ve noktayı koydu.

Mülk sahibi olma fikri ölüm döşeğinde ve can çekişiyor.

Teknoloji mülk edinme inanışının sonunu getirdi. Yeni yaşam seçenekleri ve ekonomik durgunluk, mülkiyet yerine erişim çağını başlattı. Konut ve ulaşımdan, giyim ve eğlenceye kadar, "kiracı ekonomisi" yönetimi ele geçirdi.

Bu durum ekonomik teşviklerimizi, sosyal davranışlarımızı, aile dinamiklerimizi ve toplumlarımızın doğasını değiştiriyor.

İhtiyaç duyduğumuz mal ve hizmetlere sahip olmak yerine kiralama ya da dönemsel aboneliği tercih etmeye başladık.

Bu eğilim Z kuşağında daha güçlü.

Ev sahibi olmak, ulaşım, giyim ve eğlence de dahil olmak üzere, bir çok alanda kiralama ekonomisi direksiyonun başına geçti.

Bu durum ekonomik teşviklerimizi, sosyal davranışlarımızı, aile dinamiklerimizi ve toplumlarımızın doğasını değiştiriyor.

Mülksüzleşmeyi ve erişimi tercih etme sürecinin hızlanacağını söyleyebiliriz. Z ve bir sonraki kuşağın, sahip olmayı, tapu edinmeyi zaman kaybı olarak gördüğü ortada.

Bu değişimden yararlananlar, mülksüzleşmenin, insanların önünde bir özgürlük, esneklik ve sürdürülebilirlik rotası açtığını savunuyor.

Mülkiyet eğilimi neden düşüyor?

Batı ülkelerinde ev satın alma oranları dramatik bir hızla düşüyor. Genç ve orta kuşak arasında kalanlar ev satın almıyor ve bu piyasanın dışında kalmayı tercih ediyor.

Kiralama ve araç paylaşımı patlama yapmış durumda.

Araç satışlarında gözle görülür bir düşüş var.

Genç kuşaklar eğlence ve bilgi için film, TV, dijital medya ve müzik akşına kaydı. Bu nedenle fiziksel medya satışları dip yaptı.

Giyim şirketleri her yaştan tüketiciye, alınan kıyafetler ile gardrop doldurma yerine giysi kiralama seçeneğini sunmaya başladı.

Ne oluyor? Neden oluyor?

Dijital fırtına- Teknoloji ekonomilerde fiziki ürünlerin yerine dijital olanları koydu. Birçok ürün ve hizmet artık internetten tedarik ediliyor. Makaraların silinmesiyle başlayan yıkım, kasetlerin, dvd ve cdlerin de devre dışı kalması ile devam etti. Artık e kitaplar, bulut depolama, yazılım abonelikleri var.

Mali zorluklar- Öğrenim zamanından kalma borçları ödemeye çalışan gençler için emlak sahibi olmak sadece hayal. Bu zorluğun üstüne bir de artan emlak fiyatları eklendiğin de, iş iyice içinden çıkılmaz hale gelir. Kiralama ve leasing gençler için daha cazip bir seçenek olarak tercih edilmektedir.

Şehirleşme- Kırsaldan şehirlere göç inanılmaz ölçüde hızlandı. Bu aşırı nüfus yoğunluğu, alanları çok önemli hale getirdi. Trafik yoğunlaştı. Beraberinde park sorunu patladı. Bu süreçte minimalist yaşam tarzı öne çıktı. Bu tarz, sahip olmaktan ziyade erişim odaklıdır ve daha pratiktir. Yoğun ve akış halindeki kent yaşamı ile uyumludur. Sahip olunan aracı tıkalı trafikte yıpratmaktan ve park yeri arama işkencesi çekmektense, sadece gerek duyulduğunda bisiklet, scooter, paylaşımlı araç kiralamak daha kolaydır.

Değişen algılar- Gençler, geleneksel başarı ölçütlerini silip attılar. Hayat pahalılığı ve yetersiz gelir ile karşı karşıya kalan yeni kuşaklar, geleceğe dair pek umutlu değiller. Tam da bu nedenle mülkiyeti iyi yaşamanın bir garantisi olarak görmüyorlar. Şimdikiler daha fazla deneyim odaklılar. Sınırlı ve istikrarsız bir hayat içinde mülk edinmeyi gereksiz bir yük olarak görüyorlar.

Kiracılık bütün Dünyada yükseliyor

Hayat boşluk sevmez. Sosyal akışta mülkiyet düşüncesi söndükçe, kiracılığın yıldızı parıldıyor. Evler, özel araçlar, gardroplar, her şey kiralanabiliyor. Batı’da, modadan mobilyaya kadar her alanda abonelik ya da kiralama seçenekleri sunan şirketler arttı.

Konut- Hızlı ve mobil yaşamı benimseyen genç profesyoneller için çok geniş bir yelpazede seçenekler var. Ortaklaşa yaşam planlayan kuruluşlar, gençlere her türlü olanağa sahip, esnek kira koşulları içeren konutlar sunuyor. Dinamik paketlerde, kirala- ortaklaşa sahiplen gibi seçenekler var.

Ulaşım - Araç kiralama hizmetlerinde patlama yaşanıyor. Araç çağırma ve mikromobilite hizmetleri (örneğin e-bisikletler ve scooterlar) araç sahibi olmadan talep üzerine ulaşım imkanı sunuyor. Havayolları bile artık yolcular için cazip abonelikler başlattı.

Giyim- ABD’de ve Avrupa’da, büyük giyim markaları artık giyim ve aksesuar kiralama hizmetlerini anons etti.. Bu paketlerin içinde, çanta, saat, aksesuar dahil, neredeyse her şey var. Yüksek gelire sahip olmayan ama bir yandan da statü bilincine sahip olan genç kuşaklar sahip olmayı değil, kısa vadeli çeşitliliği arıyorlar.

Mobilya ve beyaz eşya – Ikea mobilya kiralama programlarını afişe etmeye hazırlanıyor. Birkaç büyük marka ev aletleri ve elektronik eşyalar için kirala – ortaklaşa sahip ol tekliflerini yaygınlaştırmaya başladı. Ortak ofisler bile mobilya, ekipman ve ofis malzemesi kiralama hizmeti sunuyor.

Eğlence - Bakış açınıza ya da oyundaki rolünüze bağlı olarak, yayın hizmetleri müzik, TV ve film tüketiminde devrim yarattı. Yemek setlerinden çocuk oyuncaklarına kadar her şey için abonelik ve geçici olarak kiralama uygulaması hayata geçti.

Mülkiyet ölüyor, hazırlanın

Mülkiyet düşüncesinin ne kadar ömrü kaldı? En fazla birkaç on yıl. Belki o kadar da sürmeyebilir. Şimdi paylaşım ve bir başka ifade ile erişim ekonomisi yükselişte.

Uzak olmayan bir gelecekte, bir proje için bankaya kredi için başvurduğunuzda karşınızdaki genç uzman sizden bazı bilgiler ve belgeler isteyecek. Ama bunların arasında tapu olmayacak. Bundan emin olabilirsiniz.

Hasbelkader tapuları önüne koyduğunuzda, onları bir koleksiyon olarak görecek. Sizden, projenizin sürdürülebilirliği, çevreye ve insana olan olumlu etkisi ile ilgili bilgiler isteyecek.

2 Temmuz 2024 Salı

Uygarlık çöküyor ( mu?)

Bu yüzyılın gerçeği çöküştür. 


Uygarlıklar hızla yok oluyor. ABD, İngiltere, Avrupa, Rusya, hepsi dibi görünmeyen bir uçurumun kenarında titreşiyor ve bir yerlere tutunmaya çalışıyor.

Ama bütün çabalar nafile.

Zaman ve doğa, yaşamın kalemini kırdı.

Mesele siyaset ile ilgili değil. Çok daha vahim bir durum var.

İnsanoğlunun Dünyadaki misafirliği tamamlandı. İklim, su, enerji kaynakları, ekonomi, hastalıklar ve gıda gibi bütün alanlarda veriler bu alarmı veriyor.

Son yirmi yıla kadar gözlemlediğimiz iyimserlik duygusu ve gelecek ümidi tükendi. Şimdi milliyetçilik, aşırılık, faşizm, otoriterlik ve baskı bütün resmi kapladı.

Güven.

Mana.

Aidiyet.

Amaç.

Sadakat.

Hiç biri kalmadı.

Yüzyılımız, evrensel ajandaya çöküş kelimesi ile kodlanacak.

Binlerce yılın mirası olan inanışlar, gelenekler, kurallar, ekonomi, toplumlar, zihinler, gıda zincirleri, ekosistemler kağıttan kuleler gibi dağılıyor.

Ekonomiler çöküyor, zira temel tüketici olan orta sınıflar bitti.

Okuyana iki basit kelime gibi gelebilir, ama buzullar eriyor.

Bu iki basit kelime yan yana gelip ne gibi bir mesaj veriyor olabilir?

Dünya ikliminin denge unsurları yok oluyor.

Okyanuslardaki su seviyeleri kırı kentlerini yok edecek düzeyde yükseliyor.

Denizler hızla ısınıyor.

Kutup canlıları ölüyor.

Böcekler, arılar, balıklar ve memeliler kaçınılmaz yok oluşa sürükleniyor.

Hiçbir şey yapamadan ve adeta bir teslimiyet içinde izlemekte olduğumuz genel çöküşün hareketi alttan tepeye doğru hızla yükselen bir patlamadır.

En üsttekiler, en alttakileri çiğniyor. İçleri boşaltılıyor. Tüketiliyor.

Geriye hiçbir şey kalmıyor.

İnsanlık, gıda, canlılar, bitkiler. Hepsi bu şekilde tüketiliyor.

Toplumlar, ekonomiler, ekosistemler ve hatta bütün bir gezegen. Bu çöküş süreci kendisini olanca çıplaklığı ile göstermiyor mu?

Harap olmuş ve tükenmiş bütünsel sistem, zincir, organizasyon çöküyor.

Abarttığımı düşünen var mı? Felaket tellallığı mı yapıyorum?

Bugün baktığımız her yerde aşağıdan yukarıya doğru bir çöküş görüyoruz.

Yozlaşmaya bazı somut örnekler verelim.

Dünyanın birçok zengin kentinde, finans kurumlarının akıl almaz fiyatlarla gayrimenkuller aldığın okuyoruz. Başta gayrimenkuller olmak üzere, ekonominin her alanında fiyatların astronomik seviyelerde patladığına tanık oluyoruz.

Bu, etik ve sistem anlamında çöküşün ta kendisidir. Bu kurumlar, böylesine devasa kazançları nereden ve nasıl elde ediyor?

Cevap açık.

Yoksulları, doğayı, gezegeni, demokrasiyi ve bir bütün olarak hayatı talan ederek.

Böylesi bir yağmanın hiçbir tepki ile karşılaşmaması mümkün mü?

Hayır!

Hızla yoksullaşan orta sınıflar boyun eğmek zorunda kalıyor, aşırı uçlara ve faşizme yöneliyorlar. Bu yönelişin artçı sarsıntıları tepedekileri de götürüyor.

Aşağına yukarıya çöküş süreci hızlanıyor.

Eşitsizlik.

İklim bozulması.

Kitlesel yok oluş.

Hiçbirisinde gerileme yok. Tam tersine hızla yayılıyor.

Böyle bir çöküş, çevremizdeki kıt kaynakları hor kullandığımızı gösterir.

Zayıfları besleyemiyoruz. Onları daha da yoksullaştırıyoruz. Ekonomi dili ile onları aşırı tüketiyoruz. Dahası, onlara hiçbir yatırım yapmıyoruz.

Böcekleri, kuşları, balıkları, arıları, suyu, buzulları, havayı, madenleri onlardan geriye hiçbir şey kalmayıncaya kadar tüketiyoruz.

Bir suçlu mu arıyorsunuz?

Kapitalizm. 

Bu vahşi sistem, insanlığa tek bir emir veriyor; tüket! Daha fazla, çok daha fazla kar. Tüket ve kar et. Neoliberalizm ise, onun kahyası gibi. Hiçbir şeye yatırım yapmamayı öğütlüyor. Yatırımı, beslemeyi, iyileştirmeyi yasaklıyor.

Bir uygulama modeli olarak kapitalizm ve bir düşünce biçimi olan neoliberalizm, tüm Dünyaya egemen. Hayatın hiçbir alanına farklı düşünme şansı bırakmıyor.

Kriz zamanlarının tek bir imdat çağırısı var; kemer sıkmak. Sistem krizden çıkış için sadece topluca kemer sıkmayı emrediyor. Toplumsal mülkiyeti olan ne varsa tamamının özelleştirilmesini dayatıyor. Bütün kurumların kar hırsına hizmet etmesini dayatıyor.

Ama çok açık bir gerçeklik var.

Nerede kemer sıkıldı ise, orada sistemler duvara tosladı.

Sonuç otoriterleşme ne neofaşizm.

Yaşananlar aşağıdan yukarıya doğru çöküşün tezahürüdür.

Kemer sıkma politikaları en yoksullardan başlayarak, ortalama insanı zayıflattı.

Onlar da birçok ülkede isyan etti ve liderlerini devirdi. Krizler körüklendi ve psikolojik çerçeve tamamlandı.

Ortalama insan, daha fazla sosyal hakkı, yatırımı ve işbirliğini sahiplenmek yerine, milliyetçi, aşırıcı, fanatik olmaya şartlandırıldı.

Bu toplumlar kötü bir şekilde istikrarsızlaştı - ve şimdi felç olmuş durumdalar, destansı bir tarihi yıkımın eşiğinde sallanıyorlar. AB’deki aşırı sağ dalga bunu kanıtlamıyor mu?

Aşağıdan yukarıya doğru çöküş.

Aşağıdan yukarıya çöküşün iç mekanizması şudur: en savunmasız şeyler - ister hayvanlar, ister insanlar, nehirler ya da kayalar olsun - en hızlı ve en acımasız şekilde parçalanır.

Doğal yaşam ile sosyal yapıyı karıştırdığımı düşünebilirsiniz. Haklısınız.

Ama bunu ben değil, hayatın bizatihi kendisi yapıyor.

Önce böceklerin ölmesi ile en sert darbeyi yoksulların almasını, defalarca yeniden düşünün, değerlendirin. Eninde sonunda aradaki ince bağı keşfedeceksiniz.

Tıpkı böceklerin doğal yaşam döngüsünün temel birimi olması gibi, en yoksullar da sosyal ve ekonomik sürecin tamamlayıcı parçasıdır.

Varlıkların en savunmasız dipleri aslında onların üstünde durdukları temellerdir. Sosyal dengenin, demokrasinin, barışın, suyun, havanın, hayatın temelleri.

Sırf muktedir olduğu için kendi temellerini yemek bir aptallık değilse, nedir?

Ama ekonomimizle, toplumlarımızla ve gezegenimizle yaptığımız şey bu. Her şeyin dibini tükettiğimizde, her şeyin temelini de aşındırıyoruz.

İnsanlar ve hayvanların çok gergin oldukları gerçeği

Sormamız gereken bir soru var.

Bugünlerde insanlar neden bu kadar gergin? Endişeli? Kaygılı. Yorgun?

Öyleler, zira ters giden bir şeyleri hissediyorlar. Ama bu tersliğin adını koymaktan çekiniyorlar. Aşağıdan yukarıya asimetrik çöküşün etkisini yaşıyorlar. Ama daha sonraki sonuçları öngöremiyorlar.

Bir şeyler olacak.

Bu çöküş artçı sarsıntı olarak faşizmi, iklim felaketini, ekolojik yok oluşu tetikleyecek. Ama acı olan şu ki, bu ne zaman olacak, belli değil. Bundan da acısı bu süreci durdurmak gibi bir güç de yok. Tarih belirsiz. Ama gelmekte olduğu kesin.

Bu duygu hali, travmaya yol açan bir psikolojidir. Umutsuzluktur. Güçsüzlüktür.

Bir soru sorar gibisiniz. Hissediyorum.

Tamam da ne yapalım? Hiçbir çıkış yolu yok mu?

Çaresiz miyiz? Bunu kabullenelim mi? Teslim mmi olalım?

Asla.

En başa dönmeliyiz.

Bu yüzyılın temel tanımı olan aşağıdan yukarı çöküşü görmeli ve anlamalıyız.

Bunu şöyle yorumlamalıyız.

Kapitalizm tarafından normalleştirilen ve bizlere dayatılan bu istismarcı modelin bizi yönetmekte olduğu gerçeğini görmeliyiz.

Bu sistem yağmacıdır.

Dağları, taşları, havayı, suyu, canlıları yağmalar.

Vahşi yaşamın temel taşları olan hayvanlar bile, kapitalizmde bir kar kaynağıdır. Sistem, onları, adrenalin tutkunu zenginlerin avlaması için kurbanlaştırır.

Şimdi bir kutsal görev var.

Biz insanlara düşen bir misyon. Hayatı ve onun tüm bileşenlerini sahiplenmek, korumak, beslemek ve yenilemek. Her gün ve her an bunu yapmak.

Yapabiliriz.

Gelecek kuşaklar için buna ilk adımı atmalıyız.

Yepyeni ve kucaklayıcı düşlünce sistemleri geliştirmeliyiz.

Mevcut ekonomik kurguyu, ölü disiplinleri, eski model psikolojiyi, yeniden tanımlamalıyız.

Yeni toplumsal tasarımlar oluşturmalıyız. Sosyal, siyasal, ekonomik modelleri tamamen sürdürülebilirlik temelinde yeniden kurgulamalıyız.

Çalışmak ve üretmek insani temelde yeniden planlanmalı. İş kavramını, birilerinin kaybetmesi pahasına yapılan bir aktivite olmaktan çıkarmalıyız.

Yağmayı değil, beslemeyi ve yükseltmeyi kutsamalıyız.

Bu asrın meydan okuması budur.

 

 

25 Nisan 2024 Perşembe

Marka Kentler için Dersler IV

Adım 3: Kentin mevcut marka imajını tanımlayın

-      Kent ile ilgili yapılanmalar nelerdir?

-      Kentin imajında zaman içinde değişiklikler oldu mu?

-      Kentin şu andaki kimliği nedir?

-      Kent hangi görsel imgeleri çağrıştırıyor?

Bu araştırma soruları, hedef kitlelerin mekânla ilgili sahip olduğu faydalar ve çağrışımlar hakkında fikir edinmek üzere tasarlanmıştır. Araştırma sorularına örnek olarak şunlar verilebilir:

Bu araştırma sorularının amacı, Kentin hedef kitlelere sağladığı yararlar hakkında fikir sahibi olmaktır. Aynı zamanda, hedef kitlelerde yarattığı çağrışımları da ortaya çıkarmak için tasarlanmıştır. Daha ileri araştırma soruları şunlar olabilir;

-      Kentin ismini söylediğimde, aklıma ilk gelen düşünce nedir? Neden?

-      Kentin, zayıf ve güçlü yönleri nelerdir? Artılar ve eksiler?

-      Kent, size ne gibi yararlar sağlıyor?

-      Kentte yaşadığınız bir deneyimi anlatın.

-      Ayrıca, nasıl bir deneyim yaşamayı hayal edersiniz?

Bu soruların amacı bellidir. Hedef kitle kenti nasıl algılıyor? Böylece kitlelerin görmek istediği Kent ile şimdiki arasında olan fark ortaya çıkar. Marka konumlandırmasından amaç aradaki bu boşluğu doldurmaktır.

Birçok markalaşma girişiminde karşılaşılan temel sorun, ideal kimliği bulmaktır. Kent kimdir? İçinde yaşayanlar kimdir? Nasıldır? Belirleyici kitlelerin tavrı nasıldır?

Bu noktada iki sorun ile karşılaşmak olasıdır;

İşin doğrusu markayı kişileştirmektir, bu kentte yaşayanları tanımlamak değil.

Bu kentte yaşayanların, tipik sakinler olarak tanımlanması gibi bir olasılık yoktur. Bir kenti tanımlamaya yarayacak tipik sakin diye bir model de yoktur.

Dolayısı ile bir kentin algısını oluştururken, sadece içinde yaşamakta olan nüfusu değil, birçok faktörü dikkate almak doğru olacaktır. Kent markalaşması ile bir ürün ya da hizmet markalaşması arasında dağlar kadar fark vardır.

Bir kentin markalaşma çalışmalarında, şu üç kriteri belirlemek gerekir;

Marka kimliği – Bu kent kimdir? Nedir?

Marka konumlandırma – Bu kentin, hedef kitlelere sunduğu değerler?

Marka imajı- Hedef kitleler kenti hangi gözle görmeli?

Adım 4: Yer için hedeflenen kimliği belirleyin

-      Kent neyi temsil etsin?

-      İnsanlar bu kenti düşündüklerinde ne hissetsinler?

-      Kenti karakteri nasıl olmalıdır?

-      Bu kentte hangi deneyimleri yaşamak istersiniz?

Hedeflenen marka kimliği, gelecekte insanların kentinize bakış açısını etkileyecektir. Bu nedenle, ileride nasıl görünmek istiyorsanız ona göre bir kent kimliği seçin. Bu kimlik, yatırımcıları, seyahat edenleri karar aşamasında etkileyecektir.

Unutulmaması gerekir ki, marka kimliği hayal değil, ulaşılabilir olmalıdır. Uzun süre dayanabilmelidir. Kısa sürede demode olmamalıdır. Marka kimliğini, her zaman yol gösteren bir Kuzey Yıldızı olarak düşünmek mümkündür.

7 Nisan 2024 Pazar

Marka Kentler için Dersler III

Kent Markalaşması için 8 adım

ADIM 1: Net Hedefler Tanımlayın

ADIM 2: Hedef Kitleyi Anlayın

ADIM 3: Marka İmajını Belirleyin

ADIM 4: Hedeflenen Marka Kimliğini Belirleyin

ADIM 5: Konumlandırma

ADIM 6: Değer önermelerini Hazırlayın

ADIM 7: Marka Stratejisini Uygulayın

ADIM 8: Gelişmeleri Düzenli olarak Ölçün

Adım 1: Net hedefler tanımlayın

Bu projenin somut ve herkes için geçerli hedefleri nelerdir?

Bir marka stratejisi geliştirilmesinden hangi özel sonuçları bekliyorsunuz?

Marka stratejisi oluşturmadan önce bu sorulara cevap verilmiş olmalıdır. Özellikle karar vericiler, girişimin amaçlarını çok net olarak anlamalıdır.

Ne istiyorsunuz?

-      İlk amaç bölge sakinlerini çekmek mi?

-      Ticareti arttırmak mı?

-      Daha çok ziyaretçi çekmek mi?

-      Kent ile ilgili algıları değiştirmek mi?

-      Rekabette öne geçmek mi?

-      Sektörlerin markalaşma için bir araya gelmesi mi?

Verilecek olan doğru cevaplar, projenin kapsamını oluşturmak için ilham verir. Görüşülmesi gereken paydaşlar konusunu netleştirir. Kilit etkinliklerin belirlenmesine yardımcı olur.

Başarı için bir ölçüt oluşturulmalıdır.

Böylece, projeden umduğunuz özel hedeflerinizi daha kolayca belirlersiniz. Mesela, daha önce sizinkine benzer zorlukları yaşamış ve doğru marka stratejisi ile bunların üstesinden gelmiş başarılı örnekleri inceleyin.

·         Bu başarılı kentler önce neleri değiştirmiş?

·         Ekonomik ortam ne ölçüde iyileşmiş?

·         Bu kentlerin başarı kriterleri nelerdir?

·         Başarılı insanlar bu kentlere yerleşmiş mi?

·         İstihdam alanları gelişmiş mi?

·         Kentte yaşayanların refahı artmış mı?

·         Sosyal, sanatsal ve kültürel etkinliklerin sayısı çoğalmış mı?

·         Kentin ziyaretçi trafiği yükselmiş mi?

Bu sorulara vereceğiniz somut cevaplara dayanarak, projeniz için somut hedefler belirleyebilirsiniz. Önceliklerinizi seçebilirsiniz.

Markalaşmak isteyen kentlere, Ülkemizden örnekler verebiliriz.

Gaziantep – Mutfak

İstanbul- 24 saat canlılık, kültür, sanat, tarih

Antalya – Deniz, Güneş, Kum turizmi

Bodrum- Lüks yaşam

Eskişehir – Üniversite kenti

Van- Kahvaltı

Denizli – Pamukkale

Bolu – Doğa

Nevşehir - Kapadokya

Adım 2: Ulaşmaya çalıştığınız kitleleri anlayın

Kentinizle ilgilenen kitle kimlerden oluşuyor?

Bu kitlelerin, kentiniz ile ilgili algıları ve tutumları nasıldır?

Bu kitleler, kentinizin hangi ürün ya da servislerine ilgi duyarlar?

Bu soruların cevaplarını almak için bazı kilit oyuncular ile bir dizi görüşme yapılması uygun olur. Bu bir anlamda odak grup çalışması olacaktır.

·         İş Dünyası ( Çalışanlar, yatırımcılar, liderler)

·         Kentin mahalleler ölçeğinde sakinleri.

·         Ziyaretçiler

·         Yerel siyasi liderler

·         Medya

·         Akademisyenler

·         Öğrenci grupları

·         Sivil toplum kuruluşları

Doğru hedef kitleleri seçmek, kent markalaşmasındaki en zor adımlardan birisidir. Herkes ile görüşmek cazip gelebilir. Ama en net mesajları almak için hedef kitleler olabildiğince en aza indirilmelidir. Ayrıca bu kitleler önem derecesine göre sıralanmalıdır.

Öncelikle bir ortak platform olmalıdır. Dünyada örnekleri var. Başarılı kentler, markalaşma stratejisi için öncelikle iş liderlerini, kilit medyayı, sosyal medya fenomenlerini, sanatçıları, bilim insanlarını, gençleri önemli hedefler olarak belirlerler. Bu kitlelerle bire bir yapılacak olan görüşmelerden alınacak sonuçlar, zengin bir görüş derinliği sağlar.

Hedef kitlelerin sayısı en aza indirilmelidir.

Hedefi ve yaklaşımı ne olursa olsun, bir yer markalama girişiminde bulunan kent liderleri, nihai stratejilerini şekillendirecek en kritik bilgi olduğundan, araştırmalarının birinci sınıf olduğundan emin olmalıdır.

Kitleler belirlendikten sonra daha zor bir adım gelir. Onlara nasıl ulaşılacağı. Bu kitlelere hangi yollarla ulaşacaksınız? Bu oldukça kritik bir aşamadır.

Sokaklar ile çalışıp, oradan odak grupları devşirmek mümkündür. Ama bu yöntem zor ve pahalıdır. Uzun bir zaman gerektirir. Sokaktan yapacağınız odak adayları seçimlerinde çok titiz olmanız ve ciddi olmayanları elemeniz şarttır.

İş Dünyası ile görüşmek ideal sonuçlar verebilir. Ama onlar genellikle yoğundur. Zaman ayırmakta çok nazlı davranırlar. Ama onlarla görüşmek için ısrarlı olmalısınız.

Siyasi liderler görüş ve önerilerini paylaşırken çok açık olmazlar. Bazı olumsuz etkileşimlerden çekinirler. Söylemek istediklerini politik bir kılıfa uydururlar.

Bölgedeki eğitim kurumları ve özellikle akademisyenler, böyle bir araştırmada, misafir oyuncu gibi algılanmaktan uzak dururlar. Bir çalışma varsa, mutlaka o ekibin içinde ve hatta başında olmayı tercih ederler. Aksi takdirde büyük bir destek vermezler.

Yerel esnaf ve küçük işletme sahiplerinin bakış açısı sadece kendi işlerinin geleceği ile sınırlıdır. Görüş ve önerileri ile bu amaca dönük mesajlar verirler.

Hedefi ne olursa olsun, marka olma girişiminde bulunan kent liderleri, sonuçların, stratejilerini etkileyecek en kritik bilgi olduğunu bilmelidir. Bu nedenle, araştırmalarının eksiksiz, objektif ve sonuç alıcı olduğundan emin olmalıdır.

Daha yakından bir bakış; - Mesela - İzmir

İzmir, Türkiye’nin en güçlü en popüler, en çok aranan bir turizm kenti olabilirdi.

Hala da olma şansı var. Zaman geçmiş değil.

Bütün mesele, İzmir turizmini bölge gündeminin ilk sırasına koymak. Bölgede yaşayan, ticaret yapan, tarımla uğraşan, akademisyen, öğrenci, sanatçı, sporcu, emekli, herkesin bu gündeme odaklanmasını sağlamak.

Bu güzeller güzeli kentin, binlerce yıldan damıtılmış sayısız hikayesi var. Güvenli, sakin, sevecen, eğlenceli bir kentte yaşamak, tatil yapmak, yaşlanmak isteyen herkesi heyecanlandıracak hikayeler hem de. Ama hepsi, henüz tarihin raflarında bekliyor.

Bu kent, kendisini bütün Dünyaya tanıtacak, merak ettirecek, sevdirecek çalışmaları bekliyor.  Bu hikayeleri insanlara anlatacak cesur ve maharetli ağızlar gerekiyor.

Odaklanmış bir pazarlama yaklaşımı olmalı. Ulusal ve küresel liderlerinin, turizm devlerinin, yeni kuşakların, yaşlıların dikkatini çekecek bir konumlandırma şart.

İzmir sadece bir örnek.  Abartı sanılmasın, ama geride 80 kent daha var. Turizm için çok parlak cazibe merkezleri olmaya aday ilçeleri de sayarsak, belki yüzlerce.

Bütün mesele bu gerçeği anlamakta.