İnanmakta hala zorluk çekiyor olsak da, bir gerçek var. Bir virüs, Dünya turizm ve seyahat hareketini felç etti. Sektör kolunu bile kıpırdatamıyor.
Kısa bir seyahat bile
olağanüstü bir bürokrasi gerektiriyor. Seyahat çok zor.
Ya işin daha da vahim olan
boyutu? Turizm sektörünün komada olduğu bir Dünyada ekonomilerin canlanması
mümkün mü? Dünyanın geleceğinden sorumlu olan herkes bu soruya kafa yormalı. Ki
çok zor.
Tamam.
O halde bir de çevre ve
sosyal yaşam açısından bakmaya ne dersiniz?
Şu geçen bir buçuk yılda
neler oldu?
Kirlenme azaldı.
Karbon salınımı düştü.
Doğa kendisini toparlamaya
başladı.
Pandemi,
turizmin önemini çok dramatik bir şekilde gösterdi.
Bu durum sadece çok iyi
tanımlanmış turizm prestijine sahip İspanya, İtalya veya Avusturya gibi ülkeler
için geçerli değil. Bu endüstrinin bütün Dünya için öneminden bahsediyoruz.
Zira turizm birçok farklı sektörü harekete geçiriyor.
Turizm olmadan, bırakın
sadece otel ve restoranları, sektör ile ilişkili bütün endüstriler durur. Şu
ana kadar olanlara bakmak yeterlidir.
Havacılık neredeyse durma
noktasında. Otomotiv sektörü yarı yarıya daraldı. Kurvaziyer üretimi yapan dev
imalathaneler altık paslanmaya başladı. Binalar çöktü. Yaşanan felaket çelik,
çimento ve elektronik sektörlerini de yerle bir etti.
Bundan 4 yıl kadar önce,
İtalyan gazeteci Marco d’Eramo ‘ Selfie’deki Dünya: Turist Çağına ilişkin bir
araştırma’ isimli bir yazı yazmıştı. Profesyoneller ve farklı sektörlerden
uzmanlar, turizmin bu yüzyılın en önemli endüstrisi olduğu iddiasına karşı
çıktılar. Ancak, bu gün Covid19 pandemisi ile geçen bir buçuk yıl bize turizmin
önemini gösterdi.
İşadamları
turizmi genelde küçümseme eğilimindedir
İşadamları genelde bu
sektörü küçümseme eğilimindedir. İnsanlar çoğu zaman turizm ile turisti
karıştırır. Ülkeyi ya da kenti ziyaret eden turistlerin içinden birkaç kişinin
hatalı davranışlarından hareket ederek bütün bir grubu eleştirirler.
Turizmi bir bütün olarak
mahkum ederler. Bu hatalı turistler de genellikle kent sakinlerinin öfkesini
tetiklerler. Ama bu yaklaşım doğru değildir. Genelleme yakışıksız bir
yaklaşımdır. Aslında herkes şunun farkında olmalı; hepimiz turistlerden nefret
eden turistleriz.
Bu paradoks, endüstri ile bu
çözülmemiş ilişkiyi açıklıyor. Aynı zamanda, yaklaşık 150 yıllık bir geçmişe
sahip bir sektörün bir virüs tarafından tuzla buz edilebileceğine inanmanın da
ne kadar abes olduğunu ifade ediyor. Bu
bakış açısı oldukça yüzeyseldir.
Turizm
iki büyük devrimin eseridir
Birincisi teknolojik devrim:
hızlı ve ucuz seyahati mümkün kılan ulaşım ve iletişim devrimi. Diğeri
sosyaldi; insanlara olanaklar sağladı ve gezginler yarattı.
Bu toplumsal devrim gökten
inmedi, tam aksine, ücretli tatillerin ortaya çıkabilmesini sağlayan
mücadelelerin ürünüdür. Bundan bir buçuk asır önce insanlar tatil hakkını
almaya başladılar. Daha da ileri götürdüler ve tatillerinde de maaş ödenmesi hakkını
aldılar.
Bu mücadelede elde edilen
haklar oyunu değiştirdi.
İnsanların birer turist
olabilmesi için sadece boş zamanlarının olması da yeterli değildir. Örneğin
işsizlerin her zaman boş vakitleri vardır, ama turist değillerdir. Önemli olan
o boş zamanlarda da gelirlerinin devam etmesidir.
Bu
noktaya dikkat;
Almanya’da Bismarck’tan,
ABD’de Yeni Mutabakat’tan, Fransa’da Halk Cephesi’nden önce, insanlık
tarihinde, çalışanlara tatilde de para ödeme düşüncesi hayata geçmedi. Tarihte
ilk kez bu üç ülkede insanlara tatilde de ücret ödeme uygulaması başladı. Bu
bir devrimdir.
Geçmiş birkaç on yılda,
tatilcilerin yüzde doksan beşi ya tatilde de ücretini almaya devam etti, ya da
emeklilik ikramiyesi ya da bazı fonlar vasıtası ile tatile çıktı. Şimdi bu
durumu da aşmak için yeni bir devrime gereksinim var.
Bu iki büyük olay sadece
hayatımızı değil, dünya görüşümüzü de değiştirdi. Seyahat etme yeteneğini
özgürlük fikrimizin temel taşı haline getirdiler.
Seyahat
özgürlüğü varoluş özgürlüğüdür
Pandemi, arada sırada
(nerede olursa olsun) başka bir yere gidebilmek için bir ortam değişikliğine ne
kadar ihtiyacımız olduğunu ortaya çıkardı. Seyahat etme isteği, özgürlüğü geri
kazanmanın bir yoludur.
Ancak, ilginçtir, Batı,
pandemiden önce seyahat etme ve yeni ufuklara açılma gereksiniminin doğası
gereği politik olduğunu anlamamıştı.
İkinci koronavirüs pandemisi
hepimizi evlerimize hapsetti ve bizler, seyahat edememenin adeta bir hapishane
olduğunu hissettik.
Kendimizi seyahatin yasak
olduğu diktatörlük ülkelerinde gibi algılamaya başladık. Şu açık bir şekilde
ortaya çıktı. Seyahat özgürlüğü genel anlamda özgürlüğün ta kendisidir.
Daha önce açıkladığımız ilk
paradoks ( yani hepimizin turistleri hor gören turistler olduğumuz gerçeği )
ikinci bir paradoksu tetiklemektedir. Kabul. Turizm özgürlüktür. Ama aynı
zamanda iki boyutlu bir kirlilik endüstrisidir.
Turizm
bir çok başka sektörün serumunu sağlar, ama……
Birincisi, diğer sektörleri
hareket halinde tutan bir sektör olarak turizm, bu sektörlerin (havacılık,
otomobil, inşaat, denizcilik, çelik...) ürettiği tüm kirlilikten sorumludur.
İkincisi, sosyal bir
endüstri olarak insan kirliliği (kent merkezlerinin boşaltılması,
Disneyleştirme, ekosistemlerin bozulması) ürettiği için.
Bu sadece bir sonuca götüren
bir paradokstur: özgürlük anlayışımız ne yazık ki, Dünyayı tüketme özgürlüğü
olarak da hayata geçmektedir.
Hepimizi tüketici olmaya
iten tüketime dayalı bir toplumun, nihayetinde bu faaliyetin dünya çapında
yaygınlaşmasına yol açması kaçınılmazdır; yani gezegeni tüketmek.
Sistem hepimizi tüketici
olmaya itiyor. Zira toplum bir tüketim mekanizması olarak hareket ediyor.
Nihayetinde olacak olanı ifade edelim. Gezegenimizi tüketmek.
Onunla
da onsuz da olamamak?
Ne yazık ki, turizm ile
insan ve çevre ilişkisinde, durum tam olarak, tam şarkıdaki gibi; ‘ Olamam ki,
olamam ben seninle de, sensiz de.’ Bu nedenle, turizm olmayan bir Dünya çok
zor. Ama turizm ile bir yaşam da aynı durumda.
Gelinen noktada, pandemi
biter bitmez, ekonomiyi sanki hiçbir şey olmamış gibi tekrar canlandırma
potansiyeli çok yüksek. Sadece havayollarından bir örnek verelim. 2019’da
Dünyada toplam 69 milyon uçuş gerçekleşmişti.
Gerçek şu ki, kimse
hangisinin daha iyi olduğunu bilmiyor: karantinaları ve karantinayı mümkün olan
en kısa sürede sona erdirmek ve hemen yeniden kirletmeye başlamak ya da biraz
daha depresyona ve hapsedilmeye devam etmek, ancak gezegene bir anlık rahatlama
ve çok ihtiyaç duyulan bir soluklanma vermek.
Yine aynı paradokstan devam
edelim. İşimiz zor olacak. Turizmin ekonomileri hızla ayağa kaldırma gibi bir
potansiyeli var. Ama yine de sıkıntı yaşanacak. Dünya ne kadar kapalı kalırsa
ve seyahatler ne kadar kısıtlanırsa, o kadar şirket iflas edecek. Tedarik
kanalları zarar görecek. Turizm kadar, diğer sektörlerde de işsizlik
patlayacak.
Hepsinden önemlisi, virüsten
çok şiddetli bir darbe yeniş olan yatırımcın güven endeksinin tekrar eski seviyelerine
gelmesi çok zor olacak.
Şimdi
can alıcı soruyu soralım ve cevabını hep birlikte arayalım.
Karantinaları ve
kısıtlamaları en kısa sürede sona erdirmek. Çarkları döndürmeye başlamak.
Turizmin ve ona bağlı endüstrilerin kirletmesine yeniden yol vermek. Ya da
depresyona, hapishanede gibi yaşamaya devam etmek. Böylece gezegene kısa bir an
için de olsa, bir rahatlama, temizlenme ve arınma fırsatı vermek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder