2020, gelecekte, diğer
yıllara göre çok farklı olaylarla hatırlanacak.
Bundan yıllar sonra
insanlar bu yıl hakkında konuştuklarında, hep belalı kavramlar kullanacaklar.
Bu kavramların hepsi de insanlara ölümü ve acıyı anımsatacak.
Biz turizmciler ise, bütün
bu belalı kavramların üstüne, bir de yaşadığımız aşırı stresi, işsizliği, çok
zor bir otelcilik operasyonunu hatırlayacağız.
Ama asıl hatırlamamız gereken bir felaket var.
Ben adını Kavimler Göçü koydum.
2020, turizm sektörünün
eğitimli ve yetişmiş işgücünü kaybettiği bir yıl oldu.
Turizmde, donanımlı ve
eğitimli işgücü anlamında işler iyiye gitmiyor.
Eğer bu bakış açımızı
değiştirmezsek, sektöre dinamik ve eğitimli işgücü akışı duracak.
Turizm eğitimine olan ilgi
azaldı. Turizm eğitimi veren orta öğrenim kurumlarından turizm eğitimi veren
Üniversitelere tercih sayıları çok düştü.
Turizm
eğitimi almış olanların sektöre giriş oranı azaldı.
Turizm sektöründe
çalışanların büyük bir bölümü farklı işlere yöneldi. Abartma gibi, gelebilir,
ama turizmden başka sektörlere bir ‘ kavimler göçü’ yaşanıyor…
Bütün bu verilerin anlamı
şudur; Türkiye turizminin geleceğini inşa edecek olan yetenekleri büyük ölçüde
kaybettik. Daha da kaybedeceğiz.
Gelinen noktada,
abarttığımı düşünebilirsiniz, ama sektör için bir SOS durumu var.
İşler kötüye gidiyor.
Entelektüel
zenginliğimiz kayboluyor.
Bunun anlamına gelince;
Yarın, sektöre yön
verecek, liderlik yapacak, yaratıcı enerjisini katacak kadrolar kalmayacak.
Turizm, sahipsizlik içinde dalgalanacak.
Gelecekte, Türkiye’de
tatiller, seyahatler devam edecek.
Ama Dünyada söz sahibi,
lider bir model olup olmayacağını hep birlikte göreceğiz.
Dünyaya örnek olacak bir
turizm hareketine sahip olmanın ilk ve en önemli şartı, bu hareketi omuzlayacak
güçlü kadroların olmasıdır.
Gelecekte
böyle güçlü, donanımlı kadrolar olacak mı?
Biraz zor. Durum ortada.
Bu durumun bir suçlusu var
mıdır? Bu soruyu hiç sormayalım. Bence suçlu aramaktan ziyade, daha olumlu ve
çözüm odaklı bir sürece yönelmek en doğrusu olur.
Bu yazıda, Lise ve
Üniversitelerden gelen stajyerler konusunu işleyelim. Bu gençleri nasıl
küstürdüğümüze bakalım ve ders çıkarıp bu konuda yeni bir strateji
belirleyelim.
Stajyerler ile ilgili
olarak, bu güne kadar iki farklı politikaya tanık olduk. Yani, sektör
stajyerleri iki farklı bakış açısı ve beklenti ile değerlendirdi.
Birincisi ve en yaygın
olanı, özellikle Liselerden gelen stajyerleri, maliyetsiz işgücü kaynağı olarak
gören yaklaşımdır.
İkinci yaklaşım ise,
stajyerlere, geleceğin turizm liderleri, yaratıcı gücü, dönüştürücü beyinleri
olarak gören bakış açısıdır.
Birinci yaklaşıma sahip
oteller, stajyerleri, uzun vadeli ve empatik bir program çerçevesinde
değerlendiremediler. Onların geleceği ne olacak, gibi bir soru hiç sorulmadı.
Onlara
neler mi sağlayamadık?
O kadar çok ki..
Lojmanların en güzel
odalarında, kendilerini değerli birer misafir gibi hissettirecek barınma
koşulları sağlayamadılar.
Sevecen bir öğretmen
olarak yaklaşmadılar.
Aile sevgisini
hissettirecek bir ortam sunmadılar.
Bu mesleği sevdirecek
senaryolar yazıp, uygulamadılar.
Turizmi ve otelciliği, bu
sektörün ruhunu, kültürünü, felsefesini anlatmadılar.
Onları turizme kazanmaya
dönük bir oryantasyon eğitimi uygulamadılar. İşletmeyi, yönetimi, çevreyi,
müşteri profilini tanıtmaya dönük bilgilendirmeler yapmadılar.
Onların nabzını tutmak
üzere, düzenli anketler uygulamadılar. Hayatlarının nasıl olduğunu bire bir
anlamak için gözlemler yapmadılar.
Bu gençler ile en azından
iki haftada bir gün de olsa, toplanıp, görüş alış verişi çok büyük fayda
sağlardı. Bu da pek gerçekleşmedi.
Onlara,
önemli olduklarını hissettiremediler
Yaşlarına uygun, onların
stajyer olduğunu gösteren iş kıyafetleri, kimsenin aklına gelmedi.
Bu gençlere özel, onları
değerli kılan şirin iş kıyafetleri, mükemmel bir jest olur ve sektöre bakış
açılarını olumlu etkileyebilirdi.
Olmadı.
Oteller, staja gelen
öğrencilerin hepsinden sorumlu bir rehber görevlendirebilirdi.
Onların davranışları,
çalışma tempoları, öğrenme kapasiteleri ve daha bir çok kriter ile ilgili
notlar alıp, okullar ile paylaşabilirdi.
Bu notlar, öğrencilerin
gelişimi noktasında, okullar için çok değerli bir kaynak rehber olurdu.
Ama olmadı. Bunu akıl
edemediler.
Şimdi atılması gereken
adımlar var. Bunlar olursa, turizm sektörü ile genç kuşak barışır.
Atılmış
olan köprüler tekrar kurulur
Turizmden başka sektörlere
‘ kavimler göçü’ en azından yavaşlar. Eğer, şartlar gençler için cazip hale
gelirse, tersine göç başlar.
Türkiye’de turizm
eğitiminin modeli yeni baştan oluşturulmalı.
Sektör bu sürecin içinde
yer almalı. Eğitim okullarına stratejik katkı sunmalı. Eğitim ile hayatın bire
bir örtüşmesini sağlayacak uygulamalar tavsiye etmeli.
Eğitim takvimi sektörün
sezonuna uyumlu hale gelmeli.
Okullarda eğitim veren
akademisyenler ve öğretmenler ile otellerdeki departman yöneticileri arasında
kalıcı bir iletişim köprüsü kurulmalı.
Bu iki grup, teknolojiyi
değerlendirerek düzenli toplantılar yapmalı.
Görüş alış verişinde
bulunmalı. Dünyadaki yenilikleri birbirleri ile paylaşmalı.
Böylece, sektörün teorik
temelleri zenginleştirilmeli. Turizm için bir ortak bellek yaratılmalı.
Turizm Fakültelerinin
Dekanları ve Yüksek Okul Müdürleri ile Otel Genel Müdürleri arasında da bir
iletişim hattı kurulmalı.
Bölgesel
danışma kurulları oluşturulmalı
Ayda bir kez toplanan bu
kurullar, hem eğitim için, hem de sektör için değerlendirmeler yapmalı ve
ilgili kurumlara raporlar ve öneriler sunmalıdır.
Eğer Türkiye turizminin
etkinliği 12 aya yayılacaksa..
Eğer Türkiye turizmi
büyüyerek daha yüksek bir istihdam sağlayacaksa..
Eğer Türkiye’ye daha fazla
turist gelecek ve döviz kazancımız artacaksa..
Eğer Turizm, o muhteşem
iletişim potansiyeli ile Türkiye’mizin imajını parlatacaksa..
Bunu ancak donanımlı,
eğitimli, heyecanlı gençlerimiz başaracaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder