24 Ekim 2022 Pazartesi

Her Şey Dahil Savaşları Nereye?

Bir Herşey Dahil otelinde yönetim toplantısı.



( Bizimkisi de laf mı, HD olmayan otel ya da pansiyon kaldı mı ki sahillerde?)

Ekip gergin. Moraller bozuk. ( Böyle olmayan toplantı, toplantı değildir.)

Yiyecek İçecek Müdürü söz aldı;

-      Efendim, rakip otel HD uygulamasına yeni bir boyut eklemiş.

Genel Müdür meraklandı.

-      Ne imiş o?

-      Efendim, binaların içinde bütün mekanlar büfe, pastane, bar, dolap ile dolduğundan, ikram işini ana giriş kapısına kadar genişletmişler.

-      Yani?

-      Ana kapıya da bir büfe koymuşlar.

-      Yok anasının nikahı… Bu ne ya?

-      Yorum siteleri bu konuda yorumlarla kaynıyor.

Evet.  İş bu noktaya geldi işte.

HD furyasının nereye varacağı ile ilgili bir sınır yok ki. İşin mantığı, müşteriye her adımda bir şeyler yedirmeye dayanıyor. Otel değil, elinde kaşık ile çocuğunun peşinde koşan ve ona mama yedirmeye çabalayan anne sanki.

Ekip kafa kafaya verdi.

Bu atağın karşısında hareketsiz kalamazlardı. Bir şeyler yapmaları şarttı.

Yani? Rakip otelin, ana girişte, güvenlik kulübesinin etrafına kurduğu büfeye esaslı bir karşılık verilmeli idi. Bu hem otelin prestiji için gerekliydi. Hem de rekabette geri kalmamak adına bir atak yapılmalı idi.

Parlak fikir bir garsondan geldi. Karşı atağın adresi Hava Limanı olacaktı.

Otel, müşterilerine Hava Limanında ulaşmalıydı. Yani ikram buradan başlamalı idi.

Bu atak, rakiplere esaslı bir gol olacaktı.

Otel, kendi müşterileri için piknik sepetleri hazırlamaya başladı. Sepetler her gün birkaç garson ve komi tarafından Hava Limanına götürülüyor ve tur operatörlerinin otobüslerindeki otel müşterilerine dağıtılıyordu.

Yani bir nevi, bu da mı gol değil, gibi bir durum idi.

Piknik sepetinde, gözleme, peynir, zeytin, salam, tereyağı, yeşil soğan, domates vardı.

Tam bir çoban sofrası.

Otelin kendi müşterileri piknik sepetini iştah ile mideye indirirken, diğer otel müşterilerinin karnı gurulduyor, ağızları sulanıyordu.

Piknik sepetini bitiren müşteri hemen telefondan yorum sitesine giriyor, daha giriş bile yapmadığı otele övgüler diziyordu.

Buna karşılık, piknik sepeti almayan başka otel müşterileri de yine yorum sitelerine giriyor ve daha kapısından girmedikleri otellerini yerden yere vuruyordu.

Rekabette geri düşen Otelin Genel Müdürü haftanın ilk toplantısını bu konuya ayırdı.  Tek gündem maddesi vardı.  İkramları Hava Limanına taşıyan Otele nasıl bir karşılık verilecek? Bu atağı gölgede bırakacak bir jest geliştirmeliydiler. Yoksa rakip otel parsayı toplayacaktı.

Uzun tartışmalardan sonra Yiyecek İçecek ekibi bir öneri sundu.

-      İkramlarımızı uçağa taşıyalım

Başta Genel Müdür olmak üzere, herkesin gözleri parladı. İşte bu idi. Atak böyle yapılırdı.

Hadi bakalım, rakipler bu atağa nasıl cevap vereceklerdi?

Atağın teknik boyutu tartışıldı. Fizibilitesi çıkarıldı. Bu atak için Havayolları ile işbirliği yapılacaktı. Hem bu ikramlar Havayollarının maliyetlerini düşürmelerine yardımcı olacaktı.

Ana pazarlardaki Havayolları ile görüşmeler yapıldı. Anlaşmalar sağlandı.

Ana Pazarlardaki catering firmaları ile pazarlıklar başladı. Büyük Havalimanlarına yakın olanlar belirlendi. Kriterleri karşılayanlar ile anlaşmalar imzalandı.

Otelin ana pazarlarındaki en büyük trafiğe sahip Havayollarında ikramlar başladı.

Hem de ne ikramlar. Öyle böyle değil.

Füme et… Antalya piyazı.. Börek.. Meşhur kabak tatlısı… Gazoz.. Kuru yemiş.

Dillere destan.

Proje çok ses getirdi. Medya büyük ilgi gösterdi. Özellikle sosyal medya bu otelin yepyeni her şey dahil uygulamasına ait haberlerle çalkalandı. Bir başarı öyküsü yazıldı.

Bu kez, imrenme sırası bu otelin müşterisi olmayan yolcularda idi.

Hemen yanlarındaki otel müşterisi bu lezzetlere yumulmuş..

Koklatmıyor bile..

İnsanın bir tarafı şişer.

Tahmin edileceği gibi, ortalık karıştı. Küresel turizm ve seyahat sektörünün gündemine bu atak damgasını vurdu. Yorum siteleri bu otele övgülerle doldu, taştı.

Neyse…

Ey okur…

Bu yarışın sonu yok. Bu rekabette kimin nereye kadar gidebileceği meçhul.

Bir başka otel, uçaklardaki ikrama karşı bir adım ileri zıpladı.

O da bir başka ikram alanı buldu.

İşi evlere taşıdı.

İkram dalgası sonunda evlere yayıldı.

Bu rakip otelin geliştirdiği her şey dahil ikram formatı akıllara zarar idi.

Otelin sitesinden ya da bir tur operatöründen rezervasyon yaptıran müşteri formu ve ödeme belgesini otelin misafir ilişkilerine gönderiyordu.

Misafir İlişkileri departmanı bu misafirin ikamet ettiği kentte bulunan Türk lokantaları ile anlaşmalı idi. Hatta bu anlaşma büyük pazarların hemen hemen hepsinde yapılmıştı.

Otel büyük pazarların büyük kentlerinde – illa ki birkaç tane vardır- Türk lokantaları ile senelik anlaşmalar yapmıştı. Bu anlaşmaya göre, otel o kentte yaşayan ve rezervasyon yaptıran müşterinin adını ve adresini lokantaya iletiyordu.

Bu bilgileri alan lokanta hemen bir Türk mutfağı menüsü hazırlıyor ve moto kurye ile müşterinin evine gönderiyordu. Menüde, genellikle döner, nohut, kuru, pilav, turşu, cacık, çoban salatası, kabak tatlısı, helva falan vardı.

Ortalık yine karıştı. Sektör sarsıldı. Medya ve sosyal medya inledi.

Yorumlar patladı.

Evlere ikram yapan otel inovasyon şampiyonu olarak alkışlandı.

Birkaç paragraf önce belirtmiştim.

Yarışın sonu yok.

Bu yarıştan kopmamak isteyen bir başka otel ise bambaşka bir kulvardan daldı.

Yemek kartı..

Evet.. Aynen öyle..

Bu otel, rakiplerin aklına gelmeyecek yemek kartı uygulamasına girdi.

Yemek kartı sektörünün bilinen bir markası ile işbirliği yaptı. Bir anlaşma imzaladı.

Uygulama hemen hayata geçti.

Rezervasyon yaptıran müşteriye, ödemeyi yaptıktan sonra bir mail iletiliyordu. Mailde, anlaşma yapılan yemek kartı markasının sitesine yönlendiren bir link vardı. Linke tıklayan otel müşterisi kartı alabileceği sayfaya giriş yapıyordu.

İki adımda kart alınıyordu. Kartın kullanım alanı kentteki Türk lokantaları ile sınırlı idi. Bu lokantalarda da, geleneksel Türk yemekleri vardı.

Kart tek kullanımlık idi.

İşte dostlar…

Her şey dahil kapışması bu noktalara kadar geldi.

Dedim ya…

Sonu yok.

Bakalım bu kapışma nerelere varacak?

Çok ama çok önemli not: Burada yazılanlar hayal ürünüdür. Sadece biraz mizah olsun ve okuyan dostlar hafta başı stresini atsınlar, diye kaleme alınmıştır.

Ama birileri çıkar da, bu önerilerimi ciddiye alıp uygulamaya kalkarsa, telif haklarım saklıdır. J

 

1 yorum:

Halil OCAKLI dedi ki...

Bu yazınızla aslında genç girişimciler için harika bir iş fikri üretmiş oldunuz sevgili Adil beycim.
Türkiye'de henüz kadın istihdamı AB düzeyinde olmadığından ve hanımlarımız (ne iyi ki,) evde yemek yaptığından, Türkiye yerine AB ülkelerinden birinde başlamak daha verimli sonuçlar getirebilir.
Bana gayet yapılabilir bir iş fikri gibi geliyor:
1- Almanya başlamak için en ideal yer olabilir
2- Evlere yalnız tek sipariş üzerine yemek götüren şirketler rakip değil
3- Siparişi günlük 2 ya da 3 öğün ve set-menü şeklinde uygulamak olasıdır. Çorba, salata, ana yemek ve tatlı set olarak eve gelebilir.
4- Sistem üyelikle çalışır, ödeme aylık peşin alınır.
5- Muhasebe açısından izlemeyi kolaylaştırmak için fiyatlar sabit olabilir (Örneğin tek çorba da 10 €, tüm menü de 10 €.
6- Yemek götürülen kaplar geri-dönüşüm özellikli olursa AB'den özel destek alınabilir
gibi gibi
Saygılar
Halil Ocaklı