Kurumsal mahkumiyet bir
kanserdir.
Aklınızı ve ruhunuzu çürüten bir kanser.
İşin kötü tarafı, bu kanser fiziksel kanserden daha sinsidir ve
daha fazla zarar verir.
Bakalım bu kurumsal
mahkumiyet nasıl bir kansermiş?
***
İlk günün heyecanı tamamen
bitmiş. İşletmeye hiçbir aidiyet duygusu kalmamış.
Sabahları işine ayaklarını
sürüyerek geliyor.
Mesai sonrasında ise,
işletmeden dışarıya, adeta hapishaneden tahliye oluyormuş gibi koşarak çıkıyor.
İşe geliş ve gidişi adeta bir saatin tik takları gibi rutinleşmiş.
Renk yok. Anlam yok. Hayal
yok. Hırs yok.
Ama her iki taraf da bu
durumun adını koymayı erteliyor. İki taraf da, artık bitti, cümlesini
seslendirmekten kaçınıyor. Zoraki, ama mutsuz bir evlilik gibi.
Bu noktada, alınması gereken
bir karar var. Veda.
Ama iki taraf da bu veda
kararını veremiyor.
İki taraftan birisinin bütün
enerjisini toplayıp, karşı tarafa samimi ve saygılı bir biçimde, veda, demesi
en doğru adım olacaktır.
Ama tam tersine, enerji ve
zaman bu anlamsız ve işkence gibi beraberliği sürdürmek için harcanıyor. İşin
kötüsü, bu beraberlikten hiçbir güzellik çıkmıyor.
Ruhlar zehirleniyor.
Bunun
adı Kurumsal Mahkumiyettir
Burada, Esaretin Bedeli
filmini anımsayalım. Red, Andy’e şunları söyler;
“ Biz artık Kurumsal
Mahkumlar olduk. Bu kadar uzun süre burada kaldık ve artık bu kurum ile
bütünleştik. Mutsuz olsak bile, bu kurumun dışındaki hayat bizi korkutuyor. Bu
nedenle bu kurumda sonsuza kadar kalmayı tercih ediyoruz.”
Zihinlerdeki hapishanelerin
duvarları, bu alışkanlıklardan ve korkulardan örülüdür. Bu duruma özel olarak
şunu söyleyebiliriz. İş hayatında mutsuzluğun kaynağı, zihinlerde yarattığımız
hapishanelerdeki esarettir.
Dünyaya bir bakın.
Küresel çapta ya da daha
küçük ölçekte, başarılı olanların ilk adımı vedadır. Bunu daha keskin bir ifade
ile, terk etmek olarak da tanımlayabiliriz.
Mutsuz olduğu alanı..
Önünü kesen çevreyi..
Şartlanmaları..
Korkuları.
Terk
eden kazanır.
Dışarısı fırsatlarla dolu.
Ama elini uzatmazsan yakalayamazsın. Elini uzatman için ise, o zihinsel
hapishanelerin duvarlarını yıkman gerekir. Cesaretli ol.
Terk etmediğin sürece o
kurumda bir pozisyonu haksız ve gereksiz yere işgal ediyor olacaksın. O
pozisyona heyecan ve renk katacak bir adayın önünü keseceksin.
Sen orada olduğun için, o
pozisyon o kurum için bir tümöre dönüşecek. Bunun yaratacağı acıdan sen de
payını alacaksın, gerileceksin.
Bir tek soru sor kendine.
Bütün mesele bu cesur soruyu
sorarak ilk adımı atmakta.
“ Neden korkuyorum?”
Doğru ya..
Nedir sizi korkutan?
Cesur bir adım atın.
Zihninizi ve kalbinizi
özgürleştirmenin önündeki korkunun kaynağını merak etmiyor musunuz? Merak edin.
Araştırın. Bulun ve o korkuyu yenin.
O
korkuyu yendiğinizde, başınızı kaldıracaksınız.
Başınızı kaldırdığınızda,
görebileceğiniz alanın neredeyse uçsuz bucaksız olduğunu fark edeceksiniz. Ufuklara
bakacaksınız. Gözünüzün önündeki perde kalkacak.
Bu uzaklıklara baktığınızda,
evrenin bambaşka renklerini göreceksiniz.
Zihniniz önünüze dev bir tuval
koyacak.
Elleriniz hemen fırçalara,
boyalara gidecek.
Size özel o tuvale
dilediğiniz gibi yollar çizebileceksiniz. Dilediğiniz yola, dilediğiniz zamanda
çıkacaksınız. Dilediğiniz yerde mola verebileceksiniz.
Bunun
için değişin.
İş ve çalışmak ile ilgili
bakış açınızı çağa uygun olarak güncelleyin.
Sizden bir tek var.
Size sunulan hayat bir tane.
Bu hayatın beslendiği tek
alan iş değil.
Çalışmayı, hayatınızın
merkezinden çıkarın.
Yerine sağlıklı ve mutlu
yaşama arzusunu koyun.
Klasik ifade ile kendinize
zaman ayırın. Bakın bu daveti küçümsemeyin. Kendinize gerçekten de zaman
ayırın. Hem de ayırabildiğiniz kadar.
Mahkum
olduğunuz kurumdan özgürlüğe ilk adım attığınızda..
Boşlukta kalmaktan
korkmayın..
İlk denemelerde başarısız
olmaktan korkmayın…
Yalnız kalmaktan korkmayın.
Çaldığınız kapıların
açılmamasından korkmayın. Kim bilir, belki de o kapıları size açmayanlar
kaybediyordur. Bir de böyle düşünün. Kendinizdeki değere inanırsanız, böyle
düşünürsünüz ve kaybedenin onlar olduğuna inanırsınız.
Bir an gelir. Doğru yerde,
doğru kapı açılır. Orada yeni bir hayat filizlenir.
Bu yolda yanınıza almanız
gereken üç şey;
Umut. Cesaret. Moral.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder