31 Temmuz 2024 Çarşamba

Mülk edinme düşüncesinin ruhuna Fatiha

 Modern Kapitalizmin hikayesi sahip olmak fiili üstüne yazılmıştır.

Bu model tarafından dayatılan temel düstur mal biriktirmekti.

Bir ev sahibi olmak. Araba satın almak. Bu sistem, insanların hayatları boyunca mal mülk biriktirme fikri üzerine inşa edilmiştir. Son birkaç yüzyılın sosyal statü göstergesi mülkiyet olarak kabul edildi. Başarının ölçütü mülk sayısı idi.

Şimdi insanlık bu sürecin son cümlesini bitirdi ve noktayı koydu.

Mülk sahibi olma fikri ölüm döşeğinde ve can çekişiyor.

Teknoloji mülk edinme inanışının sonunu getirdi. Yeni yaşam seçenekleri ve ekonomik durgunluk, mülkiyet yerine erişim çağını başlattı. Konut ve ulaşımdan, giyim ve eğlenceye kadar, "kiracı ekonomisi" yönetimi ele geçirdi.

Bu durum ekonomik teşviklerimizi, sosyal davranışlarımızı, aile dinamiklerimizi ve toplumlarımızın doğasını değiştiriyor.

İhtiyaç duyduğumuz mal ve hizmetlere sahip olmak yerine kiralama ya da dönemsel aboneliği tercih etmeye başladık.

Bu eğilim Z kuşağında daha güçlü.

Ev sahibi olmak, ulaşım, giyim ve eğlence de dahil olmak üzere, bir çok alanda kiralama ekonomisi direksiyonun başına geçti.

Bu durum ekonomik teşviklerimizi, sosyal davranışlarımızı, aile dinamiklerimizi ve toplumlarımızın doğasını değiştiriyor.

Mülksüzleşmeyi ve erişimi tercih etme sürecinin hızlanacağını söyleyebiliriz. Z ve bir sonraki kuşağın, sahip olmayı, tapu edinmeyi zaman kaybı olarak gördüğü ortada.

Bu değişimden yararlananlar, mülksüzleşmenin, insanların önünde bir özgürlük, esneklik ve sürdürülebilirlik rotası açtığını savunuyor.

Mülkiyet eğilimi neden düşüyor?

Batı ülkelerinde ev satın alma oranları dramatik bir hızla düşüyor. Genç ve orta kuşak arasında kalanlar ev satın almıyor ve bu piyasanın dışında kalmayı tercih ediyor.

Kiralama ve araç paylaşımı patlama yapmış durumda.

Araç satışlarında gözle görülür bir düşüş var.

Genç kuşaklar eğlence ve bilgi için film, TV, dijital medya ve müzik akşına kaydı. Bu nedenle fiziksel medya satışları dip yaptı.

Giyim şirketleri her yaştan tüketiciye, alınan kıyafetler ile gardrop doldurma yerine giysi kiralama seçeneğini sunmaya başladı.

Ne oluyor? Neden oluyor?

Dijital fırtına- Teknoloji ekonomilerde fiziki ürünlerin yerine dijital olanları koydu. Birçok ürün ve hizmet artık internetten tedarik ediliyor. Makaraların silinmesiyle başlayan yıkım, kasetlerin, dvd ve cdlerin de devre dışı kalması ile devam etti. Artık e kitaplar, bulut depolama, yazılım abonelikleri var.

Mali zorluklar- Öğrenim zamanından kalma borçları ödemeye çalışan gençler için emlak sahibi olmak sadece hayal. Bu zorluğun üstüne bir de artan emlak fiyatları eklendiğin de, iş iyice içinden çıkılmaz hale gelir. Kiralama ve leasing gençler için daha cazip bir seçenek olarak tercih edilmektedir.

Şehirleşme- Kırsaldan şehirlere göç inanılmaz ölçüde hızlandı. Bu aşırı nüfus yoğunluğu, alanları çok önemli hale getirdi. Trafik yoğunlaştı. Beraberinde park sorunu patladı. Bu süreçte minimalist yaşam tarzı öne çıktı. Bu tarz, sahip olmaktan ziyade erişim odaklıdır ve daha pratiktir. Yoğun ve akış halindeki kent yaşamı ile uyumludur. Sahip olunan aracı tıkalı trafikte yıpratmaktan ve park yeri arama işkencesi çekmektense, sadece gerek duyulduğunda bisiklet, scooter, paylaşımlı araç kiralamak daha kolaydır.

Değişen algılar- Gençler, geleneksel başarı ölçütlerini silip attılar. Hayat pahalılığı ve yetersiz gelir ile karşı karşıya kalan yeni kuşaklar, geleceğe dair pek umutlu değiller. Tam da bu nedenle mülkiyeti iyi yaşamanın bir garantisi olarak görmüyorlar. Şimdikiler daha fazla deneyim odaklılar. Sınırlı ve istikrarsız bir hayat içinde mülk edinmeyi gereksiz bir yük olarak görüyorlar.

Kiracılık bütün Dünyada yükseliyor

Hayat boşluk sevmez. Sosyal akışta mülkiyet düşüncesi söndükçe, kiracılığın yıldızı parıldıyor. Evler, özel araçlar, gardroplar, her şey kiralanabiliyor. Batı’da, modadan mobilyaya kadar her alanda abonelik ya da kiralama seçenekleri sunan şirketler arttı.

Konut- Hızlı ve mobil yaşamı benimseyen genç profesyoneller için çok geniş bir yelpazede seçenekler var. Ortaklaşa yaşam planlayan kuruluşlar, gençlere her türlü olanağa sahip, esnek kira koşulları içeren konutlar sunuyor. Dinamik paketlerde, kirala- ortaklaşa sahiplen gibi seçenekler var.

Ulaşım - Araç kiralama hizmetlerinde patlama yaşanıyor. Araç çağırma ve mikromobilite hizmetleri (örneğin e-bisikletler ve scooterlar) araç sahibi olmadan talep üzerine ulaşım imkanı sunuyor. Havayolları bile artık yolcular için cazip abonelikler başlattı.

Giyim- ABD’de ve Avrupa’da, büyük giyim markaları artık giyim ve aksesuar kiralama hizmetlerini anons etti.. Bu paketlerin içinde, çanta, saat, aksesuar dahil, neredeyse her şey var. Yüksek gelire sahip olmayan ama bir yandan da statü bilincine sahip olan genç kuşaklar sahip olmayı değil, kısa vadeli çeşitliliği arıyorlar.

Mobilya ve beyaz eşya – Ikea mobilya kiralama programlarını afişe etmeye hazırlanıyor. Birkaç büyük marka ev aletleri ve elektronik eşyalar için kirala – ortaklaşa sahip ol tekliflerini yaygınlaştırmaya başladı. Ortak ofisler bile mobilya, ekipman ve ofis malzemesi kiralama hizmeti sunuyor.

Eğlence - Bakış açınıza ya da oyundaki rolünüze bağlı olarak, yayın hizmetleri müzik, TV ve film tüketiminde devrim yarattı. Yemek setlerinden çocuk oyuncaklarına kadar her şey için abonelik ve geçici olarak kiralama uygulaması hayata geçti.

Mülkiyet ölüyor, hazırlanın

Mülkiyet düşüncesinin ne kadar ömrü kaldı? En fazla birkaç on yıl. Belki o kadar da sürmeyebilir. Şimdi paylaşım ve bir başka ifade ile erişim ekonomisi yükselişte.

Uzak olmayan bir gelecekte, bir proje için bankaya kredi için başvurduğunuzda karşınızdaki genç uzman sizden bazı bilgiler ve belgeler isteyecek. Ama bunların arasında tapu olmayacak. Bundan emin olabilirsiniz.

Hasbelkader tapuları önüne koyduğunuzda, onları bir koleksiyon olarak görecek. Sizden, projenizin sürdürülebilirliği, çevreye ve insana olan olumlu etkisi ile ilgili bilgiler isteyecek.

2 Temmuz 2024 Salı

Uygarlık çöküyor ( mu?)

Bu yüzyılın gerçeği çöküştür. 


Uygarlıklar hızla yok oluyor. ABD, İngiltere, Avrupa, Rusya, hepsi dibi görünmeyen bir uçurumun kenarında titreşiyor ve bir yerlere tutunmaya çalışıyor.

Ama bütün çabalar nafile.

Zaman ve doğa, yaşamın kalemini kırdı.

Mesele siyaset ile ilgili değil. Çok daha vahim bir durum var.

İnsanoğlunun Dünyadaki misafirliği tamamlandı. İklim, su, enerji kaynakları, ekonomi, hastalıklar ve gıda gibi bütün alanlarda veriler bu alarmı veriyor.

Son yirmi yıla kadar gözlemlediğimiz iyimserlik duygusu ve gelecek ümidi tükendi. Şimdi milliyetçilik, aşırılık, faşizm, otoriterlik ve baskı bütün resmi kapladı.

Güven.

Mana.

Aidiyet.

Amaç.

Sadakat.

Hiç biri kalmadı.

Yüzyılımız, evrensel ajandaya çöküş kelimesi ile kodlanacak.

Binlerce yılın mirası olan inanışlar, gelenekler, kurallar, ekonomi, toplumlar, zihinler, gıda zincirleri, ekosistemler kağıttan kuleler gibi dağılıyor.

Ekonomiler çöküyor, zira temel tüketici olan orta sınıflar bitti.

Okuyana iki basit kelime gibi gelebilir, ama buzullar eriyor.

Bu iki basit kelime yan yana gelip ne gibi bir mesaj veriyor olabilir?

Dünya ikliminin denge unsurları yok oluyor.

Okyanuslardaki su seviyeleri kırı kentlerini yok edecek düzeyde yükseliyor.

Denizler hızla ısınıyor.

Kutup canlıları ölüyor.

Böcekler, arılar, balıklar ve memeliler kaçınılmaz yok oluşa sürükleniyor.

Hiçbir şey yapamadan ve adeta bir teslimiyet içinde izlemekte olduğumuz genel çöküşün hareketi alttan tepeye doğru hızla yükselen bir patlamadır.

En üsttekiler, en alttakileri çiğniyor. İçleri boşaltılıyor. Tüketiliyor.

Geriye hiçbir şey kalmıyor.

İnsanlık, gıda, canlılar, bitkiler. Hepsi bu şekilde tüketiliyor.

Toplumlar, ekonomiler, ekosistemler ve hatta bütün bir gezegen. Bu çöküş süreci kendisini olanca çıplaklığı ile göstermiyor mu?

Harap olmuş ve tükenmiş bütünsel sistem, zincir, organizasyon çöküyor.

Abarttığımı düşünen var mı? Felaket tellallığı mı yapıyorum?

Bugün baktığımız her yerde aşağıdan yukarıya doğru bir çöküş görüyoruz.

Yozlaşmaya bazı somut örnekler verelim.

Dünyanın birçok zengin kentinde, finans kurumlarının akıl almaz fiyatlarla gayrimenkuller aldığın okuyoruz. Başta gayrimenkuller olmak üzere, ekonominin her alanında fiyatların astronomik seviyelerde patladığına tanık oluyoruz.

Bu, etik ve sistem anlamında çöküşün ta kendisidir. Bu kurumlar, böylesine devasa kazançları nereden ve nasıl elde ediyor?

Cevap açık.

Yoksulları, doğayı, gezegeni, demokrasiyi ve bir bütün olarak hayatı talan ederek.

Böylesi bir yağmanın hiçbir tepki ile karşılaşmaması mümkün mü?

Hayır!

Hızla yoksullaşan orta sınıflar boyun eğmek zorunda kalıyor, aşırı uçlara ve faşizme yöneliyorlar. Bu yönelişin artçı sarsıntıları tepedekileri de götürüyor.

Aşağına yukarıya çöküş süreci hızlanıyor.

Eşitsizlik.

İklim bozulması.

Kitlesel yok oluş.

Hiçbirisinde gerileme yok. Tam tersine hızla yayılıyor.

Böyle bir çöküş, çevremizdeki kıt kaynakları hor kullandığımızı gösterir.

Zayıfları besleyemiyoruz. Onları daha da yoksullaştırıyoruz. Ekonomi dili ile onları aşırı tüketiyoruz. Dahası, onlara hiçbir yatırım yapmıyoruz.

Böcekleri, kuşları, balıkları, arıları, suyu, buzulları, havayı, madenleri onlardan geriye hiçbir şey kalmayıncaya kadar tüketiyoruz.

Bir suçlu mu arıyorsunuz?

Kapitalizm. 

Bu vahşi sistem, insanlığa tek bir emir veriyor; tüket! Daha fazla, çok daha fazla kar. Tüket ve kar et. Neoliberalizm ise, onun kahyası gibi. Hiçbir şeye yatırım yapmamayı öğütlüyor. Yatırımı, beslemeyi, iyileştirmeyi yasaklıyor.

Bir uygulama modeli olarak kapitalizm ve bir düşünce biçimi olan neoliberalizm, tüm Dünyaya egemen. Hayatın hiçbir alanına farklı düşünme şansı bırakmıyor.

Kriz zamanlarının tek bir imdat çağırısı var; kemer sıkmak. Sistem krizden çıkış için sadece topluca kemer sıkmayı emrediyor. Toplumsal mülkiyeti olan ne varsa tamamının özelleştirilmesini dayatıyor. Bütün kurumların kar hırsına hizmet etmesini dayatıyor.

Ama çok açık bir gerçeklik var.

Nerede kemer sıkıldı ise, orada sistemler duvara tosladı.

Sonuç otoriterleşme ne neofaşizm.

Yaşananlar aşağıdan yukarıya doğru çöküşün tezahürüdür.

Kemer sıkma politikaları en yoksullardan başlayarak, ortalama insanı zayıflattı.

Onlar da birçok ülkede isyan etti ve liderlerini devirdi. Krizler körüklendi ve psikolojik çerçeve tamamlandı.

Ortalama insan, daha fazla sosyal hakkı, yatırımı ve işbirliğini sahiplenmek yerine, milliyetçi, aşırıcı, fanatik olmaya şartlandırıldı.

Bu toplumlar kötü bir şekilde istikrarsızlaştı - ve şimdi felç olmuş durumdalar, destansı bir tarihi yıkımın eşiğinde sallanıyorlar. AB’deki aşırı sağ dalga bunu kanıtlamıyor mu?

Aşağıdan yukarıya doğru çöküş.

Aşağıdan yukarıya çöküşün iç mekanizması şudur: en savunmasız şeyler - ister hayvanlar, ister insanlar, nehirler ya da kayalar olsun - en hızlı ve en acımasız şekilde parçalanır.

Doğal yaşam ile sosyal yapıyı karıştırdığımı düşünebilirsiniz. Haklısınız.

Ama bunu ben değil, hayatın bizatihi kendisi yapıyor.

Önce böceklerin ölmesi ile en sert darbeyi yoksulların almasını, defalarca yeniden düşünün, değerlendirin. Eninde sonunda aradaki ince bağı keşfedeceksiniz.

Tıpkı böceklerin doğal yaşam döngüsünün temel birimi olması gibi, en yoksullar da sosyal ve ekonomik sürecin tamamlayıcı parçasıdır.

Varlıkların en savunmasız dipleri aslında onların üstünde durdukları temellerdir. Sosyal dengenin, demokrasinin, barışın, suyun, havanın, hayatın temelleri.

Sırf muktedir olduğu için kendi temellerini yemek bir aptallık değilse, nedir?

Ama ekonomimizle, toplumlarımızla ve gezegenimizle yaptığımız şey bu. Her şeyin dibini tükettiğimizde, her şeyin temelini de aşındırıyoruz.

İnsanlar ve hayvanların çok gergin oldukları gerçeği

Sormamız gereken bir soru var.

Bugünlerde insanlar neden bu kadar gergin? Endişeli? Kaygılı. Yorgun?

Öyleler, zira ters giden bir şeyleri hissediyorlar. Ama bu tersliğin adını koymaktan çekiniyorlar. Aşağıdan yukarıya asimetrik çöküşün etkisini yaşıyorlar. Ama daha sonraki sonuçları öngöremiyorlar.

Bir şeyler olacak.

Bu çöküş artçı sarsıntı olarak faşizmi, iklim felaketini, ekolojik yok oluşu tetikleyecek. Ama acı olan şu ki, bu ne zaman olacak, belli değil. Bundan da acısı bu süreci durdurmak gibi bir güç de yok. Tarih belirsiz. Ama gelmekte olduğu kesin.

Bu duygu hali, travmaya yol açan bir psikolojidir. Umutsuzluktur. Güçsüzlüktür.

Bir soru sorar gibisiniz. Hissediyorum.

Tamam da ne yapalım? Hiçbir çıkış yolu yok mu?

Çaresiz miyiz? Bunu kabullenelim mi? Teslim mmi olalım?

Asla.

En başa dönmeliyiz.

Bu yüzyılın temel tanımı olan aşağıdan yukarı çöküşü görmeli ve anlamalıyız.

Bunu şöyle yorumlamalıyız.

Kapitalizm tarafından normalleştirilen ve bizlere dayatılan bu istismarcı modelin bizi yönetmekte olduğu gerçeğini görmeliyiz.

Bu sistem yağmacıdır.

Dağları, taşları, havayı, suyu, canlıları yağmalar.

Vahşi yaşamın temel taşları olan hayvanlar bile, kapitalizmde bir kar kaynağıdır. Sistem, onları, adrenalin tutkunu zenginlerin avlaması için kurbanlaştırır.

Şimdi bir kutsal görev var.

Biz insanlara düşen bir misyon. Hayatı ve onun tüm bileşenlerini sahiplenmek, korumak, beslemek ve yenilemek. Her gün ve her an bunu yapmak.

Yapabiliriz.

Gelecek kuşaklar için buna ilk adımı atmalıyız.

Yepyeni ve kucaklayıcı düşlünce sistemleri geliştirmeliyiz.

Mevcut ekonomik kurguyu, ölü disiplinleri, eski model psikolojiyi, yeniden tanımlamalıyız.

Yeni toplumsal tasarımlar oluşturmalıyız. Sosyal, siyasal, ekonomik modelleri tamamen sürdürülebilirlik temelinde yeniden kurgulamalıyız.

Çalışmak ve üretmek insani temelde yeniden planlanmalı. İş kavramını, birilerinin kaybetmesi pahasına yapılan bir aktivite olmaktan çıkarmalıyız.

Yağmayı değil, beslemeyi ve yükseltmeyi kutsamalıyız.

Bu asrın meydan okuması budur.