Burdur’un Ağlasun isimli bir kazası vardır.
Birçok antik yerleşim merkezi gibi, bu kentin adı da
çok farklı imiş aslında…

Ama ne hikmet ise, bu antik ismi beğenmemiş atalarımız. Farklı
bir isim vermeyi uygun bulmuşlar, Ağlasun. Sanki temelinden tepesine her aşamasına emek vermişler gibi... Neyse geçelim bu hususu da meramımıza dönelim.
Ağlasun’un hemen yakınında bir antik çağ şaheseri vardır.
Sagalassos. Bölgede ilk insan yerleşimleri MÖ 8000 yılına tarihlenir. Hitit
yazıtlarında bölgeye Salawassa olarak değinilir.
Frigya ve Lidya uygarlıkları döneminde Sagalassos’un güçlendiği
ve zenginleştiği bilinmektedir. Pers işgalinde Psidia’nın geneli ve özellikle
Sagalassos’un en güçlü direnişi sergilediği kayıtlara geçmiştir.
Neyse… İşte bu kent Sagalassos…
Aşağıda aktaracağım hikayeyi ben de Hürriyet gazetesinin
1999 tarihli bir nüshasında okudum. Sorumluluk onların… Aşağıdaki bölüm 1999
tarihli Hürriyet’in haberidir.
Ağlasun’un
köylerinden kazı için toplanan köylülerin yaşadığı büyük şok
Sagalassos kazısının bir yerinde tam 3 bin yıllık bir
iskelet buldular. İskeletin ve kazı işçilerinin DNA örnekleri alındı, tahlile
gönderildi.
Sonuçta ne oldu biliyor musunuz?
3 bin yıllık iskeletle, Burdur, Ağlasunlu kazı işçileri
akraba çıktılar! Şimdi kafaları karışmış durumda. Biz neyiz, Türk değil miyiz,
Yunanlı mıyız diye soruyorlar birbirlerine...
Burdur'daki Antik Sagalassos Kenti kazıları 10 yıldır
sürüyor. 1989 yılında başladı. Belçika Leuven Katolik Üniversitesi öğretim
üyesi Prof. Dr. Marc Waelkens başkanlığında.
Üç yıl önce, 1996'da, antik kentin agora (çarşı) bölümünün
kazıları sırasında, işçiler bir iskelet buluyorlar. Bölgede rastlanılan ilk
insan izlerinin günümüzden 12 bin yıl öncesine uzandığı biliniyordu. Ne var ki,
kazı işçilerin bulduğu iskeletin 3 bin yıl öncesine ait olduğu anlaşılıyor.
‘‘Bu bizim atamız, atamızı bulduk’’ diye, tarihi bir kazı
sırasındaki buluşlarıyla keyiflenmiş, kendi aralarında eğlenirlerken kazı,
heyeti başkanı Belçikalı Prof. Dr. Marc Waelkens, beklenmedik bir şekilde bu
şakayı ciddiye alıp, iskeletten kemik, kazı işçilerinden de saç teli örnekleri
alıyor. Ülkesine, Belçika'ya incelenmesi, DNA testi yapılması ricasıyla
gönderiyor.
Belçika'da, laboratuvarda ‘‘karbon’’ testi yapıldıktan
sonra, netice Türkiye'ye postalanıyor. Ve ilginçtir, 3 bin yıllık iskeletin DNA
yapısıyla, kazı işçilerinin saç örneklerinden elde edilen DNA'nın yapısının
benzerliği ortaya çıkıyor.
İşte Ağlasun’un
Psidya’lıları
Antik Sagalassos kenti kazısı işçilerinden Ali Toprak,
Ahmet Şimşek, Recep Dolutaş, Cafer Savaş, Gürsel Coşkun, Mehmet Kurt, Ramazan
Onaç, Ömer Ot, Mustafa Kavak, İbrahim Altınok, Ali Sak, Mehmet Altınok, Osman
Aynalı, Ömer Akınca ile kazı bekçisi Şeref Boskurt'un, 3 bin yıllık iskeletle
yakın ya da uzak akraba oldukları kesinleşiyor.
Ağlasunlu işçilerin üç bin yıl önce yörede yaşamış bir
antik insanla akraba çıkması, ilginç bir tartışmanın da başlangıcı oluyor.
Şimdi Ağlasunlular ‘‘Sagalassos kentini kuranlar’’ meğer
bizim atalarımızmış diyorlar. Diyorlar ama bir hayli de şaşkınlar.
İlçe halkından bazıları, duruma milliyet açısından
yaklaşıp ‘‘Biz Yunanlı mıyız’’, ‘‘Biz Türk değil miyiz’’ diyerek tepki
gösteriyor.
Bazılarıysa daha pragmatik bakıyor meseleye. Bu yeni buluş
sayesinde Antik Sagalassos Kenti'nin daha iyi tanınacağını, bölgede turizmin
gelişeceğini, konunun bu yönüyle ele alınmasının kendilerinin yararına
olacağını düşünüyorlar.
Antalya Kültür Müdürü Musa Seyirci de, yeni ortaya çıkan
bu gerçeğin, Türk tarihine de ışık tutabileceğini söylüyor. Ağlasun'daki
kazının önemli bir merkez olduğunu kaydediyor önce, sonra da ‘Karbon Testi’ ile
isabetli sonuca ulaşılabildiğini hatırlatıyor. Anadolu'da birçok yerleşim
biriminin Türkleştiğini anlatıyor Seyirci, ‘‘Bu olay Türkler için yeni bir
tarih sayfası açar’’ diyor.
Bu olayın, ‘Anadolu Türkleri’nin Anadolu halkı ile
kaynaştığının' ve ‘Anadolu halkının Türkleştiğinin’ belgesi olduğunu
vurguluyor. Bir başka iddiası daha var: Seyirci, ‘‘Bunun yanısıra, bu olay,
Türklerin de Anadolululaştığını ortaya koyar. Yani bu aynı zamanda, Anadolu'daki
Türkler'in, Orta Asya'daki Türkler'den farklı olduğunu da belgeler’’ diyor.
Sagalassos'ta 1989 yılında başlayan kazı çalışmaları yılın
belli aylarında yapılıyor. Bu yılki kazı çalışmaları 4 Temmuz'da başlayacak ve
55 gün sürecek. İlçe halkından çalışmalara katılan işçilere günlük yevmiye
olarak sigorta hariç 4 milyon lira ödeme yapılıyor.
Bu arada Belçika Hükümeti tarafından desteklenen
Sagalassos Kazıları'na Belçika'nın ünlü bankalarından BDC N.V. Baggerwerken
Bank'ın yanısıra, AGFA, Arte Canstructo, Universal Express, Renner Natuursteen,
Bekaert, Verstraete, Rotoracat Club, DYKA Plasticpipe System, Soluay gibi firma
ve kuruluşlar da sponsor olarak yardım ediyor. Kazılara, Antalya Müze
Müdürlüğü'nden Arkeolog Mustafa Demirel Kazı Komiseri olarak nezaret ediyor.
Ağlasun Sakarca Mahallesi Muhtarı Ali Toprak aynı zamanda
Antik Sagalassos Kenti'nde kazı işçisi. İskeleti nasıl çıkardıklarını
anlatıyor:
‘‘Ağlasun'a Belçikalılar geldi ve burada kazı
yapacaklarını, 6 işçiye ihtiyaçları olduğunu söylediler. Ücretleri konuştuk,
kazıya başladık. Önce tiyatronun arka tarafından çöplük ortaya çıktı. Her yıl
Ağlasunlu işçi sayısı arttı ve 70'e ulaştı. Kazıların 20 yıldan fazla
süreceğini söylediler. Agora kazısı yapılırken yıkılmış bir sütunun altında
iskelet bulundu.
Prof. Marc Waelkens bize ‘Sizin atalarınız burada yaşamış'
dedi. Daha sonra çalışan 70 işçiden saç teli aldılar. Saçlarımızın üstünden bir
tutam saç teli alıp zarflara koyduk. Üzerlerine isimlerimizi yazıp Belçikalı
arkeologlara teslim ettik. O günden beri bize herhangi bir şey söylemediler.
İskelet de Sakarca Mahallesi'ndeki Belçika Kazı Evi'nin deposunda duruyor hala.’’
Şimdi…
Sadece Türk çalışanlar ve akademisyenler olsa belki
zorlanırız, ama tanığımız var; Belçika’lı Prof. Dr. Marc Waelkens. Yemin etsek
başımız ağrımaz. Hatta sayın profesör sürecin başından sonuna kadar işin
başında ve bu keşif ona ait.
Bu keşif ve yaşananlar Sagalassos gibi bir tanıtım
mücevheri ile süslenerek muhteşem bir tanıtım fırsatına dönüştürülmedi ise, bu
da hepimizin ayıbı.
Bu ilginç keşiften çok satan bir roman, gişe rekoru kıran
bir film, Dünya’yı ekran başına çeken bir belgesel çıkmadı ise, hepimize
yazıklar olsun.
Bu olay Fransa’da yaşanmış olsaydı… Ya da ABD’de… Yani
Sagalassos Fransa’da ya da ABD’de olsaydı… Hemen yakında yaşayan köylülerin
birkaç tanesinin Sagalassos’luların torunları ortaya çıksaydı…
Aradan 13 yıl geçtikten sonra o köy, Sagalassos, ve
çevresi kutsal bölge ilan edilirdi önce. Giriş ve çıkış kurallara ve denetime
bağlı olurdu.
Muhtemelen yılda 10 milyon üzerinde turist bu coğrafyayı
ziyaret ederdi. Hele ABD bu süreci muhteşem bir gelir aracına dönüştürürdü ve
her yıl milyarlarca dolar kazanırdı…
Türkiye’de mi?
Sagalassos’a bir saat mesafede, Antalya’daki turizm
erbaplarına, papağanlarına, çok bilmişlerine, mangalda kül bırakmayanlarına
minik bir soru soruverin..
Sagalassos’a gittin mi?
10 kişiden 2 tanesi belki gitmiştir. Sayı üçe çıkarsa ben
de Antoninler Çeşmesi’nde kış kıyamette çırıl çıplak banyo yapmaya razıyım…